Ekonomik Sistemler

Son güncelleme: 13.10.2010 13:12
  • Ekonomik Sistemler Açısından Kalkınma Modelleri Nelerdir - Ekonomik Sistemler Hakkında - Ekonomi Sistem - Kapitalist Sistem - Ekonomik Sistemler Bilgi
    Kapitalist piyasa ekonomisinin temel koordinasyon aracı piyasa sistemidir. Bu temel ilke ile uyum içindeki temel öncelik ilkesi, bireyselliktir. Bu temel ve genel ilkelere uygun olarak, üretim alanındaki temel ve özel ilke üretim araçları üzerindeki mülkiyetin özel bireylere ait olmasıdır. Piyasadaki spontan işleyiş, bireysellik ve özel mülkiyetin sonucu olarak; tüketim, tasarruf ve yatırım kararları, özel birimlere bırakılır.

    Piyasalar, serbest giriş çıkışa, sözleşme serbestîsine ve rekabet ilkesine dayalıdır. Piyasalar ekonomide kaynak dağılımıyla birlikte, fiyat oluşumu ve ekonomide paranın serbest dolaşımını sağlar.

    Merkezi Sistem (Sosyalist)

    Bu sistemde ekonominin temel koordinasyonu, merkezi yönetim tarafından yerine getirilir. Merkezi yönetim bu fonksiyonu yerine getirirken, merkezi ve makro bir ekonomik planı araç olarak kullanır. Merkezi yönetimle uyumlu temel öncelik ilkesi, sosyallik ilkesidir. Bu iki temel ve genel ilkeye uyumlu olarak, üretim araçları üzerindeki mülkiyet biçimi, kamusal mülkiyet şeklindedir.

    Bu ekonomik sistemde ağırlıklı piyasa alanında değil, üretim alanındadır. Koordinasyonun merkezi yönetimce yapılması, ekonomik sisteme, yoğun ölçüde dikey bir organizasyon yapısı kazandırmıştır. Merkezden koordinasyon ve sosyallik ilkelerinin mantıksal sonucu olarak, bu sistemde ekonomik birimler merkezileşmiştir.

    Yönlendirilmiş Piyasa Ekonomisi

    Piyasa sisteminde, ekonominin arz ve talep cephelerinde farklı piyasa tipleri oluşur. Tam rekabet, oligopol, monopol v.b. gibi. Bu farklılaşmaya koşut olarak ekonomik düzende de değişimler ortaya çıkar. Her ülkenin kendi sosyo ekonomik gelişmesine bağlı olarak oluşan bu farklılaşma, o ülkenin ekonomik düzenini ve ekonomik düzen politikasını etkiler. Piyasaya dayalı koordinasyonun gerçekleştirildiği ülkelerde yaşanan sosyo ekonomik gelişme süreci, temel öncelik ilkesinde yeni bir anlayış yaratmıştır. Sosyallik ve bireysellik ilkeleri yeni bir anlayış içinde ele alınarak, devlet ve ekonominin bütünleşmesi sonucunda oluşan sosyal devletin piyasalara belli sınırlar içinde, belli ilke ve yöntemlere göre müdahalesine yer vermiştir. Devletin ekonomik süreci yönlendirmesi ilke olarak benimsendiği için, günümüz piyasa ekonomileri yönlendirilmiş piyasa ekonomileri olarak adlandırılır.

    Karma Ekonomiler

    Bir yandan yönlendirilmiş piyasa sistemi yoluyla, piyasa ekonomilerine devlet müdahalesinin dahil edilmesi, diğer yandan merkezi yönetimle ekonomilerin reforme edilerek, belli piyasa unsurlarını kullanmaları karma ekonomiler kavramına güncellik kazandırmıştır. Birçok az gelişmiş ülke, hatta Fransa gibi bazı gelişmiş ülkeler, piyasa sistemi yanında, makro planlar yaparak ekonomilerini yönlendirirler. Bu şekilde ortaya çıkan ekonomiler, karma ekonomiler olarak adlandırılır. Böylece, karma ekonomi kavramının kullanılmasında plan ve piyasanın birlikte varlığı ölçüt olarak alınmış olur.



    Türkiye'de bu gün bir çok kavramlar ortalıkta başıboş dolaşmaktadır: komünizm, sosyalizm, sosyal demokrasi, devletçilik,devlet sosyalizmi, karma-ekonomi, sosyal refah devleti, sosyal devlet, ortanın solu, demokratik sol, kapitalizm, faşizm, solculuk, sağcılık ve türdeş birçok ek kavramlar; içerikleri belli olmadan giderek artan bu kavram enflasyonu, karmaşıklığı çoğaltırken, karmaşıklığı yoğunlaştıran halk sektörü, kooperatifçilik, köykent, merkez köy, çalışanların ortaklığı, halk iktidarı, ulusal egemenlik, vb. kimi gerçekçi, kimi köykent gibi hayalci,romantik ve bilimsel olmayan, kavramsal kurumlar aydın çevrelerde dahi tereddütlerin doğup süregelmesini doğuracak ölçüde yaygınlaştılar.

    Türkiye'de bir bölük düşünür, ülkedeki kamu mülkiyeti dışında kalan üretim araçlarının mülkiyetinin toplumlaştırılarak mülkiyetin özel'den kamu'ya aktarılmasını demokratik sol'un ayırıcı unsuru olarak saptarken, diğer bir bölük bunu sosyalistlikle adlandırdı. Devletçilik yürürlükte bırakılırken bunun devlet kapitalizminden hangi bakımlardan ayrı olduğu tartışılmadı. Anayasa'da adı geçmeyen karma-ekonomi sisteminin Anayasa'da yer alan sosyal devlet kavramı anlamına mı geldiği karanlık bırakıldı. Ortanın solu ömrünü kısa sürede tamamlarken yeni doğan demokrat sol'un sosyal demokrasiden veya popülizm'den farklılıkları veya yenilikleri açıklığa çıkarılmadı.

    Bu karmaşıklık okyanusu, neyin nasıl yapılacağı, hangi sistem ile hangi düzenin kurulmasının öngörüldüğü kapalı geçilerek, kargaşalığa dönüştü. Ülkenin sorunlarının nasıl çözümleneceği, kalkınmanın nasıl sağlanacağı bir bütün halinde ortaya serilmedi.

    Bu duruma seyirci kalmak yerine bu durum içinde, kalkınmanın, yani ülkenin bünyesinin transforme edilerek sınai bir yapıya nasıl kavuşturulabileceğinin aydınlığa ulaştırılmasının ülkenin düşünürlerine bir görev olduğu açıktır. Bu görevin özellikle Türk bürokrasisinde dinamik yapısı bakımından seçkin aydınları bünyesinde toplamakla ayrı bir yeri olan Devlet Planlama Teşkilatı'nın elemanları arasında yapılacak bilimsel tartışmalarla yerine getirilmesi kaçınılmazdır; aslında bu, Plancılık kavramının Anayasa ile çizilmiş en önemli görevinin yerine getirilmesi gereğidir de.

    Bu anlayışın bir gereği olarak kaleme aldığım bu çalışmanın ana amacı, kavramsal kargaşalık içindeki Türkiye'nin mevcut sistemi ile bu sisteme dayandırılmış düzenini oluşturan unsurları ortaya serip, bu unsurlar muvacehesinde kalkınmanın hızlandırılması için öngördüğüm yeni bir yaklaşımı açıklamak ve bu yaklaşımla kalkınma sorununa belirli bir aydınlık getirmektedir.

    Bu yeni yaklaşım, Plancı arkadaşlarımın kararlarını yönlendirir ve onların ülkemizin batı uygarlık düzeyinin üstüne çıkması için gösterdikleri üstün çabalarına bir katkıda bulunursa, bu çalışma bir diğer amacına da varmış olacaktır.

    İleri sürdüğüm yeni yaklaşımın en önemli unsurunu 1968 yılından beri geliştirmeye çalıştığım ve bazı iktisatçılar tarafından da kabul görmeye başlayan "plancı tercihleri" kavramı oluşturmaktadır.İkinci unsur ise klasik mülkiyet kavramının "müeyyidesi olan karar" ( karar normu) ile ilişkilidir. Diğer bir deyişle, "Plancı Tercihleri" ve "Karar Normu" kavramları Türkiye'nin koşullarına uygulanarak yeni bir kalkınma metodolojisi bu yaklaşımı oluşturmaktadır.

    Hiç kuşkusuz teorinin eleştirilmesi, düşüncenin bir üst düzeyde yeni ve ileri bir yapıya kavuşmasına neden olacaktır; bu yeni aşamaya varılması ise beni sadece mutlu kılacaktır.

    I-EKONOMİK SİSTEMLAR VE KALKINMA

    Bu gün uluslar arası düzeyde mevcut ekonomik sistemleri ve bu sistemler üzerine dayandırılmış düzenleri incelediğimiz takdirde belli başlı iki sistemin ve bu iki sistemin üstüne oturtulmuş bulunan iki ayrı düzenin var olduğunu görmekteyiz. Bunlardan ilki insanlık tarihinin gelişimi sonucunda varılmış olan kapitalist ekonomik sistem ve bu sisteme bağlı olarak da kapitalist sistemin gerektirdiği ve insanlar arası ilişkileri düzenleyen üst yapı dediğimiz düzen (piyasa ekonomisi). İkincisi, yirminci yüzyılın başlarında insan aklının eseri olarak , insan aklının yaratması sonucunda elde edilmiş bir sosyalist sistem ve bu sisteme uygun üst yapılı düzen (kumanda ekonomisi). Kapitalist sistem ve düzene belirli bir tarihi süreç içinde ulaşıldığı anlayışı gerek klasikler gerekse neo-klasikler gerekse Marxist'ler tarafından kabul edilmektedir. Bu görüşe göre ilk insan toplumundaki belirli sistematik yaşayış düzeni feodalizmdir. Feodalizmden sonra gelecek olan aşama kapitalizm, kapitalizm'den sonra gelecek olan amaç aşaması ise sosyalizmdir. Bu noktada Neo-Klasik veya Marxist Batı düşünürlerine hakim olan fikrin özü şudur: Toplumdaki sistem ve buna bağlı olarak bunun üstüne oturtulacak düzen belirli bir deterministik çizgi üzerinde gelişir. Bu deterministik çizgi üzerinde gelişim, Neo-Klasiklere göre devamlı olacaktır. Bu noktada Marxistlerle Klasiklerin ayrılma noktasıdır. Zira Marxistlere göre kapitalizm diyalektik bir sürecin zorunluluğu sonucu yıkılacaktır ve sosyalist aşamaya gelindiğinde insanlar son nihai sistem ve düzene varmış olacaklardır.

    Bizleri bu iki yaklaşım içinde şu anda ilgilendiren nokta gerek Neo-Klasiklerin gerekse Marxistlerin ekonominin belirli bir çizgi üzerinde aşamalar geçirerek bir evrim, bir oluşum halinde tekamül etmesi fikridir; Yani Batılı iktisatçıların ve düşünürlerin (Marxist olsun veya olmasın ) düşüncelerinin temelinde yatan, ekonomik yasaların her türlü toplumda ve her hangi bir zaman parçası içinde belli ayrıntılar dışında birbirine benzer aşamalar içinde ve deterministik gelişim çizgisi üzerinde yürürlükte olduğuna dair inançlarıdır. Bunlara göre toplumların gelişme sürecinde bazı temel unsurlar her bir insan toplumunda aynı nedenlerden türerler ve aynı yapıyı gösterirler. Bu determinizm evrensel bir toplum gelişme yasasıdır. Bu yasanın işleyişinde toplumu oluşturan yapısal ya da kurumsal unsurlar o toplumun kendine özgü koşullarının etkilenmesi sonucunda belli bazı biçimlere de bürünürler. Deterministik yasa gereğince, ekonomik gelişme sürecinin başlangıcında toplumda egemen uğraşı türü tarımdır ve sanayileşme için gerekeli kapitalin birikimi toprakta bir kapitalist sürecin başlaması koşuluna bağlıdır. Bu sürecin oluşması ve aşamalar halinde gelişmesi dinamik (t --> t+1) bir süreç halinde ve deterministik bir gelişim çizgisi üzerinde sürecin kendi endojen unsurlarına, determinantlarına bağlıdır. Bir zaman akışı içinde dinamik yapılı bu deterministik sürece eksojen karar normları türlü etkilerde bulunabilir. Eksojen karar normları, karar vericilerin üyesi bulundukları toplumlara özgü alt yapıya paralel üst yapı unsurlarından etkilendiklerinden deterministik sürecin hızı, yönü ve biçimi ve sürecin zaman içinde kapsayabileceği uzunluğu , bu unsurların yapısına göre farklılıklar gösterebilir.

    Prof.Dr.Joan Robinson
#13.10.2010 13:12 0 0 0