Günlük Dildeki Anlatım Bozukluklarının Tespit Edilmesi

Son güncelleme: 01.04.2012 14:26
  • Günlük Dildeki Anlatım Bozukluklarının Tespiti - Günlük Dildeki Anlatım Bozuklukları - dil ve anlatım - anlatım bozuklukları
    Dilin temel görevi aynı dili konuşan insanlar arasında anlaşmayı sağlamaktır. Anlatılmak istenilenler dilin kurallarına uygun olarak açık, yalın, anlaşılır biçimde ifade edilirse anlaşma tam olur. Aksi hâlde yanlış anlaşılmalar, söyleyiş yanlışları ve anlatım bozuklukları ortaya çıkar.
    Dilimizin bugün ne durumda olduğunu anlamak için halk arasında yapılan televizyon röportajları ve televizyonlarda yayımlanan açık oturum, tartışma ya da söyleşi programlarındaki konuşmalara ve konuşmacılara kulak vermemiz yeter.
    Yeryüzünde konuşulan dillerin sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte, ikinci dünya savaşı öncesi yapılan sayımlar sonucu ölü dillerle yaşayan dillerin toplamının 2796 olduğu belirtilmiştir; ancak sonraki yıllarda kimi dilciler bu sayının 5000 civarında olduğunu da savunmuşlardır. Bu diller arasında öyleleri vardır ki, sadece "konuşma dili"' olarak kalmış, sanat ve edebiyat alanında eserler verememiş, zamanla da yok olup gitmişlerdir.
    Bir dilin, gündelik ihtiyaçları karşılamada kullanılan "konuşma dili" olmaktan çıkarak uzun ömürlü olması, o dilin bir "kültür dili" olmasına bağlıdır. Bir dil, "konuşma dili" boyutunu aşarak, şiirler, destanlar, tarihi ve edebi eserler, düşünce ve teknik alanında kalıcı ürünler vererek "kültür dili" ne dönüşebilir. Yüzyıllar boyunca bu alanlara katkıda bulunmuş ve kalıcı eserler vermiş; Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, İngilizce, Rusça gibi dillerin büyüklüğü birer "kültür dili" olmalarındandır.
    Ana dilimiz Türkçe'ye gelince, geçmişi bu dillerden daha eskiye dayanan, Asya'nın en kuzeyinden Sibirya'nın buz denizini kıyılarına ve Avrupa içlerine kadar uzanan, yaklaşık 12 milyon km2lik alanda Türk dilinin çeşitli kollarıyla birlikte 200 milyonu aşkın insanın Türkçe konuştuğu bilinmektedir. Türkçe;7. ve 8. yüzyıla ait belgeler de bile rastlanılan, gelişmiş, zengin bir kültür, bilim ve sanat dilidir. 1980'lerin ortalarında UNESCO'nun hazırladığı bir raporda Türkçe, tüm lehçeleri de ele alındığında dünyada en çok konuşulan 5.dil olma özelliğini taşımaktadır.
    Yapılan araştırmalarda özellikle kırsal kesimde insanların günlük sadece 40-50 kelime kullandığı tespit edilmiştir. Sadece ana kelime sayısı 78 bin olan ve dünyanın en zengin dillerinden biri olma özelliğini taşıyan Türkçe'yi, nüfusun çok büyük dilimi gerçek anlamda bilmiyor. Çünkü bu büyük kitle ortalama 400 civarında kelime ile yetinmektedir. Diğer kelimeler ise neredeyse hiç kullanılmadığı için adeta körelerek yok olmaktadır. Türk Dil Kurumu'nun çıkarmış olduğu güncel sözlükteki kelime sayısı bugün için 100.000'i geçmiş durumdadır.
    İfade gücü azalan kişiler, sözcük dağarcıklarının kısıtlı olması nedeniyle anlatımda güçlük çekenler konuşmalarında genelikle; (şey), (yani), (ııı) gibi ses taklitlerini hiç şık olmamasına karşın sıklıkla kullanıyorlar. Bu gruptakiler çoğunlukla "şey" sözcüğüne sığınıyorlar; aynı anlama gelen Türkçe, Osmanlıca, yabancı dilden sözcükleri birlikte kullandıkları gibi birçok sözcüğü ya yanlış yerde kullanıyorlar ya da yanlış seslendiriyorlar. "Örneğin, mesela" gibi, "hakikatten" gibi...
    Dilimizde karşılıkları olan, karşılıkları bulunabilecek, türetilebilecek olan sözcükler yerine Batı dillerinden, özellikle de İngilizce'den aktarılan sözcükleri umursamazca, sorumsuzca kullanan; bu arada Osmanlıca'da bile az kullanılan sözcükleri bir bilgiçlik gösterisi olarak yerli yersiz dile sokan "çağcıl" görüşlüler ya da "karmaca" yanlıları. İMF (İ, Me, Fe) yerine "Ay, Em, Ef"diyenler.
    Dilde yalınlaşmaya, Türkçe'ye dönüşe önem verenler; dilimize Batı dillerinden giren ve dil bilinci olmayanların ithal ettikleri sözcüklere karşılık olan Türkçe sözcükleri kullanmaya özen gösterenler; halk diline yerleşmiş sözcükleri ve artık alışılmış, kullanılan ama kimi kesimlerce bilinçli olarak kullanılmayan, kullanılmaması için çaba gösterilen sözcükleri dil dağarcığımızdan dışlamamak için direnenler, kısacası Türkçe'yi yerinde kullananlar.
    Yazılı ve görsel basınımızın dil sorumsuzluğu; FM kanallarındaki konuşmalar, söyleşiler; TV kanallarındaki programlar, özellikle de eğlence programlarındaki dil karmaşası dilin oluşmasında etkili oluyor.
    Bugün birçok dil de olduğu gibi Türkçenin de sorunları arasında en önemlisi dilde yabancılaşmadır. Özellikle İngilizcenin etkisi ile başta işyerleri olmak üzere yabancı isim kullanmak son derece yaygınlaşmış, konuşma dili de bu olumsuzluktan nasibini almaya başlamıştır. Çocukların satın aldıkları cipslerin tamamı, sütten yapılan çocuk ürünlerinin neredeyse hepsi, çikolata ve gofretlere verilen isimlerin çoğu Türkçe değil. Giydiğimiz ürünlerin etiketlerinde small-medium-large yazıyor. Küçük boy ya da orta boy tarihe karıştı. Kotlar artık jeans, lokantalar fastfood oldu.
    Anlamı ile uygun kullanılmayan ama kullananları garip duruma düşüren kelimelerden örnekler :Trend-millenyum-timeout-light-natural-show-konsensus--post modernizm-dialog, store, shop, mortgage. vb. Türkçesi varken yabancı kaynaklı sözleri kullanmak özentiden başka bir şey değildir. Her dilde yabancı kökenli sözcükler vardır. Hiçbir dil saf değildir. Türkçe de pek çok dile söz vermiş, pek çok dilden de söz almıştır. Bir başka gariplik ise yabancı imla kuralları ile kelimelerin yazılmasıdır. Alfabemizde olmayan kelimelerin kullanılmasıdır. Lavash, Dönerchi ,Efendy, taxi, weli, derichi, simitchi, taxim, dönerchi, pahsa, wc, flash gibi.
    Ülkemizde yayınlanan dergi isimlerinden birkaç örnek verelim. Negatif, Girl, Focus, Elle, Kapcal, Economist, Marie Claire, Aksiyon, Mimaza, Max, Aktüel, Bazaar... örnekleri çoğaltmak mümkün. "istanbul Life" adlı derginin adı neden "İstanbul yaşamı" ya da "İstanbul da yaşam" olmuyor.
    Televizyon kanallarından da örnekler verilebilir. Flash, Star, Show, Bravo, Numberone, Best, Ntv... anayasasında "resmi dili Türkcedir" yazan Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yayın yapan bu gibi kuruluşların Türk alfabesinin okunuşunu değiştirerek İngilizce okumaları ve yabancı sözcükleri tercih etmeleri, Türkçemize yabancılaşmaktır.
    Televizyonlarda da dilin sözlü kullanımı asıldır. Radyoda olduğu gibi, iletiler sözlü olarak izleyiciye aktarılır.Televizyonda radyoda olduğu gibi, ya yazılı olan sözcükler seslendirilir ya da iletiler doğrudan konuşma olarak aktarılır. Kuşkusuz, burada çok önemli bir fark, radyoda tüm iletilerin sözcüklerle ses yolu ile aktarılmasına karşılık, televizyonda iletilerin alınmasında (algılama ve anlaşılmasında) görsel iletiler de sözel iletilere yardımcı olur, pekiştirir. Bir diğer deyişle, sözlerin yanında yardımcı görsel mesajlar da vardır. Bu bakımdan televizyonda kullanılan sözcüklerin önemi, görüntü olmaması durumunda, radyo yayınlarındaki gibi önemli olmakla birlikte, görüntülü mesajların eşliğinde ya da birlikte verilmesi durumunda, anlatımı destekleyecek ikinci bir öğe, görüntü öğesi algılamada destekleyici bir görev üstlenir. Bu bakımdan da, radyo yayınlarındaki tüm mesajlar ses yolu ile algılanırken, ses ve sesin içerdiği sözlere göre biçimlenir, izleyici beynindeki algılamaya göre şekillendirilirken, televizyonda bu olay yalnızca sesin egemenliğinde değildir. Görüntülü iletiler yolu ile bu egemenlik paylaşılır.
    Burada, Televizyonların haber bültenlerinde dilin özensizce kullanılışına kötü bir örnek verilim.
    Bir muhabir gezdiği bir sergiyi anlatıyor ekranda:
    "Bakın sevgili izleyiciler, gördüğünüz gibi MÜZELENECEK değerde tablolar bunlar. Türkçe'mizde "müzelenecek" diye bir sözcük yoktur. "Hamaratlı ellerin yarattığı bu tablolar.... " diyerek devam eder, ancak; neden hamaratlı? Tıpkı TALİP yerine TALİPLİ demek kadar yanlış. Bu güzel sergiyi gezenler, ressamın kürsüye koyduğu deftere bir şeyler yazmışlar ve MEMNUNİYETLİKLERİNİ bildirmişler. Burada MEMNUNİYET-LERİNİ bildiriyor denmesi gerekirdi.
    Günümüz sayıları her geçen gün çoğalan televizyon dizilerinde Türk dilinin bilinçsizce kullanımı Türkçe'ye zarar vermekte, mahalli ağızlarla konuşulan rollerin moda haline dönüştüğü, bu tür kullanımlar dilin yara almasına sebep olmaktadır.
    Müzik çevrelerinde dil kurallarının belirlediği kelime telaffuzlarına uymayan sözlerin kullanılması nedeniyle de genç kuşakların dilin yanlış öğrenilmesine neden olduğu, bu şekilde insanların dil sevgisine saygısızlık yapıldığı açıktır. Günlük gazetelerde birçok yazım hatasının olduğu, uygulanan yazım kurallarının gazetelerin bütün sayfalarında bile birlik içinde sergilenemediği, en çok birleşik kelimelerin yazılışı, uzun ünlülerin işaretlerinin konulup konulmaması, paragraf kurallarının dikkate alınmaması gibi hataların yapıldığını görülmektedir.
    Türkiye Türkçesi, güncel birtakım sorunlarına karşılık; kültür, sanat, edebiyat ve bilim dilidir. Herhangi bir dilde yazılmış bir romanın Türkçeye çevirisi yapılabiliyorsa, felsefe eserleri Türkçeye çevrilebiliyorsa, Türk yazarlarının eserleri yabancı dillere çevrilebiliyorsa; Türkçe bir kültür, sanat ve edebiyat dilidir. Bilim eserlerinin yazılabildiği, çevrilebildiği, yeni terimlerin türetilebildiği ve her aşamada öğretimin yapılabildiği Türkçe, bir bilim dilidir. Türkçenin bilim dili olmadığı, olamayacağı konusundaki bir takım sözler iddiadan öteye gidemez.
    Batılılar Türkçe'yi ahenkli bir dil olarak görmektedirler. Yabancı insanların Türkçe konuşanları ilk dinlediklerinde "Ne kadar melodili, ne kadar ahenkli bir dil" şeklindeki yorum yaptıkları, Türkçe'nin etkileyici halinin kelimeleri oluşturan seslerin birbiriyle uyumu ve uyumun kurallı olarak tüm kelimeleri kuşatmasıyla oluştuğunu dile getirmektedirler. Türk dilinin dikkat çeken özellikleri yalnız Türkler tarafından değil Batılı araştırmacılarca da dile getirildiği, Amerika'da en çok satılan Being Digital isimli kitabın yazarı Nicholas Negroponte'nin, eserinin 145. sayfasında, "Türkçe yazıldığı gibi okunan bir dildir. Türkçenin bu özelliği, bilgisayar programlarını yaparken, güçlükleri aşmaya büyük fayda sağlayacaktır. Bu konu Türkçe için son derece önem taşıyan olağanüstü bir artıdır" şeklinde Türkçe'nin kurallı bir dil olduğu vurgulanmaktadır.



    Türkçemize sözlerin bir bölümü teknolojiyle birlikte geldi. Yeni bulunan ve yeni üretilen aletler, ülkemize gelirken adını da birlikte getirdi: air-conditioner, disket, faks, kamera, kompakt disk, monitör, printer, radyo, televizyon, tubeless, video, walkman Dilimizin doğal gelişmesi içerisinde bu aletlerin çok az bir kısmına karşılık bulunabilmişti: buzdolabı, bilgisayar, derin dondurucu vb...
    Son zamanlarda bir de çeviri yoluyla anlatım türü ortaya çıktı. Sözler Türkçe, ama anlatım kalıbı yabancı kaynaklı... Doğru olmayan bu kullanışlar da yaygınlaşıyor: Çay içmek, kahve içmek yerine çay almak, kahve almak; özür dilerim yerine üzgünüm gibi kullanışlar bunlara sadece birkaç örnek. Türkçenin yapısına ve mantığına aykırı bu yanlışlardan kurtulmamız gerekiyor.
    Ünlü düşünür Konfiçyus diyor ki: "Bir memleketin idaresini ele alsaydım, yapacağım ilk iş, hiç şüphesiz dilini gözden geçirmek olurdu. Çünkü dil kusurlu ise, kelimeler düşünceyi iyi ifade edemez. Düşünce iyi ifade edilmezse, vazife ve hizmetler gerektiği gibi yapılamaz."
    Türkçe'mizin doğru ve güzel kullanımında duyarlı ve bilinçli olunması gerekir. Bize düşen görev; dünyanın en güzel dilini yaşatmak için çabalamak olmalıdır, kendi dilimiz ile düşünmek, kendi dilimiz ile görmek, düşündüklerimizi, gördüklerimizi kendi dilimiz ile anlatmaktır.

    Dile gereken önem verilmediği için dilin yapısı, kuralları, söz varlığı yeterince bilinmiyor. Sezgiye dayalı anlama yolu seçilerek söylenen değil söylenmek istenen üzerinde duruluyor. Buna bir de yanlış kullanımların basın, yayın araçlarıyla çabucak yayılması eklenince her geçen gün yeni bir anlatım bozukluğu ortaya çıkmaktadır.
    Anlatım bozuklukları, genellikle iyi bir cümlenin niteliklerini taşımayan cümlelerde görülmektedir.

    İyi bir cümlenin nitelikleri nelerdir? İyi bir cümlede;
    1. Mantık ve bilgi bakımından doğruluk
    2. Dil bilgisi bakımından doğruluk
    3. Açıklık
    4. Duruluk
    5. Yalınlık
    6. Akıcılık
    Bu niteliklere uymayan cümlelerde görülen anlatım bozuklukları kısaca şöyle özetlenebilir:
    MANTIK VE BİLGİ BAKIMINDAN DOĞRULUK

    Cümlenin düşünce, mantık ve bilgi bakımından doğruluğu tutarsızlıklardan, düşünce eksikliklerinden ve bilgi yanlışlıklarından arındırılmasıyla mümkündür.
    Mantık yanlışlığı olan cümle örnekleri:
    Bütün bildiklerimi ve bilmediklerimi oğluma öğreteceğim.
    Kaderde bir köşe başında ölü olarak uyanmak da var.
    Baharın en güzel aylarından biridir nisan, mayıs.
    Beni duymayan arkadaşlar lütfen ellerini kaldırsın.
    Trafik kazasında hayatını kaybedenlere baş sağlığı dilendi.
    Cenazede sayıları on binin üzerinde yedi bin güvenlik görevlisi vardı.
    Galatasaray 2 - 0 yenilgiden 3 - 0 öne geçti.
    Geçtiğimiz hafta bir toplantı yapıldı. (Zaman yerinde duruyor biz mi geçiyoruz yoksa geçen zaman mı? Doğrusu geçen hafta olmalıdır.)
    İfade kesinliği de bazen cümlelerin düşünce veya bilgi bakımından yanlışlığına yol açar:
    Yahya Kemal'in "Han Duvarları" adlı şiir kitabı çok güzeldir. (Han Duvarları Faruk Nafiz Çamlıbel'in bir şiir kitabıdır.)
    Selçuk Üniversitesinde 75.000 öğrenci (?) okuyor.
    Arabada hava yastığı varsa hiçbir şey olmaz.
    Kesin olarak bilinmeyen durumların veya olayların ifadesinde galiba, yanılmıyorsam, herhalde, zannedersem gibi ihtimal anlamı taşıyan bir kelime söylenirse yalancı durumuna düşülmez: "Selçuk Üniversitesinde, yanılmıyorsam, 75.000 öğrenci okuyor." gibi.
    Konunun olumlu ve olumsuz yönleri göz önünde bulundurularak bütün, daima, en çok, hepsi, herkes, hepsi, her zaman, hiç, hiç kimse gibi genel anlamlı kelimeler dikkatli kullanılmalıdır:
    Herkes müzik dinlemekten hoşlanır.
    Okulda başarılı olan herkes hayatta da başarılı olur.
    Sen beni hiç dinlemezsin ki.
    DİL BİLGİSİ BAKIMINDAN DOĞRULUK

    Cümlenin kuruluşunda yer alan kelime ve kelime grupları dilin kurallarına göre oluşturulmalı, ögeler birbiriyle uyum içinde bulunmalı, cümlede eksiklik olmamalıdır. Cümlenin dil bilgisi bakımından yanlışlığına sebep olan anlatım bozukluklarını şöyle sıralayabiliriz:
    a) Yapılışları yanlış olan kelimeler
    Dilimize Arapçadan çokluk biçimiyle giren beyanat (beyanlar), efkâr (fikirler), erzak (rızıklar), enbiya (nebiler, peygamberler), evliya (veliler), maruzat (arz edilenler) gibi kelimeler zaten çokluk olduklarından bunların Türkçe çokluk ekiyle (-lar, -ler) tekrar çokluk yapılması yanlıştır.
    Dilde olmayan gramer biçimleriyle kelimeler oluşturmak da yanlıştır:
    abicim (ağabeyciğim), alıkoyulan (alıkonulan), alolaşırız (telefonlaşırız), ayıpsın (ayıp ediyorsun), bakkalcı (bakkal), bi drink aliim (bir şey içeyim), bissürü (bir sürü), cep to cep (-), cepleşiriz (-), cevaplamak (cevaplandırmak), çekilebilinir (çekilebilir), çirkinletmek (çirkinleştirmek), demincek (demin), dolayında (dolaylarında), erdemliği (erdemliliği), free takıl- (-), fulle, ful yap (doldur, tamamla), geçebilemedi (geçemedi), gidebilemedi (gidemedi), güzelletmek (güzelleştirmek), hacın (haccın), hanımdan muhtar (hanım muhtar), haremlik (harem), icad ol- (icad olun-, icad edil-), iptal ol- (iptal edil-), kaçtırıldı (kaçırıldı), kardeşâne (kardeşçe), kasapçı (kasap), koktur- (kokut-), madden (maddeten), manavcı (manav), napcaz (ne yapacağız), ne ki (ne var ki), özelliklen (özellikle), pahalılatmak (pahalılaştırmak), redetti (reddetti), sericen (sereceksin), sordu kine (sordu ki), sormiyyim (sormayayım), sorurdur (sorar), takıl bana (benimle gel), tayin ol- (tayin olun-, tayin edil-), vericeyiz (vereceğiz), verilebilinir (verilebilir), yaparaktan (yaparak), yeyildi (yenildi) gibi.
    Hâl eklerinden birini diğerinin yerine kullanmak da yanlıştır: beni bi çay yap (bana bir çay yap), Selçuklu mağazamız saat 22.00'a kadar açıktır., nereyesun (neredesin) gibi.
    b) Yardımcı fillerin yanlış kullanılması
    et- ve yap- yardımcı fiillerinin birbirlerinin yerine kullanılması veya gerekmediği hâlde kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar:
    ayar yap-( ayarla-), bekleme yap- (bekle-), bülten yap- (bülten çıkar-), dersini yap- (dersini ver-), etki et- (etkile-), film yap- (film çevir-), gecikme yap- (gecik-), kuşku et- (kuşkulan-), şüphe et- (şüphelen-), umut et- (um-) gibi.
    Son zamanlarda bilhassa batı dillerinden yapılan yanlış çevriler sebebiyle al- fiili de yardımcı fiil gibi kullanılmaya başlanmıştır: banyo al-, duş al-, çay al- (çay iç-), istek al- (isten-), kahve al-, yenilgi al- (yenil-) vb. gibi.
    c) Eksiklik
    Özellikle birleşik cümlelerde ve sıralı cümlelerde ögelerden herhangi birinin eksik olması anlatım bozukluğuna sebep olur. Aşağıdaki cümlelerde parantez içine alınan kelimeler asıllarında yazılmadığı için anlatım bozukluğu vardır. Bu cümlelerdeki anlatım bozuklukları parantez içindeki kelimelerin yazılmasıyla giderilebilir:
    Sen içeri (giriyorsun) ben dışarı doğru çıkıyorum. (yüklem eksikliği)
    Ekonomik kriz böyle devam ederse ben işimden (olacağım) sen de parandan olacaksın. (yüklem eksikliği
    Sigarayı az, (içerim) içkiyi hiç içmem. (yüklem eksikliği)
    Hastanın kanlı gömleğini çıkarıp ( ) soydu. (neyi, kimi soydu?)
    Kanserin tedavisini artık bulalım ve (kanseri) yenelim. (nesne eksikliği)
    Dişçi, çürük dişi çekip (çocuğu) eve yolladı. (nesne eksikliği)
    Aybike'nin tehlikede olduğunu ben de biliyordum ve (onu) uyardım. (nesne eksikliği)
    Yaralılarla konuşan ve (gazetecilere) bilgi veren Sağlık Bakanıdır. (dolaylı tümleç eksikliği)
    d) Uyumsuzluk
    Sağlam bir cümlede kelime ve kelime grupları ile ögeler arasında uyum vardır. Cümledeki ögeler arasında veya kelime grupları arasında bazen dil kurallarının bilinmemesinden kaynaklanan uyumsuzluklar görülür. Bu uyumsuzluklar genellikle, özne-yüklem uygunsuzluğundan, nesne-yüklem uyumsuzluğundan ve tamlama yanlışlarından kaynaklanır.
    Erbay ve Gürdal bu yıl sınava girecek.
    "Karahanlı Türkçesi, XIV. yüzyılda gelişerek, Cengiz Han'ın ikinci oğlunun adı ile Çağatay devletini kurarak, Çağatay Türkçesi ismi altında, Çağatayca ve edebiyatını meydana getirir." 
    Resmi ve İş Mektupları  (Resmî Mektuplar ve İş Mektupları)
    "Hangi tür konuşma olursa olsun herhangi bir konuşmada başarılı olmak için bir takım hazırlıklar yapmak ve bazı kurallara uyulmalıdır." 
    ne.......nebağlama edatı kullanılan cümlede yüklem olumsuz olursa anlatım bozukluğu meydana gelir:
    Çocuğun ne annesi yokmuş ne babası.
    "Dahası, ne o nezahet ve nükte ne de edep ve terbiye artık kalmamış; argo, yerini yavaş yavaş küfürlere bırakmıştır." 
    Nesne alması gereken (geçişli) fiilden önce nesnenin kullanılmaması hâlinde, nesne-yüklem uyumsuzluğu olur. Sıralı veya bağlı cümlelerde geçişsiz (nesne almayan) fiili takip eden cümlenin geçişli (nesne alan) fiille kurulması hâlinde nesne mutlaka kullanılmalıdır:
    Trafik kurallarına uyun, (uymayanları) uyarın.
    Herkes uyanıkken siz uyumayın, (uyuyanları) uyandırın.
    Sıfat tamlamalarında sıfat ile nitelenen veya belirtilen isim arasında anlam bakımından mutlaka bir uyum olmalıdır:
    Bunlar akıllı işlerdir. (akıllı sıfatı, iş ismine uygun değildir)
    Geçen yıl sıfır kollu elbiseler modaydı.(kolsuz elbise)
    Sıfır hatayla projesini tamamladı. (Projesini hatasız tamamladı.)
    Sıfatların veya zarfların derecesini göstermek üzere kullanılan çok, daha, en, pek gibi zarfların yerine korkunç, dehşet, inanılmaz, felâket, müthiş gibi olumsuz anlamlı kelimelerin kullanılması yanlıştır:
    Babam manyak para gönderiyor.
    Korkunç güzel bir programdı. (korkunç olan güzel değildir)
    Şarkılarınızı inanılmaz güzel buluyorum.
    Müthiş konserimize bekliyoruz. (müthiş: dehşetli, korkunç)
    Birkaç, her, herhangi bir gibi kelimeler veya sayı isimleri sıfat tamlamasının tamlayanı olursa isim mutlaka teklik olmalıdır: birkaç iyi adam, her zaman, herhangi bir anlayış; iki masa, beş öğrenci, bin konut gibi.
    Beşevler, Çifte Minareler, Kırk Haramiler, Üç Kuyular, Üç Silâhşorlar, Yedi Cüceler gibi özel isim hâline gelenler müstesnadır.
    İsim tamlamaları ve sıfat tamlamalarında eksik unsurların bulunması da uyumsuzluktan kaynaklanan anlatım bozukluklarına sebep olur:
    Yaklaşık 80 (santimetre) ya da 1 metre çapında bir daire çizin.
    Ben diyeyim 25 (gün) siz deyin bir ay sonra terhis oluyorum.
    Yabancı dil yayınlar (ı) merkezi.
    Küllük, Tekin'in birbiri ardınca yaktığı sigara (-ların) izmaritleriyle dolmuştu. (Tamlayan eki kullanılmazsa yakılan, sigara izmaritleri olur.)
    e) İmlâ ve noktalama yanlışları

    Söylenmek istenen ile yazılanın aynı anlamda olması için imlâya dikkat edilmeli ve noktalama işaretleri yerli yerinde kullanılmalıdır.
    Yine aşık olmuş.(aşık: eklem yerindeki kemik, âşık: seven)
    Bu yıl karınızı ortaklarınızla paylaştınız mı? (Bu yıl kârınızı ... biçiminde yazılmazsa paylaşılan kâr olmaz.)
    Farklı hizmet, karlı alış veriş.(Farklı hizmet, kârlı alış veriş.)
    Kendisini taktir ediyoruz.(taktir: damıtma, takdir:beğenip değer verme)
    Bir kelimenin kendinden sonra gelen kelimeyle yapı ve anlam bakımından ilgisi olmadığını göstermek için virgül işareti konur:
    "Genç doktora şikâyetini anlattı." cümlesinde anlatım bozukluğu yoktur. Genç ve doktor kelimeleri arasına virgül konmadığı için genç kelimesi doktorun sıfatı olarak kullanılmıştır. Bu cümlede genç sözü özne olarak kullanılacaksa genç kelimesinden sonra virgül işareti mutlaka konulmalıdır.
    Aşağıdaki örneklerde virgül işareti kullanılmadığı için cümlelerde belirsizlik vardır:
    Gürültüden ürktüğü için Ali Ağa eşeğine yollu küfürler savurdu.
    Benim gibi çalışmazsan kazanamazsın.

    f) Dizgiden kaynaklanan anlatım bozuklukları

    Gazetelerde, dergilerde, kitaplarda, televizyonlarda; metni bilgisayar ortamına aktaranların veya dizgiyi yapanların yazdıkları konuyla ilgili bilgilerinin eksikliğinden ya da dikkatsizliklerinden kaynaklanan yanlışlıklara özellikle son zamanlarda fazla rastlanmaktadır. Sorumluluk yazının sahibine ait olduğu için -bilhassa- kitaplar baskıya verilmeden önce yazarı tarafından dikkatli bir şekilde gözden geçirilmeli ve gerekli düzeltmeler yapılmalıdır. Bir matematikçi için (+) yerine (-) konulması; bir kimyacı için (H2O) yerine (H2) yazılması ne kadar büyük bir yanlışsa, Türkçe için de bir harfin eksik, fazla veya yanlış yazılması o derecede önemlidir. Aşağıdaki örnekler bazı dil ve kompozisyon kitaplarında rastlanılmıştır:
    Noktalama kuralları 
    ISBN numarası 
    İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhili ve hârici bedbahlar olacaktır. 
    Bu sahada sere veren yazarlar arasında... 
    Eğer kütüphanenin kapasitesi verilen konu için eterli değilse araştırmadan beklenen sonuç da yeterli olmaz

    Edebî Türk Kavramı ve Bu Türlerde Türk Diliyle Verilmiş Örnekler 
    Bu bahiste, yalnız yapım ekleri incilenecektir. 
    Cümlenin öğeleri 
    Davetiye, genellikle özel olarak hazırlanışı, kartlara, çeşitli yazı tipleri ile matbaalarda bastırılır. 
    İnsanlar ancak anadillerinin derinliklerine nüfus edebilir. 
    ŞAPKA (DÜZELTME) İŞARETİ NEREDE KULLANILMALI?
    Yanlışları aynı, anlamları ve okunuşları farklı olan sözcükleri birbirinden ayırmak için, uzun ünlülerin üstüne şapka işareti konur: adem (yokluk), âdem (insan); adet (sayı), âdet (gelenek); alem (bayrak), âlem (dünya) ; alim (her şeyi bilici), âlim (bilgin), aşık (ayak bileğindeki kemik), âşık (seven, tutkun); hala (babanın kız kardeşi), hâlâ (henüz); şura (şu yer), şûra (danışma kurulu).
    Arapça bi- ile Farsça bî- ön eklerini ayırmak için kullanılır: bîçare (çaresiz), bîtaraf (tarafsız), bîvefa (vefasız); bihakkın (hakkı ile), bizatihi (kendiliğinden), bilumum (bütün, hepsi).
    İçinde ince g,k,l ünsüzleri bulunan alıntı sözcüklerdeki a ve u ünlülerinin üzerine konur: dergâh, ordugâh, tezgâh, yadigâr; dükkân, hikâye, kâfir, kâğıt, kâr, mahkûm, mekân, sükûn, sükût; ahlâk, billûr, evlât, felâket, hilâl, ilâç, ilân, ilâve, iflâs, ihtilâl, istiklâl, kelâm, lâkin, lâle, lâzım, mahlâs, selâm, üslûp, klâsik, lâhana, lâik, lâmba, Lâtin, melânkoli, plâk, plâj, plân, reklâm.
    Aitlik (nispet) î'sini göstermek için de şapka işareti konur: ahlâkî, dâhilî, dünyevî, edebî, fikrî, haricî, insanî, medenî, sıhhî, siyasî.
    TÜRKÇE'NİN YABANCI DİLLERE KARŞI KORUNMASI İÇİN
    ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

    1- Bir dile yeni girmiş olan kelimelere hemen karşılıklar bulmak ve bunları toplumda yerleştirmenin yollarını aramaktır.
    2- Ana diline karşı bilinçsizlik ve sorumsuzluk sonucu ortaya çıkan yabancı dil hayranlığı ve taklitçilik ikinci önemli sorundur.
    3- Bu bilinçlendirme ancak dile hâkim olmakla gerçekleşebilir.
    4- Ana dili sevgisinin uyandırılabilmesi için önce onun değerleri ortaya konmalı, güzelliği ve bir kültür hazinesi olduğu anlatılabilmelidir.
    5- Kendi dilinin zevkine varabilen kimse de, yabancı etkilere karşı kendi dilini savunma bilincine ulaşabilir. Bu konuda radyo-televizyon programları yapılmalıdır.
    6- Okul programlarında nicelikten çok niteliğe önem verilerek, 40-50 edebi şahsiyeti üçer-beşer cümle ile tanıtma yerine, daha az kişiyi gerektiği ölçüde ve nitelikli bir biçimde tanıtmalıdır.
    7- Öğrencilerin okul kitapları dışında çok okuyarak, doğru ve güzel Türkçe yeteneğini geliştirici çalışmalar yapmaları gereklidir.
    8- Orta ve yüksek öğretim kurumlarında yabancı dille eğitim yapmak yerine, isteyen öğrencilere bir veya birkaç yabancı dili en iyi şekilde öğretmek için yollar aranabilir.
    9-İletişim organları yabancı kelimelerin yaygınlaşmasında önemli bir etkendir. Radyo-televizyon spiker ve sunucularının gerek doğru ve güzel konuşmaları gerekse yabancı kelimeler karşısında bilinçli olmaları için, bunların Türk dili ve edebiyatı eğitimi almış olmaları sağlanmalıdır.
    10- Çeşitli yasal düzenlemeler yapılarak toplum hayatının yabancı kelimelerle değil, Türkçe kelimelerle yönlendirilmesi sağlanmalıdır.
#19.02.2011 16:37 0 0 0
  • elinize sağlık proje ödevimi yapmış oldum :):)
#02.03.2011 21:52 0 0 0
  • teşekkürler (: kardeşimin ödevini yapmakdan kurtardınız için(:
#03.03.2011 18:49 0 0 0
  • "Arabada hava yastığı varsa hiçbir şey olmaz."


    burada nasıl bir anlatım bozukluğu var
#01.04.2012 14:26 0 0 0