Papa ve Misyonerler Cevap Versinler!....

Son güncelleme: 29.02.2008 19:52
  • Bismillahirrahmanirrahim
    Papa ve Misyonerler Cevap Versinler!

    Herkesin malumu olduğu üzere, dinler arası diyaloğ faaliyetlerinin yürütüldüğü bir dönemde yaşıyoruz. Dolayısıyla bu makalemizde konuyla ilgili olarak okuyucularımızla paylaşmak istediğimiz iki önemli husus bulunmaktadır. Birincisi : Papa 16. Benedikt'in söylemiyle ilgili bazı mülahazalar, ikincisi ise, hırıstiyan misyonerlere yönelteceğim ve cevaplarını merak ettiğim bir takım sorulardır.

    Geçen günlerde Papa 16. Benedikt'in, Regensburg Üniversitesinde yapmış olduğu konuşmasında bir buçuk milyar İslam dünyasının Peygamberi olan Hz. Muhammed hakkında, Lübnan asıllı Katolik Adel-Theodore Khoury'nin kitabından alıntı yaparak zikrettiği çirkin sözler ve yorumları, tüm müslümanları derinden üzmüştür. Haçlı zihniyetinin izlerini taşıyan bu söylem karşısında Hz. Peygamber'e gönül vermiş inananların sessiz kalması elbette düşünülemezdi.

    Gerek Diyanet İşleri Başkanı sayın Ali Bardakoğlu'nun cevabı, gerek Müslüman Alimler Birliği'nin kendisine gönderdiği cevap niteliğindeki mektubu, gerekse Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın, Papa'nın özür dilemesi talebi, sadece Papa'nın bir adım geri atarak olaydan üzgün olduğunu, dinlere ve özellikle müslümanlara saygı duyduğunu ifade etmesine yaradı.

    Müslümanları rencide edici sözleriyle dinler arası diyaloğ faaliyetlerine darbe vuran Papa, olayı yumuşatmak için İslam ülkelerin elçilerini Vatikan'a davet ederek, alıntı yaptığı şeylerin hiç bir şekilde kendi düşüncesini ifade etmediğini bildirmek suretiyle tekrar diyaloğ çağrısında bulundu.

    Acaba Papa'nın bu pişmanlığı, söylediği sözlerden dolayı mı, yoksa neden olduğu sonuçlardan mı kaynaklanıyor sizce? Kanaatimizce Papa, müslümanlardan bu denlü bir tepki geleceğini hesap edemeyip, sebeb olduğu olayların tırmanmasından endişe ederek dönüş yapmak zorunda kalmıştır. Eğer yorum ve sözlerinin hatalı olduğunu kabul etseydi, özür dilemesi gerekirdi. Ancak özür dilememesine şaşmamak gerekir. Çünkü Papanın İslam dinini şiddeti öngören bir din olarak lanse etmesiyle, Batı ve medyasının İslam hakkındaki düşüncesi arasında hiç bir farkı yoktur. Bu zihniyetin yanlışlığını görmek için geçmiş tarihi olaylarını hatırlamamız yeterli olacaktır.

    Yüce İslam dini, değil müslüman olmayan birine zarar vermek, savaşta bile düşman tarafında olan kadınları, yaşlı ve çocukları ya da mabedde ibadet eden bir rahibin öldürülmesine izin vermemiştir. Buna karşın Papazlar, Haçlı seferleri düzenleyerek asırlarca müslümanların, kadın, çocuk ve yaşlı demeden kanına girdiler. Dolayısıyla Hırıstiyanlığın tarihi zulüm ve katliamlarla doludur. Yakın tarih, haçlı sırpların Bosna ve Hersek'te yüz binlerce silahsız masum insanı haksız yere vahşice öldürmelerini unutmuş değildir. O İslam yurdundaki toplu mezarlar bunun en büyük şahididir. Durum böyle olunca, hangi dinin şiddete çağırdığı daha iyi anlaşılmaktadır. İnsanları barışa, hoşgörüye, saygı ve sevgiye çağıran İslam dini mi şiddeti körüklüyor, yoksa dinler arası diyaloğ çağrısıyla dem vurup ta, akabinde müslümanları tahrik maksadıyla, Hz. Peygamberi aşağılayıcı karikatürle tasvir edenlerin ya da hakkında rencide edici sözler sarfedenlerin dini mi ? Hangisi şiddeti körüklüyor ???

    Dinler arası diyaloğ davetinin tarihine baktığımızda, müslümanları diğer din mensuplarıyla diyaloğ içerisinde olmayı ilk olarak emreden Kur'an-ı Kerim olduğunu görürüz : '' Kitap ehliyle (yahudi ve Hrıstiyan) ancak en güzel bir şekilde diyaloğda bulunun ve deyin ki : '' Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilahımız da sizin ilahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur'' (Ankebut suresi, 46).

    Diyaloğun en güzel örneğini bu ilahi emre uyarak Osmanlı devleti göstermiştir. Yahudi ve Hrıstiyanlar, asırlarca Osmanlı topraklarında hoşgörü çerçesinde refah ve huzur içerisinde yaşamışlardır.

    Her fırsatta dinler arası diyaloğ çağrısında bulunan Papa, şimdi de Hırıstiyanları Hırıstiyanlığı yaymak için birer misyoner olmaya çağırmaktadır. Papa'nın bu samimiyetsiz tutumu, bize Kur'an-ı Kerim'de : ''Dinlerine tabi olmadıkça yahudiler de hırıstiyanlarda asla senden razı olmayacaklardır'' ayetini hatırlatmaktadır. Dolayısıyla bu diyaloğdan maksadları, sinsice müslümanları hırıstiyanlaştırma emeline ulaşmaktan başka bir şey değildir.

    Konumuz diyaloğ ışığında hırıstiyanlıkla ilgili merak etttiğimiz bazı soruları Papa ve hırıstiyan misyonerlerine yöneltmek olunca, cevaplarını samimiyetle öğrenmek istediğimiz bir soru listesi hazırladık. Kendilerine bu soruları sormak durumundayız. Sorular sırasıyla şöyledir :


    1- M. 325 yılı İznik konsilinde, 100 tane İncilden 4 tane incilin seçilmesi, bunların ilahi kitap ve otantik kabul edilişi, diğer İncillerin ise, apokrif sayılışı hangi ilmi ölçülere göre yapılmıştır?

    2- M. 364 yılı Lodesya konsilinde yeni Ahit'te yer alacak kitapların tam olarak tespiti veya bazılarının çıkartılması hangi ilmi ölçülere dayandırılmıştır?

    3- Dört İncil bir tek ilahi kaynaktan geldiğine göre, cümle kuruluşları arasında söz veya cümle benzerliği olması gerekir. Halbuki söz konusu İncillerde bu benzerlik görünmemektedir, çünkü üslup farklılığı vardır. Örneğin; Matta, Markos ve Luka İncilleri, anlattıkları konular ve kelam yönüyle üslupları Yuhanna incilinden farklıdır. Bu yüzden üçüne Sinoptik İnciller adı verilmiştir. İlahi kelam bütün İncillerde aynı benzerlikte olması gerekirken ve dört İncil de birbirini tamamladığına göre bunlar nasıl ilahi kelam olabilir. Bu, daha fazla İncilde yer alan birbirinden farklı beşeri sözler değil midir?

    4- Halen kilise tarafından otantik kabul edilen ve yeni Ahidin başında yer alan dört incilin orijinal el yazmaları kayıptır. Bunlar ile onlardan kopya edildiği söylenen elde mevcut en eski kopya nüshaları arasında, en azından 2,5 asırlık bir boşluk, yani zaman aşaması vardır. Bu kadar uzun zaman aralığını aşıp ana metine ulaşabilmek için sağlam bir rivayet silsilesi olmadığına göre mevcut incillerin kopyalarına nasıl güvenilebilir?

    5- Matta ile Yuhanna havarilerden sayılırken, Markos ile Luka havarilerden sayılmamaktadır. Bu durumda son iki yazar, hz. İsa'nın getirdiği vahyin esaslarını ondan almadıklarına göre, nasıl olur da bu ikisine itimat edilmektedir?

    6- Hristiyan kaynakları, Hz. İsanın İbranice ve Aramice konuştuğunu, vaazlarını bu dillerle yaptığını haber vermektedir. Halbuki İncillerin en eski nüshaları yunanca yazılmıştır. Dil konusu ele alındığı zaman, en azından hz. İsaya ait sözlerinin onun ana dilinde yazılması ve muhafaza edilmesi gerekliydi. İncil yazarlarının en azından hz. İsanın sözlerini onun ağzından çıkan kelimelerle zaptetmeleri ve bunları İbranice ve Arami diyalektiği ile yazmaları gerekiyordu. Çünkü tercümeler ne kadar mükemmel olursa olsunlar, asıl manayı vermekte eksik kalabilirler. Ayrıca orijinal metinlerin değeri daima tercümelerden daha üstündür. Kendi ana dili ile değil de İncillerin tercümelerle günümüze kadar ulaşması, çelişki veya değişiklik getirebileceği ihtimali nedeniyle, İncillerin ilahi kelam olmaktan çıkarması ve şüpheler uyandırması için yeterli bir sebeb değil midir?

    7- Yuhanna İncilinde : İsa kendi şakirtleri önünde başka bir çok alametler yaptı ki, bu kitapta yazılmamıştır(Yuhanna 20/30), başka bir yerinde : ;İsanın yaptığı başka çok şeyler daha vardır, eğer birer birer yazılmış olsalar, yazılan kitaplar dünyaya bile sığmazdı sanırım (Yuhanna 21/25) . Bu iki iddiaya göre ne Yuhanna incili, ne de diğer İnciller, hz. İsanın mucizelerini ve yaptıklarını tam olarak almış değildirler. Dolayısıyla bu İncillerin eksik ve noksan oluşunu, vahyin tamamının yazılmadığı şüphesini uyandırmaktadır. Hz. İsa ile ilgili her şeyi (üç yıllık daveti) tam olarak İnciller toplayamadıkları için, bu yüzden yazılan kitaplarda eksiklik ve noksanlık söz konusu olduğuna göre, nasıl oluyor da Ruhul-Kudüs'ün denetiminde ilahi bir ilhamla, İnciller noksansız bir şekilde yazılmış oluyorlar?

    8- Hırıstiyanlıkta oldugu üzere, eğer bir dinde birden fazla vahiy alan kimseler bulunursa, bunların aldıkları vahiylerin muhtevası bakımından birbirinden faklı olmaması ve aralarında çelişki bulunmaması gerekir. Yoksa gerçek vahiy ile sahte olanı nasıl ayırt edeceğiz ? Rastgele sıradan birisi vahiy alabilir mi? Vahiy aldığını iddia eden kimse bunu ne ile ispat edecektir? Doğrudan Allahdan aldığına göre, bunu ispatlayacak bir delile ihtiyaç yok mudur? İhtiyaç yoktur deniliyorsa, o zaman bir çok insanın vahiy almasına kapı açmış oluruz ki, bu da vahiy kavramıyla bağdaşmaz. Hırıstiyanlıkta vahyi alan çok olduğu için bu farklıklar ve çelişkiler meydana gelmiştir. Bütün bunların tamamının, ilahi kelam olduğuna nasıl inanıp ta buna davet ediyorsunuz?

    9- Eğer hz. İsanın tüm hayatı ve sözlerinin tamamı vahiy ise O, çarmıha gerilişinin dokuzuncu saatinde, yüksek sesle : Eloi, Eloi ! lama sabaktaniki tercüme olununca : Allahım, Allahım! Niçin beni bıraktın? (Markos 15/34), diye bağırarak isyan edişi de mi vahyidir? Bu nasıl vahyidir ki, yaratıcısından gelen imtihana (musibete) karşı isyanını haykırıyor?

    10- Hz. İsa, sizce Rab İsa olduğuna göre, neden yahudilerin bu zülmüne karşı hiç bir şey yapamıyor? Neden buna engel olamıyor, ilahi gücü nerede? Veya Rab baba, neden oğlunun seslenişine cevap vermiyor ve bu tür bir işkenceye maruz kalmasına izin veriyor? Bütün bir beşeriyetin günahlarını affettirmek için İsanın illaki böyle bir işkenceye maruz kalması gerekli miydi? Bunun delili nedir? Günahları bağışlayan Rab olduğuna göre, bu olaya izin vermeden de O, beşeriyetin günahlarını bağışlayabilirdi, Onun bagışlamasına kim engel olabilirdi ki ?

    11- Hz. İsanın havarilerinden en büyüğü olan Petrusa ;Ey az imanlı, neden şüphe ettinMatta, 14/31), veya :Çekil arkama, Şeytan, sen bana tökezsin, çünkü sen Allah şeylerini değil, ancak insan şeylerini düşünüyorsunMatta, 16/23), diye hakaret ettiğine göre, sizce bu hakaret ettiği kişi nasıl hem Peygamber hem de Şeytan olabiliyor? Gerekli mucizeyi gösteremeyen havarilerine : Ey imansız nesil, ne vakte kadar sizinle beraber olacağım? Ne vakte kadar size dayanacağım(Markos, 9/19), diye seslenerek onlara hakaret ettiği göz önüne alınırsa, bu imansız nesil nasıl sizce peygamberler olabiliyorlar? Bu imansızlık şehadetiyle onlara nasıl güvenilir?

    12- Peygamberlerin getirdiği vahye itimat edilebilmesi için, onlarda ismet (hatadan korunmuş) sıfatının bulunması şarttır. Nitekim Allah (c.c.) onları, kavimleri içerisinden en üstün insan olarak seçmiştir. Nasıl oluyor da eski Ahitte, Allahın gönderdiği bu peygamberler, içki içen, yalan söyleyen, zina eden, ve kötü sıfatlara sahip olan kişiler olarak anlatılıyor? Halbuki onlar getirdikleri şeriata davet etmeden önce kendilerinin buna uyması ve bunda örnek olması gerekirken, nasıl oluyor da getirdikleri vahye dayalı kitaplar, hem onların çirkin fiillerini anlatıyor, hem de bu kitaplara insanların davet edilmesi talep ediliyor? Bu tür bir çelişki güveni sarsmaz mı? İlahi bir kitap peygamberler hakkında nasıl bu iftiralara yer veriyor? Eğer bu insanlar gerçekten kötü ise, eski Ahit'te neden peygamber olarak gösteriliyor?


    13- Allah (c.c.) kötü sıfatlardan münezzeh olduğuna göre, hakkında beşeri sıfatları Ona yakıştırmak caiz olmadığı halde, neden eski Ahit'te Allah (c.c.) istirahata çekilmek, kıskançlık, öç almak, pişmanlık duyma gibi insana ait kötü sıfatlarla anlatılıyor? Bu tarz bir yaklaşım, kitabın ilahi vahiy oluşu hakkında sizce şüphe uyandırmıyor mu ?

    14- Hz. İsanın soyundan sadece Matta ile Luka İncilleri bahseder. Ancak verilen soy kütüğünde bu iki İncil arasında açık bir çelişki görünmektedir. Matta İncili hz. İsanın soy kütüğünü hz. İbrahime kadar götürürken, Luka incili, onun soyunu hz. Ademe kadar ulaştırmaktadır. Matta incili hz. İsa'dan hz. İbrahime kadar kırk kişi zikrederken, Luka incilin ise, elli beş kişi zikredilmektedir. Luka, hz. İbrahimden hz. Ademe kadar ayrıca yirmi kişi saymaktadır ki, bu isim listesi, Matta incilinde yoktur. Lukanın soy kütüğünde verdiği toplam isim sayısı yetmiş beşe ulaşmaktadır. Mattanın birden kırka kadar saymış olduğu isimlerle Lukanın birden elli beşe kadar saydığı isimler arasında büyük farklıklar vardır. Mattanın hz. İsanın atası olarak zikrettiği isimlerden yirmi üç tanesini Luka incili hiç zikretmiyor. Bu bağlamda Lukanın hz. İsanın atası olarak zikrettiği isimlerden otuz sekiz tanesini de Matta incili zikretmiyor. Dolayısıyla her iki incilde yer alan iki farklı soy kütüğü bulunmaktadır. Dolayısıyla bunların birbirini tamamlaması imkansızdır. Ayrıca her iki listede yer alan isimlerin büyük çoğunluğu birbirine uymadığı gibi, uyan isimlerin de yerleri farklıdır. İlahi kabul ettiğiniz bu kitaplarda nasıl bu çelişkiye yer veriliyor? Hz. İsanın insan cinsinden babası olmadığını biliyoruz, buna rağmen bu iki incilde, onun soyunu anne tarafından yani Meryemden değil de onun nişanlısı Yusuf tarafından yürütülmektedir. Hz. İsa, Yusufun oğlu değilse, ve onun sulbünden de gelmediyse nasıl oluyor da İsa;nın babası olarak gösteriliyor? Babasız doğduğuna göre, onun soyu annesi Meryem tarafından yürütülmesi gerekmez miydi, ne dersiniz?

    15- Bilindiği üzere her Peygamber belirli bir kavme veya millete gönderilmiştir. Hz. İsa ise incilin birkaç yerinde, kendisinin peygamber olarak İsrail oğulları milletine gönderildiğini ifade edilmektedir. Örneğin :Ben İsrail evinin kaybolmuş koyunlarından başkasına gönderilmedim(Matta, 15/24). Diğer bir yerde hz. İsa on iki şakirdine şöyle emrediyor :Milletler yoluna gitmeyin ve Samiriyelilerin şehirlerinden hiç birine girmeyin; fakat daha ziyade İsrail evinin kaybolmuş koyunlarına gidin. Ve giderken : Göklerin melekutu yakındır, diye vaz edin (Matta, 10/5-7). Durum böyle iken, onun davetini uluslar arası düzeyde yaymanız veya dininizi evrensel bir dinmiş gibi göstermeye kalkışmanız, ne derece doğrudur? Bu hareketiniz hz. İsanın öğretisine ters düşmüyor mu? Ayrıca Ey Resulüm, sen alemlere rahmet olarak gönderildin diye hitab edilen hz. Muhammedin evrensel davetine mensup müslümanları, bölgesel olan dininize çağırma yetkisini nereden alıyorsunuz? Bu sizce mantıklı mı? Müslümanlara karşı haksızlık olmuyor mu ?

    İşte cevap bekleyen sorular bunlardır.

    Yazımızı, Kitap ehlini gerçek diyaloğa çağıran bir ayet-i kerime ile noktalıyalım : (Resulüm!) de ki : '' Ey Kitap ehli (olan Hırıstiyan ve Yahudiler)! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze gelin : Allah'dan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah'ı bırakıp da birbirimizi ilahlaştırmayalım. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, o halde, 'şahit olun ki biz müslümanlarız' deyiniz'' (Al-i İmran, 64).


    Allah'ın Selamı Hakk'a Tabi Olanlar Üzerinize Olsun...

    Mustafa Dönmez
#13.10.2006 22:48 0 0 0
  • Emeğe sağlık arkadaşım Allah razı olsun
#04.11.2006 18:00 0 0 0
  • mehmetim sevinin baslar yuksekte olsek"te sevinin kalsak"ta sevinin ebet bizimdir ebet
#06.11.2006 17:30 0 0 0
  • Paylaşım için teşekkürler, ellerine sağlık kardeş.
#07.11.2006 10:23 0 0 0
  • Paylasim icin Tesekkürler
#23.11.2006 13:23 0 0 0
zto zto foto
  • teşekkürler
#25.11.2006 22:46 0 0 0
  • saol kardeş bilgi için eyvalah bzı soruların sorulamsı lazımm bu nu sen yatın eyvallah
#26.11.2006 13:44 0 0 0
  • HERKES ÇEVRESİNİ BİLGİLENDİRSE DAHA İYİ OLACAĞINA İNANIYORUM.
#26.11.2006 16:51 0 0 0
  • paylaşımın için sağol kardeşim, yüce Rabbim müslümanların yar ve yardımcısı olsun.
#28.11.2006 09:40 0 0 0
  • Biz her gun bir onceki gunden bir adim daha ileri gidersek, kimse bizi yolumuzdan cikartamaz.Birbirimize destek olalim,herzamn daha iyisi icin ugrasalim.Paylasim icin tesekkurler.
#30.11.2006 20:04 0 0 0
  • Allah razı olsun
#12.05.2007 08:21 0 0 0
  • Allah razı olsun
#29.02.2008 19:52 0 0 0