İhanet

Son güncelleme: 21.03.2011 18:42



  • Deniz, ne zaman kabarır bilir misiniz... İçinizin denizi hani... İçimimizin denizi... Öfkeniz ne zaman fırtınalara döner, kasırgalar yaratır içinizde... İsyan ne zaman yoldaşınız olur... Yoldaşımız olur bilir misiniz...

    Ve ne zaman dört mevsime yoldaşlık eder duygularınız... Yaz ortasında kışı, sonbaharda yazı nasıl yaşarsınız, hiç düşündünüz mü...

    Bazen içimizde kabaran azgın sular, fırtınaya davet çıkarırken ve döverken alabildiğince kıyılarımızı... Her bir su taneciği, bir mermiye dönüşüp parçalarken içimizi... Yayından fırlamış bir ok misali saplanıp deler bedenimizi... Yüreğimize saplanan her bir parça, gittikçe içimizde genişleyen yaralar açar... Kanımız akarken ılgıt ılgıt... Lime lime olurken derimiz... Duymaz olur kulaklar, görmez olur ya gözlerimiz... İçimiz travertenlere döner; yüzümüz ölü yüzüne benzer ya bir an... İşte öyleyim şu an...

    Körlük ihanettir denize...

    Duvarlar ne zaman soğuk gelir insana... Ve ne zaman üzerinize üzerinize gelir duvarlar bilirimsiniz... Duygularınız ne zaman hareketsiz kalır, donuklaşır ve matlaşır... İçinizin mavisi nasıl külrengine dönüşür... Ve kan ne zaman damarlarınızda yavaş akar...Bilirmisiniz...

    Kalem ihanettir elimize...

    Evinizin içine bir kasvet çöker... Duvarlar üstünüze üstünüze gelir ya hani... Oturduğunuz kanepe ya da sandalye... Ne bileyim koltuk işte, altınızdan kayar ya... Sanki patlamış bir magmanın, kızgın lavlarının üzerindesinizdir hani... Dokunduğunuz her şey buza keserken içiniz yanar ya bazen...

    Üşümek; ihanettir bedene...

    Toprak ne zaman soğuk gelir insana... Toprağa ihanet edenler, karşılanır ya davullarla zurnalarla... Ve sessiz bir film izlenir ya dört bir yandan... Bu ülkenin yürekli insanları yatar ya kış uykusuna... Doğru, yanlışların gölgesinde kaybolur, yürekli insanlar çekilir ya yerin dört bir katına... Nasıl kazanıldığını bilmeyenler, kolay verirler ya her şeyi... Barış adına kirletilir ya kardeşlik hani... Bir büyük oyuna kurban edilirken insanlık, gözler görmez ve kulaklar duymaz ya olanları... İhanet ateşi sarar ya dört bir yanı... Dağlara isyan ateşi düşmez mi...

    uyumak ihanettir bedene...

    Çılgınca yağan bir yağmurda... İliklerinize kadar ıslanıp, ufuk çizgisine kadar uzanan denizi gözlerinize hapsedip... Ve iki elinizin arasına alıp, avuçlayıp dünyayı... Hırçın dalgaların, sevdiğinizi size getirmesini haykırdınız mı hiç... Çığlıklarınız bastırdı mı denizin sesini... Şimşek çakması, gök gürlemesi eşlik etti mi haykırışlarınıza... Gökkuşağının yedi rengini sevdiniz mi ellerinizle... Kararan bulutları, bir fırça darbesiyle boyadınız mı yedi renge...

    Gökkuşağını, yağmuru sevmemek ihanettir gökyüzüne...

    Boylu boyunca uzanıp kumsala... Gökyüzünün, yağmurdan siyaha çalan hallerini gözlerinizle maviye boyayıp... Dalgaların sizi dövmesine aldırmadan, milyonlarca kum taneciklerinin arasında kaybolup, bir o yana bir bu yana savruldunuz mu ... Yağmur, dalgalar ve gökyüzü bir ayinin en güzel dizeleri olup döküldüler mi içinize... Yıkandınız, arındınız mı günahlarınızdan hiç...

    Maviye boyamamak ihanettir gökyüzüne...

    İki dostun, iki sevgilinin sesleri farklılaşır ya bazen... Yazarken sözcüklerin sıcaklığı... Konuşurken seslerin tınısı değişir hani... Ve bir el yüreğinizin bir parçasını koparıp alır ya... İşte o an anlarsınız daha fazla söze gerek olmadığını... Sormazsınız... Söylemezsiniz... Yavaşça çekip gitmek istersiniz... Arkanıza bile bakmadan... Yitip giden değerlerimizdir işte...Kör karanlığın çanlarında kaybolurken sevgilinin güzel sesi... Vatan küstü hepimize... Altında yatanlar dargın belki de bize...

    Görmemek ihanettir gözlere...
    Konuşmak, söylemek, anlatmak istersiniz... Sözcükler tıkanır ya boğazınıza hani... Sesler belli belirsiz çıkar içinizden... Kötü bir rüyada, bir elin boğazınızı sıktığını görürsünüz... Bağırmak istersiniz de bağıramazsınız, ya da bağırdığınızı sanırsınız da sesinizi kimse duymaz ya... Hırıltıdan öteye bir ses çıkmaz ya boğazınızdan... Benzer duyguları yaşarsınız işte... Duygular dört mevsimdir böyle anlarda... Sesler farklılaşmıştır çoktan... Değişmiştir seslerin tınısı... İki sesin frekansı bile aynı değildir artık... Arkanıza bile bakmadan... Gitmek istersiniz sessizce...

    Kaçmak ihanettir bizlere...
    Toprağa karışmaktadır her şey... Ölüm yakınmıdırki sizce... Seslerin tınısının değişimi ölümdür zaten... Yapılan defin işlemidir belki de... Başka bir ülke... Ve başka bir toprak yok ki der bir ses... Gökkuşağının yedi rengi, yağmur tutar bedeninizden... Toprakta fışkıran binlerce kök sarar seni... Toprağın en diplerinde sesler karışır sesine... Kaçmak yakışmaz bana... Kaçmak yakışmaz bize...Varsın gelsinler öyle...

    Ölüm ihanettir hepimize... Saygılarımla...

    Umut Güney
#21.03.2011 18:42 0 0 0