Hadislerle Peygamber Efendimizin Ahlakı

Son güncelleme: 10.03.2010 18:50
  • H.z Peygamberin ahlakı - Hz. Pygamberin güzel ahlahı - Peygamberimizin ahlakı hadislerle
    noimage

    Hz. Muhammed (a.s.), dogusundan itibaren Allahın emrini almak için adeta hazirlaniyordu. Dogmadan önce babasinin, küçük yasta da annesinin vefat etmesiyle birlikte yetim kalinca, kendisinde filizlenen ahlâkî duyarlilik; ailevî ve toplumsal birligin kiymeti hususunda tüm hayatini etkileyecek hassasiyetlere dönüsecekti. Gençliginde hassas, duyarli, digergam; ama içine dönük, çekingen olan Hz. Muhammed bu duyarlilik ile çekingenligin uzlasma noktasini ariyordu.

    O, el-Emin idi; Hz. Hatice de bundan etkilenip, ona evlenme teklif etmisti. Evlenmisler, çocuk sahibi de olmuslardi. Ne yazik ki daha sonra bazi çocuklari vefat etmis ve o, böylece evlat acisini da tatmisti. Ticaret ile ugrasiyordu; ancak, ticaret hayatinda ne gibi hilelerin döndügünü görmekte gecikmedi. Her seyin madde etrafinda döndügü Mekke toplumunun ahlakî sorunlarini idrak için illa dogrudan vahiy gelmesi gerekmiyordu; Allah'In ona bahsettigi hassasiyet onu bir ahlâkli insan yapmisti. Diger yandan hem Mekke toplumu, hem de ticaret için gittigi yerler gördükleri ona ters geliyordu. Mekke toplumu tuhaf seyleri tanri ediniyordu. Tek Tanriya sahip oldugunu söyleyen dinler ise hem Tanriyi parçalamislardi hem de toplumu...

    O, peygamber olmadan önce de bunun farkindaydi. Ticareti birakacakti, birakti da. Düsüncelere dalacakti; bu evrenin ek gayeli bir yaraticisi olmaliydi; insanlarin da ek ve gayeli olmasi gerekiyordu. Bunu biliyordu. Ancak ne bu bilgisinden emindi, ne de bu sorunun çözümünden... Belki Ahlâkî sezgisi yapilacaklari hedefler olarak kendisine idrak ettirmisti; ancak bütün tefekkür ve gayretleri onu sadece biraz daha kisisel olgunlasmaya götürüyor, ancak toplumsal bir islahat hareketi olusturamiyordu.

    Otuz bes yasindan itibaren Hirana gidip gelmeye basladi. Allahın birliginin tahrifi, siyasî buhranlar, cinsiyetler arasi esitsizlik ve ahlaksizliklar onu üzüyor, ne yapacagini bilemiyordu. Iste Allah bu halde iken, bir melek vasitasiyla onun bilincini ve kalbini genisletti. O, kutsal âlem ile dogrudan irtibat kurmustu. Böylece agir bir sorumluluk ile teblig yükünü yüklenmisti. Bundan böyle o Kurani okuyor, insanlara onun istedigi davranislari bizzat kendisi yasayarak gösteriyordu. Sûreti kadar sîreti de güzeldi; zira onun ahlâki artik Kuran olmustu.

    Yüce bir ahlâk üzere olan Peygamber, kendi ifadesiyle güzel ahlâki tamamlamak için gönderilmisti. Örnek olarak sundugu hayat tarzi ise onun sünnetini olusturuyordu. Insanlik, artik iyi ile dogruyu, güzel ile çirkini onun penceresinden bakarak daha berrak görme sansina sahipti. O, örnek davranislariyla vahsi bir dünyadan medenî bir dünya kurmus, zulüm ve ahlâksizliklarla dolu bir toplumdan Asr-i saadete damgasini vuran altin nesiller yetistirmisti.

    Yeniden buhranlarla kivranan günümüz dünyasinda ise, onun ahlâkina ve sünnetne dün oldugundan çok daha fazla ihtiyaç bulunmaktadir. Onun ahlâki, hakki arayan ya da Islâm gerçek biçimde yasamak isteyen insanlara en kiymetli bir rehber durumundadir.

    hadislerle Hz. Peygamber Resûlullah (a.s.)ın yüce ahlâkindan bir demet sunmak amaciyla Yrd. Doç. Dr. Mustafa Karatas tarafindan Sahih hadis kaynaklarindan seçilerek hazirlanmistir. Bu bilgiler Resûlullah çok daha yakindan tanimaya ve onun ahlâkiyla ahlâklanmaya yardimci olacaktir.


    1. RESÛLULLAHIN SEMAILI
    Yüce bir ahlâk üzere olan Peygamber, buhranlar ve vahset içerisinde kivranan insanliga kendi ifadesiyle güzel ahlâki tamamlamak için gönderilmisti. O, örnek davranislariyla vahsi bir dünyadan medenî bir dünya kurmus, zulüm ve ahlâksizliklarla dolu bir toplumdan Asr-i saadetE damgasini vuran altin nesiller yetistirmistir. Onun sireti gibi sûreti de güzeldir.

    Sünen-i Tirmizîin Menâkib bölümünün 19. bahsinde yer alan bilgilere göre, Hz. Ali (r.a.) Sevgili Peygamberimizin semâilini söyle anlatmaktadir:
    Resûlullah (s.a.v.) ne son derece uzun ne de son derece kisaydi, o orta boyluydu. Saçlari, tam düz olmayip, biraz kivrimliydi. Sisman olmadigi gibi yüzü tamamen yuvarlak da degildi, ve rengi kirmiziya çalan beyazdi. Gözleri kara, kirpikleri uzundu. Mafsal kemikleri ve omuzlarinin arasi iriydi. Avuçlari ve ayaklari dolgundu. Yürüdügü vakit, yamaçta yürüyormus gibi sert adimlar atardi. Bir tarafa döndügünde bütün vücuduyla dönerdi. Iki omuzu, arasinda Peygamberlik mührü vardi; zira o, Peygamberlerin sonuncusuydu. Gönlü cömert ve aksani en düzgün kisiydi. Gayet yumusak tabiatli, muasereti de soylu idi. Ansizin gören ondan çekinir, fakat tanidikça onu daha çok severdi. Kendisini tanimlayan kimse, ne ondan önce ne de ondan sonra asla bir benzerini görmedim derdi.
    Süphesiz bizlerin ve günümüz insaninin ondan ögrenecegi çok yüce ahlakî degerler bulunmaktadir.

    2.TEMIZLIK
    Allah Resûlü, temizlik ve sagliga son derece önem verirdi. Temizlik imanin yarisidir buyurur, temiz olmayanlarla konusmak bile istemezdi. Yamalikli elbise giyer ancak kirli ve yirtik elbise asla giymezdi. Bir gün kendisine eli yüzü kirli, tirnaklari uzamis biri gelip ahirete ve gayba ait sorular sordugunda, ona, önce git su tirnaklarini kes, sonra gel sorunu sor buyurmustu. Sevgili Peygamberimiz, kendisine gelen ziyaretçilerin huzuruna çikmadan önce saçlarini tarar, aynaya bakardi. Hatta bir gün ayna bulamayinca su dolu bir tasa bakmis saçlarini öyle düzeltmisti. Yemeklerden sonra hemen ellerini ve agzini yikar, dislerini firçalardi. Diger insanlara da israrla dis temizligini tavsiye ederdi.

    Bu konuda Sahih-i Buhârî adli eserin Savm bölümünün 27. bahsinde söyle anlatilmaktadir:
    Ebû Hüreyre (r.a.) Resûlullah (a.s.)ın söyle buyurdugunu haber vermektedir: ayet ümmetime zor geleceginden endise etmeseydim, her abdest alislarinda onlara misvak kullanmalarini/dislerini firçalamalarini emrederdim

    3. NEZAKET
    Allah Resûlü (s.a.v), hizmetindekilere asla kizmazdi Ayrica Hanimlarina ve çocuklarina karsi da gayet kibar ve nazikti; onlara hiçbir zaman bir tokat bile vurmamistir. Sevgili Peygamberimizin yaninda olan bir kimse Onun yaninda olmaktan pisman olmamis aksine mutlu olmustur.

    Bu konuda Sünen-i Ebî Dâvûdun Edeb bölümünün 1. bahsinde söyle zikredilmektedir:
    Enes b. Mâlik (r.a.) anlatmaktadir: Resûlullah (a.s.), insanlarin en güzel huylusu idi. Bir gün beni ihtiyaçtan ötürü bir yere göndermisti. Ben de aslinda onun emrettigi yere gitmeye niyetli oldugum halde çocukluk hali, gitmeyecegim diyerek evden çiktim. Sokakta oynayan çocuklarin yanina gittim. Tam o sirada Resûlullah (a.s.) arkamdan ensemi tuttu. Dönüp baktigimda bana gülümseyerek, ey Enescik söyledigim yere gittin mi?dedi. Bunun üzerine ben de, evet Ya Resûlallah! simdi gidiyorum dedim. Enes sözlerine söyle devam etmektedir: Allah yemin olsun ki, Resûlullah (a.s.) dokuz sene (baska bir rivayette on sene) hizmet ettim, bu süre zarfinda yaptigim bir isten dolayi bir gün olsun bana eden böyle yaptin veya yapmadigim bir isten dolayi da eden böyle yapmadin diye sormamistir.


    4. ÇOCUK SEVGISI
    Allah Resûlü çok merhametliydi, o bu duygusunu merhamet etmeyene merhamet edilmez sözüyle ifade etmistir. Sevgili Peygamberimiz çocuklarin aglamasina hiç dayanamazdi. Bir gün mescidde namaz kildirirken bir çocugun aglamasi üzerine annesi sikinti çekmesin diye namazi daha erken bitirmisti. Torunlarini da çok severdi. Namaz da bile çocuklarin mesciddeki davranislarina kizmaz, aksine onlarin gönlünü yapardi. Onlari öper, baslarini oksar, hatta bazan onlarla oynardi.

    Bu konuyla ilgili olarak Sahih-i Buhârinin uyû bölümünün 49. bahsinde söyle zikredilmektedir:
    Ebû Hüreyre (r.a) anlatiyor: Resülullah (a.s.), bir gün evinden çikarak benimle birlikte Benû Kaynuka çarsisina gelinceye kadar hiç konusmadan yürüdü. Sonra oradan da Hz. Fatima'in (r.a) evinin önüne geldi ve, küçük! orada misin, küçük! orada misin?diyerek, torunu Hasan çagirdi. Hz. Fatima çocugu hemen göndermemisti. Sanirim o arada çocugun üzerini giydirmis, yahut banyo yaptirmisti. Sonra çocuk kosarak geldi. Resûlullah (s.a.v.) torunu Hasan kucakladi, öptü, oksadi ve sonra: Allahim sen bu çocugu sev, bunu seveni de sev!diye duâ buyurdu.


    5. CÖMERTLIK
    Allah Resûlü (s.a.v.), son derece cömertti. Kendisinden bir sey isteyeni asla bos çevirmezdi. Bu konuda Sevgili Peygamberimizin hayatinda bir çok örnek bulunmaktadir.

    Sünen-i Ibn Mâcein, ibâs bölümünün 1. bahsinde söyle zikredilmektedir:
    Sehl b. Sa es-Sâidî anlatiyor: Bir kadin Resûlullah (a.s.) bir hirka getirmisti. Allah Resûlü, bu kadifeden hirka da nedir? diye sordu. Kadin: Ya Resûlallah! Sizin giymeniz için onu kendi ellerimle dokudum buyurun dedi. Esasen Resûlullah (a.s.) efendimizin böyle bir hirkaya ihtiyaci da vardi, onu aldi. Ardindan o hirkayi giyinmis olarak namaz kilmak için mescide çikti. Adamin biri Yâ Resûlallah! Bu giymis oldugunuz hirka ne kadar da güzel! diye seslendi. Allah Resûlü (a.s.); evet öyledir buyurdu. Odasina girdiginde hirkayi katlayip o adama gönderdi. Orada bulunan insanlar adama çikisarak, allahi, sen iyi bir sey yapmadin. Resûlullahın bu hirkaya ihtiyaci vardi. Allah Resûlünün kendisinden bir sey isteyen kisiyi bos çevirmedigini sen de biliyorsun dediler. Bunun üzerine adam söyle dedi: Allah'a yemin olsun ki, ben bunu sadece giymek için almadim, kefenim olsun diye aldim Sehl diyor ki: o zat öldügü gün, o elbise kendisine kefen olmustu.



    6. MERHAMET
    Allah Resûlü (s.a.v.), Duygu yüklüydü, o bir rahmet peygamberiydi. Bazen göz yaslarini tutamaz aglardi. Sevgili peygamberimiz gayet yumusak kalpliydi.
    Bu konuda Sünen-i Dârimîin, ukaddime bölümünün 2. bahsinde zikredilen olay çok etkileyicidir.
    el-Vadîn isimli bir zat anlatiyor: Bir adam Resûlullah (a.s.) geldi ve sunlari aktardi: yâ Resûlalllah! Biz cahiliye ehlinden iken putlara tapar, çocuklarimizi öldürürdük. Benim bir kiz çocugum vardi. Ona seslendigim zaman sevinçle yanima gelir neselenirdi. Yine bir gün yanima çagirdim, o da geldi. Evimin yakininda kendimize ait bir kuyu vardi, oraya götürdüm ve kizimi kendi elimle kuyuya attim... Yavrucagizim benim ardimdan babacigim! babacigim! diye bagiriyordu... Allah Resûlü bu olayi dinlerken agliyordu; o kadar çok agliyordu ki, gözünden yaslar bosaniyordu. Resûlullahin arkadaslari o adama, Allah Resûlünü üzüyorsun dediler. Resûlullah: Birakin bu adam önemli bir sey soruyor dedi. Sonra o sahsa dönerek, bu olayi bana bir daha anlatbuyurdu. Adam ayni olayi tekrar anlatti. Resûlullah (a.s.)ın göz yaslari güzelim sakalini islatiyordu. Sonra adama söyle buyurdu: Şüphesiz Allah, senin kafir iken yaptiklarini silmistir. Simdi artik her seye yeniden basla


    7. HAYVAN HAKLARI
    Allah Resûlü (s.a.v.), hayvanlara karsi gayet merhametliydi. bir köpegi suladigindan ötürü günahkar bir kimsenin affedildigini, bir kediyi hapsederek açliktan ölmesine sebep olan bir kadinin da cehennemlik oldugunu haber vermistir.

    Sünen-i Ebî Dâvudun, ihad bölümünün 44. bahsinde zikredilen su olay, sevgili Peygamberimizin hayvan haklari konusunda ne derece hassas oldugunu gözler önüne sermektedir:
    Abdullah b. Cafer (r.a.) anlatiyor: Bir gün Resûlullah (a.s.) beni hayvaninin terkisine almisti. Ensardan birinin bahçe duvarinin yanina geldik. Orada bir deve duruyordu. Resûlullah (a.s.) devenin inledigini duydu. Bunun üzerine devenin yanina gitti ve gözlerinin yasla dolmus oldugunu görünce hayvanin basini oksadi. Devenin iniltisi kesilmisti. Allah Resûlü; bu devenin sahibi kim, bu deve kimin?diye sordu. Ensardan bir genç gelerek, benimdir Yâ Resûlallah! diye cevap verdi. Resûlullah; Allah'ın sana bahsettigi bu hayvan hakkinda Allahan korkmaz misin, bak o bana seni sikayet ediyor; sen onu aç birakip ona eziyet ediyormussunbuyurdu.
    Tabi ki, Hayvanin dili yoktu. Ancak onun halinden istirabi anlasiliyordu. Dolayisiyla Allah Resûlü (a.s.) hayvanin sahibine yaptigi yanlisi bu sekilde anlatmak istemistir.



    8. ZÜHD HAYATI
    Allah Resûlü (s.a.v) sade bir hayat yasadi, lüksü hiç sevmedi.
    Resûlullah (a.s.) bir gün hasir üzerinde uyudu. Kalktigi zaman hasir onun vücudunda iz birakmisti. O kendisine ev esyasi alinmasini teklif edenlere Benim dünya (rahatligi) ile isim yok. Dünyada ben bir agacin altinda gölgelenen ve sonra oradan ayrilip giden bir yolcu gibiyim.derdi. Doyasiya bugday ekmegi bile yememis olan Sevgili Peygamberimizin bazen aç kaldigi bile oluyordu.

    Bu konuda Sahîh-i Müslimn sribe bölümünün 140. bahsinde söyle zikredilmektedir:
    Ebû Hüreyre (r.a.) anlatiyor: Bir gece Resûlullah (a.s.) evinden disari çiktiginda Ebû Bekir ve Ömer (r.a. ) ile karsilasti. Onlara, Bu saatte neden evinizden çiktiniz?diye sordu. çliktan Yâ Resûlallah dediler. Hz. Peygamber: Allah'a yemin olsun ki, sizi çikaran sebep beni de evimden çikardi, o halde benimle gelin buyurdu. Birlikte Ensardan bir zatin evine gittiler, ancak adam evde yoktu. Evin hanimi onlari görünce os geldiniz safa getirdiniz buyurun dedi. Resûlullah (a.s.), evin beyini sordu, kadin, ize tatli ve soguk su getirmek için çikmisti neredeyse gelirderken ev sahibi gelmisti; karsisinda Hz. Peygamberi ve onun iki güzide arkadasini görünce, Sana sükürler olsun Allahim! bu ne seref! en kiymetli misafirler evime gelmis diyerek sevincini beyan etti.
    Hemen gidip salkimlariyla hem kuru hem yas hurma getirdi. Buyurun siz bunlari yiyin dedi ve eline bir biçak alip odadan çikmak isterken Allah Resûlü, (adamin niyetini anladi) lakin ha sagilan hayvan kesmeyesinbuyurdu. Adam bir koyun kesti (pisirip misafirlerine ikram etti) o etten ve hurmalardan yediler, getirdigi sudan da içtiler; karinlari doyunca Allah Resûlü, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer sunlari söyledi: Allah'a yemin olsun ki, evinizden çikaran açlik sebebiyle de olsa, size ikram edilen bu nimetlerden bile kiyamet günü sorguya çekileceksiniz.

    9. ADALET
    Allah Resûlü (s.a.v) adaletten asla ayrilmadi. Hiç kimseye zulüm ve haksizlik yapmadi. Sevgili Peygamberimiz kanun önünde insanlar arasinda esit davrandi.

    Bakiniz! Bu konuda Sahîh-i Buhârîin hâdîsü-Enbiyabölümünün 54. bahsinde yer alan su olay çok muhtesemdir. Allahın elçisi evrensel bir prensip ortaya koymaktadir.
    Âise (r.a.) anlatiyor: Kureysin ileri gelenlerinden Fâtimeyi Mahzûme isminde bir kadin hirsizlik yapmisti. Insanlar, unu Resûlullah affettirmek için kim araci olacak?!, olsa olsa Peygamberin gözbebegi Üsame b. Zeyd olur diyerek Hz. Peygamberin azatli kölesi Zeydn oglu Üsameen araci olmasini istediler. O da Resûlullah durumu arz etti. Bunun üzerine Allah Resûlü; en bana Allah'ın koydugu bir cezayi affetmem için mi araci oluyorsun!?diyerek kalkti ve insanlara söyle hitap etti: izden önceki milletler su yüzden helak olmuslardi; onlarin soylu ve zenginleri bir suç islediklerinde onu affettiler, onlarin zayiflari suç islediginde ise hemen cezasini verdiler. Allah yemin olsun ki, sayet bu suçu Muhammed'in kizi Fatima da islemis olsaydi, ona da cezasini verirdim.


    10. DEVLET MALI
    Allah Resûlü (s.a.v.), kendisi ve yakinlari için devlet malini kullanmaktan sakinirdi. Kendisi sadaka kabul etmedigi gibi ailesine de sadaka malindan yemeyi yasaklamisti. Nitekim torunu Hasan sadaka hurmalarindan birini aldiginda onu elinden attirmisti.

    Bu konuda Sahîh-i Buhârîin eavât bölümünün 11. bahsinde sunlar anlatilmaktadir:
    Sevgili Peygamberimizin kizi Hz. Fatima (r.a)in un ögütmek için degirmen çevirmekten elleri sismisti. Fatima beyi Hz. Ali'ye durumunu anlatti ve babasinin baskalarina esirler arasindan hizmetçi verdigi gibi kendilerine de bir hizmetçi vermesini söyledi. Hz. Ali, Fâtimaya bunu babsina kendisinin söylemesini teklif etti. Bunun üzerine Fatima Resûlullahın evine gitti, ancak onu bulamadi. Sorununu Hz. Âisee anlatti (ve geri döndü). Allah Resûlü eve geldiginde Hz. Âise, Fatimain anlattiklarini Peygambere arzetti. Olayin devamini Hz. Fatima söyle anlatiyor: Daha sonra biz evde yatiyorduk ki, Allah Resûlü yanimiza girdi. ben yataktan kalkmak istedim. Babam (Hz. Peygamber) kalkma! Buyurdu. Gelip yatagimiza oturdu, öyle ki, onun ayaginin soguklugunu bile hissettim. Buyurdu ki: ize hizmetçiden daha hayirli bir sey söyleyeyim mi, yataginiza girdiginizde, 33 Allahüekber, 33 Sübhanallah 33 Elhamdülillah, deyiniz, bu sizin için hizmetçiden daha hayirlidir. Görüldügü gibi Allah Resûlü, devletin malini kendi çocuklarina vermeyerek essiz bir yönetim anlayisi ortaya koymustur.
    Doç.Dr. Mustafa KARATAS
#10.03.2010 18:17 0 0 0
  • noimage
    11. AILE ILISKILERI
    Allah Resûlü (s.a.v.) dargin esleri baristirir, aileler arasindaki geçimsizliklere çözüm bulmaya çalisirdi. Sevgili Peygamberimiz, damadi Hz. Ali ile kizi Fatima (r.a.) arasinda geçen bir olayda da gönüllerini almisti

    Nitekim Sahîh-i Buhârînin, Salât -Ibölümünün 58. bahsinde söyle zikredilmektedir:
    Sehl b. Sa (r.a.) anlatiyor: Resûlullah (a.s.) kizi Fâtimain evine tesrif etti ancak (damadi) Alii orada bulamadi.
    - Ali nerede? Diye sordu. Fâtima:
    - Aramizda bir tartisma olmustu. Darildik. O da ögle uykusunu benim yanimda uyumadan çikti gitti, dedi. Resûlullah orada bulunan bir adama,
    - Git bak! nerede? Buyurdu. O adam geldi ve:
    - Yâ Resûlallah! Mescidde uyuyor, dedi. Allah Resûlü mescide girdi; bakti ki, Hz. Ali, elbisesi siyrilmis bir vaziyette yatmis, üstü basi toprak olmustu. Resûlullah (a.s.) bir yandan Hz. Aliin tozlarini siliyor, bir yandan da topraklanmis adam anlaminda,
    - Kalk Ey Ebû Turâb! Kalk Ey Ebü Turâb! Diyordu.


    12. CESARET
    Allah Resûlü (s.a.v.) çok cesurdu, Sevgili Peygamberimiz, bir gece Medine yakinlarinda duyulan bir gürültünün sebebini anlamak için karanlikta atina atlayip gidip bakmis ve önemli bir sey olmadigini insanlara gelip haber vermisti. O, yirmiye yakin gazaya katilmis, askerin dagildigi zamanlarda dahi asla korkuya kapilmamistir. Sevgili peygamberimizin hayatinda onun üstün cesaretini belgeleyen birçok olay bulunmaktadir.

    Bu konuda Sahîh-i Buhârîin, egâzi bölümünün 32. bahsinde söyle zikredilmektedir:
    Câbir (r.a.) anlatiyor: Kendisi Resûlullah (a.s.)ı birlikte Necid tarafina bir gâzaya çikmisti. Resûlullah (a.s.)ın dönüsünde, kendisi de onunla birlikte dönmüstü. Dönüste agaçlik bir vadide Resûlullah (a.s.) mücahidlere istirahat verdi. Gâziler agaç altlarinda gölgelenmek için etrafa dagilmislardi. Resûlullah (a.s.) da bir agaç altina inmis kilicini da agaca asmisti. Câbir diyor ki, biraz uyumustuk fakat az sonra Resûlullahın bizi çagirdigini duyduk. Yanina geldigimizde bir de ne görelim! müsriklerden bir bedevî Arap Resülullahın yaninda oturuyor. Bunun üzerine Allah Resûlü bize sunlari anlatti:
    bu Bedevî Arap ben uyurken yanima gelmis, kilicimi alarak kinindan çekmis. Bu sirada hemen uyandim. Kiliç kinindan siyrilmis olarak bana,
    - Simdi benim elimden seni kim kurtaracak! dedi, ben de:
    - Allah kurtarir dedim, bakin iste surada oturan adam odur. (Allah Resûlünün sözü üzerine Adamin elinden kiliç düsmüs, Resûlullah (a.s.) adami esir almisti).
    Câbir diyor ki, Allah Resûlu o adama ceza vermemisti.


    13. DUA ve ZIKIR
    Allah Resûlü (s.a.v.), her firsatta Allah'ın adini anar, bos konusmaz, daima Allah'ı anardi. Herhangi bir ise baslarken mutlaka besmele çeker, besmelesiz baslanan is ebterdir, yani bereketsizdir buyururdu. Sevgili Peygamberimiz her vesileyle Allah'a dua ederdi. Adeta duasiz bir ani yok gibiydi. Bir ise baslarken besmele çeker, yatagina yatarken yatarken, uyanirken, bir yere girerken bir yerden çikarken, binegine binerken, yemek yerken, su içerken kisaca hayatin her safhasinda duâyi eksik etmezdi. Gelmis geçmis bütün günahlarinin affedilmesine ragmen o yine de günde en az yetmis defa estegfirullah der, tevbe ederdi. Seyyidü-Istigfar diye anilan bir dua ederdi ki, anlami söyledir:
    ey Allahim! Sen benim rabbimsin, Senden baska ilah yoktur. Beni sen yarattin. Ben senin kulunum ve sana verdigim sözüme vaadime gücüm yettigi oranda bagli kalmaya çalisiyorum. Yaptigim kötülüklerin serrinden sana siginirim. Bana verdigin nimetlerini inkar etmiyorum ayni zamanda günahlarimi da itiraf ediyorum. Rabbim beni bagisla! Süphesiz günahlari ancak sen bagislayabilirsin.Sahîh-i BuhârîMin, Buhârî, Dualar bölümünün, 41. bahsinde Sevgili Peygamberimizin su duayi da sikça yaptigi zikredilmektedir:
    Allahim! Korkakliktan sana siginirim. Cimrilikten sana siginirim, ihtiyarliktaki düskünlük ve bunakliktan sana siginirim. Dünya fitnesinden ve kabir azabindan sana siginirim Yaptigimiz günahlarimizi unutmayarak Allahtan af dilemeli, ONun adini çokça anmaliyiz. Islerimize baslarken onun adini anarak baslamali, her halimizde ona yalvarmaliyiz. Zira bizler aciz birer kuluz. Rabbimizin mülkünde ona iyi bir kul olmaya çalismaliyiz.


    14. DÜNYA-AHIRET DENGESI
    Allah Resûlü (s.a.v.), Sevgili Peygamberimiz, ne dünya için ahiretin ne de ahiret için dünyanin terkedilmesini hos karsilamazdi. Zira Islamda ruhbanlik yoktu. Kendisini tamamen dünyaya kaptiran dünya hirsiyla her türlü günah isleyen ve ahiretini terkeden bir kimse nasil makbul degilse, ahireti kazanayim derken dünyadan el etek çekmek de o derece makbul bir sey degildir.

    Bu konuda Sahih-i Buhârînin avmbölümünün 51. bahsinde söyle bir hadis yer almaktadir.
    Hz. Peygamber Selman-i Fârisî ile Ebû-Derdâi kardes yapmisti. Selman-i Fârisi, Ebu-Derdâin misafiri olmustu. Ebu erdanin hanimini perisan bir vaziyette görünce sasirdi. Ümmü-Derdâ da ona kcasinini eviyle hiç ilgilenmedigini anlatti. Ebu-Derda çok ibadet eden biriydi. Bu yüzden evinin isleriyle de fazla ilgilenmezdi. Selman sofra hazirladilar Ebü-derda nafile oruç tuttugu için için sofraya oturmadi. Selman (r.a.) Sende oturmazsan ben yemem diyerek Ebu-Derdai Sofraya oturttu. Daha sonra gece olunca yattilar. Ebu-Derda nafile namaz kilmak için kalmak istedi. Selman simdi çok erken yat uyu sonra kalkarsin diyerek kalkmasina müsaade etmedi. Seher vakti olunca Simdi kalkabiliriz. Diyerek kalkip teheccüd namazi yani geceleyin nafile namaz kildilar. Selman Ebü-Derdâa; Süphesiz Rabbinin senin üzerinde hakki vardir. Vücudunun senin üzerinde hakki vardir. Ailenin senin üzerinde hakki vardir. Her hak sahibine hakkini vermelisin diye nasihat etti. Sabah olunca da birlikte Peygamberin mescidine gittiler. Olanlari anlattilar Hz. Peygamber Selman dogru yapmis buyurarak Ebu-derdâi uyardilar.
    Ayrica yine Sahîh-i Buhârîin, deb bölümünün 84. bahsinde söyle zikredilmektedir:
    Abdullah b. Amr (r.a.) anlatiyor: Resûlullah (a.s.) yanima geldi ve:
    - Senin gündüzleri (devamli) oruç tuttugun, geceleri ise (devamli) namaz kildigin haberini aliyorum, dedi. Ben de, Evet dogrudur, dedim.
    - Böyle yapma! Gece namaz kil, uykunu da uyu. Oruç tuttugun gibi, bazen de tutma; zira vücudunun senin üzerinde hakki vardir. Gözlerinin senin üzerinde hakki vardir. Misafirin senin üzerinde hakki vardir. Esinin senin üzerinde hakki vardir. Umulur ki, uzun yasarsin o zaman sana her ayda üç gün oruç tutmak yeterli olur. Kaldi ki, her hasene ona katlanir, böylece bütün seneyi oruçlu geçirmis olursun, dedi. Abdullah, diyor ki, ben daha fazla istedim o da artirdi. Dedim ki:
    - Ben bundan fazlasina da güç yetirebilirim.
    - O halde üç günle birlikte Cuma günleri de oruç tutarsin, dedi. Abdullah diyor ki, ben daha fazla istedim, o da artirdi. Ben yine,
    - Ben bundan fazlasina da güç yetirebilirim dedim. Buyurdu ki:
    - O halde AllahIn Nebisi Dâvud (a.s.)In orucunu tut! AllahIn Nebisi DâvudIn orucu nedir? dedim. Buyurdu ki:
    - Senenin yarisidir (Bir gün tutar bir gün iftar edersin).'br>
    15. ÇALISMAK
    Allah Resûlü Muhammed (a.s.) gerek sözü ile, gerekse yasantisi ile insanliga örnek olmustur. Çalisma ve gayret konusunda da onun pek çok ibretli sözü mevcuttur. Fakat bu hususta bizzat yasayarak anlatmak istedikleri, sözlerinden çok daha fazladir. Çünkü o, yapmadigini söylemez; bir seyi tavsiye veya emretmisse, muhakkak kendisi tatbik eder ve öyle söylerdi. Bu sebeple Resûlullah (a.s.) her konuda oldugu gibi çalisma konusunda da en güzel örnek sahsiyeti (üsve-i hasene) temsil etmektedir.

    Hz. Peygamberİn (a.s.) hayati çalismakla geçmistir
    Resûlullah Efendimiz (a.s.), çalismaya çocuklugundan itibaren baslamistir; çocuklugunda süt annesi Halimein koyunlarini otlattigi gibi, daha sonra da MekkeYe ücret karsiligi Kureys n koyunlarini gütmüstür. O çobanlik yaptigini söyle anlatmaktadir: Mûsa (a.s.) koyun çobani iken peygamber olarak gönderildi. Dâvûd (a.s.) da koyun çobani iken peygamber olarak gönderilmistir. Ben de Ecyad a ailem için koyun güdüyordum. Ayrica o, koyun gütmeyen hiç bir nebî olmadigini da haber vermis, kendisine siz de güttünüz mü? denildiginde vet ben de güttüm demistir.

    Dokuz, on yaslarindan itibaren amcasi Ebû TâlibYe birlikte SamA giden ticaret kervanlarina katilan Hz. Peygamber (a.s.), gençliginde ticaret yapmis, onun ticaretteki dürüstlügünü gören Hz. Hatice (r.a.), kendisiyle evlenmis, daha sonra da islerini ona havale etmistir.

    Peygamberlik verildikten yaklasik on üç sene sonra, kavminin baskilari sonunda MekkeDen hicret ederek MedineYe yerlesmek zorunda kalan Allah Resûlü (a.s.), sahâbesini mescid yapimina tesvik etmis ve bu mescidin insasinda bizzat kendisi de çalismistir. Temeli taslarla, duvarlari kerpiçle örülen mescidin insasi sirasinda Peygamber Efendimiz (a.s.) bizzat çalismistir. Onun yoruldugunu gören bir sahâbî, Yâ Rasûlallah! onu bana ver ben tasiyayim dediginde ise, elindeki kerpiçi vermemis, Sen de bir baskasini al, tasibuyurmustur.
    Diger taraftan o, evinde de bos durmamis, hanimlarina yardimci olmus, evde kendine düsen görevleri fazlasiyla yapmistir. Zaman zaman süpürgeyi ellerine alip, odasini temizlemis, keçilerini o gül kokulu elleriyle sagmistir. Yeri geldiginde sabahlari hanimlarina ugrayip, siparislerini ögrenerek, çarsiya çikip evinin ihtiyaçlarini bizzat temin etmistir. Nitekim Hz. Aiseye (r.a.), ResûlullahIn (a.s.) evde ne yaptigi soruldugunda o söyle anlatmistir: Allah Resûlü ayakkabisini diker, elbisesini yamar, koyunlari sagar... kisaca sizler evde neler yapiyorsaniz onlari aynen yapardi. Ayrica Allah Resûlü Nün (a.s.) Medineye Hendek savasi sirasinda sehrin etrafina hendek kazilmasina bizzat istirak ettigi ve balyozla tas kirdigi da bilinmektedir.
    Tembellikten Allah siginan peygamber
    Hz. Peygamber (a.s.), bos duranlari sevmez, kendisi de bosa vakit geçirmekten son derece endise ederdi. Nitekim o, vaktini bosa geçirenleri sevmedigini, insanlarin çogu sihhatin ve bos vaktin kiymetini bilmezler ve ..Hastaligin için sihhatinden, ölümün için hayatindan istifade et. Vaktini bos geçirme sözleriyle ifade etmis, mahser günü kisinin, ömrünü nerede harcadin, gençligini nasil tükettin gibi sorulara muhatap olacagini haber vererek zamanin en iyi bir biçimde degerlendirilmesini tesvik etmistir. Diger taraftan kiyamet koparken sizden biriniz elinde bir hurma fidani bulunursa, sayet ölmeden önce onu dikmege güç yetirebilirse onu diksin buyurarak çalismayi ve hayirli islerden geri kalmamayi anlatmak istedigi görülmektedir.
    Hz. Peygamber (a.s.) tembellikten Allah siginir ve söyle dua ederdi: Allahim! Tembellikten ve borçlu olmaktan sana siginirim. Yalanci Deccâlın fitnesinden sana siginirim. Cehennem azabindan da sana siginirim.
    Allah Resûlü (a.s.), dilenenleri asla sevmezdi. Çünkü o, çalisan ve üretenin, çalismayarak parazit ve asalak olarak yasayanlara üstünlügünü çok iyi biliyordu. Bir gün bir dilenci yardim istemek için Hz. Peygamberin (a.s.) yanina geldi. Allah Resûlü (a.s.) eli ayagi düzgün, güçlü kuvvetli bu adama çalissana buyurdu. Adam nasil çalisacagini sorunca, Resûlullah (a.s.) su cevabi verdi: izden birinizin ipini alip da daga gitmesi ve arkasina odun demeti yüklenip getirerek onu satmasi ve Cenâb-i Hakkın bu sûretle o kimsenin onurunu korumasi, istedigi verilse de verilmese de halktan dilenmesinden daha hayirlidir.
    Güçlü münin zayif müninden hayirlidir
    Allah Resûlü (a.s.), kuvvetli mümin zayif müminden hayirlidir buyurarak çalisip kazanmayi, her bakimdan sihhatli ve güçlü olmayi önermektedir. eren el, alan elden daha üstündür ilkesiyle de üretken ve hayir sahibi insanlarin, tüketen ve baskalarina bagimli olarak yasayan insanlardan daha makbul oldugunu ifade etmektedir.

    16. ESTETIK DUYGUSU
    Islâmiyet, gerek insanlar üzerinde, gerekse insanlarin islerinde en güzeli, en mükemmeli görmek istemekte, göze ve gönle hos gelene ulasmanin yollarini ögütlemektedir. Yasamin her safhasinda hatta ibadet esnasinda dahi yüce duygulari harekete geçirecek mânevî hazzin elde edilmesini hedeflemektedir. Örnegin namazlardaki saf düzeni ile karmasa ve karisikliga set çekerek insani düzen ve disipline alistirmaktadir. Saflardaki bu âhenk ve hep birlikte hareket, en güzele ve en mükemmele erebilme çabasi olarak algilanmalidir. Öte yandan hac ve umrede tavaf esnasinda melekleri sembolize ederek pervaneler gibi Kabe etrafinda topluca helezon seklinde dönen insanlarin manzarasi da, bediî duygulari çagristiran güzelliklerden degisik tablolar sunmaktadir.
    Allah Resulünün hayati incelendiginde, onun her isinde estetik duygusunun, hakim oldugu göze çarpmaktadir. Zira güzel ve estetik olan her sey fitrat tarafindan benimsenecektir. Nitekim o, Allah güzeldir, güzel olani sever demektedir. Her konuda ümmetine örnek olan Hz. Peygamber, mescitte itikafa girdiginde dahi hanimlarina saçlarini yikatir, taranir ve aynaya bakardi. Öte yandan Allah Resûlü, bir gün vefat eden birinin cenaze merasimine katilmisti. Ölenin yakinlari mezar kazdilar. Ancak AllahIn Elçisi mezarin bir kösesinde düzeltilmemis bir yer gördü. O tümsegin de kazilmasini istedi. Yanindakiler, Az sonra üzerine toprak dökecegiz kapanacak, ne zarari olabilir!? dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber: rayi da düzeltiniz; zira Müslüman yaptigi isi güzel yapar buyurdu.
    Hz. Peygamberİn bir savasta burnu kesilen sahâbîye, gümüsten taktirdigi burundan sikayeti üzerine, altin taktirmasina müsaade etmesi, saglik açisindan açiklanabilecegi gibi, estetik yönü de göz ardi edilemeyecek bir olaydir. Allah Resulünün, agiz bakimi ve dis sagligi konusunda da ayni duyarliligi gösterdigine tanik olunmaktadir. Öte yandan onun, çirkin olacagi için yalniz tek ayaga ayakkabi giyilmesini yasaklamasi da oldukça ilginçtir.
    Asr-i saadetten günümüze degin Islâm sanat tarihinde, estetigin eristigi boyutlar tartismasiz parmak isirtacak seviyededir. Harflerin dile geldigi hüsn-ü hat sanati, renklerin ve sekillerin bayramini andiran tezhip ve minyatür sanatlari Müslümanlara ait sanat dallari arasinda estetigin en güzel sunuldugu alanlardir. Buhûrîzâde Itrî Efendiin Tekbirve salâvat ta kullandigi lahûtî ses ve essiz beste musîkîde zirvedir. Özellikle mimaride Müslümanlar adeta sanat yarisi içine girmisçesine harikalar meydana getirmisler, fizik ile metafizigin bulustugu ölümsüz eserler ortaya koymuslardir.. Süphesiz bunlar arasinda camilerin payi oldukça büyüktür. Görenlerin büyülendigi Süleymaniye ve Selimiye camileri Mimar Sinanın ve Türklerin erisilmesi imkansiz olan estetik zevkini hala dünyaya ilan etmektedir. Öte yandan Sah Cihanın, Mimar Sinanın talebelerinden Mehmed Isa Çelebiye yaptirdigi Tac Mahal, mimari tarihçilere ve uzmanlarina göre dünyanin en güzel binasidir. Bir güzellik ve zarafet sembolüdür. Ayrica Müslümanlarin, hali ve kilim dokumalarindaki müstesna güzellikler, onlarin insana, sanata ve estetige verdikleri degeri göstermeye yeterlidir. Kisaca Müslümanlarin tarihi pek çok sanat ve estetik harikalariyla doludur.



    17. AFFETMESI

    Taif Seferi, Islami yayamak için Taif giden Allahın elçisinin kiymetini taifliler de bilemediler. Kendilerine gelen zatin Allahın habibi oldugunu anlayamadilar. Onu tasladilar Mübarek ayaklari kan içerisinde kaldi. Cebrail (a.s.) Taifin altini üstüne getirmek istedi. Ancak Resulullah, hayir, belki bunlarin içinden Islam girenler olur buyurdular.

    Ambargo, Müsrikler Hz. Peygamberi hayat hakki tanimak istemiyorlardi. Onunla görüsen ve Müslüman olanlari da tehdit ediyorlardi ve üç yila yakin Müslümanlari aç ve susuz biraktilar. Onlarla alis veris yapmadilar. Kiz alip vermediler. Ancak Allah Resulü o siralarda bile Allah'ın onlari afetmesi için dua ediyor, göz yasi döküyordu ve AllahIm, kavmimi affet. Onlar ne yaptiklarini bilmiyorlar diye yalvariyordu. Ancak kavmi bunlarla da kalmadi onu hicret etmeye Mekkeyi terk etmeye zorladilar.

    Mekkenin Fethi, Allah Resulü üzülerek ve istemeyerek ayrildigi Mekke ye sekiz sene gibi çok kisa zamanda muzaffer olarak dönüyordu. Fetih gerçeklesmisti. Ebu Süfyanın evine ve Kabee siginanlara dokunulmayacak diyordu. Kendine yapilanlari affetmis hatta suçlular utanmasin diye kendisi basini öne egerek mekke e girmisti. Onun bu affi karsisinda Mekkeyi müsrikler eriyor, bölük bölük Islam giriyorlardi.

    18. NÜKTE VE LATIFE
    Allah Resûlü (s.a.v.), tatli dilli olmayi ve güler yüz göstermeyi sadaka saymis, kendisi bunu bizzat yasayarak göstermistir. Sevgili Peygamberimiz, konusurken sürekli tebessüm eder, etrafina nese dagitir, yerine göre latife yapar insanlarin gönlünü hos tutardi. Insanlarin arasinda bulundugu zaman onlara bazan nükteli ve hos sözler söylerdi. Ancak onun sakalari da bir gerçege isaret ederdi. Nitekim yasli bir kadina sen bu halinle cennete giremezsin demis, kadin üzülünce, cennete bu yasli halinle degil, genç olarak gireceksin diyerek kadini sevindirmisti.
    Yine Enes b. Malik (r.a.) arasira ne haber iki kulakli diyerek takilirdi.

    Sünen-i Ebî Dâvûdun, edeb bölümünün, 92. bahsinde söyle zikredilmektedir:
    Enes b. Mâlik (r.a.) anlatiyor: Bir defasinda adamin biri ra Resulallah! Beni devene bindirir misin demis, Resûlullah da, beni devenin yavrusuna bindireyim diye cevap vermisti. Adam nasil olur ben devenin yavrusuna nasil binerim deyince, Resûlullah (a.s.); er deve bir baska devenin yavrusu degil midir? diyerek saka yaptigini açiklamisti.
    Diger taraftan Sevgili Peygamberimiz, dügün ve bayramlarda eglenmeye de müsaade etmistir. Hz. Aise validemiz Medineli bir kizin dügününden döndügünde ona def çalip çalmadiklarini sormus, Aise, hayir dediginde, def çalsaydiniz ya Medineli kadinlar bundan hoslanirdi, buyurmustur.
    Sahih-i Buhârinin ydeyn bölümünde yer alan bir hadiste söyle anlatilmaktadir:
    Bir bayram günü Hz. Peygamberin evinde hanimlari ve hizmetçileri sarki türünden sözler söyleyerek egleniyorlardi. O sira da Hz. Ebû Bekir gelmis ve basta kizi Hz. Aise olmak üzere oradakilere, Peygamberin evini seytanin isleriyle mi doldurdunuz diyerek çikismistir. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz, ey Ebu Bekir, Herkesin bir bayrami var, bizim bayramimiz da bugün birak eglensinler buyurmustur.
    Görüldügü gibi islam Fitrat dinidir. Bu nedenle Sevgili Peygamberimiz dünya ve ahiret dengesini en mükemmel bir biçimde kurmustur. Her seye yasak koyan bir anlayisla hareket etmemis Zararli olmayan davranislara müsaade etmistir.


    19. HITABET
    Allah Resûlü (s.a.v.), konusurken tane tane konusur, kelimelerini saymak isteyen neredeyse tek tek sayabilirdi. Muhatabinin anlamasi için bazan sözü üç defa tekrar eder, bazan de soru sorarak ögretirdi. Onun konusmalari ya da hitabi çok uzun olmaz, hatirda kalacak kadar gayet veciz ve kisa olurdu. Sevgili Peygamberimiz, ne zaman, nerede ve ne söyleyecegini çok iyi ayarlardi. O, sertlik ile tatliligi ve güzelce anlatma ile söz sayisinin azligini bir arada toplamistir. Onu ne bir delil çürütebilmis, ne karsisina bir hasim çikabilmis ve ne de bir hatip onu susturabilmistir. Aldatmaya basvurmaz, hile yolunu kullanmaz, arkadan konusmaz, ayiplamaz, ne gecikir, ne de acele eder, ne uzatir ve ne de kisa tutardi.
    Sevgili Peygamberimiz karsisindaki kisinin anlayacagi sekilde konusur. Söz söylerken yapmacik hareket etmezdi. Onun konusmasindaki asil amaç söyledigi sözün mahiyetinin anlasilmasi ve gereginin yerine getirilmesiydi. Sadece insanlara konusmus olmak için ya da onlari eglendirmek maksadiyla asla konusmazdi. Böyle davranislari da ayiplardi.

    Sahîh-i Buhârî in, , enâkib bölümünün 23. bahsinde bu konuda söyle zikredilmektedir.
    Âise (r.a.) anlatiyor: Resûlullah Efendimiz sözü sizin söylediginiz gibi (hizli) söylemezdi. O, tane tane konusurdu, sayet biri onun kelimelerini saymak istese sayabilirdi.


    20. NEZAKET VE TEVAZU
    Allah Resûlü (s.a.v.), halkindan farkli yasamadi. O, halkinin arasinda sade bir vatandas gibi yasadi, saraylar, köskler de yaptirmadi. Kendisine bir görev düstügünde onu yapar kendisine bir ayricalik taninmasini istemezdi. Toplumun efendisi ona hizmet edendir düsturuyla hareket eder, Liderlik, baskanlik gibi sifatlarin arkasina siginmazdi. Diger taraftan sevgili Peygamberimiz, karsisindaki insana çok saygili ve centilmen davranirdi, herkese deger verdigini belli ederdi. Allah Resûlü (a.s.) kendisine biri geldiginde onunla tokalasir, karsisindaki insan elini çekmeden onun elini birakmazdi; yine karsisindaki kimse yüzünü baska tarafa çevirmeden önce, o kimseden yüzünü çevirmezdi; Resûlullah (a.s.)ın, beraber oturdugu bir kimsenin önünde dizlerini uzattigi da görülmemistir.
    Sevgili Peygamberimiz bulundugu yerde insanlara hizmet etmekten kaçinmazdi. Bir gün Hz. Peygamber arkadaslariyla oturuyordu. Bir ara kalkti arkadaslarina su dagitmaya basladi. O sirada içeriye yabanci biri geldi ve bu toplulugun lideri kim dedi: Sevgili Peygamberimiz eyyidü-Kavmi Hadimuhum yani bu toplulugun efendisi onlara hizmet edendir, buyurdu. Evet o, hizmet edeni efendi olarak kabul eden bir anlayisa sahipti.

    Tirmizi, es-Sünen, Kitâbün-Cenaiz 32.
    Enes b. Mâlik (r.a.) anlatmaktadir: Resûlullah (a.s.) hastayi ziyaret eder, cenazeyi tesyi eder, (tevazu gösterir) merkebe biner ve bir kölenin bile davetine icabet ederdi. Öyle ki, o Benî Kurayza günü, üzerine lifden palan örtülmüs bir merkebe binmisti.


    .Doç.Dr. Mustafa KARATAS
#10.03.2010 18:39 0 0 0
  • noimage

    21. DOGRULUK
    Allah Resûlü (a.s.), In gerek peygamberlikten önce gerek paygamberlikten sonra yalan söyledigi asla vaki olmamistir. O Peygamberlikten önce el-Emîn yani güvenilen kisi olarak biliniyordu. Yalan söylenmesine hiç tahammül edemezdi. Resülullah (s.a.v.) dogrulugun cennete yalanin ise cehenneme götürecegini haber vermistir.
    Bir gün kendisine çesitli sorulara soruldu, ardindan da bir müNin yalan söyleyebilir mi diye sordular. Sevgili Peygamberimiz, oturdugu yerden söyle biraz dogruldular ve hiddetle müslüman asla yalan söylemez! Müslüman asla yalan söylemez diye onlarca kez tekrar ettiler. Sahabe-i Kiram keske bu soruyu sormasaydik. Hz. Peygamberi çok üzdük diye pismanliklarini ifade ettiler.

    Hz. Peygamber, sözüne son derece sadik idi. Birine söz verdiginde hangi durumda olursa olsun mutlaka onu yerine getirirdi. Bakiniz bu konuda onun arkadaslarindan bir olan Abdullah b. Ebi-Hamsa (r.a.) söyle anlatiyor: Henüz Peygamberlik verilmeden önce Hz. Muhammed (a.s.) ile bir yerde bulusmaya karar vermistik. Ben verdigim sözü unutmustum; üç gün geçtikten sonra hatirladim. Kararlastirdigimiz yere gittigimde Hz. Muhammed (a.s.)n hâlâ orada bekledigini gördüm. Bana dönerek söyle demisti: Abdullah nerede kaldin, bak bana eziyet ettin; üç gündür seni burada bekliyorum
    Ebû Dâvûd, es-Sünen, kitâbü-Edeb 90.

    Yalan söylemek ve sözünde durmak dinimizde çok büyük günahlardan sayilmistir. Sevgili Peygamberimiz yalan söylemeyi, emanete hiyanet etmeyi ve sözünde durmamayi münafiklik alameti olarak bildirmistir. MüNin ve Müslüman yalana hiçbir zaman tevessül etmemelidir. Zira yalan bütün kötülükleri de beraberinde getirir. Saka dahi olsa yalandan kaçinmak gerekir.Yalan söyleyen kisi, her türlü kötülügü de yapabilir. Allah Teâla bizleri dogruluktan ayirmasin.


    22. HZ. PEYGAMBERIN ORUÇLARI
    Allah Resûlü (a.s.) Ramazan orucundan baska her ayda en az üç gün oruç tutmaya özen gösterirdi. Çogunlukla da Pazartesi ve Persembe günleri oruç tutardi. Yine Ramazan ayindan baska en çok oruç tuttugu ay olarak Saban ayi zikredilmektedir. Ramazan ayindan sonra alti gün Sevval orucu tutardi. Yine Ramazan orucu farz kilinmadan önce Muharrem ayinda asure orucu tutardi Ancak daha sonra o gün oruç tutmayi serbest birakmistir. Kendisi bazen iftarsiz oruç tutar yani visal yapardi. Ancak bunu ümmetine yasaklamisti. Süphesiz beni rabbim doyurur derdi.
    Sevgili Peygamberimiz sahura kalkar, oruç tutanlarin sahur yemegi yemelerini de tesvik ederdi. Sahur yemegi yemek benim ümmetime ait bir özelliktir, Sahur yemegi yiyiniz zira sahurda bereket vardir, buyururdu.
    Allah Resûlü (a.s.), Evde yiyecek bir sey olmadigi zaman nafile oruca niyetlenirdi. Böylece hem ev halki üzülmemis, hem de oruç tutmus olurdu

    Bu konuda Sünen-i Nesâiin, kiyâm bölümünün 67. bahsinde söyle zikredilmektedir:
    Âise (r.a.) anlatiyor: Resûlullah (a.s.) sabah (namazindan sonra) eve geldiginde, iyecek bir sey var mi diye sorardi. Biz, hayir yok dedigimizde, halde ben de (nafile) oruç tutarim derdi. Bir gün bize tirit yemegi ikram olarak gönderilmisti. Yine Allah Resûlü sabahleyin eve geldi ve ayni sekilde, yaninizda yiyecek bir sey var mi? diye sordu. Biz de, evet hediye olarak tirit yemegi gönderildi dedik. Bunun üzerine, halbuki sabah oldugunda oruç tutmak istiyordum dedi ve o yemegi yedi.
    Diger yandan oruç tutanlarin orucu bozan hallerden uzak tutmalari gerekmektedir. Oruç tutan kötü söz söylememeli, kavga etmemelidir. Bakiniz bu konuda Hz. Peygamberin gayet uyarici sözleri bulunmaktadir. Sevgili Peygamberimiz söyle buyurmaktadir:
    nice oruç tutanlar var ki, aksama sadece aç ve susuz kalmis olurlar,
    Oruçlu kötü söz söylemesin, kimseye satasmasin. Biri kendisine satastigi zaman ben oruçluyum desin


    23. HZ. PEYGAMBERIN NAMAZLARI
    Namaz kilmayi çok severdi; öyle ki, bazen ayaklari sisinceye kadar namaz kilardi

    Âise (r.a.) anlatiyor: Resûlullah (a.s.) geceleri o kadar çok namaz kilardi ki, bazen ayaklari bile siserdi. Bir gün, Ey Allah'ın Resûlü neden bu kadar kendini yoruyorsun, halbuki senin gelmis geçmis bütün günahlarin affedilmistir, dedim.
    ey Âise! Sükreden bir kul olmayi ben sevmez miyim buyurdu.
    Buhari, es-Sahîh, Kitâbü-Tefsir 48;2.
    Allah Resûlü (a.s.), Cuma, bayram ve farz namazlarin disinda çesitli namazlar daha kilmistir ki, biz bunlarin bazilarina sünnet namazlar adini vermekteyiz ve bes vakit namaz içerisinde bu namazlarin bir kismi kilinmis olmaktadir. Bunun haricinde Sevgili peygamberimiz her gece seher vakti sekiz rekat ya da on rekat nafile namaz kilardi ki, bu namaza teheccüd namazi adi verilmektedir.
    Resûlullah (a.s.), günes yada ay tutulmalarinda da Yusuf ve Yusuf- namazlari kilmistir. Ayrica Şükür namazi Hacet namazi Salatu havf adi verilen korku namazi gibi namazlarda kildigi bilinmektedir. Yine Peygamberimizin Ramazan gecelerine mahsus olmak üzere Teravih namazi kildigini da biliyoruz. Öte yandan hac esnasinda tavaftan sonra tavaf namazi kildigi da bilinmektedir. Bunlardan baska Hz. Peygamberin günes dogup kerahat vakti çiktiktan sonra israk namazi, kusluk vaktinde duha namazi, aksam namazindan sonra da evvabin namazi kildigi kaynaklarda yer almaktadir.
    Diger taraftan Sevgili peygamberimiz, namaz kilarken tadili erkana son derece riayet ederdi. Yani rüku ve secdeleri hakkiyla yapar, acele etmez, rükudan ve iki secde arasinda kalktiginda belli bir süre beklerdi. Bir gün kendisi arkadaslariyla mescidde otururken bir adam gelip namaza durdu, ancak namazin aceleyle kildi. sonra Hz. Peygamberin yanina geldi ve selam verdi. Allah Resûlü (a.s.), adamin selamini dahi almadi ve git namazini yeniden kil da gel buyurdu. Adam üç defa namaz kildi fakat her seferinde peygamber adami geri gönderdi. Dördüncü kez geldiginde ona namazi acele kilmamasini, rüku ve secdeleri hakkiyla yapmasini anlatti.
    Görüldügü gibi müminlerin miraci olarak tanimlanan namazi kilarken hakkiyla kilmali bu konuda sevgili peygamberimizi örnek almaliyiz. Ayrica onun kilmadigi bir namazi çesitli isimler uydurarak ihdas etmemeliyiz. Böyle davrananlara da aldanmamak gerekir.


    24. ANA BABA HAKKI
    Hayirli bir evlad olmak ve anne- babaya iyi davranmak dinimizde en makbul ibadetler arasinda sayilmaktadir. Rabbimiz ana babaya karsi iyi davranmayi ve onlari üzmemeyi emretmektedir. Bu konuda Allah Teâla Isrâ suresi 23-24. ayetlerinde söyle buyurmaktadir: Rabbin yalniz kendisine tapmanizi ve ana babaya iyilik etmenizi emretti. Onlardan biri yahut her ikisi senin yaninda ihtiyarlik çagina ulasirsa, sakin onlara Af bile deme. Onlari azarlama, onlara güzel söz söyle
    Onlara saygiyla tevâzu kanatlarini indir. Ve Ey Rabbim! Ben küçük iken bunlar beni nasil sefkatle yetistirdiler ise, Sen de onlara öylece merhamet eyle diyerek dua et
    Bakiniz sahabenin ileri gelenlerinden biri olan Abdullah b. Mesİd (radiyallahu anh) su sekilde anlatmaktadir: Hz. Peygamber Allah katinda en faziletli ibadet hangisidir diye sordum, vaktinde edâ olunan namazdir, buyurdular. Sonra hangisi dedim, Ana babaya iyilik etmektir, dediler. Daha sonra hangisi oldugunu sordum, Allah yolunda cihaddir, buyurdular(Buhârî, Edeb,1)
    Diger taraftan annenin hakki, babanin hakkindan üç kat daha fazladir denilmektedir. Nitekim Ebû Hureyre en (radiyallahu anh) rivayet olunan bir hadise göre, kime iyilik edeyim diye üç defa pes pese Allah Rasûlüne soru soran bir sahsa, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) her üç cevabinda da, annesine iyilik etmesini söylemis; dördüncüde ise babasina iyilik etmesini tavsiye etmistir. (Buhârî, Edeb 2). Ayrica, bir insanin babasi baskasinin kölesi iken, tonlarca para verip onu esaretten kurtarsa, yine de hakkini ödeyemeyecegi belirtilmistir (Buhârî, el-Edebü-müfred, I, 14). Dolayisiyla bu durumda annenin hakkini ödemenin çok daha zor oldugu anlasilmaktadir.
    Anne babayi hosnut etmek, onlarin hayir dualarini almak son derece önemlidir; Kisinin anne ve babasini razi etmeden cenneti kazanmasi bile kolay degildir. Anne dokuz ay çocugunu karninda tasir, sonra yillarca kucaginda gezdirir, daha sonra da bir ömür boyu gönlünde gezdirir. Çocugunun ayagina diken batmasina bile tahammül edemez. Kendini atese atar, çocugunu kurtarir. yemez yedirir, giymez giydirir. Söyler misiniz annenin hakki nasil ödenir!
    Onlarin rizasi alinmadan son nefeste kelime-i sehâdet getirmek ve imanla gitmek bile kolay degildir.
    Sahâbe arasinda annesiyle dargin olan bir zat, ölüm döseginde iken dili tutuldu, kelime-i sehadeti söyleyemiyordu. Onun bu hâlini Rasûlullah bildirdiler. Sevgili Peygamberimiz, ölmek üzere olan o zatin annesine giderek ogluna hakkini helâl etmesini söyledi. Kadin diretince Resûlullah; halde ben de büyük bir ates yaktirip oglunu içine atacagim buyurdu. Kadincagiz anne sefkatiyle buna dayanamadi ve hakkini helâl etti. Bunun üzerine oglunun dili çözüldü ve kelime-i sehadet getirerek ruhunu teslim etti.
    Ana basta tâc imis, her derde ilâç imis
    Bir evlat pîr olsa da, anaya muhtâc imis.


    25. KOMSU HAKLARI
    Komsu hakkina son derece önem verir, bunu imanin bir geregi sayardi. Sevgili Peygamberimiz, Cebrail (a.s.), sürekli komsuma iyi davranmami tavsiye ediyordu. Öyle ki, komsuyu komsuya varis kilacak zannettim buyurmustur.

    Allah'A ve Âhiret gününe inanan kimse komsusuna ikram etsin, Allah'a ve Âhiret gününe inanan kimse misafirine hakkini versin.Ya Resûlallah! Onun hakki nedir? denildiginde, Buyurdu ki: gece ve gündüz olmak üzere üç gün ziyafet vermektir. Kim bundan fazlasini yaparsa ona sadaka vermis olur. Yine Allah'a ve Âhiret gününe inanan kimse ya hayir söylesin yahut sussun! buyurmustur.
    Buhârî, es-Sahîh, itâbü-Edeb 85.
    Diger yandan Sevgili peygamberimiz şerrinden ve kötülügünden komsusu emin olmayan kimse cennete giremez.Buyurmustur.
    Peygamnberimizin hanimi Hz. Aise, bir gün Resûlullaha bir kadindan bahsetti. Bu hanimin çok güzel namaz kildigini, senenin çogunu oruçlu geçirdigini kendisini sürekli ibatede adamis biri oldugunu anlatti. Ve kadina hayranligini ifade etti. Allah Resûlü (a.s.) Peki merak ediyorum bu kadinin komsulariyla iliskisi nedir. Komsularina nasil davranir? Diye sordu. Hz. Aiseye bildigimiz kadariyla bira huysuzmus, komsulariyla iyi geçinmedigi söyleniyor diye cevap verdi. Allah Resûlü (a.s.) Ne yazik ki, onda hayir yokmus, onun ibadetlerini bana anlatmayiniz buyudular.
    Görüldügü gibi esas olan insanlari razi etmek onlari üzmemektir. Komsunun ise hakki daha fazladir. Komsu gayr-i müslim dahi olsa yine komsuluk hakki vardir. Müslüman olursa iki kat hakki vardir, bir de akraba ise üç kat hakki olmus olur. Dolayisiyla komsularimizla iyi geçinmeye,herhangi bir yardima ihtiyaçlari oldugu zaman onlarin yaninda yer almaya çalismaliyiz.
    Onlarin sevinç ve üzüntülerini paylasmaliyiz. Ne demisler Komsu komsunun külüne muhtaçtir.




    26. KOLAYLIK ILKESI
    Ebû Mûsa el-Esrî (r.a.) anlatiyor: Resûlullah (a.s.) herhangi bir is için Sahâbîlerinden birini vazifelendirdigi zaman, onlara söyle söylerdi: müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz; kolaylastiriniz, zorlastirmayiniz.Müslim, es-Sahîh, kitâbü-Cihâd 5.
    Hz. Âise (r.a.) Allah Resûlü herhangi bir konuda muhayyer birakildiginda o, kolay olan tarafi seçerdi demektedir.
    Sahih-i Buhârînin edeb bahsinin 72. bölümünde yer alan hadise göre Âise (r.a.) söyle anlatiyor:
    Resûlullah (a.s.) bir sey yapmis ve arkadaslarina da onun yapilmasina da müsaade etmisti. Fakat bir topluluk Allah Resûlünün müsaade ettigi bu isi yapmaktan takva adina kaçindi. Bunun üzerine Resûlullah (a.s.) çok üzüldüler ve bir hutbe irad ederek Allah'a hamdettikten sonra söyle buyurdu:
    bu topluluga da ne oluyor! Benim yaptigim bir seyi yapmaktan kaçiniyorlar. Yemin olsun ki, Allah'a en çok bilen ve ondan en fazla korkan süphesiz benim.
    Din adina peygamberden daha fazlasini yapmak dindarlik degildir. Gerçek dindarlik ve gerçek takva sahibi olmak Sevgili peygamberimize benzemek, onun gibi yapmaktir. Bir mümin peygamberine ne kadar çok benzerse o kadar takva sahibi olur. Aksine Canim Peygamber bunu yapsa da biz yapamayiz bu ayiptir. Takva sahibi böyle yapmaz, gibi anlayislar dogru degildir.

    Islam Dini fitrata uygundur. Onun istemleri ütopik degildir. yasanabilir kurallar koymustur. Dini yasanamaz hale getirmek, yasklarla doldurmak dogru degildir. Tabir caizse Kiraldan fazla kiralci olmaya gerek yoktur. Allah ve Resûlünün istemedigi bir seyi müminler yüklemek ya da Allah ve resûlünün yapilmasini müsaade ettigi bir davranisi bir takim tevillerle yasaklamak dindarlik degil aksine din adina insanlari istismar etmektir. Bu ise Allahın rizasina uygun olmaz.


    27. HAYA DUYGUSU
    Allah Resûlü (a.s.), Iman altmis küsür subedir. Haya da imanin subelerinden biridir buyurmustur.
    Sevgili Peygamberimiz kendisi de çok hayâli idi. Insanlarin ayibini yüzüne vurmaz, bir kimsenin ya da bir grubun yaptigi yanlisi söylemek istediginde isim belirtmeden söylerdi. Böylece o kisileri toplum içerisinde rencide etmemis olurdu.
    Sahîh-i Müslimin ,ezâilbölümünün 67. bahsinde yer alan bir hadise göre Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) söyle anlatiyor: Resûlullah (a.s.) perdenin arkasindaki bekar kizdan daha hayâli idi. Onun bir seyden hoslanmadigini yüzündeki ifadesinden hemen anlardik.
    Adamin biri çok utangaç olan kardesine nasihat ediyordu. Kardesim bu kadar utangaç olma biraz girisken ol, biraz yirtik ol gibi sözler söylüyordu. O sirada Sevgili peygamberimiz oradan geçiyordu bu sözleri duydu. Nasihat eden adama kim bu adam dedi. O kisi de Ya Resûlallah bu genç benim kardesim, ancak çok utangaç çok hayali biri, biraz açilmasi gerekmez mi? Diye sikayetini arzetti. Sevgili Peygamberimiz kardesinin yakasini birak, Süphesiz hayali olmak güzel bir haslettir. Zira Haya imandandir, buyurdu.

    Taktir edilecegi gibi bugün toplumda utangaç ya da hayali insan bulmak neredeyse imkansiz gibidir. Bir insan bir suç islediginde en azindan yüzünün kizarmasi gerekir. Ancak bugün birakin suç islediginde yüz kizarmasini, gerçek suçlular daha baskin çikabiliyorlar. Çok rahat yalan söylüyor ve kendini savunmaya kalkisiyor. Halbuki bu güzel bir ahlak degildir. Iman sahibi bir insan hayali olmalidir. hem suçlu hem güçlü diye bir söz vardir Ne yazik ki, bugün içinde yasadigimiz toplumda pek çok insan hem suçlu hem de güçlü durumdadir.
    Haya ve utanma duygusu olmayan kimse her kötülügü rahatça isleyebilir. Sevgili Peygamberimiz, Sayet haya etmiyorsan istedigini yap, buyurarak, insanlari kötülük yapmaktan alikoyan seyin haya ve utanma duygusu oldugunu bildirmistir.
    Yine Halktan utanmayan haktan utanmaz diye bir söz vardir. Bugün ne yazik ki, yüzü kizaracak insanlari arar hale geldik. Fakat koybolmaya yüz tutmus bu güzel hasleti yasamamiz ve yayginlastirmamiz gerekmektedir. Bu konuda egitim ve ögretim camiamiza hocalarimiza, basin ve yayin organlarimiza çok önemli vazife düsmektedir.


    28. KANAAT
    Allah Resûlü (a.s.) Allah Teâladan yetecek kadar mal istemistir. O, Allah'tan bir gün tok olup sükretmeyi, bir gün de aç olup sabretmeyi isterim derdi.
    Sevgili Peygamberimiz dünya hayatini yolculuk esnasinda dinlenmek için durulan bir mola yerine benzetmis, dünyada bir garip gibi yada bir yolcu gibi olun buyurmustur.
    Bir gün evinde istirahat ediyordu. Hz. Ömer bir konuda onunla görüsmek için ziyaretine geldi. Sevgili Peygamberimiz yatagindan kalkinca mübarek yüzüne hasirin izleri çikmisti. Hz. Ömer bunu görünce gözleri yasardi. Ve Ya Resûlallah, müsaade etsen de sana yumusak bir yatak yaptirsak su duruma bak, hasirin nakislari mübarek vücudunuza iz yapmis, dedi, Sevgili Peygamberimiz, hayir, istemem, dünya benim neme gerek Ya Ömer, biz dünyada bir yolcu gibiyiz buyurdu.
    Nice servet sahibi kimseler vardir ki, onlar kanaat sahibi olmadiklari için yine de fakirdirler. Ya da sürekli fakirlik korkusuyla yasarlar. Kanaat ise bitmez tükenmez bir hazinedir. Kanaat olmazsa insanoglunun gözü doymaz. Tûl-i emele zincir vurulmaz.
    Bakiniz bu konuda Allah Resûlü (a.s.) söyle buyuruyor: insanoglunun iki vadi dolusu altini olsa bir vadi daha ister. Insanin gözünü ancak kara toprak doyurur. Helalinden kazanmak çok kazanip insanligin yararina çalismak dinimizce kutsal sayilmaktadir. Ancak çok mal sahibi olmakla mal hirsi tasimak ayri seylerdir. Mal hirsi bazen fakir ve yoksullarda da bulunabilir.
    Dünya mali ve dünyalik elbette gereklidir. Ancak dünyalik hirsi, doyumsuzluk iyi degildir. Bu durumu söyle bir örnekle anlatmak mümkündür.
    Bir geminin yüzebilmesi için mutlaka su olmalidir. Ancak geminin en büyük düsmani da yine sudur. Gemi içine su almaya baslarsa batabilir. Iste dünya mali da böyledir. Geçimini temin etmek baskalarina muhtaç olmamak, basarmak, ayaklari üzerine durabilmek için, veya hayir hasenat yapmak için mal ve mülk gereklidir. Fakat bu mal hirsi insanin gözünü karartmaya baslamissa iste o zaman tehlike baslamis demektir. Bu durumu kisaca söylece özetleyebiliriz. Paramiz cebimizde veya cüzdanimizda olmalidir. Gönlümüzde olmamalidir. Bunun yolu ise kanaat sahibi olmaktir.


    29. YEME IÇME ÂDÂBI

    Allah Resûlü (a.s.) günde iki ögün yemek yerdi. Yemek yerken tika basa yemez gayet az yer doymadan sofradan kalkardi. Kendisi de bir hadislerinde yemek yerken midenizin üçte birini yemege üçte birini suya üçte birini de havaya ayirin buyurmustur.
    Sevgili Peygamberimiz yemek yerken artik birakmaz, israf etmezdi. Helal yiyecek ve içeceklerden yer, Helal olan az lokma haram olan çok lokmadan hayirlidir, buyururdu. Bir kisinin yemegi iki kisiye de yeter buyurarak sofraya baskalarini da davet etmeyi ihmal etmez, bir anlamda misafir davet etmenin güzelligini de anlatirdi.
    Yemekten önce ve sonra ellerini yikar, sofradan kalktiktan sonra da dislerini firçalardi. Yemekten önce ve sonra ellerini yikayan fakirlik yüzü görmez buyurmustur.
    Kendisi hiçbir yemegi ayiplamazdi. Bir gün sirke ile ekmek ikram ettiler ona bile sirke ne güzel katiktir diyerek iltifat etmisti.
    Toplum içersine çikanlara kötü kokan yiyecek ve içecekleri yeme içmelerini yasaklamistir. Kendisi ise bu tür yiyecekleri yemezdi. Yemege besmeleyle baslar, agzinda lokma varsa konusmaz, yemekten sonra da nimetleri veren Allaha hamd ve sükrederdi. Misafirlikte yemek yemis ise ev sahibine de ayrica dua ederdi.
    Sofra kuruldugunda evde bulunan herkesi çagirir. Kendisi hemen baslamazdi. Sofraya oturmayacaklar varsa onlara da bir iki lokma ikram ederdi.
    Yemege besmele ile baslanilmasini sag elle ve herkesin kendi tarafindan yemesini tembih etmistir. Ömer b. Ebî Seleme söyle anlatiyor. Ben henüz çocuk iken Resûlullah (s.a.v.) ile ayni sofraya oturmustum. Sofrada yemek yerken her tarafa uzaniyordum. Bunun üzerine Allah resûlü söyle buyurdu: Ey Çocuk, besmele çek, sag elinle ye ve kendi önünden ye .(Buhârî, Taam 2).
    Yemek yerken besmele çekmeli ve edeble yemelidir. Yemege veya suya üflenmesini peygamberimiz yasaklamistir. Israf etmemelidir. Bu nimetleri bulamayan yoksullari düsünmeli mümkünse fakir ve garibanlari doyurmanin yollari aranmalidir. Komsusu aç iken tok yatan bizden degildir. Düsturunu koyan peygamberimizin bu çarpici ifadesini düsünmeliyiz. Ve Allah tealaya sükretmeliyiz. Yüce Rabbimiz de Sükrederseniz size nimetlerimi artiririm buyurmaktadir.
    Sevgili Peygamberimiz de, Nimetlere sükreden kimse oruç tutup sabreden kimse gibi sevap alir buyurmaktadir. (Buhârî, taam 56).



    30. SEVGI SAYGI VE KARDESLIK
    Hepimiz Allahın Kullariyiz. Hepimiz Adem peygamberin çocuklariyiz. Ve canlilar içerisinde en mükerrem varliklariz. Biz insanlara Allah Teâla deger vermis insanolarak en mükemmel sekilde yaratmistir. Süphesiz insan olmamiz hasebiyle bir takim kusurlarimiz hatalarimiz olacaktir. Ancak yaratilani hos gör yaratandan ötürü prensibi rehberimiz olmalidir. Canlilara bu gözle bakmali onlarin güzel yönlerini görmeli ve sevmesini bilmeliyiz.
    Islam Dini baris dinidir. Din gerek dünyada gerekse ahirette biz mutlu kilmak için gönderilmistir. Mümim kimse de hem kendisiyle hem de diger varliklarla barisik yasayan kimsedir.
    Diger yandan Kuran-i Kerimde Yüce Rabbimiz biz müslümanlari kardes yapmistir. Müminler ancak kardestir. Buyurmaktadir.
    Sevgili Peygamberimiz de müminler bir binanin taslari gibidir. Birbirlerini siki sikiya tutarlar, birinin basin bir musibet geldiginde diger mümin onu gönlünde hisseder buyurmaktadir.
    Mümin kardeslerimizle iyi geçinmeliyiz. Onlari aldatmamali sevgi ve saygiyi zedeleyecek davranislarda bulunmamaliyiz. Birbirimizi menfaat kaygisi gütmeden sirf Allah için sevmeliyiz. Sevgiyi yayginlastirmak için selamlasmali, ziyaretlesmeli yeri geldikçe hediye ve ikramlarda bulunmaliyiz. Giybet ve dedikodun sakinmaliyiz. Sevdigimizi kardesimize söylemeli, onun basarilarini ve güzel yönlerini taktir etmeliyiz ki, sevgi ve muhabbetimiz ziyade olsun.
    Birbirimizin ayip ve kusurlarini arastirmak yerine hatali yönlerini degil güzel yönlerini öne çikarmaliyiz. Iyi gününde de kötü gününde de müslüman kardesimizin yaninda yer almaliyiz.
    Küskünlükler ortadan kaldirilmalidir. Yaslilara ve büyüklere saygi gösterilmeli,onlar ziyaret edilerek gönülleri ve dualari alinmalidir.
    Küçükler sevindirilmeli, dul, yetim ve kimsesizler unutulmamalidir.
    Insani sevindirmek, onu hosnut etmek garibanlarin duasini almak Allah Tealanin rahmet ve bereketini celbedecektir.
    Doç.Dr. Mustafa KARATAS
#10.03.2010 18:50 0 0 0