HAKIKAT DAMLALARI

Son güncelleme: 23.04.2006 08:53
  • noimage

    Kendi ozunde yokluga ulasmis bir insani butun dunya bir araya gelse yine de yok edemez.

    *****

    Uc-bes insanin imanina ya da imanlarinin inkisafina vesile olabilecek bir ocak yakma cok onemli bir vazifedir. Zaten hizmet-i imaniyenin temel esprisi de kalbleri imardan baska bir sey degildir.

    *****

    Hicbir tepki hareketi istikamet cizgisini tutturamaz :ya gider ifrata saplanir ya da tefrite mahkum olur.

    *****

    Hakiki mu'min tavrini yakalayamayan insanlarin, ondan kaynaklanan boslugu bagirip cagirma ile doldurma gibi zaaflardan kurtulması pek zordur.

    *****

    Hizmet-i imaniye ve Kur'aniye'de iddianın yeri yoktur. Iddiacinin da bu dairede yeri yoktur. Bu gonulluler hareketi aynı zamanda mahviyet, tevazu ve hacalet hareketidir.

    *****

    Tesrii emirlerle tekvini emirler bir butundur. Bunlari birbirinden ayri gorme, kalb ve kafa izdivacindan habersiz insanlarin celiskisidir. Bu celiskiden kurtulmanin yolu ise, aklin vahiyle butunlesmesinden gecer.

    *****

    Allah (celle celaluhu) kimseyi terketmez ama sirtini donup gidenin de bir cukura yuvarlanmasi mukadderdir.

    *****

    "Isimiz Allah'a kalmis" gibi ifadeler bir bakima yeis bir bakima da hakaret gibi geliyor bana. Keske islerimizi butunuyle O Kudreti Sonsuz'a birakabilsek.

    *****

    Buyuk islerde yapilan cok kucuk ihmaller de pek buyuk fiyaskolara sebebiyet verir.

    *****

    Kuvvet, hakki ve hakikati muhafaza istikametinde gosterdigi performans olcusunde kiymet kazanir. Hakki ikameye destek olmayan kuvvet yere batmaya mustehaktir.

    *****

    Hiz olcusunde dengeli olmak gerekir. Mantik ve muhakeme asla hiza feda edilmemelidir.

    Dua, Cenab-i Allah'tan bir takim ekstra lutuflar istemek demektir: keyfiyeti de israrla devam etmeye vabestedir.

    *****

    Dua, iradeye fer veren bir iksirdir.

    *****

    "Rabbimiz! Icine dustugumuz sikintilardan bizleri kurtar: ferec ve mahrecler goster!"

    *****

    Ekmek ve su beden icin ne kadar zaruri ise, dua da ruh icin o olcude zaruridir.

    *****

    Dua, Rabbimizle aramizda has, hususi ve halisane bir munasebetin ifadesidir. Onun icin de, asla ihmal edilmemeli ve kat'iyen hafife alinmamalidir.

    *****

    Sebepperestligin basini alip gittigi bir donemde cokca tahsidat yapip insanlari duaya yonlendirmek hepimiz icin cok onemli bir vazifedir.

    *****

    Duaya onem vermek, Zat-i Uluhiyet'e onem vermek demektir. Cunku O (celle celaluhu) "Duaniz olmasa ne ehemmiyetiniz var!?" diyor.

    *****

    Inanmadan dua etmek, Allah'a karsi dupeduz bir riyakarliktir.

    *****

    Kendini salarak, gaflet icinde yapilan dua, Rabbe karsi yapilan bir saygisizliktir. Dua eden insan ciddi olmali, elleriyle beraber kalbini de acmalı ve agzindan cikan her kelimeyi gonlune vize ettirmelidir.

    *****

    Ummet-i Muhammed var oldugundan bu yana, degisik siddetler gormus, hiddetler yasamis fakat cagimizda maruz kaldigi olcude belaya, musibete, kafirce tavir ve davranislara hicbir zaman maruz kalmamistir.

    *****

    Allah Rasulu'nun fem-i guherinden sadir olan, "Inananlarin dertleriyle hem-dert olmayan, kamil bir mu'min degildir" seklindeki ikaz ambalajli ifade bizim icin de ne guzel bir hatirlatmadir!

    *****

    Bir inancsiza iman hesabina tereddut kazandirmak bile kar sayilmalidir.

    *****

    Cenab-i Allah emanetinini ancak emanette emin olanlara verir. Ehil insanlar cikana kadar emanet, hep naehil olduklari zahir kimselerin elinde dolasip duracaktir.

    *****

    Diliyle "Allah" deyip de yad ellerde dolasan bir suru insan var. Dil "Allah" diyorsa, vucudun her bir zerresi de O'nu soylemelidir.

    *****

    Gunahlara karsi oruclu olunmalı ve kucucuk bir gunahla bile oruc bozulmamalıdır.

    *****

    Terbiyeden nasipsiz insanlara daha fazla ilim tavsiye etmeyin! Aksi takdirde hem ona hem de başkalarina zarar verebilecek bir yolu acmis olursunuz.

    *****

    Dert, hadiseleri insana cok farkli okutturur.

    *****

    Allah'in nimetlerini hatirlamak zimni bir sukurdur.

    *****

    "Olume hazir degilim" demek, genellikle tul-i emelin sevkettigi bir yalandir. Bugune kadar hazir olmayan bundan sonra olabilecegini nasil teminat altina alabilir ki!

    *****

    Ne kadar cok uyursaniz, hafizaniz o kadar cok kapanir.

    *****

    Bir tek talibi bile olsa hak haktir.

    *****

    Muslumanligin itibarini korumak dini korumak kadar onemlidir.
#21.04.2006 12:54 0 0 0
  • güzel kardeşim ellerine sağlık çok güzel anlatmış ne mutlu o insanaa ki bu söylediklerini yakın olana ve ya yapana rabbim seni ve tüm müslğmanları yazdılarından eylesim günahlarımızı bağışlasın ve bizi her iki cihandanda utandırmasın.....




    ŞEFAAT YA RESULLAH....


    noimage
    rabbim senden razı olsun allaha emanet ol.
#22.04.2006 09:12 0 0 0
  • ya cristinia kardeşim ben mauncan yanliş oldu yaa bu yeni arkadaşıma hesap açtım üye yaptık onu öyle dalmışım konuya yazmışım çok güzel olsun gene ellerine ssağlıkk
#22.04.2006 09:21 0 0 0
  • Sebepperestligin basini alip gittigi bir donemde cokca tahsidat yapip insanlari duaya yonlendirmek hepimiz icin cok onemli bir vazifedir.

    İman ve İnancı Yüreğinden Eksik Etmeyen,Bu Vazifeyi Can-ı Gönülden Yapan Çok Değerli Arkadaşlarımdan Birisin, Ben Bu Güzel Arkadaşıma Çok Çok Teşekkür Ederim...
#22.04.2006 09:32 0 0 0
  • bu dünyada bir dikili ağacı olmayanın vay haline ellerine sağlık kardeşim


    güzell bir konuu .....
#22.04.2006 10:02 0 0 0
  • Ellerine yüregine saglık süpersin
#22.04.2006 10:19 0 0 0
  • arkadaşım ellerine sağlık çalışmlarını devamını dilerim
#22.04.2006 15:08 0 0 0
  • Cennet Köşklerinin Kerpiçlerini Şu Dünyada Yemeye Kalkışma!
      Âhiretin nimetleri bâki, sürekli ve gayet sâfî iken, şu dünyanın nimetleri fânî, geçici ve son derece bulanıktır. İşte bundan dolayıdır ki, akıllı bir mümin, dünyanın câzibesine aldanıp veya sıkıntılarına dayanamayıp da âhiret yurdunda sonsuz olan nimetlerini ve Cennet köşklerinin ebedî olan kerpiçlerini şu fani dünyada yemeğe kalkışmaz. Çünkü kalbindeki îmân ve başındaki aklıyla bilir ki, şu dünyanın yüzlerce bahçesi fani olduğu için, âhiretin bir ağacına sonsuz olması cihetiyle mukâbil gelemez. Hakikat böyle iken, maalesef insanımızın pek çoğu nefsine uyup aldanmakta ve sonradan telâfisi mümkün olmayan zararlara girmektedir. Bu noktada insanın aldanmasını hazırlayan bir kısım faktörler vardır. Bunların başında hazır zevklere ve peşin lezzetlere çok meftun olan ve ileriyi görmeyen kör hislerdir. İşte insan, çoğu zaman âkıbeti ve âhireti görmeyen bu kör hislerin aldatması ve yanıltmasıyla fani olan bir meyveyi varlığıyla peşin olduğu ve câzibesiyle hislere hitap ettiği için, bâkî ve ebedî olan bir bahçeye, peşin olmadığı ve o anlık hislere hitap etmediği için tercih edebiliyor. Nefs-i Emmâre de bu hissi bahâne ederek bu fıtrî olan hâletten istifade etmeye kalkışıyor ve insanı aldatıyor; hattâ saptırıyor. İşte nefsin veya hislerin aldatmasına maruz kalmamanın veya kalındığında ondan kurtulmanın mühim bir çâresi, yapılan bir hizmetin karşılığını veya manevi âlemden feyiz olarak akan bir kısım rûhânî zevkleri şu dünyada aramaya kalkışmamaktır.  Bu hususla ilgili olarak keşif ile görülüp de dillere destan olan şöyle bir kıssa nakledilmektedir: Allah katında yüksek derecelere ulaşan bir âile, hayatlarını ciddi maddi  sıkıntılar içerisinde geçiriyorlar. Maddi sıkıntılarının had safhaya ulaşması yüzünden günlerce aç ve susuz kaldıkları bir zamanda, o evin hanımı kocasına dert yanarak şöyle diyor: Gün geçtikçe sıkıntılarımız daha da artıyor. Acaba bu sıkıntılardan kurtulmanın bir çaresi yok mudur? Bir de bakıyorlar ki, manevi âlemden gelen altından bir kerpiç, yanlarında beliriveriyor. Kocası, hanımına diyor ki,  İşte bu gördüğün, Cennet'te bize tahsis edilen köşkümüzün bir kerpicidir." O mübarek kadın birden soruyor: Peki bunun bu dünyada bize verilmesiyle Cennetteki kerpiçlerimizden bir eksilme oldu mu? Kocası da, elbette ki oldu diyor. Bu cevabı alan o mübârek kadın diyor ki: Gerçi çok muhtâcız ve âhirette de belki böyle bir çok kerpiçlerimiz vardır; fakat bu kerpiç fâni bir surette zâyi' olmasın ve o köşkümüzden de hiçbir kerpiç eksilmesin. Beyefendi! Ne olursun duâ et de, bu kerpiç yerine gitsin; bize lâzım değil.  Bir de baktılar ki, kerpiç birden yerine gitti. İşte bütün bunları iyiden iyiye düşünmeli, aklımızı başımıza almalı, ebedî olan hayatımızı burada fanî bir surette tüketmemeli, tam aksine fanî olan hayatı âhiret adına geçirmekle onu ebedîleştirme yolunu seçmeliyiz.   Özellikle de kerâmet ve keşif gibi yüce hallerin ve Yüce Hakka ibâdet ve halka hizmet gibi yüce değerlerin karşılığını şu dünyada görmeye kalkışıp da, ihlâsı zedeleme- mek, âhiretteki yükselişi durdurmamak ve oradaki nimetleri eksiltmemek ve lezzetleri azaltmamak lazım Kurânın bir hizmetçisi olarak çalışmayı ve bu şerefle yetinmeyi en büyük izzet ve devlet olarak bilmeli. Maddî-manevî servet sahibi olma veya saygı ve sevgi gibi şeylere gönül bağlayıp da âhiretini burada yemeye kalkışmamalı. Her hususta olduğu gibi bu hususta da Rasûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve selleme tam ittibâ ve iktidâ etmeli. Nitekim, Cenab-ı Hakkın, "Ey Habîbim! Bütün eşya ve eflâki senin için yarattım" İlâhî fermanına karşı, Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem de, "Ey Rabbim! Ben de onların hepsini Senin için terk ve fedâ ettim" hikmetli cevabını vermişti.  Kâmil bir mümin, şunu iyi bilir ki, Yüce Allahın hoşnutluğu ve memnûniyeti, dünyevî ve uhrevî bütün huzur- ların en bereketli kaynağı, bütün saâdetlerin en büyüğü, bütün safâların en güzeli, bütün zevklerin en olgunu ve bütün sevinçlerin en devamlısıdır. Yine kâmil bir mümin şunu iyi bilir ve bilmelidir ki: İnsana sadâkat yakışır görse de ikrâh, Yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah. Hem aklı başında ve kalbi yerinde olan bir kimse şundan emin olmalıdır ki, Cenab-ı Hak, elbette ki bu derece samimi olan bir kulunun katreden ibaret olan hizmetlerini hikmetinin gereği olarak bu dünyada ummânlara, neşrettiği nurları âlemi aydınlatan lambalara ve âlemi de onun için  bir kurtuluş ve bir saâdet bahçesine dönüştüreceği gibi, âhirette de o kulunun burada çektiği bütün zahmetleri sayısız rahmetlere, katlandığı sıkıntıları sonsuz saâdetlere ve yaptığı hizmetleri hadsiz bereketlere vesile kılacaktır. Öyle ise kâmil olan insan, gerek dünyayı  ve içindekileri gerekse onlara karşı muhabbet ve sevdayı ancak Allah adına değerlendirme yoluna gitmeli, dünyanın nefis adına terk edilmesi gereken kısmını Allah için terk etmeli, hattâ terki de terk ederek bütün hizmet ve himmetini ve şu nazik ömrünü îman hakikatlerinin ve Kur'an nurlarının her tarafa yayılması için sarf etmeli, bütün hayatını buna hasretmeli ve böylece kemâlini pekiştirmeye ve sürekli kılmaya çalışmalıdır.  İşte aklı başında olan kâmil bir insan, bütün bunları düşünür ve yüzünü doğrudan doğruya Ebedî Rızâ ve Rıdvâna ve gözünü dolayısıyla âhiretteki nimetlere ve lezzetlere çevirirse, Cennette kendisine ihsan edilecek olan nimetleri bu dünyada fanî bir surette tüketmeye kalkışmaz. Hâsılı, bizler sürekli olarak kanâatkâr olmalı ve iktisadı hiçbir zaman elden bırakmamalıyız. Hem geçici güzelliklere, fani zevk ve lezzetlere ve dünyanın sûrî ve aldatıcı olan keyiflerine aldanıp da âhiretimizi berbat etmemeliyiz. 
#22.04.2006 15:15 0 0 0
  • GERÇEKTEN GÜZEL BİR KONU, ELLERİNİZE SAĞLIK ABLACIM,

    KONULARINIZIN DEVAMINI BEKLİYORUZ...
#23.04.2006 08:14 0 0 0
  • arkadaşım Allah razı olsun çok güzel olmuş eline sağlık
#23.04.2006 08:53 0 0 0