Hz.Muhammed Siirleri - Peygamberimize Siirler - Peygamberimize Naatlar - Hz Muhammed Şiir - hz.muhammed ile ilgili şiirler - Ey Nebi - Ya Muhammed - Ey Can Ahmed - Hz Muhammed Mustafa - Efendimize Sözler - Peygamber Sevgisi - Dini Siirler - Islami Siirler - Hz Muhammed ile ilgili kısa şiirler -Hz Muhammetle ilgili şiirler - Hz Muhammed şiirleri - peygamberimizle ilgili şiirler
Dediler bana -Bu dünya O var diye yaratıldı-
Geldim dünyaya, açtım gözlerimi, aradı bu gözler seni
Ama sen yoktun...
Haber göndermişsin
-Kardeşlerime selam olsun- demişsin...
Seni göremeyen kardeşlerine selam
Senden gelen selama can kurban Ya Resûlallah.
Sen ki eşsiz tebessümüyle kalpleri anahtarsız açan,
Sen ki dört mevsim açan gül,
Sen ki bir yavrucağın kuşu ölmüş diye taziyeye giden ince gönül,
Sen ki harbe en önde giden korkusuz cengaver.
Çocukların bile fikrini soran büyük düşünür,
İsmi Allah la yazılacak kadar şereflisin.
Bir hayvan ölüsünden herkes uzaklaşırken
Onun güzel dişlerini görecek göz vardı sende...
Selam vermeyi çok sevmene rağmen
Tembellik yapana bunu layık görmeyecek kadar çalışkandın sen.
Çocuklarla oyun oynayan alçak gönüllü sevgi güneşi,
İki kurbanlığın oğlu olarak asildin sen.
Can düşmanlarının malını emanet ettiği,
Sözüne güvendiği emindin sen
Hz. Yusuf tan güzel, tüm insanlar içinde özeldin sen
İnci dişlerinin arasından çıkanlarla kimsenin incinmediği yürektin sen.
Sen yürüyünce dağlar erirdi, mahlûkat selam verirdi sana,
İftira atanlar üzünce seni melekler öperdi yanaklarından
Münkirler ağlatınca Amine yoktu ki kucaklasın seni?
Abdullah görmedi nasıl cezalandırsın kafirleri?
Ama Rabbin vardı, alemleri senin için yaratan Rabbin...
Miraca çıkardı seni, sevgiliyi görmek herşeye değerdi.
Bahiranın bahçesindeki kuruyu yeşerten sevgili !
Gel ey nebi.
Gönlümün bozkırları seni bekler.
Seni sevmek her ruhun yiyeceği, içeceği,
İlahi aşkın gıdası seni sevmekten geçer.
Benim sevgim nedir ki?
Ayçiçeğinin güneşe olan sevgisi...
Önemli olan güneşin, ayçiçeğine ışık göndermesi.
Sana öylesine muhtacım ki...
Ölesine muhtaç...
-Alinti-
Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem), Güllerin Efendisi.
O, Allah'ın Habibi.
O, gönüllerin eşsiz Tabibi.
O, âlemlerin Varolma Gayesi.
O'nun sevgisi Âhiret Sermayesi.
O'nu sevmek, Allah tarafından Sevilme Vesilesi.
En Sevgili'yi (sallallahu aleyhi vesellem) anlatalım, yunup yıkanmak için kirli gönüllerimize. Gül Nebi'yi tanıtalım, yeni doğmuş, masum bebeklere. Anneler O'nu söylesinler ninni yerine.
Sohbet konumuz O olsun, sevdiklerimizle sırlarımızı paylaştığımız anlarda. Hani o bir ânı ömre bedel olan zamanlarda. Daha bir bebek iken "Ümmetî" nidasıyla inleyişini; küçük yaşta hem yetim hem öksüz kalıp bizzat Âlemlerin Rabbi tarafından terbiye edilişini anlatalım
El-Emîn oluşunu anlatalım daha peygamberlik verilmeden. Sözleştikleri yerde bir genci üç gün bekleyişini hiç yerinden ayrılmadan. Peygamber olmadan önce de bir peygamber gibi yaşayışını, Hılfu'l-Fudûl'da haksızlıklara karşı direnişini anlatalım.
O'nun nasıl fırtınalar meydana getirdiğini anlatalım ruh dünyasında rahip Bahira'nın. Rabb'i arayışını, insanlık için ızdırabını, inleyişini, çilesini soralım taşlarından Hira Mağarası'nın. Cibril nidasını duyuralım tüm gönüllere: "Yaratan Rabb'inin adıyla oku!" Ve okuyuşunu anlatalım O'nun satır satır tüm kâinatı, ayet ayet Kur'ân'ı.
Engel olalım O'na ulaşmasın Ebu Leheb'in kem sözleri. O'na bakmasın Ebu Cehil'in ve Ebu Cehil ruhluların cehalet, kin, hırs, intikam bürümüş gözleri. Siper olalım O'na ulaşmasın ne Kureyş'in, ne de asrın kendini bilmezlerinin tükürükleri. Tâif'te bizim için taşlanmasını, "Yüz sene sonra da olsa bunlar arasından bir kişi hidayete erecekse helak olmalarını istemem" diye rahmetle coşmasını anlatalım.
Davet edelim, şu yıkık dökük diyarımızı şereflendirsin. Bitmeyen acılarımızı, dinmeyen feryatlarımızı dindirsin.
Gel artık ey Nebi! Şeref buyur liyakatsizliğimize bakmadan. Zira ne dilde kaldı artık, ne sinede derman. Gel artık, ey Rahmeten lil âlemîn zira çok bunaldık. Öz yurdumuzda kimsesiz, öz yurdumuzda garip kaldık. Duyulsun artık sadân cihanın dört bir yanında. Tütmesin zulüm dumanları kimsenin ocağında. Gel ve bize de sun o engin merhametinden. Gel ve bize de saç o zengin rahmetinden.
"El benim damen senin
Ey rahmeten li'l-âlemin
Şöhretim isyan benim
Sen afv ile meşhursun." (Itrî)
Seni andıkça, dükenler bile tümüyle Güle dönüşüyor.
Senin Gülü ve Gül kokusunu sevdiğini biliyoruz Yâ Rasûlallah.
Bu gözle bakıyoruz Güllere....
Bu düşünce ile kokluyoruz onları...
Bu aşkla alıyoruz elimize.
Bundan dolayı, herhangi bir çiçek olmaktan çıktı artık Gül!
Çünkü her gül yaprağında Seni ve sevgili Ashâbını
görür olduk Yâ Resûlallah....
Gül Yüzüne kurban olsun ümmetin!...
Seven, sevdiğine gül verirmiş...
Güller Senin Gül cemalini hatırlatıyor bize.
Seni anıyor, Seni arıyoruz Yâ Resulallah!
Sen bizim her şeyimizsin.
Hayat ancak Seninle gerçek anlamını kazanır Yâ Resulallah.
Sensizlik yetti canımıza....
Gel artık!!
Rüyalarımıza gel, hayatımıza gel, işimize gel, içimize gel!...
Ver Rabbimiz. O'nun muhabbetiyle donat bizi.
O'nun aşkıyla yaşat ve yine O'nun aşkıyla öldür!...
Ve bizleri bu şerefle haşret...
Gül yüzlü Gül Peygambere âşık olmak ve bu aşk ile yaşamak...
O Güle layık eyle bizi Rabbim.
O Gül yüzlü Gül Peygambere lâyık eyle bizi de.
Bana sevgini bahşet Ey Fahri Kainat,Ey Alemlere Rahmet Nebi!
Sadece benim yüreğim değil,tüm yürekler senin sevgi yağmurlarına muhtaç Efendim! Küçük elleri büyük yürekleriyle,ebabiller gibi zulmün üstüne taş olup yağan,Filistinli çocuğun kalbine de yağdır sevgi yağmurunu sağanak sağanak..
Sadece inancını yaşamak,iffetin timsali örtüsüyle toplum sahnesine çıkmak istediği için,alay edilen,dışlanan ve yok edilmeye çalışılan Zeynep'lerin yüreğine de yağ ey Nebi!! Yağ ki;bu sevgi yağmurları onlara direnme gücü versin .Her türlü zulme rağmen ,sevgiyle ve güler yüzle bu kutlu dava yolunda yürüme azmi versin.... ZALİMLERİN YÜREĞİNE DE YAĞ EY NEBİ!!!!!!
Gerçi onların yürekleri taş,beyinleri taş,ruhları hep taş ama;Hz. Ömer'in ve Hz. Halit'in taşlaşmış gönüllerinde bile iman tohumlarını yeşerten Mevla'm, belki onlardan da yeni Ömer'ler yeni Halit'ler yeni Vahşi'ler çıkartır.Eğer hidayet nasipleri değilse,eğer iman tohumları yeşermeyecek kadar kalpleri taşlaşmışsa,onların üzerlerine azap olup yağ ey Nebi,tıpkı Bedir'de Ebu Cehil'lerin üzerine yağdığın gibi......
Bütün bunlardan sonra yine banagel! Şu günahkar,şu katı kalbime, sevgine muhtaç,aşkına susamış yüreğime gir Ya Muhammed!! Ay'ı böldüğün gibi yüreğimi de aşkınla ikiye böl! Bir tarafında EN BÜYÜK SEVGİLİ taht kursun en zirveye,bir tarafında sen kur saltanatını Ey Nazlı Sultan! İbrahim'in baltasını al eline ve kır yüreğimdeki bütünputları.Musa'nın elini getir yüreğime ve aydınlat yüreğimi. Musa'nın asasını vur gönlüme! Böl yürek denizimi ikiye ve EN BÜYÜK SEVGİLİ' NİN sevgisiyle senin sevgin,el ele geçsin yüreğimin en derinine ve en zirvesine giden yoldan ve sonra kapansın yürek denizim, firavunî sevgiler boğulsun iman denizlerimin dalgalarında.
Gel yüreğime Ya MUHAMMED! Yüreğim;hicretinden önceki Medine gibi seni bekliyor.Yüreğime hicret et Ya MUHAMMED! Gel ve mescidini kur gönlüme..
Münafıklığı ve küfrü kov kalbimden..Ve iman devletini kur yüreğime...
Yüreğime Gel Ya MUHAMMED!
Misafirlerin en azizi,en güzeli! En mübareği ve en mukaddesi!
Misafirlerin gülü,en güler yüzlüsü,en güldüren yüzlüsü,güllerin kendisinden güzellik ve ilham aldığı,gül yüzlü ve gül yürekli Nebi!!!
Gel ve gülle donat kalbimi!
Gel ve nurunla doldur,gel ve sevginle kandır, gel ve aşkınla yandır yüreğimi!
Sensiz ana babasını kaybetmiş gözü yaşlı,kalbi yaralı bir yetimim ey Nebi!
Gel ve sevindir beni,okşa saçlarımı,al gönlümü.
Tut ki erken yitirdiğin Kasım'ınım, doyamadığın Abdullah'ınım.
Tut ki; canının goncası torunun Hüseyin'im.
Şefkatinle sar beni,muhabbetinle kuşat beni Ey Nebi...
Yüreğime gel ya Muhammed! Yüreğim şimdi Mescidi Aksa...
Filistinli çocuklar koşuyor yüreğimin bulvarlarında.. Kimisi babasını arıyor gözü yaşlı, kimisi oyun yerine taş atıyor zulmün beynine,kimisi küçük bedenine gelinlik yerine,damatlık yerine bombalar kuşanmış yürüyor küfrün kalbine.
Şehadetin gururu ve ay yüzlerinde...
Ve Ümmetin boynu bükük, ümmetin diz çökmüş yüreğimde.
Haydi! Yüreğime gel ey Nebi!
Cebrail'le,Burak'la gel!
Ve imanı yaralanmış,izzeti paralanmış,namusu ayaklar altına alınmış,her cephede yenik düşmüş ümmetinin yüreğini sevgi yağmurlarınla yıka ve çıkar miraca!!!!!
Ey Nebi!'' Sevdiğinize sevginizi söyleyin''buyuruyorsun.
İşte söylüyorum,işte haykırıyorum sana;
SENİ SEVİYORUM EY NEBİ.......................
SENİ ÇOK SEVİYORUM!!!!!
VE EN BÜYÜK SEVGİLİ' DEN
Önce O'nu ve sevgisini,sonra da seni ve sana kavuşmayı diliyorum...
Seni Seviyorum Efendim!
Yıllar var ki hep baharı solukladık. Bir ömür geçip gitti serapa; adını sorarak taşa, duvara Karşımıza hep hazan vurmuş bağlar çıktı. Ne zaman diriltici soluklarına koştuysak Sana giden yolları hep gulyabaniler tuttu. Bahara dâir en ufak bir emarede hep geleceğin günleri bekledik. Yıllar yılı bahar şarkılarıyla oturup kalktık. Aklımızda sen, ruhumuzda sen, dilimizde sen! Sensizlik; çeşme başlarında, dere kenarlarında, sahillerde sadece susuzluğumuzu arttırdı. Sensizliğin, ruhlarımızda meydana getirdiği boşluğu, hiçbir şey dolduramadı.
"Gel ey Muhammed bahardır! Dudaklar ardında saklı âminlerimiz vardır. Hacdan döner gibi gel; miraçtan iner gibi gel; bekliyoruz yıllardır." Ey insanlık bahçesinin "gül-i rana"sı! Sen'in bayıltıcı renklerin, nice bülbülü, "nalân u giryan" eyledi. Senin "füsunkâr" tavrın ve gönül yakan edan, nice bülbülü, "şuride makal" eyledi.
Ey ruhlarımızın gökkuşağı! Gedalarının ah u efgânını, bir "arz u hâl" bilip imdatlarına koşacağın ânı bekliyoruz. Sen ruhumuzun sancısı, suyumuzun sarnıcı, gönlümüzün gülüsün! Biliyoruz ki Sen'in meltemin, şefkat bulutlarını gönlümüzün semasına sürüklemezse, ruhumuza merhamet damlaları düşmez. Renklerini, Sen'in gökkuşağından alan her ruh uludur ya Resulallah! Nice dilberi öğütürken fânîlik değirmeni; sadece Sen'in renklerin "ter ü taze" kaldı ya Resulallah!
Şefkati, barışı, merhameti, huzuru, kısacası insanlığı arayan dünyamıza yeniden doğacağın günü bekliyoruz. Sadece ümmetin değil, bütün insanlık soluklarına muhtaç! "Sana muasır olamadığım için üzgünüm ya Muhammed!" diyen Bismark, ışığına koşmak için kanat çırpan "pervane"lerden sadece bir tanesidir. İnsanlık, Sen'i kaybedeliden beri ateş böceklerini güneş sandı. El fenerleriyle karanlıkları dağıtmaya, çakıp kaybolan şimşeklerle yolunu aydınlatmaya çalıştı. Sen'in dışında, Sen'den uzak çarelerle hayatını tanzim edemedi. Şimdilerde büyük bir "acziyet" içinde, Sen'in havuzunda arınmaya koşuyor. Soluklarına muhtaç kapı kullarından, güneşine koşan kelebeklerden himmetini esirgeme sultanım!
Ey sultanların kapısında merhamet dilendiği ulu Sultan! Dirilten soluklarından uzaklaştıkça, ruhlarımız pörsüdü, renklerimiz soldu. Senin cennetten ikliminde dolaşmışların yüzü suyu hürmetine, altın halkana tutunmuşların aşkına bize himmet eyle; bizi şefaatinden mahrum etme! Hazan vurmuş yapraklara, "şitazede" bülbüllere dönen hâlimizle, ağır aksak tavrımızla, yarım kalmış sevdaların ruhumuzda hâsıl ettiği yaralarla bir kere daha gül bahçene girip gönül yakan nağmelerinle, cennetten ikliminde yeniden dirilmek istiyoruz. Bizleri kendinden uzak tutma! Sultanlık mülkünü gedalarından esirgeme! Liyakatimize, dağınık zülüflerimize, kirlenmiş "damen"imize, "çeşm-i siyahkâr"ımıza bakma, ihtiyacımıza göre muamele et! Kırık dökük ifadelerimizi, sana bir "bergüzar-ı muhabbet" olarak takdim ediyor, kabul buyurmanı diliyoruz.
Niyetlerimizi, varlığın tek yaratıcısı olan "Cenab-ı Kirdigâr"e havale edip günahkâr ellerimizle yine ona yalvarıyoruz! Ey her şeyin dizgini elinde, her şeyin anahtarı yanında olan hazineler sultanı yüce Yaratıcı! Bizleri "sevgilim" dediğin -mukaddes sevgine layık olan- Hazreti Muhammed Aleyhisselatü Vesselâm'ın yüzü suyu hürmetine bağışla! İnsanların en şereflisi olan Efendiler Efendisi'nin (sas) cennet ikliminden bizleri burada ve ötelerde mahrum etme!
Ey Nebi suları tutuşturan hasretini anlatmaya ne hacet!
Hilal'ı iki eden aşkınla gel gönlümü de şavk et
Kara bulutlar üstümüzde kat kat
Her yağmur huzne davet
Gel Ey Nebi
Asanla yolumuzu çiz sapmayalım
Gel Ey Nebi
Bize tatlı dilinle Hep RABBİMİZ den bahset
Gel Gel Ey NEbi
Gel Gel Ey NEBi
Gel Gel Ey NEbi
Gözlerimizdeki perdeyi kaldır Allah aşkına
Beyaz tüller kalsın bakışlarınla aramızda
Gel Ey NEbi
Sensizlik kurşunu hep kalbimizden vuruyor bizi
Mekke'de silindi kalbimizde duruyor hala ayaklarının izi
''Gül'e'' ''Bahar'' Gerek
Bizim ''Baharımız'' SENSİN
Hicran oklarımızda sevdalarımız gerilsin
Kalplerimiz hep AŞkınLa vurulsun
Gel Ey Nebi
Asırlık putlar devrilsin
Gel Ki Ümmetin Sevinsin Ümmetin Sevinsin
Gel Ey Nebi
Veda Hutbesi'ni bir daha hiç okumayalım
Devene emret yeniden çöksün gönülhanemizin önünde
Misafirimiz değil Gönlümüzün Sahibi gibi Gel
Evimizin Sahibi Ol Bir Ömür hiç GiTMe
Seninle gülelim Seninle ağlayalım
Gel Ey NeBi YeTEr
Böyle boynu bükük kalmayalım
Leheb'in dikenlerinden ayaklarımız kan revan oldu
Kalbimizi durmadan hançerleyen Cehil'ler var!
Çağlamıyor SENSİZ nehirler yatakları dar
Kalkmaz bu baş kalkmaz bu baş SECDEDEN Sen GelMeden Ya RESULALLAH
GeCeleri YaR YaR Diye ağlayanların var
Gel Gel Ey Nebi
SENSİz her yan gurbet bana
Yok mu Vuslat ümidi?
Sılaya dönüşün ne zaman?
Kalbim kalbimi kaç geçerken dönüşün?
Mecnunlar bile bir kere ölür
Ey Nebi bu benim SenSizLiKten kaçıncı ölüşüm?
Gel Ey Nebi Gel Ey Nebi
Gül kokunla sokaklara yeniden Baharlar gelsin
Ey Ümmetim diyerek başla cümlelerini
Asra Saadet yüzlere Tebessüm gelsin
Kimsesiz çocukların yeter beklediği
Ey Kimsesizlerin Kimsesi Nerdesin?
Gözlerimizin pınarları tükenmek üzere artık
Kalbimizden ağlıyoruz bak mendillerimiz al rengi
Bizim de bahtımızda var mı bilmem SaNa kavuşan bir Medineli sevinci
O Geliyor diye bir çığlık duyulmadı
Yorgun ufuktaki haberci
Anladım anladım bu alemde hep SaNa sürgün kalacağım
Camlar ardından mübarek sakalının bir teliyle avunacağım
Ebu bekir'in elinde şimdi ellerin vardır
Hasan ve Hüseyin huzurunda oynuyordur şimdi
Fatıma'nın mübarek başı omuzlarındadır
Ya benim ellerim Ya benim başım Ya benim hayallerim
Ne olur söyle Bana da bir yer var mı?
Gül Yüzünü uzaklardan da olsa görebileceğim
Yoksa orada da mı orada da mı bahtıma hasret yazılı?
Orada mı hayalinle avuncak yaralı gönlüm
Mecnunlar bile bir kere ölür
Ey Nebi bu benim SenSizLikTen kaçıncı ölüşüm?
Gel Gel Ey NEbi
Gel Gel Ey NEBi
Gel YağMurLArı Da GeTir
Gel BahaRLaR SeNDe YüRüR
Gel GüLLerin EliNdE BüYüR
Gel Gel Ey NEbi
Gel Gel Ey Nebi
Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah azze ve celle
Ya rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.
İşte
Bir yaşındasın,
Beni sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor beni sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık...
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında...
Hz.halime kucağına alıyor seni
Yeryüzünde bir gölgelik...seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli...
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor...
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni...
Altı yaşındasın
Medine-i münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve ümmü eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu talip bir başka seviyor
Ya rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik
Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen muhammed-ül emin' sin
Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var
Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak rasul bekleyenlerin...
Hadi gel ey yâr!
Nurdağına davet var
İşte
Kırk yaşındasın
Hira nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan " ah! " sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen nebiyullahsın
Sen habibullahsın
Sen rasulullahsın
Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
" amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin " diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş arş-ı Âla
" bu koşan kimdir " diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı fatımatüz-zehra
Velilerin anası...
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
" ağlama kızım " diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
"seni bizim elimizden kim kurtaracak" diyorlardı
Sen,
Sen " allah! " diyordun
Allah azze ve celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen " allah! " diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir' de " allah! " diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi :
" anam babam sana feda olsun " diyordu
Ya rasulallah
Medine-i münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar oğulları'nın küçük kızları seni görünce
Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
" beni seviyor musunuz " diye sormuştun onlara
" seni çok seviyoruz ya habiballah " demişlerdi
Sen de:
" allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum" demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar oğulları'nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun
Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak :
" görüyor musunuz ne kadar güzel " demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti :
" anam babam sana feda olsun ya rasulallah, onu bana ver "
Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen " hayır " demediğini bile bile
" peki " dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun ebu hureyre' nin diliyle :
" benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne evladımız olsaydı diyecekler "
Ve hz. enes ile paylaşmıştın özlemini
" beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim"
Sultanım!
Ey medine minberinde " ümmeti, ümmeti " diye hüznü giyen sevgili
Ey mekke mihrabında alemler hesabına " allah! " diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik
Ya rasulallah
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın...
Umma'nında Kaybolduğum NURSUN.
Mecnun'un Leyla'da aradığı, yandığı,
Çöllerde kana kana yudumladığı Senin sevgindi.
Annesiz bir çocuğun Anne diye uzandığı,
Babasız gecelerde Baba diye andığı Sensin.
Soğuk ve insaf bilmez yanlızlıklarda hangi hasta vardır;
Gözyaşı döksün de o yaşlar senin avucuna damlamasın?
Hangi masum,hangi mazlum vardır ki ?
O merhamet deryası yüreğini sığınak yapmasın.
Ey Sultan-ı Levlâk! Kardanadamıyla güneşe çalım satan
Bir çocuğa bakar gibi baktın bize.
Sağnak yağmur altında ateş yakan bir yolcuyu
İzler gibi izledin.Bilmiyorlar Allah'ım dedin;
Bilselerdi yapmazlardı
Herşeyin önü O'ndan sonu O'na;
Varlıklar adedince Selam Sana, Sâlât Sana.
Ummanında Kaybolduğum Nursun.
Her akşam gurûbla ayrılan heyecanın kucağında görünensin.
Bırak 42 ndi yağmurları saçlarında gezinsin.
Sensizlikten yorgun düşmüş bakışları avuçlayıp
Semaya ser ve öylece kal.
Sığındığın Rahman'ın Sırdaşı Olarak.
Ben geçici hazların sardığı bedenimde
O beden tabutunun en derininde
Nefsimin esiriyim.Ama SEN :
Ummanında Kaybolduğum Nursun
Azaba ramak kalmış şu dakikalarda
Beni Hayalinle korursun.
Aranan yine SENSİN Saikalarda,
Kutsî perdelerin kalktığı anlarda,Özlemimsin SEN.
Ummanında Kaybolduğum Nursun.
Gölgen vurur düşlerimin yazgısına.
Ben O Nurla Kutsîliği tadarım.
Yüzümde meltemlerden arda kalan serinlik,
Muhabbet; sabahlayan hislerimin en ücra köşesinde
Düşmanım benlik; yalnızca bir benlik.
Yoluma set çeken ve SENİNLE kaybolan basitlik.
Düşündüğünü zincire vuran benim.
Şafakla kaybolan benim.
Ve ellerim SANA uzanır
Ey Sultan-ı levlâk!
Düşmanını elleriyle besleyen bir insana bakar gibi baktın bize,
İlâcını ateşe atan bir hastayı izler gibi izledin.
Bilmiyorlar Allah'ım dedin,bilselerdi yapmazlardı.
Herşeyin önü O'ndan sonu O'na
Varlıklar adedince selam SANA, sâlât SANA:
SEN İÇİMDE YANAN TATLI BİR KORSUN,
VE SEN UMMANINDA KAYBOLDUĞUM NURSUN