Desen - Resim Teknikleri

Son güncelleme: 10.11.2010 02:20
  • Desen Nedir - Desen Ne Demektir - Desen ÇalışmasıFransızca "dessin" sözü dilimize o kadar işledi ki, onu "çizgi", yada "çizgi resim" olarak çevirmeyi faydasız buluyoruz.Desen denilince ne söylenmek istenildiği kesin olarak anlaşılır. Bir şeyin deseni denilince, genel olarak biçimi, eski deyimle, şekli, sınırı, bir bakıma da dış görünüşü anlaşılır. Bir tablonun deseninden söz edilirse siyah-beyaz kıymetlerinden, yada tablodaki elemanların renkle ilgisiz, sadece çizgi tarafları ele alınmak istenildiği de bilinir.Desen kelimesinin neyi anlamlandırdığı üstüne uzun boylu durmaktansa, onu estetik ve teknik plânlarda incelemeyi, desenin resim sanatındaki önemini belirtmeyi daha faydalı buluyoruz.Büyük Fransız ressamı Jean-Dominique Ingres ikide birde, öğrenicilerine: "Le dessin est la probite de l'art" aforizmasını tekrarlarmış. "Desen, sanatın namusu, bereketidir" diye çevirebileceğimiz bu aforizma ile Ingres, desene verdiği önemi belirtmiş oluyordu. Zaten Ingres, Rönesans klâsiklerinin, özellikle Raphael ekolünün bir devamcısı olarak "desenci" bir ressamdı. Ona göre, tablonun çizgisi ve çizgiler yoluyla biçim yapısı renginden, renk âhenginden çok daha önemli idi. Bir tablonun deseni iyi kurulunca; renk kendiliğinden gelişirdi. Eşyayı sınırlandıran dış çizgiler ölçüleri, hareket ve kıvraklıkları ile iyice tertiplenince, tablonun dörtte üçü meydana çıkmış bulunuyordu. Egemenlik böylece desene verilince, bu dört başı mamur çizgi sisteminin üstünü örtecek olan renklerin önemi o kadar büyük olamazdı. Nitekim klâsik ressamların genel olarak sınırlandırılmış bir renk repertuarı kullandıkları ve daha fazla gri fonlara kaçan renkler kullandıkları da meydandır.

    Tarihöncesi Dönemde DesenTarihöncesi kültürlerinin ve ilkel toplumların çeşitli törenlerinde desenin önemli yeri vardı. Lascaux mağaralarmdaki (Fransa) duvar süslerinden Avustralya yerlilerinin ağaç kabukları üstüne yapmış oldukları desenlere kadar bütün örnekler, insan elinin sanatı yarattığı zaman, insanın kendi taslağını da yaptığını kanıtlamaktadır. Yüzyıllar boyunca insanlığın geçirdiği evrimden sonra, Tunç devrinde kazılmış taş bloklarındaki çizgisel süslemelerin ilkel Mısır vazolarındaki çizgilerin, bir bakıma çağdaş bir mimarlık projesine ya da bir heykel, bir resim taslağına ulaştığı görülür.

    Avrupa'da Desenin Gelişmesi"Desen yapmak" Ortaçağ'da bağımsız bir sanat etkinliği olmadığı halde, Batı dünyasında minyatür yapımıyla ilgili hazırlık çalışmaları, desen alanındaki ilk gelişmelere yol açtı. Minyatür ustası, içine, çoğunlukla eski el yazmalarından aldığı kompozisyon öğelerini yazdığı "not defterleri" kullanırdı. XIII. yy'dan başlayarak bu öğeler, yüz çizgileri ve mimarlıkla ilgili oran çalışmaları biçimine dönüştü: Villard de Honnecourt'un Le Livre des portraitures (Portre Yapma Kitabı) adlı yapıtı, bu tür albümlerin en ilgi çekicilerinden biridir. Kâğıdın, bütünüyle parşömenin yerini almasından ve kullanımının yaygınlaşmasından sonra, çizgiye dayalı çalışmaların sayısı da günden güne arttı. XV. yy. bu alanda bir dönüm noktası oluşturdu. Trattato della Pittura (Resim incelemesi) adlı yapıtında Cennino Cennini (1370-1440), desenin kömür ve gümüş iğne uçlu kalemle yapılmasını öğütledi. Ona göre, bir ressamın bütün öbür teknikleri uygulamadaki ustalığı, bu tür çalışmalara bağlıydı. Cennini'den sonra Leonardo da Vinci de, doğa incelemesinin desen yoluyla yapılması gerektiği üstünde durdu. Çizilen taslağın görevi, düşünceleri kaydetmek olacak, ardından çizilen kroki de, buna daha eksiksiz bir biçim verecekti: Leonardo da Vinci'yle çizgi işleklik kazandı ve sanatçı, biçimi ışık gölge değerleriyle, taramalarla belirtti: Çoğunlukla her Rönesans sanatçısının kişiliği desen çizdiği zaman kullandığı teknikle kendini gösterir. Kemik tozuyla hazırlanmış kâğıt üstüne gümüş iğne uçlu kalemle desen yapma ya da mürekkebe batırılmış kaz tüyü kullanımı geniş ölçüde yaygınlaştı. Paolo Ucello'nun (1397'ye doğru-1475) yanı sıra, Floransalı ressamların büyük bölümü füzen ve sangin (ya da kırmızı kalem) kullanımını önemsediler; aynı tutum Venedik'te Jacopo Bellini'nin atölyesinde de geçerli oldu. Fransız minyatürcüsü JeanFouquet'nin çalışmaları ve Flaman Jan Van Eyck'in araştırmaları bir yana bırakılırsa, XV. yy. Avrupa'sında desenin gelişmesi İtalyan Rönesansı'yla sınırlanabilir. Leonardo da Vinci'de çizgilerin, bireşim kaygısı içinde karışmasına karşılık, A. Dürer'in yapıtlarında desen son derece belirgindir. Küçük Hans Holbein'in desenlerindeyse, resimlerinde görülmeyen bir yetkinlik göze çarpar (her iki usta da, XVI. yy. Alman okuluna önemli yer sağlamışlardır) . ÇİZGİ SANATIÖnce François I, daha sonra da Henri IIIün saraylarında portre ressamı olarak görevlendirilmiş olan Hollanda kökenli Jean Clouet ve özellikle oğlu François Clouet, XVII. yy. Fransız klasik anlayışının öncüleri oldular: İster kurşun kalem, ister füzen, isterse sangin kullansınlar, çizgileri hiçbir zaman pekiştirilmemiştir ve desen yalın ve özentisiz bir özellik taşır. Çizgi sanatı Rosso ve Primaticcio gibi İtalyan ressamlarının yapıtlarında önemli rol oynadı (bu sanatçılar François I tarafından Fontaine-bleau'ya, şatonun dekorasyonu için çağrılmışlardı). XVI. yy'ın ikinci yarısında gerçekleştirilmiş olan büyük freskler, ressamları çok sayıda kroki ve etüt yapmaya yöneltti: Bu çok sayıda hazırlık çalışması, Nicolo Dell'Abate (1509-1571), Cigoli (1559-1613) ve her iki Zuccari (Taddeo ve Federico) gibi sanatçıların duvar ve tavan resimlerinde ulaşılamayan bir özgürlük ve güven duygusuyla hareket etmelerinin neden ve kanıtlarını oluştururlar.Rubens ile Vermeer arasında, XVII. yy'da yaşamış büyük ressamlar, birkaçı dışında, en büyük desen ustalarıydılar. Kuşkusuz Poussin'in "hiçbir şeyi ihmal etmedim" demesi, yetkin kompozisyonda bir tablo yapmak için desen çizme isteğine uygun düşer. Onun gibi Claude Lorrain de kurum ya da sepyayla belirginleştirdiği tüy kalem çalışmalarının sayısını durmadan artırmıştır. Öte yandan, Rembrandt'ın desen ustalığının, bu sanatçının dehasının evrenselliğini açıklamaya yettiğini söylemek de, aşırıya kaçmak sayılmaz. Çoğunlukla tüy kalemle yaptıkları desenlerle Tiepolo, Canaletto ve Guardi gibi ressamlar,XVIII. yy. Venedik'inin canlı bir görüntüsünü sundular. Fransa'da Watteau, Fragonard ve Boucher gibi ressamlar da, desen çalışmalarında sangin ve füzeni yeğlediler. Pastel ortaya çıkana kadar bu gereçler, Hubert Robert tarafından da benimsendi.

    Çizginin Öğretici YanıXIX. yy. başlarında nü ve anatomiyle ilgili desen çalışmalarında David, Eskiçağ alçak-kabartmalarının taklidini öngörüyordu. İngres'in grafit kalem kullanımı, büyük bir sanatçının burdan alacağı dersi gözler önüne sermekteydi. Desen Gericault' nun sanatının ve çoğunlukla füzenle çalışan Daumier'nin çalışmalarının temelini oluşturdu.Manet, çizginin öneminden dolayı Goya'nın çalışmalarına büyük bir dikkatle eğildi. Desene çok bağlı olan Degas'ysa bu tekniği şöyle tanımlıyordu: "Desen biçim değil, biçimi görme yoludur". Bu tanım Degas'nın hem kendi çalışmalarına, hem de Toulouse-Lautrec'in kendine özgü desenlerine uymaktadır. Bu arada, yüzyıl Seurat'nm siyah-beyaz oyunlarıyla kapanacak ve bir yeni yüzyıl Odilon Redon'un ışıklı pastelleriyle açılacaktır; ama artık desen, kesinlikle bir kompozisyona hazırlık niteliğinde bir çalışma olmaktan çıkmıştır: Matisse, salt çizgiler olarak desenden geniş ölçüde yararlanmış, Picasso deseni var gücüyle kullanmış,heykelci Giacometti'nin yapıtlarında da desen büyük önem taşımıştır.

    Türkiye'de Desen ÇalışmalarıDoğalcı anlamda desen çizimi, sanat eğitiminin temel öğelerinden biri olarak askerî okullarımızdaki ilk resim derslerinden bu yana önemli yer tuttu. Eski deyimiyle "menazır" yani perspektif, çizgiye dayandığı için doğal kaynaklı resimlerde desenin değeri ön planda yer almaktaydı. Üsküdarlı ressam Hoca Ali Rıza, Harbiye'deki resim Öğretmenliği sırasında, biçimlerin çizgi yoluyla kavranmasını kolaylaştıran öğretici desenlerini taşbaskı tekniğiyle çoğaltılan albümlerde topladı ve bu alanda öncülük görevini üstlendi. İstanbul'un sahil kahvelerini, kayalıklarını, gölgeli ağaçlarını, deniz görünümleriniyse serbest karakalem çahşmalar halinde geliştirip, özgün desenin ilk örneklerini bu yapıtlarında ortaya koydu. Aynı kuşaktan Halil Paşa'nın çıplak desen etütleri de çağdaş resmimizde bu türün ilk kalıcı örnekleri arasında yer aldı. Çizgiyi simgeci amaçlar doğrultusunda kullanan Hüseyin Avni Lifij, renkli kalemlerle oluşturduğu desenlerde güçlü bir çizimcinin çabasını ortaya koydu. İbrahim Çallı ve arkadaşlarının yer aldığı izlenimci kuşak ressamlarıysa, genellikle rengin kapatıcı ve değişimci etkisini benimsediklerinden deseni bağımsız çizgi yerine daha çok hazırlayıcı bir etkinlik olarak değerlendirdiler. Ama buna karşılık, onların hemen arkasında gelen 1928 kuşağı (ya da Müstakil Ressamlar Grubu), resimde çizginin belirleyici işlevini birinci planda benimsedi ve bağımsız desene daha büyük ölçüde yer verdi. Onlar için desen, bir resmin ilk oluşum evresinden çok,kompozisyonun temel taşı, vazgeçilmez bir parçasıydı.Bu anlayışı,çağdaş sanatın bir gereği halinde ve daha araştırıcı bir doğrultuda, D Grubu ressamlarının da sürdürdüğü söylenebilir. D Grubu ressamları, ilk ortak sergilerini desen türündeki çalışmalara ayırdılar. Genellikle 1940 yıllarını izleyen, özgün kişilik arayışlarının da yoğunlaştığı bir dönemde, desen, sanatçının varoluş nedenleri arasında ilk sırayı aldı. Sabri Berkel, Refik Epikman gibi sanatçılar, ilk dönem çalışmalarında fırçanın ve kalemin saptayıcı değeri açısından desene yaklaşırlarken, sözgelimi Turgut Zaim muşamba ve çinko baskı desenlerinde, tekniğin katkısını göz önüne aldı. Abidin Elderoğlu'nun uyumlu kavisleri ve ritmik ' çizgi oluşumlarını temel alan kaligrafik desenlerinde, uzun çalışma dönemlerinin desene özel bir kimlik aşılayan çabalan görüldü. Bedri Rahmi Eyüboğlu'da, desen, coşkulu bir çalışmanın, değişmelere dayanan bir araştırmanın, nakış duyarlığına bağlı bir çağdaş yorumun ürünleri olarak dikkati çekti (birçok resmine, renkle oluşturulmuş çizgisel kökenli çalışmalar gözüyle bakılabilir) . 1950 kuşağı ressamlarına büyük ölçüde geçmiş olan bu miras, sözgelimi Orhan Peker'in desene ve siyah-beyaz resme büyük pay tanıyan çalışmalarında kişilikçi bir anlam kazandı. Özgün baskı tekniklerine yönelen ve bu alanda desenin gücünü yaygınlaştırmaya çalışan genç kuşak ressamları, çizginin geleneksel eğitici rolünü daha esnek, araştırıcı, bağımsız, kişilikçi yoruma öncelik veren doğrultularda değerlendirmeye koyuldular.


    alıntı
#10.11.2010 02:20 0 0 0