Din-Mezhep Ahlak-Namus

Son güncelleme: 03.08.2011 08:03
  • Yaklaşık on yıldır geçimini emlâkçılık yaparak sağlamaya çalışan biriyim ben. Bu meslek adını duyanların aklına hemen büyük paralarla oynayan, hatta insan kandıran kişiler akla gelebilir. Doğrusunu isterseniz çoğunluğu biraz böyledir bizim mesleği yapanların.

    Oysa ben günlük geçimini zor kazanan bazen de kiralarını ödeyebilmek için çocuklarının desteğine ihtiyaç duyan biriyim.

    Gözlerimi açtığımdan beri içindeyim aslında ticaret hayatının. Fakat karakter bu ya ; aslında hiç de beceremem ticareti. Cebimde metelik olmadığı günlerde bile insanlara karşı insafımı kaybetmem. Hatta biraz fazla insaflı olurum ve kendime zarar veririm.
    .................
    Mesleğim gereği piyasaya çıkmıştım yine dün sabah. Sokaklarda dolaşırken bir kaç gün önce bir bayan müşteri getirdiğim evlerden birinin sahibi bayanla karşılaştım. Balkondaydı ve elindeki telefonla görüşme yapıyordu. Buna rağmen konuşmasına ara vererek bana seslendi. Daireleri günlerdir tadilâttaydı. Beni içeriye davet edip değişen kapıları ve dairenin yeni durumunu gösterdi. Gerçekten çok güzel olmuştu daire.

    Dairenin içini birlikte gezerken bir kaç gün önce gelen bayan müşterimin tekrar gelip gelmediğini sordum. Ve günlerdir ailemle tartıştığım konunun gerçekleştiğini öğrenip yıkıldım. O bayan ev sahibini arayarak beni devre dışı bırakmasını teklif etmiş.

    Yani bir emlâkçı olarak bana gelip benden gördüğü daireyi, beni devre dışı bırakarak, emlâk ücreti ödemeden tutmak istemiş.

    Bu olaylar maalesef çok sık başımıza gelmesine rağmen bu defa daha çok yıkıldım. Çünkü o müşterim muhafazakâr görünümlü, türbanlı, genç bir bayan edebiyat öğretmeni idi. Eşinin de doktor olduğunu, şu anda taşrada zorunlu hizmet yapmakta olduğunu söylemişti.

    Dairede çok uzun süre kalıp ev sahibi bayanla da tanıştırmıştım. Hatta karşı komşu ile de tanıştırdım. Daireyi çok beğenmişti. Telefonla eşine de anlattı yanımızda. Çok saygın bir konuşma geçti aramızda. Ona sonsuz güven duydum ve daire sahibine de tavsiye ettim. Daire sahibi bayan da güvendi ona. Kendisini çok sevdiğini, daireyi tutmaya karar verdiğinde her türlü kolaylığı göstereceğini söyledi.

    Evden birlikte ayrıldığımızda ev sahibinin telefonunu almasında bile bir sakınca görmedim. Emlâk ücreti olarak ne alacağımı sorduğunda normalin yarısı kadar bir rakam söyledim ona. Eğer daha azını teklif etseydi, yine razı olacaktım.

    Emlâkçılık hayatımda hiç kimseyi ücret konusunda zorlamadım ve bu yüzden hiç kimsenin işine engel olmadım ben. Üstelik bu konuda kendime sözüm ve hatta yeminim var.
    ..............
    Böyle bir insanın benim hakkıma tenezzül etmesi çok ağrıma gitti. Oysa kendimi bildim bileli muhafazakâr görünümlü insanları kendime yakın hissettim. Onlara her zaman saygılı davrandım, güvendim, yardımcı olmaya çalıştım.
    ..............
    Bu olay yıllar önce yaşadığım iki olayı daha hatırlattı bana. Birincisinde yine kapalı giyinen bir bayanla eşi birlikte iş yerime gelip satılık daire aradıklarını söylediler. Onları iyice dinledikten sonra tam da onlara göre bir daireye götürdüm.

    '' Ağabey, Allah rızası için bu daireyi bize yap!'' dedi kadın birden bire. Çok beğenmişlerdi ve imkânları o daireye yetiyordu. Birden içim sızladı. O söz üzerine, o insanların o daireyi almaları için elimden gelebilecek hiç bir şeyi esirgemem mümkün değildi.

    Aradan geçen bir kaç gün içinde hep onlara nasıl yardım edebileceğimi düşündüm. Onlarsa paralarını toparlamak için süre istemişlerdi benden.

    Ve beni devre dışı bırakıp daireyi satın aldılar.

    '' Hiç utanmadınız mı ? Bana bu yapılır mı, size yakıştı mı ?'' dediğimde biraz utanmıştı kadın.

    İkincisi de yine aynı semtte meydana geldi. İki kardeş bayan geldi büroma. Birer tane daire satın almak istediklerini söylediler. Aklıma yakındaki bir emlâkçı arkadaşın ilgilendiği daireler geldi. Bayanları alıp ona götürdüm. Birlikte gösterdiğimiz daireleri beğendiler.

    Bir kaç gün sonra o emlâkçı arkadaş beni bürosuna çağırdı. O bayanlar iki daireyi birden satın almak için karar vermişler.

    '' Bizi sana getiren emlâkçı bizden mi ?'' diye sormuşlar. Ben onlardan değil mişim. Mezheplerimiz farklıymış. Arkadaş bunu söyleyince ;

    '' O zaman onu unutalım. Paramız nasip olmasın !'' demişler.

    Ne var ki arkadaş onlar gibi düşünmeyip benim hakkımı verdi. Fakat bu acı sözleri bana söylediğinde de yıkılmıştım. Çünkü ben kimseyi dinine, mezhebine göre değerlendirmeyi hiç aklımdan geçirmedim. İnsanların yaptığına bakın.
    .................
    Bütün bunları anlatmamın sebebi son olayda o edebiyat öğretmeni bayanın benim gibi birine yaptığının bendeki hayâl kırıklığıdır.

    Din, mezhep insanları birbirinden ayırmalı mı ? Bir dinden ya da mezhepten olmak, iman ibadet etmek insan olmak için yeterli mi ?

    Örtülü olmak, hatta namaz kılmak ahlâklı, namuslu olmak mıdır ?

    Emlâkçıları ya da başka meslekten insanları sevmeyebilirsiniz. Onlara verilen paraya acıyabilirsiniz de. O zaman yapmanız gereken onlardan hizmet almamaktır. Eğer hizmet almışsanız, dinine, mezhebine bakmaksızın o insana , o hizmetin karşılığını mutlaka ödemelisiniz.

    Dininden, mezhebinden olmayan insana hakkını ödememeyi hiç bir din, mezhep tavsiye edemez.
    ..............
    Ahlâk, namus din ve mezheple olmuyor dostlar. Başını örtmekle, bacak aranı sadece nikâhlına açmakla bile namuslu olunmuyor !

    Yalan söylememek, insan kandırmamak, hakka saygı duymak, çalmamak da ahlâklı, namuslu olmanın gereklerindendir.
    ..............


    Fikret TEZAL
#03.08.2011 08:03 0 0 0