Çevremizdeki Değişiklikler Nelerdir

Son güncelleme: 18.03.2011 20:36
  • Çevremizdeki Değişiklikler Hakkinda - Çevremizdeki Değişiklikler Nelerdir Hakkinda - Mevsimlere Göre Çevremizdeki Değişiklikler Nelerdir - Çevre Kirliliğinin Nedenleri - Dünyamızı Kirleten Etkenler nelerdir


    Çevre, insan veya başka bir canlının yaşamı boyunca ilişkilerini sürdürdüğü dış ortamdır.
    İnsanların doğal kaynakları aşırı ve yanlış kullanımı sonucu çevre bozulmakta ve tahrip olmaktadır.
    Bu durumda doğanın temel unsurları olan hava, su ve toprağın yapısın bozmaktadır. Çevrenin
    bozulması veya tahrip olmasıyla başta insanlar olmak üzere, tüm canlı varlıklar zarar görmekte ve
    olumsuz yönde etkilenmektedirler (Özçağlar, 2000).
    Tüm dünyada olduğu gibi, İzmir şehrinde de birçok çevre sorunu bulunmaktadır. Çevre kirliliğinin
    yaratacağı sorunlar her bireyin geleceğini yakından ilgilendirmektedir. Bu yüzden bireylere toplum
    yaşamında kazandırılması gereken temel anlayışlardan birisi de çevre sorunlarının ve kirliliğinin
    boyutları ve önlenmesi konusunda bilinçlendirmektir. Bu çalışmada çevre kirlilikleri hakkında bilgi
    verilmiş, İzmir şehrinin çevre sorunları ele alınmış ve bu sorunların en aza indirgenebilmesi için
    çözüm önerileri ortaya konulmuştur.


    HAVA KİRLİLİĞİ
    Çeşitli kirleticilerin atmosferdeki değerlerinin belli bir sınırın üstüne çıkarak bu ortamın doğal
    yapısının bozulması olayına hava kirliliği adı verilir (Özdemir, 1997). Temiz hava içerisinde %78
    azot, %21 oksijen ve %1 oranında da diğer gaz, toz, su buharı gibi maddeler bulunmaktadır. Bu
    oranlara havanın doğal bileşenleri denilmektedir. İşte bu oranların bozulması, yani doğal hava
    bileşenlerinin oranlarının değişmesi sonucu havada yabancı maddelerin insan sağlığına, canlı
    yaşamına ve ekolojik dengeye zararlı olabilecek yoğunluk ve sürede bulunması hava kirlenmesine
    neden olmaktadır.
    Hava kirliliği; canlıların sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve / veya maddi zararlar meydana
    getiren havadaki yabancı maddelerin, normalin üzerindeki miktar ve yoğunluğa ulaşmasıdır. Bir
    başka deyişle hava kirliliği; havada katı, sıvı ve gaz şeklindeki yabancı maddelerin insan sağlığına,
    canlı hayatına ve ekolojik dengeye zarar verecek miktar, yoğunluk ve sürede atmosferde
    bulunmasıdır. İnsanların çeşitli faaliyetleri sonucu meydana gelen üretim ve tüketim aktiviteleri
    sırasında ortaya çıkan atıklarla hava tabakası kirlenerek, yeryüzündeki canlı hayatı olumsuz
    yönde etkilenmektedir.
    Bugün bizler kış aylarında üşümemek için evlerimizde, okulumuzda, işyerlerinde soba veya
    kalorifer yakarak ısınmaya çalışmaktayız. Soba ve kaloriferlerimizde genellikle odun, kömür, fueloil
    ve doğal gaz yakılmaktadır. Bu yakıtların soba ve kaloriferlerimizde yakılmasıyla bacadan çıkan
    duman havayı kirletmektedir.
    Okuduğumuz kitaplar, yazdığımız defterler, elimizdeki kalemler, yediğimiz çikolatalar-bisküviler,
    oturduğumuz masa-sandalyeler, evimizdeki buzdolabı-çamaşır makinesi-televizyon ve giydiğimiz
    giysiler fabrikalarda yapılmaktadır. Fabrikalarda bu saydığımız ürünlerin yapılması ve bizlerinde
    bunların kullanmasının bedeli olarak fabrikaların bacalarından kimyasal gazlar, tozlar ve dumanlar
    çıkarak hava kirlenmektedir.
    Fabrikalarda enerji ihtiyacı için yakılan yakıtlar ve fabrikada yapılan işlemden oluşan kirleticiler
    baca ile havaya atılarak kirliliğe neden olmaktadır. Günlük ihtiyaçlarımızın karşılanması,
    yurdumuzun kalkınması, yeni iş sahalarının açılarak işsizliğin önlenmesi için bu fabrikaların
    mutlaka çalışması ve üretimlerini yapması gerekir. Bunda önemli olan hem kalkınmamızı
    sürdürmek ve hem de çevremizi korumaktır.
    İşyerleri, fabrikalar çevreyi kirletmemek için gerekli önlemleri almalıdır. Örneğin, temiz yakıt
    kullanmalı, filtre sistemleri kurulmalı, geri dönüşümü mümkün olan hammaddeler kullanılmalı,
    personel çevre konusunda eğitilmeli, yeşillendirme çalışmaları yapılmalı, teknolojik yenilikler takip
    edilmeli ve uygulanmalıdır. En önemlisi yetkili kurumlardan gerekli izinleri, mutlaka almalıdır.
    Denetleyici kurumlarda bu tür yerleri sık sık denetlemelidir.
    Ulaşım araçları günlük yaşantımızın bir parçasıdır. Her gün okulumuza iş yerlerimize ve gezmeye
    giderken zorunlu olarak taksi, dolmuş, minibüs veya otobüslere binmekteyiz. Bunun yanında eşya
    ve yüklerimizin taşınması içinde kamyon veya kamyonetleri kullanmaktayız. İşte her gün değişik
    şekilde yararlandığımız bu motorlu kara yolu taşıtları çevremizi ve soluduğumuz havayı
    kirletmektedir. Bugün, hava kirliliğinin yarısını motorlu taşıtların oluşturduğu söylenmektedir.

    Bize Düşen Görevler
    1. Çevre ve hava kirliliği konusunda bilinçli olmalıyız. Bizler bu konuda ne kadar bilinçli olursak
    havası, suyu, toprağı ile daha temiz, daha güzel, daha yaşanır ve daha yeşil bir Türkiye,
    daha yeşil bir dünya mücadelesinde o kadar başarı şansımız artar.
    2. Çöp ve atık maddeleri bahçe, sokak ve caddelerde yakmamalıyız.
    3. İzmir Valiliği uyarı kademelerine geçildiğini ilan ettiğinde, alınan kararlara uymalıyız.
    4. Enerji tasarrufu ve milli servetimizi korumada çevremizin bilinçlenmesine yardımcı
    olmalıyız. Unutmayalım ne kadar az yakıt tüketirsek o kadar az hava kirlenir. Aynı şekilde
    3
    ısı yalıtımı ve ısı izolasyonunun önemini de annelerimize, babalarımıza yani yakın
    çevremize anlatmalıyız. Az yakıt tüketimi aynı zamanda aile bütçemizde katkı yapar.
    5. Yasalara, yasaklara ve kurallara uymanın bir vatandaşlık görevi olduğunu bilmeliyiz. Her
    konuda olduğu gibi hava kirliliği konusunda yayınlanmış ve yayınlanacak yasalara,
    yasaklara ve kurallara uymalıyız. Uymayanları uyarmalıyız.
    6. Temiz bir hava hepimiz için yaşamsal bir öneme sahiptir. Bu nedenle bacalarından yoğun
    duman çıkan işyeri ve binaları en yakın yetkili kuruma bildirmeliyiz.
    7. Hava kirliliğinin yoğun olduğu gün ve saatlerden sokak, cadde ve parklarda gezmeliyiz
    (Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor.
    Üye Ol veya Giriş Yapwww.havaizleme.com
    ).
    Hepimizin üzerine hava kirliliği ile ilgili belli sorumluluklar düşmektedir. Eğer sorumluluk duygusuyla
    "önce ben" diyerek işe başlarsak sorunun yarısını çok kısa sürede çözeriz. "Yok, başkaları yapsın"
    diyorsak kentlerden kaçarken "önce ben" demek zorunda kalabiliriz.

    Hava Kirliliğini Önlemek İçin Alınabilecek Tedbirler:
    * Sanayi tesislerinin bacalarına filtre takılması sağlanmalı,
    * Evleri ısıtmak için yüksek kalorili kömürler kullanılmalı, her yıl bacalar ve soba boruları
    temizlenmeli,
    * Pencere, kapı ve çatıların izolasyonuna önem verilmeli,
    * Kullanılan sobaların TSE belgeli olmasına dikkat edilmeli,
    * Doğalgaz kullanımı yaygınlaştırılarak, özendirilmeli,
    * Kalorisi düşük olan ve havayı daha çok kirleten kaçak kömür kullanımı engellenmeli,
    * Kalorifer ve doğalgaz kazanlarının periyodik olarak bakımı yapılmalı,
    * Kalorifercilerin ateşçi kurslarına katılımı sağlanmalı,
    * Yeni yerleşim yerlerinde merkezi ısıtma sistemleri kullanılmalı,
    * Yeşil alanlar arttırılmalı, imar planlarındaki hava kirliliğini azaltıcı tedbirler uygulamaya
    konulmalı,
    * Toplu taşım araçları yaygınlaştırılmalı

    SU KİRLİLİĞİ
    İnsanlar, yaşamsal ve ekonomik ihtiyaçları için suyu, su döngüsünden alırlar ve kullandıktan sonra
    tekrar aynı döngüye geri verirler. Bu işlemler sırasında, suya karışan maddeler, suyun fiziksel,
    kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirmekte ve suyun kalitesinin bozulmasına sebep olmaktadır.
    Su kaynaklarının kullanılmasını bozacak ölçüde organik ve inorganik, biyolojik ve radyoaktif
    maddelerin suya karışmasına su kirliliği denir (Özdemir, 1997)
    Uygarlığın gelişmesiyle, insanın suya yaptığı etkiler artmış ve giderek kaynakların sürekliliğini
    etkileyecek boyutlara ulaşmıştır. Özellikle 20. yüzyılın başından başlayarak, hızla gelişen sanayiler,
    bir yandan üretim sürecini çıkarttıkları atıklarla, diğer yandan oluşturdukları yerleşim merkezlerinde
    ortaya çıkan atıklarla, suları önemli ölçüde kirletmeye başlamışlardır. Sanayileşmeyle birlikte,
    kimyasal gübre ve ilaç kullanımında artışlar da suları kirletmeye başlamıştır. Bunlardan, sularda
    ortaya çıkan kirlenmenin, üretim ve tüketim faaliyetleri sonucunda oluştuğu olgusu ortaya
    çıkmaktadır. Üretim ve tüketimin boyu arttıkça, kirlenmenin, boyutu da artmaktadır. Üretim ve
    tüketim faaliyetleri insandan ayrı düşünülmeyeceğinden, su kirlenmesinde nüfus artışının önemli
    bir rolü olduğu sonucuna varılabilir.

    Su Kirliliğine Karşı Önlemler
    Su kaynaklarının korunmasında alınması gereken önlemler şöyle sıralanabilir:
    1. Ülkedeki mevcut sucul ekosistemlerinin yapısı, özellikleri ve davranışlarının incelenmesi
    gerekir.
    2. Su kirliliği konusunda alınan yasal önlemlerin uygulanması konusunda kararlı
    davranılmalıdır. Bu nedenle de çok geniş ve iyi işleyen bir denetim ağı oluşturulmaktadır.
    3. Kirlilik analizleri belli periyotlarla yapılarak kamuoyuna duyurulmalıdır.
    4. Arıtma işleminden geçirmeden atıklarını sulara boşaltanlar, kirlettikleri kaynağın bedelini,
    mutlaka öderler.
    5. Su ortamının korunması içi, kanalizasyon, atık su arıtma tesisleri gibi altyapı yatırımlarına
    öncelik verilmeli ve mevcut arıtma tesislerinin kullanılması için gerekli önlemler alınmalıdır.
    6. Tarımsal amaçlı kimyasal gübre ve ilaç kullanımı konularında yurttaşlar gereği gibi
    eğitilerek, bilinçlendirilmelidir.
    7. Erozyonun olumsuz etkileri anlatılarak, erozyonla mücadeleye hız verilmelidir.
    8. Hayvan barınaklarının içme suyu kaynaklarına uzak alanlarda yapılmasına özen
    gösterilmelidir.
    9. Evsel kullanımlarda, fazla miktarda deterjan tüketmemeye özen gösterilmeli, sert
    deterjanların üretim ve kullanımlarından vazgeçilmelidir.
    10. Radyoaktivite içerdiği bilinen maddeler, sulara karıştırılmamalı, ayrıca nükleer santrallerle,
    termik santrallerde kullanılan soğutma sularının soğutulduktan sonra, alıcı ortama verilmesi
    gerektiği bilinci yaygınlaştırılmalıdır.
    11. Sanayiciler, başta olmak üzere tüm yurttaşlara su kaynaklarının önemi kavratılarak
    korumalarının gerektiği bilinci aşılanmalıdır. Bu konuda tüm eğitim kurumları ve kitle iletişim
    araçları seferber edilmelidir.

    TOPRAK KİRLİLİĞİ
    Toprak; yeryüzünün dışını kaplayan, kayaların ve organik maddelerin, tarla ayrışma ürünlerinin
    karışımından meydana gelen, içerisinde ve üzerinde geniş bir canlılar alemini barındıran ve belirli
    oranlarda su ve hava içeren bir maddedir.
    Toprakta biriken katı, sıvı ve gaz atıklarla diğer kirleticilerin, toprağın karakteristiğini bozup, verim
    gücünü düşürerek, canlı yaşamına zarar verecek düzeye ulaşmasına toprak kirliliği olarak
    tanımlanmaktadır. Toprak kirliliği, pek çok teknik ve ekolojik baskının sonucunda ortaya çıkar. Bu
    baskıların başında, yanlış tarım tekniği uygulamaları, fazla yapay gübre ile tarımsal mücadele ilacı
    kullanımı, atık ve zehirli maddelerin toprağa bırakılması gelmektedir. (Özdemir, 1997)
    Yirminci yüzyılın başından itibaren modern tarıma geçilmesi ve sanayileşmenin hızlanması ile
    birlikte, toprak kirliliği de bir çevre sorunu olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Daha önceki
    yüzyıllarda kullanılan güç ve enerji kaynaklarının yetersiz olması, nüfusun azlığı, endüstrileşmenin
    henüz gelişmemesi sebebiyle diğer çevre faktörlerinde olduğu gibi toprakta da herhangi bir
    kirlenme söz konusu değildi. Özellikle yirminci yüzyılın ortalarına doğru hızlı nüfus artışı ile birlikte,
    tarım ve diğer alanlardaki sanayi ve teknolojinin hızla gelişmesine paralel olarak toprak kirliliği de
    artmaya başlamıştır.

    Toprak Kirliliğine Sebep Olan Faktörler
    1. Yerleşim alanlarından çıkan atıklar, egzoz gazları, endüstri atıkları, tarımsal mücadele
    ilaçları ve kimyasal gübreler toprak kirliliğine sebep olan en önemli etkenlerdir.
    2. Yerleşim alanlarından çıkan çöplerin boşaltıldığı alanlar ile kanalizasyon şebekelerinin
    arıtılmaksızın doğrudan toprağa verildiği alanlarda toprak kirliliği meydana gelmektedir.
    3. Egzoz gazları, ozon, karbonmonoksit, kurşun ve kadmiyum vs. gibi zehirli maddeler havaya
    yayılmakta ve solunum yolu ile büyük bir kısmı canlılar tarafından alınmaktadır. Geriye
    kalanı ise, rüzgarlar ile uzak mesafelere taşınmakta ve yağışlarla yere inerek, toprak ve
    suları kirletmektedir.
    5
    4. Toprak kirliliğine sebep olan diğer bir faktör de tarımsal mücadele ilaçları ve suni
    gübrelerdir. Tarımsal mücadele ilaçlarının bilinçsiz ve aşırı kullanımı sonucu, toksik
    maddelerin toprakta birikimi artmakta ve doğal ortamın kirlenmesine sebep olmaktadır.
    5. Sodyum, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, çinko, bakır, mangan, bor gibi
    besin maddelerini içeren suni gübreler de aşırı ve bilinçsiz kullanım sonucu toprağın
    yapısını bozmakta ve toprak kirliliğine yol açmaktadır.
    6. Endüstri tesislerinden çıkan ve arıtılmaksızın havaya, suya ve toprağa verilen atıklar
    çevreyi kirletmektedir.
    7. Ayrıca; ormanların insanlar tarafından tahrip edilmesi, yakılarak tarla açılması, tarım
    topraklarının hatalı işlenmesi, mera ve çayırların bilinçsiz kullanımı, aşırı otlatma vb.
    sebeplerle oluşan toprak erozyonu, bugün dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi
    ülkemizde de en önemli çevre sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

    Toprak kirliliğinin önlemesi için;
    • Evsel atıklar toprağa zarar vermeyecek şekilde toplanmalı ve imha edilmelidir.
    • Verimli tarım alanlarına sanayi tesisleri ve yerleşim alanları kurulmamalıdır.
    • Sanayi atıkları arıtılmadan toprağa verilmemelidir.
    • Gübrelemede yanlış uygulamalar önlenmelidir.
    • Ambalaj sanayide cam, karton vb. yeniden kullanılabilir maddeler seçilmelidir.
    • Nükleer santraller toprağa zarar vermeyecek yerlere kurulmalıdır.
    • Toprak yapısına uygun kullanım için özel çalışmalar yapılmalıdır.
    • Ormanlar korunmalı ve ormanlık alanlar çoğaltılmalıdır.
    •Toprakların korunması için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
    • Toprağı yanlış işleme ve yanlış sulama uygulamaları durdurulmalıdır.
    •Toprakla uğraşan kişiler bu konuda bilinçlendirilmelidir.

    GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ
    İnsanlar üzerinde olumsuz etki yapan ve hoşa gitmeyen seslere gürültü denir. Özellikle büyük
    kentlerimizde gürültü yoğunlukları oldukça yüksek seviyede olup, Dünya Sağlık Örgütü'nce
    belirlenen ölçülerin üzerindedir
    Gürültü, çıkış yeri ve yayılma ortamı olarak, tüm alıcı ortamları kapsayabilir. Ancak, özellikle insana
    zarar veren gürültü, alıcı ortam olarak, daha çok havayla özdeşleştirilmektedir. Doğrudan bir
    çevresel değerin bozulması sonucunda ortaya çıkmakta olan gürültü, diğer çevresel değerleri
    algılamayı etkileyen, sağlık bozucu bir etken olmaktadır. Bu nedenle de günümüzde gürültü, bir
    çevre ve sağlık sorunu olarak ele alınmaktadır (Erdoğan & Ejder, 1997).
    Gürültü, istenmeyen bir durum olduğu ve insanları olumsuz yönde etkilediği için, kimilerince bir
    kirlilik öğesi olarak ele alınmakta ve gürültü kirliliğinden söz edilmektedir. Gürültü kirliliği, insanlar
    üzerinde olumsuz fizyolojik ve psikolojik etkiler yaratan, arzu edilmeyen sesler, olarak
    tanımlanmaktadır. Başka bir anlatımla, gürültü, istenmeyen seslerin yarattığı akustik bir olgudur.
    Bu olgu geçici ya da sürekli olarak insanlara zarar verebilir (Özdemir, 1997).
    Gelişmiş ülkelerde teknolojinin gelişmesine bağlı olarak ortaya çıkmış olan gürültü sorunu,
    günümüzün önemli çevre sorunlarından birisi olmasına karşın, ülkemizde az bilinen bir kirlilik
    türüdür. Gürültü insanların işitme sağlığını ve algılamasını olumsuz yönde etkileyen, fizyolojik ve
    psikolojik dengelerini bozabilen, iç performansını azaltan, çevrenin hoşluğunu ve sakinliğini yok
    ederek niteliğini değiştiren bir tür kirliliktir.
    Yaşama kalitemizi bozmadan alacağımız basit önlemlerle insan sağlığı üzerinde olumsuz etki
    yapan gürültü kirliliğini önleyebiliriz.

    * Düğün, sünnet, v.b. toplu merasimlerde, çevrede bulunabilecek yaşlı, hasta ve bebekleri
    düşünerek, aşırı gürültülü müzik çalınmamalı ya da kapalı ve ses yalıtımlı mekanları
    seçilmelidir.
    * İşyerlerindeki gürültünün dışarı taşımasını önleyecek ses yalıtımlarını yapılmalıdır.
    * Evlerde kullandığımız TV ve müzik aletlerinin sesini sadece kendi duyabileceğimiz kadar
    açılmalıdır.
    * Çevremizdeki insanları rahatsız edecek gereksiz gürültülerden kaçınılmalıdır.
    * Gereksiz yere korna çalınmamalıdır.
    * Toplumun huzurunu bozacak davranışlardan kaçınılmalı ve insanca yaşamak için herkesin
    hakkına saygı gösterilmelidir.
    * Bina içerisindeki ayak sesleri ve benzer gürültüleri önlemek için gerekli tedbirler alınmalıdır.
    * Gürültünün strese ve de birçok hastalıklara sebep olduğu unutulmamalıdır

    Gürültüyü Azaltmak İçin Alınabilecek Tedbirler
    1. Hava alanlarının, endüstri ve sanayi bölgelerinin yerleşim bölgelerinden uzak yerlerde
    kurulmalıdır.
    2. Motorlu taşıtların gereksiz korna çalmalarının önlenmelidir.
    3. Kamuoyuna açık olan yerler ile yerleşim alanlarında elektronik olarak sesi yükseltilen müzik
    aletlerinin çevreyi rahatsız edecek seviyede olmasının önlenmelidir.
    4. İşyerlerinde çalışanların maruz kalacağı gürültü seviyesinin en aza (Gürültü Kontrol
    Yönetmeliğinde belirtilen sınırlara) indirilmelidir.
    5. Yerleşim yerlerinde ve binaların içinde gürültü rahatsızlığını önlemek için yeni inşa edilen
    yapılarda ses yalıtımı sağlanmalıdır.
    6. Radyo, televizyon ve müzik aletlerinin evlerde rahatsızlık verecek seviyede seslerinin
    yükseltilmemesi gerekmektedir

    SONUÇ
    Bu proje sonucunda çevre kirliliğine neden olan etkenleri öğrendik. Havanın, suyun, toprağın
    kirlenmesi, insan sağlığını tehdit eden gürültünün şiddetinin artması belli başlı çevre sorunları
    olarak karşımıza çıkmaktadır. Şu anda yaşadığımız çevre sorunları ile baş edebilmek ve en aza
    indirebilmek için insanların çevre bilincini kazanmış olması gerekmektedir. İnsanlarda çevre
    bilincini oluşturmak için herkese önemli görevler düşmektedir.


    CANSIZ DOĞADA NELER VAR ?

    İçinde yaşadığımız doğa canlı ve cansız varlıklardan oluşur. Bu varlıkların sayısı oldukça çoktur. Doğan , gelişen , büyüyen , kendisine benzer yavrular oluşturan ve ölen varlıklar canlı varlıklardır. İnsanlar hayvanlar ve bitkiler canlı varlıklardır. Doğmayan , büyümeyen , çoğalamayan , bir etki olmadan hareket edemeyen varlıklar ise cansız varlıklardır. Taş , toprak , kağıt , masa , hava , su cansız varlıklara örnektir.

    Canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için başka canlılara ihtiyaç duyarlar. Hiçbir canlı çevresinden ve diğer canlılardan uzak ve bağımsız yaşayamaz.

    HAVASIZ YAŞANMAZ.

    Canlıların yaşayabilmesi için hava , su ve besin gereklidir. Besin ve su olmadan bir süre yaşanabilir. Hava olmadan bitki , hayvan ve insanların yaşaması imkansızdır. Ay ve diğer gezegenlerde yaşam olmamasının sebebi havanın bulunmamasıdır. Yaşadığımız her yer hava ile kaplıdır. Dünyamızı çevresini saran bu hava tabakasına

    " atmosfer " adı verilir . Havanın canlılar için ne kadar önemli olduğunu basit bir deneyle anlayabiliriz. Ağzımızı ve burnumuzu kapatarak , soluk almadan durmaya çalışalım . Bir süre sonra zorlanmaya başlarız. Çünkü havasız yaşanmaz. Akarsu , göl ve denizlerde yaşayan canlılar suyun içinde bulunan havayı solurlar ve yaşantılarına devam ederler. Bu da suyun içinde de hava olduğunu gösterir.

    Hava yaşamamız için gerekli olan en önemli maddedir. Hava , bitkiler ve hayvanlar içinde aynı derecede önemlidir. Havada oksijen ve azot gazları bulunur. Bu gazların dışında başka gazlar da vardır . Solunum olayı için oksijen ve azot gazları önemlidir. Havada bulunan oksijen gazının solunum için ayrı bir önemi vardır . Canlıların soluduğu havanın temiz olması gerekir. Havanın temizliği içinde bulunan oksijen gazının fazlalığı ile ilgilidir. Temiz hava demek bol oksijen demektir.

    Ayrıca günlük yaşantımızda havanın itme ve çekme gücünden yararlanırız. Deniz ve hava taşıtları , yel değirmenleri havanın itme gücüyle çalışır.

    HAVA OLAYLARI ( RÜZGAR , FIRTINA , KASIRGA , TAYFUN , HORTUM )

    Hava sıcaklığı sürekli olarak değişir. Ilık , sıcak ve soğuk olabilir. Bunun türlü nedenleri vardır . Dünya Güneş'in çevresinde dönerken , güneş ışınları Dünya'mıza bazen dik bazen de eğik olarak gelir. Dik olarak gelen ışınlar yeryüzünü daha fazla ısıtır. Eğik olarak gelen ışınlar ise daha az ısıtır. Yeryüzünün Güneş'ten gelen bu farklı ölçülerde ısı almasından mevsimler oluşur. Hava sıcaklığı gün içinde de değişir. Sabah ve akşam saatlerinde güneş ışınları eğik geldiği için yeryüzü çok ısınmaz. Öğle saatlerinde güneş ışınları dik geldiği için sıcaklık artar.

    Hava sıcaklıklarındaki bu değişmeler hava olaylarını oluşturur. Rüzgar , tayfun , fırtına , kasırga ve hortum yaşantımızda karşılaştığımız hava olaylarındandır. Şimdi bu hava olaylarının nasıl oluştuğunu öğrenelim.

    RÜZGÂR : Dünyamızı saran hava tabakası ağırlığı nedeniyle yeryüzüne bir kuvvet uygular . Buna kuvvete hava basıncı denir. Isınan hava yükselir. Bu nedenle yeryüzüne yaptığı basınç azalır. Fakat yeryüzünün her yerinde sıcaklık farkı aynı değildir. Hava sıcaklığının düşmesi durumunda ise havanın yeryüzüne yaptığı basınç artar. Bu durumda ısınan hava ile soğuk hava sürekli yer değiştirir. Yani ısınan bölgeler ile soğuk bölgeler arasında sürekli bir hava akımı vardır . Bu hava akımına rüzgâr adı verilir . Hafif esen rüzgara yel denir. Şiddeti fazla değildir. İnsanlar rüzgârlara değişik adlar vermişlerdir. Örneğin ülkemizde değişik yönlerden esen rüzgârlar vardır. Bunlar yıldız , lodos , poyraz , karayel gibi .

    FIRTINA : Kimi rüzgârlar çok şiddetli olur. Saatteki hızı 100 - 110 km yi bulan rüzgârlara fırtına adı verilir. Fırtına farklı sıcaklıktaki hava kütlesinin çarpışmasıyla oluşur. Fırtınalar büyük zararlara neden olabilir. Yerleşim alanları ve insanlar zarar görür. Fırtınalar farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Bazı fırtınalar şiddetli yağmur , kar ve dolu getirebilir. Bu durumda fırtınanın zararları daha da artar.

    KASIRGA : Kasırga fırtınanın çok şiddetli halidir. Saatteki hızı 300 km yi bulan yağmurlu fırtınalara kasırga adı verilir . Kasırgalar genel olarak büyük can ve mal kaybına neden olur . Kasırgalar geniş alanları etkileyebilir. Amerika kıtasının güney ve orta bölümlerinde görülür. Kasırgalar deniz suyu sıcaklığının 27 dereceden fazla olduğu sıcak denizlerde görülür.

    TAYFUN : Büyük Okyanus'un batısında ve Çin Denizinde görülür. Şiddetli kasırga anlamına gelir. Tayfunlar yerleşim bölgelerinde yapıların bir bölümünün yıkılmasına yol açar.

    HORTUM : Sıcak ve nemli hava ile soğuk havanın şiddetle yer değiştirmesi sırasında dönen rüzgarlar oluşur . Bu rüzgârlara hortum adı verilir. Hortum genel olarak şiddetli fırtınalar sırasında meydana gelir. Hortumlar ağır cisimleri bile yerden kaldıracak kadar güçlü olabilir. Genellikle Amerika Birleşik Devletleri'nin Teksas ve Illionis eyaletlerinde görülür.

    HAVA OLAYLARININ CANLILARA ETKİSİ

    Rüzgar , fırtına , kasırga , tayfun ve hortum gibi hava olayları canlılara üzerinde olumsuz etkiler yapar. Normal şiddette esen rüzgarın olumsuz bir etkisi olmaz . Şiddetli rüzgârlar ise verimli toprakları sürükleyerek erozyona sebep olur. Kayaları aşındırarak , parçalar.

    Fırtına , tayfun , kasırga ve hortum gibi hava olayları ise büyük zararlara yol açabilir. Bu hava olayları sonucunda su baskınları , sel felaketi olur. Ekili araziler zarar görür. Binalarda hasarlar meydana gelir. Hava , deniz ve kara ulaşımı durur. Ölümler ve yaralanmalar görülür. Şehrin telefon , elektrik ve su şebekeleri zarar görür.

    İnsanlar sıcaklık değişiminden etkilenmemek için mevsimlere göre giyinirler. Hayvanların bazı mevsimlerde derilerinin renginin ve kalınlığının değişmesi , tüy dökmeleri , göç etmeleri ve kış uykusuna yatmalarının sebebi ise bu sıcaklık değişikliklerinden zarar görmemeleri içindir.

    HAVA DURUMUNUN GÖZLENMESİ

    Hava durumunu inceleyen bilim dalına meteoroloji adı verilir. Hava tahminleri günlük yaşantımız için çok önemlidir. İnsanlar , gelecekteki hava koşullarına göre kendilerini hazırlar. Hava , deniz ve kara ulaşımında hava durumuna göre önlemler alınır. Tarımla uğraşan çiftçiler ürünlerini ekerken , biçerken , ilaçlama yaparken yada ürününü toplarken hava durumu ile ilgili tahminleri göz önüne almak zorundadır.

    Meteoroloji uzmanları hava olaylarını gözleyerek , gelecekteki hava olayları hakkında tahminler yaparlar . Günümüzde bu uzmanlar hava tahminleri yapmada çok gelişmiş araçlardan yararlanmaktadır. Bu uzmanlar havanın sıcaklığını , rüzgarın hızını , gökyüzünde hareket halinde olan bulutları gözlemleyerek hava tahmini yaparlar. İnsanlar da bu tahminleri radyo ve televizyon aracılığı ile öğrenerek , günlük yaşantılarını gelecekteki hava durumuna göre ayarlar.

    SU YAŞAMDIR

    SUYUN CANLILAR İÇİN ÖNEMİ

    Yeryüzündeki bütün canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için suya ihtiyaçları vardır. İnsan vücudunun büyük bir bölümünü su oluşturur. Kanımızın yüzde doksanı sudur. Yediğimiz besinler suda eridikten sonra sindirilir. Bitkiler de kendileri için gerekli besinleri kökleri vasıtayla suda erimiş olarak alır. Canlıların kullandıkları sular yer altı ve yer üstü su kaynaklarından elde edilir. Bu sular baraj yada göllerde biriktirilerek içme suyu olarak kullanılır. Günümüzde kirli atıklar sularımızı kirletmektedir. Bu da canlıları olumsuz yönde etkiler . Birçok hastalığın ortaya çıkmasına neden olur.

    SUYUN DOĞADAKİ ÇEVRİMİ

    Doğada su ; katı , sıvı ve gaz olmak üzere üç halde bulunur. Yeryüzündeki sular güneş ışınlarının etkisiyle ısınarak buharlaşır ( gaz haline döner ) . Buharlaşan su yükselerek bulutları oluşturur. Bulutlar gaz halinde bulunan sudan başka bir şey değildir. Bulutlar rüzgârın etkisiyle hareket ederken , soğuk bir hava tabakasına rastladıklarında tekrar sıvı hale döner ( yoğunlaşma ) ve yağmur olarak yeryüzüne yağar . Buna suyun yer ile gök arasında dolanımı denir .

    SUYUN DOĞADA BULUNUŞ BİÇİMLERİ

    Dünyamızı saran hava tabakasındaki su buharının soğuyarak hal değiştirmesi sonucu yağmur , kar , çiğ , kırağı denilen yağış biçimleri ortaya çıkar. Şimdi bunları teker teker inceleyelim.

    YAĞMUR : Bulutları oluşturan su buharının soğuyarak gaz halinden , sıvı hale geçmesi sonucu yağmur damlacıkları oluşur .

    KAR : Havanın soğuk olduğu günlerde su damlacıklarının katı duruma geçerek erimeden yere düşmesi olayına kar yağışı adı verilir.

    DOLU : Yağmur damlalarının kuvvetli esen rüzgârla , daha soğuk hava tabakalarına itilerek donması olayına dolu adı verilir. Dolu taneleri kar tanelerine göre daha büyük ve daha serttir. Bunun sebebi yağmur taneciklerinin hızlı bir şekilde katı hale dönüşmesidir.

    ÇİĞ : Havadaki su buharının gecenin serinliği ile bitkiler üzerinde sıvı hale geçmesi olayına ( yoğunlaşmasına ) çiğ adı verilir.

    KIRAĞI : Çiğ taneciklerinin soğuk gecelerde donarak , yeryüzünde ince bir kar tabakası oluşturmasına kırağı denir.

    SUYUN DOĞADA BULUNDUĞU ORTAMLAR

    Dünyadaki sular yeryüzü ve yer altı suları olmak üzere ikiye ayrılır. Denizler , göller , nehirler , dereler ve benzerleri yeryüzü sularını meydana getirirler. Kaynaklar , artezyenler kaplıcalar ise yer altı sularını oluştururlar . Şimdi bunlar hakkında bilgiler edinelim

    YERALTI SULARI :

    Yer kabuğunu oluşturan toprak ve kayaların yapısı birbirinden farklıdır. Yerkabuğunun bazı bölümleri suyu geçiren bazı bölümleri ise geçirmeyen yapıdadır. Yağmur suları suyu geçiren tabakalardan geçerek yerin derinliklere kadar iner. Bu su , suyu geçirmeyen bir tabaka ile karşılaşırsa orada birikmeye başlar. Böylece yer altı su yatakları oluşur. Bu su yataklarının bulunduğu bölgelere kuyular açılarak , yer altında bulunan sular yer yüzüne çıkarılır ve çeşitli amaçlarla kullanılır.

    KAYNAK SULARI :

    Eğimli arazilerden veya dağ eteklerinden kendiliğinden yer yüzüne çıkan suları kaynak suları adı verilir.

    ARTEZYENLER :

    Yüksek bölgelere ( dağ ve tepeler ) yağan yağmur ve kar suları , suyu geçirmeyen iki tabaka arasına sıkıştığı zaman orada birikir ve sıkıştıkları bölgeye basınç ( kuvvet ) uygularlar. Bu tip yerlerde açılacak kuyular sayesinde yer altında bulunan sular kendiliğinden yer yüzüne doğru fışkırır. Açılan bu kuyulara artezyen kuyuları adı verilir.

    Kullandığımız suların çoğunu yer altı sularından sağlamaktayız. Bu yüzden yer altı su kaynaklarını çok dikkatli kullanmak zorundayız. Bu kaynaklar kirletilmezse uzun yıllar sağlıklı içme suları elde edebiliriz. Yer altı sularının yetersiz olduğu bölgelerde özellikle büyük şehirlerde barajlardan ve göllerden içme suyu elde edilir. Dağlardan ve ormanlardan çıkan kaynak suları da oldukça temizdir. Bu kaynakların uzun yıllar kullanılması için önlemler alınmalı , yer altı ve yer üstü su kaynaklarının bulunduğu bölgeler yerleşime kapatılarak korunması sağlanmalıdır.

    DOĞA ve TOPRAK

    Toprak ; üzerinde ve içinde bitkilerin , hayvanların yaşadığı , beslendiği , barındığı doğanın cansız bir parçasıdır. Canlıların ihtiyaç duyduğu besin maddeleri toprakta bulunur. Bitkiler toprakta bulunan maddeleri kullanarak kendi besinlerini yaparlar .

    Toprak kayaların ufalanarak , parçalanmasıyla oluşur. İçine bitkisel ve hayvansal atıkların karışmasıyla verimli hale ( tarım yapılabilecek hale ) gelir. Yeryüzünün çeşitli bölgelerinden alınacak topraklar incelenirse bunların birbirinden farklı olduğu görülür. Toprağın içinde kum , kil , kireç ve humus denilen maddeler bulunur. Toprak içinde bulundurduğu bu maddelere göre adlandırılır. Örneğin yapısında bol miktarda kil bulunan toprağa killi toprak , kireç bulunan toprağa da kireçli toprak adı verilir.

    Karada yaşayan canlılar için toprağın önemi çok büyüktür. Köyler , şehirler , dağlar , nehirler toprak üzerindedir. Toprakların bir bölümü yerleşim alanı , bir bölümü tarım alanı bir bölümü ise orman ve otlaklarla kaplıdır. İnsanlar kendileri için gerekli besinleri toprakta yetiştirirler. Toprak aynı zamanda bitkiler ve hayvanlar içinde besin kaynağıdır.

    Sonuç olarak toprak canlılar için bir yaşam kaynağıdır. Yeryüzünde 5 cm kalınlığında bir toprağın oluşabilmesi için yaklaşık 4.000 5.000 yıl geçmesi gerekir. Bu da toprağın ne kadar değerli bir varlık olduğunu gösteriyor. Bu kadar uzun zaman içinde oluşan toprağı korumazsak kısa sürede kirlenir ya da yok olur.

    HAVA , SU , KARA ORTAMLARI ve BARINDIRDIKLARI CANLILAR

    Çevremizdeki canlı varlıklar değişik ortamlarda yaşamaktadır. Her canlı belli koşullar taşıyan ortamlarda yaşamını sürdürmektedir. Hava , su ve güneş bütün canlılar için gereklidir.

    Bitki ve hayvanların yaşayabilmesi de çevre koşullarına bağlıdır. Deniz , göl ve akarsular olmasaydı balıklar yaşayamazdı. Ormanlar olmasaydı yabani hayvanlar barınamazdı. Güneş olmasaydı yeşil bitkiler kendileri için gerekli besinleri yapamazdı.

    Canlılar içinde yaşadıkları ortamın koşullarına uyum gösterirler. Örneğin suda yaşayan hayvanların solungaçları vardır. Bu solungaçlar yardımı ile solunum yaparlar. Karada yaşayan hayvanlar da bulundukları ortama göre uyum sağlarlar. Örneğin ; su kenarlarında yaşayan kurbağalar yeşil renklidir. Hayvanların renkleri ve görünümleri mevsimlere göre de değişiklik gösterir. Örneğin tavşanların tüylerinin rengi kış mevsiminde beyaz , sonbaharda ise kahverengiye dönüşür.

    Canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için uygun ortamlar gereklidir. Canlıların yaşama ortamlarında önce temiz hava , su ve toprak olmalıdır. Bunların bulunmadığı ortamlarda canlıların yaşaması ve çoğalması mümkün değildir.

    Yeryüzünde canlılar hava , su ve kara ortamlarında yaşarlar. Gözle görülemeyecek kadar küçük canlılar , bakteriler havada yaşayabilirler . Bazı bitki ve hayvanlarda suda yaşar . Balık , balina , yunus , midye , yengeç , istakoz suda yaşayan hayvanlardandır . Nilüfer , su kamışı , su yosunu , pirinç suda yaşayan bitkilerdir. Aslan , kaplan , koyun , keçi gibi canlılar karada yaşayan hayvanlara örnektir. Meşe , kayın , kavak gibi bitkiler de karada yaşar. Bazı canlılarda hem karada hem de suda yaşarlar. Ördek , fok , penguen , kurbağa bu tür canlılara örnektir.

    DOĞADA YAŞAYAN CANLILAR

    CANLI VARLIKLARI , CANSIZ VARLIKLARDAN AYIRAN ÖZELLİKLER

    Canlı varlıkları cansız varlıklardan ayıran bir takım özellikler vardır. Bunlar :

    Canlı varlıklar doğar , beslenir , büyür , çoğalır ve ölürler . Cansız varlıklarda böyle bir özellik yoktur.

    Canlı varlıklar hareket ederler. Hayvanlar yer değiştirerek hareket eder , bitkiler ise ışığa , suya doğru yönelirler cansız varlıklar hareket edemezler.

    Canlı varlıkların belli bir şekli ve büyüklüğü vardır. Bu şekil ve büyüklük canlı türüne göre çeşitlilik gösterir. Cansızların belli bir şekil ve büyüklüğü yoktur.

    Bütün canlılar soylarının devamı için ürerler. Cansızlarda böyle bir özellik yoktur .

    HAVA , SU , KARA ORTAMLARI ve BARINDIRDIKLARI CANLILAR

    Çevremizdeki canlı varlıklar değişik ortamlarda yaşamaktadır. Her canlı belli koşullar taşıyan ortamlarda yaşamını sürdürmektedir. Hava , su ve güneş bütün canlılar için gereklidir.

    Bitki ve hayvanların yaşayabilmesi de çevre koşullarına bağlıdır. Deniz , göl ve akarsular olmasaydı balıklar yaşayamazdı. Ormanlar olmasaydı yabani hayvanlar barınamazdı. Güneş olmasaydı yeşil bitkiler kendileri için gerekli besinleri yapamazdı.

    Canlılar içinde yaşadıkları ortamın koşullarına uyum gösterirler. Örneğin suda yaşayan hayvanların solungaçları vardır. Bu solungaçlar yardımı ile solunum yaparlar. Karada yaşayan hayvanlar da bulundukları ortama göre uyum sağlarlar. Örneğin ; su kenarlarında yaşayan kurbağalar yeşil renklidir. Hayvanların renkleri ve görünümleri mevsimlere göre de değişiklik gösterir. Örneğin tavşanların tüylerinin rengi kış mevsiminde beyaz , sonbaharda ise kahverengiye dönüşür.

    Canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için uygun ortamlar gereklidir. Canlıların yaşama ortamlarında önce temiz hava , su ve toprak olmalıdır. Bunların bulunmadığı ortamlarda canlıların yaşaması ve çoğalması mümkün değildir.

    Yeryüzünde canlılar hava , su ve kara ortamlarında yaşarlar. Gözle görülemeyecek kadar küçük canlılar , bakteriler havada yaşayabilirler . Bazı bitki ve hayvanlarda suda yaşar . Balık , balina , yunus , midye , yengeç , istakoz suda yaşayan hayvanlardandır . Nilüfer , su kamışı , su yosunu , pirinç suda yaşayan bitkilerdir. Aslan , kaplan , koyun , keçi gibi canlılar karada yaşayan hayvanlara örnektir. Meşe , kayın , kavak gibi bitkiler de karada yaşar. Bazı canlılarda hem karada hem de suda yaşarlar. Ördek , fok , penguen , kurbağa bu tür canlılara örnektir.

    TANIDIĞIMIZ CANLILARDA HANGİ ORTAK ÖZELLİKLER VAR ?

    Canlı varlıkların tümünde görülen canlılık özelliklerine canlıların ortak özellikleri denir. Beslenme , büyüme , hareket etme , solunum , boşaltım , çoğalma ve hücrelerden oluşma bütün canlılarda bulunan ortak özelliklerdendir. Şimdi bunları sırasıyla inceleyelim.

    CANLILARDA BESLENME :

    Besinler , canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gereklidir. Bütün canlılar büyüyüp , gelişmek , hareket etmek ve çoğalmak için beslenirler. Bütün bunlar için gereken enerji yenen besinlerden sağlanır.

    Bitkiler besinlerini kendileri yaparlar. Suda erimiş olarak bulunan besin maddelerini kökleri ile toplarlar , güneş ışınlarının yardımıyla bunları yapraklarında besine dönüştürürler. Hayvanlar ise hazır besinlerle beslenirler . Hayvanların bir kısmı otla , bir kısmı etle , bir kısmı ise hem ot hem de etle beslenirler . Ot yiyerek beslenen hayvanlara otobur , etle beslenen hayvanlara ise etobur adı verilir.

    Sığır , koyun , keçi , tavşan , at , eşek , geyik , fil , zürafa gibi hayvanlar otla beslenir. Kartal , aslan , çakal , kurt , balıkçıl kuşlar gibi hayvanlar ise etle beslenir. Böceklerin bir bölümü , yılan , kaplumbağa , kertenkele , maymun , ayı gibi hayvanlar ise hem ot hem de etle beslenir.

    Tavuk , ördek , hindi , güvercin , gibi hayvanlar otla ( bitkilerle ) bazı durumlarda ise böcek ve solucan gibi hayvanları yiyerek ( etle ) beslenebilirler.

    CANLILARDA BÜYÜME ve GELİŞME

    Bütün canlılar doğar , büyür ve gelişir. Büyüme canlıyı oluşturan hücrelerin sayısının artması olarak tanımlanır. Bu olay beslenme sayesinde olur.

    Bitkilerin büyümesi tohumun toprakta çimlenmesi ile başlar. Çimlenen tohumlar bir süre sonra fide haline gelir. Filelerde zaman içinde yetişkin bir bitkiye dönüşür. Hayvanlar doğdukları andan itibaren gelişmeye başlar . Zaman içinde hücre sayıları artar . Hayvanlar gerekli besin maddelerini bulurlarsa daha çabuk büyürler.

    Canlılar gelişerek büyüdüklerinde bir süre sonra çoğalma özelliği kazanırlar.

    CANLILARDA İRKİLME

    İrkilme canlı varlıkların uyarıcılara karşı gösterdiği tepkidir. Örneğin elimize bir toplu iğne batacak olsa elimizi hızla çekeriz. Bu olay bir irkilmedir. Aynı şekilde hayvanlar , ses duyduklarında bir tehlikeye uğramamak için kaçar veya saklanırlar.

    CANLILARDA HAREKET

    Her canlı besin bulabilmek , düşmanlarından korunmak ve rahat bir yaşam sürmek için hareket eder. Canlı varlıkların yer ve yön değiştirmelerine hareket denir. Bitkiler kökleriyle toprağa bağlı oldukları için yapraklarını , çiçeklerini ve gövdelerini hareket ettirebilir. Bitkilerin yaprakları ve dalları Güneşe doğru , kökleri ise toprak altında suya doğru yönelir. Hayvanlar yürüyerek , koşarak , sürünerek veya uçarak hareket ederler.

    CANLILARDA SOLUNUM

    Canlıların hareket edebilmeleri için enerjiye ihtiyaçları vardır. Bu enerji besin maddelerinin vücutta yakılmasıyla oluşur. Canlılar solunum sırasında havadan aldıkları oksijenle hücrelerindeki besinleri yakarak , enerjiye çevirirler. Solunum olayıyla üretilen enerji hareket etmek , çoğalmak ve yaşamak için kullanılır. İnsanlarda solunum organı akciğerlerdir. Balıklar ise solungaçları ile solunum yaparlar. Bitkilerin solunum organı yapraklardır. Bazı hayvanlar ise derileri yardımıyla solunum yaparlar.

    CANLILARDA BOŞALTIM

    Boşaltım , vücutta oluşan zararlı maddelerin dışarı atılması olayıdır. İnsanların boşaltım organı böbreklerdir. Kanımızda zamanla oluşan vücudumuza zararlı maddeler böbrekler tarafından süzülerek dışarı atılır. Ayrıca derimizde zararlı maddelerin dışarı atılmasında terleme yoluyla yardımcı olur. Kandaki zararlı maddeler dışkı yoluyla vücut dışına atılır. Bitkiler yaprakları sayesinde zararlı maddeleri atarlar.

    CANLILARDA ÇOĞALMA

    Büyüyüp gelişen canlılar belirli bir olgunluğa erişince , kendilerine benzeyen yavrular meydana getirirler. Bu olaya üreme denir. Canlılar üreme yoluyla soylarını devam ettirirler. Hayvanlar yumurtlayarak veya doğurarak çoğalır. Bazı bitkiler ise tohumla çoğalırlar.

    TÜM CANLILIK ÖZELLİKLERİNİN GERÇEKLEŞTİĞİ YAPI BİRİMİ HÜCREYİ TANIYALIM

    Bütün canlı varlıkların temel yapı birimi hücredir. Tüm canlılar hücrelerden yapılmıştır. Canlılardaki hücre sayısı birbirinden farklıdır. Bazı canlılar bir hücreli bazı canlılar ise çok hücrelidir. Canlılardaki bütün hayati olaylar hücrede meydana gelir. Hücreler çok küçük yapılar olduğu için gözle görülmezler . Ancak mikroskop adı verilen araçlarla gözlenebilir. Canlılarda bitki ve hayvan hücresi olmak üzere başlıca iki çeşit hücre türü vardır. Bitki ve hayvan hücresi arasında bazı farklılıklar bulunur.

    Bir hücrede başlıca üç bölüm vardır . Bunlar :

    Hücre zarı , sitoplazma ve çekirdektir.

    ÇEKİRDEK : Hücrenin yönetim merkezidir. Hücrenin çoğalması ve çekirdek tarafından yönetilir.

    HÜCRE ZARI : Hücreyi çevreleyerek korur , madde alışverişini sağlar. Madde alış verişi sağladığı için geçirgen bir yapıya sahiptir.

    SİTOPLÂZMA : Hücre zarı ile çekirdek arasını dolduran sıvıdır. Bu sıvı içinde hücrede çeşitli görevler üstlenen yapılar bulunur.

    BİTKİ ve HAYVAN HÜCRESİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

    Hücre zarı , sitoplazma , koful , çekirdek bitki ve hayvan hücrelerinin her ikisinde bulunun bölümlerdir .

    Bunun dışında bitki ve hayvan hücresi arasında bazı farklılıklar bulunur.

    Bitki ve hayvan hücresini karşılaştırırsak şu farklılıklar görülür.

    HAYVAN HÜCRESİ BİTKİ HÜCRESİ

    * Yuvarlak yapıdadır. * Köşeli yapıya sahiptir.

    * Tek zarlıdır. * Çift zarlıdır.

    * Klorofil yoktur. * Hücreye renk veren klorofil maddesi bulunur.

    * Sentrozom vardır. * Sentrozom yoktur.

    * Kofulları küçüktür. * Kofulları büyüktür.

    https://www.main-board.com/cevre-bilimi/518046-dunyamizi-kirleten-etkenler-dunyayi-kirleten-ulkeler.html#post4571474



    Kategori: Bilim
#25.05.2010 03:00 0 0 0
  • Teşekkür ederim ----canım:))
#18.03.2011 20:36 0 0 0