Aldı gitti neyim var neyim yoksa
Kalanlarsa yalım yalım yangınsa
Bu can bu bedenden ayrılmıyorsa
Daha çok acıyla yanacak ömrüm
daha çok hasretle yanacak ömrüm
Yaktım koca ömrü zaaflı bir anda
Yarla baharımı kışlara gömdüm
Eğdim dağ başımı onun önünde
Yetmedi ardından bakar ağlarım
Seyduna ile Şahrud'un Hikayesi
Kavuşamayan aşık iki ırmağın öyküsü
Yitik öyküdür
Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan
İki ayrı yürekte durmadan kanayan
Seyduna'yla Şahrud
Yüreklerin akarken bıraktığı izi
Birbirlerinin gözlerinde aradılar.
Yoktu.
İki iklim farkıydılar
Ne zaman göz göze değseler
Yangın çıkmayacak denli uzaktılar.
Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı
Üçüncü bir kente düşmüş suretleri
Şahrud gökyüzü geliniydi.
Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.
Bir solukluk rüzgarda bile
Usul usul kanardı gelincik bedeni.
Seyduna yeryüzü cehennemi.
Ölüm çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını
Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı
Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
İki iklim ayrıldılar.
"Ya Şahrud!" dedi Seyduna
"Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm.
Ardına bakma gözyaşımla vurulursun.
Su gibi git."
Şahrud'un yüzüne keder mayın gibi durdu.
Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu.
Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak
Yüzlerine oturdu.
Rivayet odur ki
Şahrud vardığı denizlerde hala
Seyduna türküleriyle uyanmakta
Seyduna Şahrud'un gözlerinden kalan
Masalla yaşlanmakta.