Çöken Neydi

Son güncelleme: 28.03.2011 16:31
  • Mustafa, elmacık kemiğinin çıkıntısına konuşlanmış gözlüğünü yavaşça çıkararak emin bir ses tonuyla;

    - Ben bugüne kadar yapmış olduğum hiçbir tahminimde yanılmadım.

    dedi gururla

    Karşılığında hemen oracıkta alaycı bir ses duyuldu.

    - Ne kadar da böbürlendin böyle! Ne o meteoroloji uzmanlığına mı soyundun?

    Mustafa, çakır gözlerinin üstüne kavis çizen kaşlarını yukarı doğru kaldırdı. Elindeki gazeteyi gözüne iyice yaklaştırdı ve sonra kafasını salladıktan sonra parmağıyla işaret ettiği resmi göstererek;

    - Eğer bu yüzde yirmi yıldır ikamet etmiyorsan bana da Mustafa demesinler! On dokuz dersen bıyıklarımı keserim.

    Gelen ses odayı kapladı bir an..

    - Doğru gerçekten! Pekiyi nereden bildin?

    Mustafa sırtını iyice koltuğa yasladı ve dudağını hafif yana büktükten sonra sözcüklerin üstüne bastıra bastıra konuşmaya başladı.

    - Buna sezgilerimin gücü, derin ve engin gözlem yeteneğim, yılların tecrübesi desem!

    - Çok da alçakgönüllüsünüz maşallah?

    - Pekiyi bir sakıncası yoksa neden o yüzü seçtiğini sorabilir miyim?

    Ses bir netleşiyor bir belirsizleşiyordu.

    - Şartları ve alt yapısı buna oldukça müsaitti!

    Mustafa tekrar gözlüklerini taktı ve;

    - Bu ne demek oluyor şimdi?

    - Bazı insanlar vardır kendi tahliye kapısını bulamazlar. Hayata bakan pencerelerini de sıkı sıkı kapatırlar. Çıkmaz yola girerler ve bir daha da geri geri çıkmayı beceremezler. Sanki başka yol yokmuş gibi oraya sıkışır kalırlar. Tam benliktir bu durum!

    - Yani suç sende değil öyle mi?

    - Elbette ki değil Benim adım kasvet.. Işığını kaybedenleri çabucak bulurum. Zaten karanlığı severim ben.. Usul usul çökerim gözbebeğine sonra ruhuna kilim atar, eni konu oraya yerleşirim. Duman duman sararım bedenini, hava bile aldırmam düşüncelerine Sevinci boğar, kahkahayı bıçak gibi keserim. Yağmur öncesi sinsi sinsi planlar kuran gri bulutlar gibi haince girerim ruhlarına ve yaş olarak akmadan gözlerden asla bulunduğum bedeni terk etmem.

    Mustafa seri bir hareketle elindeki kalemi gazetedeki yüze yavaş yavaş yaklaştırdı ve dudaklara yaptığı yukarı doğru kavisle güzel bir gülümseme getirdi.

    Bu defa gelen ses ağlamaklıydı.

    - Lütfen dur! Göz göre göre beni dağıtıyorsun. Bırak elinden o iğrenç kalemi!

    Mustafa ise aldırmadan daha da belirginleştirdi çizimini ve;

    - Ben kasveti hiç mi hiç sevmem ve şu anda seni dağıtmaktan müthiş zevk alıyorum. Kimsenin yüzüne yakışmıyorsun! Zaten sen de değil ki seni kabullenenler de bütün kabahat! Güneşi kaybetmiş gökyüzü kadar soğuksun.. Neşeyle ve zevkle yokediyorum seni hem de sonsuza kadar..

    Kasvet, hep başkalarına çökerken şimdi resmen bozguna uğramıştı. Bu sefer çöken düpedüz kendisiydi.

    Kasvetten sonra gelen rahatlama, kara bulutları yırtarak kendine yer bulmaya çalışan güneş kadar huzur verir insana.. Hüzün; ruhun pası, mutluluk ise cilasıdır.


    Aysel AKSÜMER

#28.03.2011 16:29 0 0 0
  • Teşekürler
#28.03.2011 16:31 0 0 0