MUNAFIKLARI BİR TANIYALIM...(Cuma nasihati)

Son güncelleme: 12.05.2007 08:28


  • Bismillahirrahmanirrahim

    Es selamu `aleykum ve rahmetullahi ve berakatuh!

    MUNAFIKLARI BİR TANIYALIM

    Münafıkların Kuran ve sünnette bildirilen, bazı ayırt edici vasıfları ve alametleri vardır. İman sahipleri o alametleri tanırlar.

    Birinci alametleri: Riyadır. Riya insanın başına gelecek en kötü hallerden biridir.

    İkinci alamet ise: Allahın emirlerine karşı tembel olmalarıdır.

    Namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allahı da pek az hatıra getirirler (Nisa, 142), samimi olmak onlara çok ağır gelir.

    Münafıklar iki sürü arasında kalmış kararsız koyun gibidirler. Bir o sürüye geçerler bir diğer sürüye. Hiç bir tarafta daimi kalmazlar. Sürekli iki taraf arasında dururlar, hep hangisinin daha güçlü ve ikballi olduğunu gözetlerler.

    Onların arasında bocalayıp dururlar; ne onlara, ne de bunlara bağlanırlar, Allahın şaşırttığı kimseye artık asla bir çıkar yol bulamazsın.(Nisa,143)



    Münafıklar, Kuran ve sünnete uyanları gözetlerler. Eğer Allah onlara bir fetih müyesser kılacak olsa biz sizinle beraberiz derler ve bu hususta bütün güçleriyle yeminler ederler. Şayet Müslümanların düşmanları galip gelecek olsa bu kez onların safına geçer Siz de biliyorsunuz ki biz sizinle öz kardeşleriz, yakın akrabayız derler. Onları tanımak mı istiyorsunuz? Kuranı dinleyiniz. O size yeterli bilgi verecektir.

    Münafıklar sizi gözetleyip dururlar; eğer size Allahtan bir zafer nasip olursa, sizinle beraber değil miydik? derler. Kâfirlerin zaferden bir nasipleri olursa bu seferde onlara, sizi müminlerden korumadık mı? derler. Artık Allah kıyamet gününde aranızda hükmedecektir ve kâfirler için müminler aleyhine asla bir yol vermeyecektir. (Nisa, 141)

    Tatlı dilleri ve güzel konuşmalarından dolayı, yalan olmasına rağmen Allaha yemin etmeleri sebebiyle sözleri daima beğenilir. Hak söz konusu olunca uyur, batıl, olduğunda ise dimdik ayakta dururlar. Yüce Allah Kuranda onların bu halini şöyle tasvir eder:

    İnsanların öyleleri vardır ki dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böyleleri söylediklerinin kalpten geldiğine Allahı şahit tutarlar. Hâlbuki onlar hasımların en yamanıdırlar. (Bakara, 204)

    Münafıkların kendi tabilerine salık verdikleri şeyler insanlar ve memleketlere felaket getirir. Halkı dünya ve ahirette kendi menfaatlerine olan şeylerden uzaklaştırmaya çalışırlar. Bir yandan, namaz, zikir, takva ve içtihat söz konusu olunca müminlerden ayrılmazlar.

    Öte yandan dönüp gittiler mi, yeryüzünde insanlar arasında bozgunculuk yapmak, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için koşarlar. Allah ise bozgunculuğu sevmez. (Bakara, 205)

    Bunların hepsi de birbirine benzerler. Kötülüğü işler ve tavsiye ederler, iyiliği yapmaz ve ondan men ederler. Allah yolunda mal harcamak hususunda cimri davranırlar. Allah defalarca onlara nimetlerini hatırlatmış, onlar ise onu anmaktan yüz çevirmiş ve onu unutmuşlardır. Sakınsınlar diye onların durumlarını kullarına kaç kez bildirmiştir? O halde şu ayeti bir kez daha dinleyelim:

    Münafık erkekler ve münafık kadınlar sizden değil, birbirlerindendir. Çünkü onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyarlar ve onlar ellerini sıkı tutarlar, Allah için harcamak hususunda cimrilik gösterirler. Onlar Allahı unuttular, Allah da onları unuttu. Çünkü münafıklar fasıkların ta kendileridir. (Tevbe, 67)

    Münafıkları vahyin açık manasını hakem tanımaya çağırsanız bunu kabul etmezler; Kuran ve sünnetin hükmüne tabi olmaya davet etseniz bundan kaçarlar.

    Onların gerçek yüzlerini yakından görseniz, onunla ilahi yol arasında büyük bir mesafe bulursunuz; vahiyden korkunç bir sapma gösterdiğini müşahede edersiniz.

    Onlara, Allahın indirdiğine ve peygamberine gelin, onlara başvuralım, denildiği zaman münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün. (Nisa, 61)

    Münafıklar, akıl ve dinleri noktasında hasar gördükten sonra nasıl felah bulup hidayete ersinler? İman vererek küfür satın almışlarken, dalalet ve alçaklıktan nasıl kurtulsunlar? Onların bu kârsız ticaretleri ne kadarda zararlı bir ticarettir. Mühürlü saf içkiyi verip, almayıp onun yerine ateşi almışlardır.

    Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket gelince nasıl hemen sana gelirler de, biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik, diye Allaha yemin ederler. (Nisa, 62) Şek ve şüphe zakkumu onların kalplerinde kök salmıştır; ondan kurtulamazlar; Onlar, Allahın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle. (Nisa, 63)

    Helak olasıcalar, iman hakikatinden ne kadar da uzaktırlar! Hakikat ve marifet iddialarında ne kadar yalancıdırlar. Onların dünyaları başka, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selleme tabi olanların dünyaları başkadır.

    Allah Azze ve Celle Kuranında mukaddes zatına büyük yemin etmiştir. Basiret sahipleri bunun sebep ve muhtevasını bilirler. Onun için de kalpleri o hususta Allaha olan tazim ve saygılarından dolayı son derece hassastır. Yüce Allah, dostlarını sakındırmak, münafıkların hallerini anlatıp uyarmak için şöyle diyor:

    Hayır, rabbine and olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar. (Nisa, 65)

    Münafıklar henüz kendilerinden istenmeden, sözlerinin ta başında yemin ederler. Çünkü müminlerin kendilerine güvenmediklerini bilirler. Kendileri hakkındaki kötü kanaatten, yalanlarının ortaya çıkmasından kurtulmak için yemini alet ederler. Bu imansızlar, yalan söylerler, sonra duyanların kendilerinin doğru söylediklerine inanmaları için de yemin ederler.

    Yeminlerini kalkan yapıp insanları Allahın yolundan saptırırlar. Onların yaptıkları ne kötüdür... (Münafıkun, 2)Şair der ki;

    Nifak zırh olarak akşamladı, onunla ezadan korunulur, sözü bozmak onun devamını sağlar.

    Helak olasıcalar! Önce iman kafilesiyle birlikte harekete geçtiler. Sonra yolun uzunluğunu ve ne kadar meşakkatli olduğunu görünce geri döndüler. Evlerinde tatlı bir hayat sürüp huzur bulacaklarını sandılar. Fakat ne öyle bir hayat sürdüler, ne de o gaflet uykusundan bir yarar gördüler. Çok geçmeden çağırıldılar; henüz doymamış aç bir halde iken sofradan kalktılar. Artık hesap günündeki hallerini siz düşünün. Onlar bildikleri halde inkâr ettiler; hakkı ayan beyan gördükten sonra ona gözlerini yumdular.

    Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar. (Münafıkun,3)

    Münafıklar insanların en güzel yapılısı, en tatlı dillisi, en nazik konuşanı fakat en bozuk kalplisidirler. Onlar meyvesiz, yerinden koparılıp oradan geçenler çiğnemesin diye bir duvara yaslanmış olan kütükler gibidirler.

    Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kütüklerdir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sararlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın. Allah onları kahretsin. Nasıl olup da döndürülüyorlar? (Münafıkun,4)
    Münafıklar namazı ölü vaktine kadar tehir ederler. Sabah namazını güneş doğarken, ikindi namazını da güneş batarken kılarlar. Namazı karganın yemini gagaladığı gibi hızlıca kılarlar. Çünkü onlar kalpleriyle değil sadece bedenleriyle namaz kılarlar, peşindeki takipçilerin etkisiyle sağı solu kollayan bir tilkinin sağı solu kollaması gibi etrafı gözetirler.

    Cemaate katılmazlar. Namazlarını ya evlerinde yahut da dükkânlarında kılarlar. Biriyle hasımlaşsalar aşırı gider, biriyle antlaşma yapsalar bozar, bir haber verseler yalan söyler, söz verseler cayar ve kendilerine bir emanet bırakılsa ona hıyanet ederler. Yaratılana böyle, yaratana da bu tarzda muamele ederler. Onların bu vasıflarını Mutaffifin Suresinin başı ile Tarık Suresinin sonu açık-seçik anlatır. Onları Allahtan daha doğru kim tavsif edebilir:

    Ey Peygamber, kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O varılacak ne kötü bir varış yeridir. (Tevbe,73)

    Ne gariptir ki onlar az fakat çoğunluktadırlar; zayıf ama güçlüdürler; bilgiç ama cahildirler; Allahın büyüklüğünü bilmedikleri için büyük bir aldanma içindedirler.

    Onlar mutlaka sizden olduklarına dair Allaha yemin ederler. Hâlbuki onlar sizden değillerdir, fakat onlar kılıçlarınızdan korkan bir toplumdur. (Tevbe, 56)

    Müslümanlara sağlık ve zafer nasip olacak olsa bu münafıkları üzer, günahlarına kefaret olacak bir musibet ve kötülüğe müptela olsalar onları sevindirir ve mutlu eder. Bu hal münafıkların ve müminlerin karakterlerini gayet açık bir şekilde ortaya koyan bir husustur. Örnek aldığı şahsiyet peygamber olanla, örneği münafık olanlar elbette bir olamazlar. Nitekim Kuran-ı Kerim bu hususu şöylece dile getirmektedir:

    Eğer sana bir iyilik (zafer ve ganimet) erişirse (hasetlerinden dolayı) onların fenasına gider. Ve eğer sana bir musibet gelirse: Biz (savaşa girmemekle) önceden işimizi (sağlama) aldık derler ve sevinç içinde dönüp giderler. De ki: Bize, Allahın yazdığından başka bir şey asla erişmez. O bizim sahibimizdir. Onun için müminler yalnız Allaha dayanıp güvensinler. (Tevbe, 50-51)

    Keza Cenab-ı Allah bu iki grubun durumunu ve kalplerinde karışıklık ve kaypaklık bulunanların saptırmasıyla yerinden oynatılamayacak gerçeği şöyle dile getiriyor:

    Size bir iyilik dokunursa bu onları tasalandırır, size bir kötülük dokunursa ondan ötürü sevinirler. Eğer sabreder, Allahtan korkarsanız onların hilesi size hiç bir zarar veremez. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını kuşatmıştır. (Al-i İmran, 120)
    Allah münafıkların kalbinin bozukluğu ve niyetlerinin kötülüğü sebebiyle onların itaatlerinden hoşlanmamış, bu hususta onlara fırsat vermemiştir. Onun düşmanlarından yana oldukları için kendisine yakın olmalarını istememiş, onları kovarak rahmetinden uzaklaştırmıştır. Allahın vahyinden yüz çevirmişler, Allah da onlardan yüz çevirmiş, onları mutsuz etmiş, mutlu kılmamıştır. Artık tevbe etmedikleri sürece kurtulmaları umulmayacak tarzda onları adaletli bir şekilde yargılamıştır.

    Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları (böyle cihat gibi güzel bir amelden) geri koydu, onlara, oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun, denildi (Tevbe, 46) buyrulmuştur.

    Allah Azze ve Celle münafıkların kendisine itaatten alıkoymasını ve onları kapısından kovup uzaklaştırmasının hikmetini anlatıp bu muamelesinin dostlarına karşı bir lütuf ve onların mutluluğu için olduğunu bildirerek şöyle buyurmuştur:

    Eğer içinizde (onlar da savaşa) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve aranızda mutlaka fitne çıkarmak peşinde koşarlardı. Hâlbuki içinizde de onlara kulak verecekler vardır. (Bunları kuşkulandırıp büyük bir fitne çıkarabilirlerdi). Allah zalimleri gayet iyi bilir. (Tevbe, 47)

    Naslar münafıklara ağır gelir, onlardan hoşlanmazlar, onları taşımak zor geldiğinden yüklenmekten kaçınırlar, atıp yere bırakırlar, sünnetleri ihmal eder, muhafazaya çalışmazlar. Kendilerine hitap eden nasları icat ettikleri bazı esasları bahane ederek reddederler. Allah onların maskelerini düşürmüş, sırlarını ifşa etmiş, kullarına ibret yapmıştır. Asr-ı sadetten sonra münafık nesiller birbirini takip ede gelmiştir. Onun içindir ki Allah sakınmaları için dostlarına onların sıfatlarını açıklamış, onlar hakkında Bunun sebebi Allahın indirdiğini beğenmemeleridir. Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır (Muhammed, 9) buyurmuştur.

    İşte nasların kendilerine ağır geldiği kimselerin hali budur. Bu münafıklar nasları kendileriyle, bidat ve hevaları arasında bir engel olarak görürler. Nasslar onların gözünde aşılmaz ve sarsılmaz bir kale gibidir. Nasları batıl sözler karşılığında satarlar, bunlar karşılığında taşları alırlar. Bu ise onların gizli açık bütün sırlarını ifsadı demektir:

    Bunun sebebi onların Allahın indirdiğinden hoşlanmayanlara, bazı hususlarda size itaat edeceğiz demeleridir. Oysa Allah onların gizlediklerini biliyor. Melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken halleri ne olacak? Buna sebep onların Allahı gazaplandıran şeylerin ardınca gitmeleri ve Onu razı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır. (Muhammed, 26-28)

    Münafıklar nifak sırrını gizlerler. Ama Allah onların nifaklarını yüz hatlarında ve dil sürçmelerinde ortaya çıkarır ve onlara öyle bir sima verir ki, iman ve basiret sahiplerine hiç de gizli kalmaz. Onlar sanırlar ki, küfürlerini gizleyip kendilerini mümin gösterince sarraf ve kuyumculardan emin olacaklar. Fakat ne mümkün?

    Basiret sahibi, kalp parayı hakikisinden, hakkı batıldan ayıran Allah, onların gerçek yüzlerini ortaya koymuştur:

    Kalplerinde hastalık bulunanlar, yoksa Allahın, kendilerinin müminlere besledikleri kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar? Biz isteseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. And olsun ki sen onları, konuşma üsluplarından tanırsın. Allah bütün işlediklerinizi bilir. (Muhammed, 29-30)

    Allaha hesap vermek için toplanıldığı, Onun kullarına göründüğü, onların şaşkına döndüğü, secdeye davet edildikleri fakat buna muktedir olamadıkları zaman onların halleri nice olacaktır.

    Kuran-ı Kerimde bu hususta şöyle buyurulur: Gözleri korku içinde yüzlerini zillet bürür. Hâlbuki onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlar (fakat yine secde etmiyorlar)dı. (Kalem, 43)

    Sonra cehennem üstündeki köprüye sürüldükleri zaman ne yapacaklardır? O köprü kıldan ince ve kılıçtan keskindir, ayakların kaydığı yerdir. Karanlıktır; kişi onu ancak ayak basılan yerleri aydınlatan bir nur yardımıyla geçebilir. Bu nur ise oraya varılmadan önce insanlara pay edilmiş olur. Müslümanlar münafıklar da dâhil olmak üzere o nurların az ve çokluğuna göre bu köprüde ilerleyebilirler. Münafıklar bu dünyada kıldıkları namaz, oruç, zekât ve hac ile görünürdeki Müslümanlıklarının nuruyla köprüye girerler. Onun tam ortasına geldiklerinde nifak fırtınaları kopar ve ellerindeki ışıklarını söndürür. Şaşkın bir halde kala kalırlar. Asla ilerleyemezler. Kendileriyle müminler arasına tek kapısı olan bir sur kurulur. Ancak münafıkların o kapıyı açacak anahtarları yoktur. Surun müminlerin bulunduğu tarafından rahmet, münafıkların bulunduğu tarafında ise azap vardır. Münafıklar kendilerinden ilerde bulunan müminlere seslenirler. Onların ışıkları uzaktan yıldızlar gibi parıldamaktadır.

    Bizi bekleyin, nurunuzdan bir parça ışık alalım.(Hadid, 13)

    Belki şu köprüyü geçebiliriz. Bizim ışığımız söndü. Burayı ışıksız geçmek ise mümkün değil, derler. Müminler ise şöyle cevap verirler:

    Geriye nurların taksim edildiği yere dönün, kendinize oradan ışık alın. Bu hengâmede kimse duramaz. Biz bu köprüde nasıl durabiliriz? Bu yolda insan birbirine dönüp bakabilir mi? Dost dosta yüzünü çevirebilir mi?

    Münafıklar gurbette kişinin hemşerisine memleket hatıralarını hatırlattığı gibi müminlere dünyadaki beraberliklerini, sohbetlerini hatırlatırlar.

    Dünyada iken sizinle beraber değil miydik? Sizin gibi biz de oruç tutar, namaz kılar, zekât verir, hacca gider, Kuran okurduk. Şimdi bizi birbirimizden ayıran şey nedir? Farkımız nedir ki bizi geride bırakarak geçip gidiyorsunuz? Müminler şöyle cevap verirler:

    Evet, siz dış görünüşünüz itibariyle bizimle birlikte idiniz, ancak içiniz tamamen mülhitler ve inkârcı zalimler ile beraber idi. Ama siz kendi kendinizi fitneye düşürdünüz, gözlediniz, şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allahın emri gelip çattı. Bugün artık ne sizden ne de inkâr edenlerden fidye kabul edilir, varacağınız yer ateştir. Size yaraşan odur. O varılacak ne kötü bir yerdir. (Hadid, 14-15)
    Münafıkların sıfatlarını teker teker sayıp sözü haddinden fazla uzatmak istemiyoruz. Gerçek şudur ki, anlatmadıklarımız anlattıklarımızdan daha fazladır. Yeryüzünde ve toprak altında o kadar çok münafık vardır ki, neredeyse Kuranın tamamı onlarla ilgili bulunmaktadır.

    Bunların yeryüzünün her yerinde bulunduğunu gösteren şeylerden biri de şudur ki, münafıklar ortadan kalkacak olsa, herhalde müminler yapayalnız kalır, geçimleri daralır, hatta çöllerde vahşi hayvana ve yırtıcı kuşların saldırısına maruz kalırlar.

    Nitekim Huzeyfe radıyallahu anh: Allahım münafıkları helak eyle diye dua eden birine şöyle demiştir:

    Kardeşimin oğlu, şayet münafıklar helak olsalardı, yollarınızda insan azlığından dolayı yalnızlık çekerdiniz.

    Vallahi, ilk Müslümanların kalpleri münafıklık korkusuyla titrerdi. Çünkü onlar münafıklığı bütün teferruatıyla, tüm tehlikeleri ve fitneleriyle biliyorlardı. Bu sebeple onların münafıklıkla ilgili korkuları bazen kendi nefislerinden endişe duyma, kendilerinin münafık olmasından korkmaya kadar varırdı.

    Nitekim Ömer radıyallahu anh Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemin kendisini münafık listesinde zikredip etmediği hususunda Huzeyfe radıyallahu anhe şöyle demiştir:

    Huzeyfe Allah aşkına söyle, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemin sana verdiği liste içinde ben de var mıyım? Huzeyfe:

    Hayır, ama senden başka kimseyi bu hususta tezkiye edemem diye cevap vermiştir.

    İbn Ebu Müleyke de bu hususta şöyle demektedir: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemin ashabından otuz kişiyle görüştüm. Hepsi de münafıklık konusunda nefsinden endişe ediyordu. Hiç birisi imanının Cebrail ve Mikailin imanı gibi olduğunu söylemiyordu. Bunu Buhari nakleder.
    Hasan el-Basri şöyle demiştir: Münafıklıktan ancak münafık endişe duymaz, ondan ancak mümin korkar.
    Sahabeden biri: Allahım! Nifak huşusundan sana sığınırım diye dua edermiş. Bunu duyan bazıları nifak huşusunun ne manaya geldiğini sorunca şu cevabı vermiş:

    Bedenin huşulu görünmesi fakat kalbin huşu duymamasıdır

    Allaha yemin olsun, ilk Müslümanların kalbi iman ve yakinle dolu idi; münafıklıktan korkuları büyük, üzüntüleri ağırdı. Hâlbuki imanları gırtlaklarından aşağı inmeyen, onlardan kat kat fazla sayıdaki kimseler ise imanlarının Cebrail ve Mikailin imanı gibi olduğunu iddia ediyorlardı.

    Nifak bitkisi iki başak çıkarır; Yalan ve riya. Bunlar iki tomurcuktan doğarlar: Basiret zayıflığı ve azmin zayıflığı.

    Bu dört esas tamamlandığı zaman münafıklık bitkisi ve binası yerleşmiş olur. Bu bitki korkunç bir uçurumun kenarında bulunan sel derelerinden bitmiştir. Ancak gizlenen işlerin ortaya döküldüğü, sırların açığa çıkarıldığı, kalplerde gizlenenler ortaya konduğu ve mezarda bulunanlar diriltilip dışarı çıkarıldığı gün hakikat selini gördükleri zaman sermayesi nifak olanlar, bütün kazançlarının seraptan ibaret olduğunu görürler. O serap ki:

    Susuzluktan dili kuruyan onu gördüğünde su sanır. Fakat yanına varınca hiçbir şey olmadığını görür. Orada bulduğu Allahtır. Allah ise onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görendir. (Nur, 39)

    Münafıklar kalplerinde hiçbir hayır bulunmadığı halde, bedenleriyle hayırlara koşarlar. Kötülük onların yollarında yaygındır.

    Hakkı duyduklarında kalpleri onu duymamak için katılaşır; batılı görüp yalanla karşılaştıklarında ise gözleri açılır, kulakları dikkat kesilir, işte bunlar münafıklık alametleridir.

    Ey kardeş seni ölüm bürümeden bundan sakın. Bunlar anlaşma yapsalar bozarlar, söz verseler yerine getirmezler, bir şey söyleseler doğruyu söylemezler, taate davet edilseler geri dururlar. Onlara, Allahın indirdiğine ve peygambere gelin, denilse çekinirler. Nefisleri onları arzularına davet ettiği zaman ise onlara koşarak giderler. Onları kendileri için tercih ettikleri aşağılık, rezillik ve zararla baş başa bırak. Onların anlaşmalarına güvenme, vaatlerine inanma çünkü onlar yalancıdırlar. Allahın onlar hakkındaki şu ayetlerine kulak ver:

    Onlardan kimileri de, eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka sadaka (ve zekât) vereceğiz ve elbette biz salihlerden olacağız, diye Allaha and içtiler. Allah lütfünden onlara (zenginlik) verince ondan cimrilik edip (Allahın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler. Nihayet, Allaha verdikleri sözden döndükleri ve yalan söyledikleri için Allah karşılaşacakları güne kadar kalplerine nifak (iki yüzlülük) soktu.(Tevbe, 75-77)

    Allahım! Kusurlarımızı düzelterek ve hatalarımızı örterek bizleri güvencede kıl! Bizleri hidayet bulmuş kullarından eyle. Bizi, ana babamızı, ölüsüyle dirisiyle bütün Müslümanları rahmetinle bağışla, ey merhametlilerin en merhametlisi!

    Allahın salâtı Muhammede, ehli beytine ve bütün sahabelerinin üzerine olsun.
    aamiiiin!

#15.09.2006 12:56 0 0 0
  • Paylasim icin Tesekkürler
#23.11.2006 13:38 0 0 0
zto zto foto
  • Allahım! Kusurlarımızı düzelterek ve hatalarımızı örterek bizleri güvencede kıl! Bizleri hidayet bulmuş kullarından eyle. Bizi, ana babamızı, ölüsüyle dirisiyle bütün Müslümanları rahmetinle bağışla, ey merhametlilerin en merhametlisi!

    Allahın salâtı Muhammede, ehli beytine ve bütün sahabelerinin üzerine olsun.
    aamiiiin!

    tüm kalbimizle amin
#25.11.2006 21:25 0 0 0
  • Allah razı olsun
#12.05.2007 08:28 0 0 0