Mutluluklar pazarlarda alınıp satılır oldu. Betonlaştı
gözyaşları, yürekler katılaştı. Kimse kimseyi sevmiyor, kimse
kimseye acımıyor, yanmıyor. Güzellikler bile parayla alınıp
satılıyor artık. Namussuzlar çoğaldıkça namuslular azaldı.
Makamlar büyüdükçe beyinler küçüldü. Herkes fırsattan istifade
edip cebini şişirmeye çalışıyor, yetimin, yoksulun hakkına
tecavüz ediyor. Gözlerde güneşin sıcaklığı, vicdanlarda
doğruluğun aklığı kalmadı çocuk. Yürekler gibi gözlerde
kirlendi. Sevinçlerimizi, şiirlerimizi, kitaplarımızı yok
ettiler, alıp götürdüler bizden uzaklara insani duygularımızı.
Toprağımız küs şimdi bize, göğümüz de küs. Bilmem ki nasıl
anlatılır sahtekarlığın, cüzdanın ve vicdanın kirlenmişliği
bir ülkede . Erdemin, faziletin, sevginin ve dostluğun çürümüşlüğü.
Gökyüzü hepimizin değil mi? ya yeryüzü. Neden vicdanları gibi
gökyüzünü de, yeryüzünü de kirletirler çocuk. Doğaya, insana,
kuşa, çiçeğe, emeğe bu düşmanlık niye... Bilmezler mi ki,
bunları sevmekle başlar yaşam. Bu kin, nefret ve düşmanlıkla
nereye varacak dünyamız. Bunlar sevmeyi bilir mi çocuk? zerre
kadar bir vicdan taşımışlar mı yüreklerinde?
Hayatta hiç sevmişler mi bir ırmağın türküsünü? Gümbürtüsünü
bir ormanın durup dinlemişler mi? bir pınarın akışını,
yağmurun yağışını?. Bir türkünün, bir şiirin güzelliğini, bir
dostluğun ve sevdanın sıcaklığını yaşamışlar mı hiç?
Gülümsemişler mi çocuklara bahar gülleri gibi, okşamışlar mı
saçını bir öksüzün. Vurmuşlar mı sesini dağlara, çağlayanlara?
Oturup ağlamışlar mı yavrusu vurulmuş bir cerenin acısına.
Duymuşlar mı oğlu mahpus bir ananın feryadını yüreklerinde... Yalvarma güzel çocuk, dillerini utandırma. Utandırma dillerini, dillerin ki dağ yelidir senin; Pınarların sesi, kuşların ötüşüdür. Bükme boynunu gözlerini utandırma, gözlerin gökyüzüdür senin, mavi gülüşlü bir çiçek. Yalvarma çocuk; sesini utandırma. Gülün kokusudur sesin; rüzgarın nefesi,
ırmağın türküsüdür. Yalvarma çocuk; ellerini utandırma. Yokluk, yoksulluk kötü bilirim. Umudu, sevinci, onuru utandırma. En güzel senin ellerindir çocuk ekmeği tutan, suya uzanan. Ey çocuk yoksulluğunu öfkeli bir bıçak gibi taşı yüzünde ama yalvarma, utandırma yüzünü. Utancını ve hıncını güneşin sarısı gibi yüreğinde sakla. Unutma seni ağlatanları. Unutma utanması gerekenleri ama sen ağlama, utandırma gözyaşlarını. Aşk için
ağla, dostluk ve sevgi için. Ama yoksulluğun için ağlama,
yalvarma, utandırma gözyaşlarını çocuk. Bırak dereler ağlasın senin yerine, rüzgarlar, pınarlar ağlasın ama sen ağlama. Deli taylar gibi sev yaşamı, aşkı sevgiyi ve umudu. Yüzün her koşulda onuru, öfkeyi, sevinci, direnci taşısın; Yılgınlık, bezginlik olmasın. Yeri geldiğinde sormalısın yoksulluğun hesabını.. Elimden tut ey çocuk; utandırma ellerini. Tut elimden güneşe
yürüyelim, sevince, umuda, neşeye yürüyelim. Tut ki güneş
doğsun, serçeler sevinsin. Zulümler, karanlıklar çekilsin
üstümüzden. Tut ki tomurcuklar açsın, büyüsün çocuklar,
serceler uçsun, tohumlar ekilsin, yeşersin umutlar. Bir demet
ışık saçılsın dünyaya, kapılar açılsın, kalmasın esaret,
ezilmişlik, açlık. Kimse kimseye avuç açmasın, çocuklar
ağlamasın, utanmasın analar, babalar yoksulluktan yokluktan.
Ah& çocuk! vakitsiz açan ,bir çiçek tarlası gibi yüreğin beyaz kardelenler, sarı papatyalar bükmüş boyunlarını ip ince boynundan güneşe bakıyorlar... her iç çekişte dünyanın bütün çiçekleri kanamada bütün kuşları havalanmada umudun evi yok, sevincin adresi neylersin çocuk... ah&. çocuk! vereceksen, rüzgarlara ver sesini, tomurcuklara baharı muştulasın yarınlara mümkünü yok artık, gittiğim her yere soluk yüzünü taşıyacağım ve seni her düşündüğümde çağımın utancını yaşayacağım ah! çocuk
ah&. çocuk! vereceksen, rüzgarlara ver sesini, tomurcuklara baharı muştulasın yarınlara mümkünü yok artık, gittiğim her yere soluk yüzünü taşıyacağım ve seni her düşündüğümde çağımın utancını yaşayacağım ah! çocuk
çok güzel bir sunumdu ve gerçekten acı olsa da gerçek sözler