Uluslararası ilişkilere Giriş Ders Notları - Ünite 1

Son güncelleme: 05.03.2012 01:43
  • aöf uluslararası ilişkiler dersleri - uluslararası hukuk - uluslararası iktisat - uluslararası ilişkilere temel yaklaşımGİRİŞ: Uluslararası ilişkiler: uluslararası iktisadi ve uluslararası hukuku kapsayan uluslararası ilişkiler, uluslararasındaki siyasi, hukuki ve iktisadi ilişkilerin tümünü ifade eder. Ancak bu boyutlardan en çok siyasi boyuta ağırlık verilecektir. Bunun nedenini iki şekilde sıralayabiliriz;
    - En önemli nedeni; uluslararası hukuk ve uluslararası iktisat birer farklı alan olarak kimliklerini oluşturmuşlardır.
    - Devletin dış dünya ile ilişkilerde siyasi boyutun hukuki ve iktisadi olana göre daha belirleyici olmasıdır.

    ULUSLARARASI HUKUK: Başta bağımsız devletler olmak üzere uluslararası toplum üyelerinin birbirleriyle olan ilişkilerinde uymak zorunda oldukları hukuk kurallarının tümüdür.
    Uluslararası hukuk, uluslararası siyasal sistemin herkesle savaştığı bir anarşi ortamına dönüşmesini engelleyen devletler arasındaki diplomatik düzenlemeye yönelik ilkelerin tümüdür.
    Ancak uluslararası sistemde uluslararası hukuk kurallarına uyulmama durumlarını önleyecek bir yürütme gücü bir kolluk kuvveti bulunmamaktadır. Bu nedenle uluslararası hukuk yaptırım gücü açısından iç hukuktan farklılık gösterir.

    DİPLOMASİ: Devletin dış politika araçlarından birisidir. Bir devletin tüm dış ilişkilerini nitelemektedir. Bir diğer ifadeyle, bir hükümetin belirli konulardaki kanı ve görüşlerinin doğrudan doğruya diğer devletlerin karar alıcılarına iletilmesi sürecidir.

    ULUSLARARASI İKTİSAT: Bağımsız devletler uluslararası örgüt ve kuruluşlar arasındaki ekonomik ilişkiler ile ekonomik uygulamaların bütününe uluslararası iktisat denir.
    Uluslararası iktisadın uluslararası ilişkiler disiplini için önemli özellikle II. Dünya Savaşı sonrası dönemde artmıştır. Uluslararası iktisatta yaşanan gelişim ve değişimin ülkeler arası ve toplumsal ilişkilere olan etkileri uluslararası ilişkiler disiplini açısından önemlidir.

    TEMEL YAKLAŞIM VE BAKIŞ AÇILARI

    İDEALİZM: 1920li yıllarda Hersch Lauterpacht, Kral Renners, Edward Beneş, Kont Sforza, Paul Valery, Quincy Wright. David Mitrany tarafından açıklanmıştır.
    Temel amacı belirli bir örgütlenme yolu ile uluslararası sistemdeki bütün devletlerin uyacakları kurallar geliştirerek sürekli barışın sağlanmasıdır. Uluslararası barışın korunması için uluslararası işbirliği ve örgütlenmelere öncelikler verir. Uluslararasında oluşabilecek çatışmaları engellemek amacıyla uluslararası örgütlenme ile savaşların yıkıcı etkilerini azaltmak istenmiştir. Bu amaçla evrensel nitelikli ilk uluslararası siyasal örgütlenme Milletler Cemiyeti II. Dünya savaşını çıkmasını önleyememiştir. 1948de Birleşik Milletler Örgütü ise bu örgütün yerine kurulmuştur.
    Siyasal İdealizmin Varsayımları;
    - İnsan doğası esas olarak iyidir.
    - İnsanların olumsuz davranışları kötü toplumsal düzenlerin ve kuruluşların varlığından kaynaklanır.
    - Savaşlar kaçınılamaz değildir ve kurumsal örgütlenme yoluyla önlenebilir.
    - Uluslararası barış küresel olarak sistemin işbirliği ile sağlanır.

    Hersch Lauterpachta göre; Moral anlamda uluslararası politikadan daha üstün olan hukuk, uluslararası alanda barışın korunmasını sağlayacak bir yargı sisteminin oluşumu ortaya çıkacaktır.
    David Mitranynin İşleyen Barış Sistemiadlı eserinde ülkeler arasındaki çatışmayı öne çıkaran bir uluslararası politika anlayışı yerine ülkeler arası işbirliğini öne çıkaran uluslararası politika anlayışını ortaya koymuştur.
    Mitraynin fonksiyonalist teorisinin etkisi, o dönemin sınırlarını aşmış ve günümüzdeki uluslararası karşılıklı bağımlılık çalışmalarına ulaşmıştır.

    GERÇEKÇİLİK (REALİZM):
    1930’lu yıllarda siyasal idealizme bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. 1930lar da Almanya da Nasyonel Sosyalizm hareketinin iktidar olması sonucu ülkelerde kaba kuvveti öne çıkaran bir uluslararası politika anlayışını ortaya koymuştur. II. Dünya Savaşı ile bu savaşın yarattığı sonuçlar bu gelişim sürecini daha da geliştirmiştir.
    Edward Hallet Carr, Hans Morgenthau, Arnold Wolfers, Raymond Aron Geroge F. Kenan, Henry A. Kissinger siyasal gerçekçilik akımının savunucularındandır.

    Siyasal Gerçekçilik Akımının Varsayımları;
    - İnsanın doğası günahkâr ve hapis ruhludur.
    - İnsanın en kötü ve en belirgin özelliği güç sahibi olarak diğer insanlar üzerinde egemenlik kurmaktır. Bu durum kabullenildiğinde iç güdünün canlanmasını önlenebilir.
    - Uluslararası politika, herkesin herkesle savaştığı bir güç mücadelesidir. Mücadelenin temel birimleri ise devlettir.
    - Devletler öz çıkarlarını koruma ve geliştirme temel amacıyla güce sahip olacak politika izleyeceklerdir.
    - Güç; askeri olan ve olmayan öğelerden oluşur.
    - Ulusal çıkar gereği potansiyel düşmana karşı durmak için özellikle askeri kapasitesinin arttırılması gerekir.
    - Savunma kapasitesi ittifaklar kurarak desteklenmelidir. Böylece taraflar arası oluşan güç dengesi yoluyla uluslararası sistemde barış ve istikrar amacına yakınlaşacaktır.

    Edwar Hallet Carra göre siyasal gerçekçilik olguların dikkate alınarak bunların sebep ve sonuçların analiz edilmesi temeline dayanır.
    Hans Morgenthau; 1948 yılında yayımladığı Uluslararası Politika adlı eserin de siyasal gerçekçiliğin ilkelerini açıklamıştır.

    - Politika, kökleri insan doğasında bulunan objektif yasalarla yönetilir.
    - Siyasal gerçekçiliğin en temel öğesi güç ile ifade edilen çıkar kavramıdır.
    - Devletlerin dış politikaları çıkarlarına göre şekillenmesi rasyonel bir tercihtir.

    Arnold Wolfers, Raymond Aron, George F. Kennan, Henry A. Kissinger gibi akademisyenlerin tümünde ortak olan ben belirgin varsayımlar, uluslararası sitemin temelinde düzenin bulunmaması ve uluslararası politika alanıyla ilgilenenlerin olması gereken ideal uyumdan çok mevcut olan güç çatışması konusunda analize yönelmeleri gerekir.

    Gerçekçi akıma yöneltilen eleştiriler;
    - Statükoyu esas alan perspektifin uluslararası alandaki değişim ve gelişmeleri açıklamalarda başarılı değildir.
    - Tarihsel boyuttan yoksundur.
    - Güç dengesi ve savaş olgusuna ağırlık verir yani askeri olana gereğinden fazla önem verir.

    DAVRANIŞÇILIK:
    1950lerin başlarında özellikle ABDde sosyal bilimlerin çeşitli dallarında ağırlık kazanmıştır. Davranışçılığın Varsayımları;
    - Sosyal bilimlerdeki bilimsel ölçütlerin doğa bilimlerindekilerin aynı olduğu
    - Veriler nicel olarak ölçülebilir hale getirilmesi
    - Disiplinler arası tek bir sosyal bilim anlayışına sahiptir. Dış politika analizinde davranışçı akımın en önemli katkılarından birisi olan karar alma yaklaşımı esas olarak diğer bilim dallarlından ödünç alınan bir analiz yöntemidir.
    - Karşılaştırma, bilimsel faaliyetin çeşitli aşamalarında değişik açılardan kaçınılmazdır.
    - Uluslararası politika alanında genel teorilerden çok ancak kısmi teorilere ulaşılabilir.

    Davranışçılık Akımına Yöneltilen Eleştiriler;
    - Sosyal bilimlerden nicelleştirme ve ölçme işlemlerin önemini abartmakta uluslararası politikanın kendine özgü konumunu dikkate almamaktadır.
    - Yöntem sorunlarına ve soyut modeller yaratılmasına tanıdığı aşırı öncelik davranışçılığın gerçeklikten oldukça uzaklaşan çabalara dönüşmelerine neden olur.
    - İnsanlara ilişkin kişisel ya da toplumsal değerlere ideolojilere gereken önemi vermemektedir.

    ÇOĞULCULUK (PLÜRALİZM):
    Uluslararası sistemde yalnızca devletler değil aynı zamanda çok uluslu şirketler, uluslararası örgütler ve bireylerde sisteme yön verirler.
    Çoğulculuğun en belirgin özelliği, alanın konusu sadece devletler dış politikalarını ve aralarındaki ilişkileri incelemek olarak gören devlet-merkezli görüşe karşı olmalarıdır.
    Karşılıklı bağımlılık otonominin tersidir. İki türlü karşılıklı bağımlılık söz konusudur. Ülkelerin birbirlerine olan karşılıklı-bağımlılık ve ülkeler ile uluslararası sistem arasındaki karşılıklı bağımlılıktır.

    Çoğulculuk Akımına Yöneltilen Eleştiriler;
    - Uluslararası politikadaki güvenlik sorunları, uluslararası sistemdeki anarşik yapıyı ihlal eder.
    - Dış politikadaki yanlış algılama ve bürokrasi sorunlarını çok fazla öne çıkararak adeta devletlerarasında bu nedenle çıkan çatışmaların devletlerarasındaki mükemmel iletişimle çözülebileceğini düşünür.

    MERKEZ ÇEVRE (BAĞIMLILIK YAKLAŞIMLARI)
    Uluslararası sistemi, güçlü, belirleyici bir merkez ile buna bağımlı bir çevre arasındaki ilişkiler olarak bir dünya sistemi zemininde inceler.
    Esas olarak uluslararası ilişkiler iktisadi ve sosyolojik öğeler ile değerlendirilen bu yaklaşımda siyasal faktörler daha çok bağımlı değişken niteliğindedir. Dolayısıyla, bu yaklaşımın uluslararası politikayı öne çıkartan bir anlayışa sahip olmaması, onun tipik uluslararası politikaya ilişkin olan bazı konuları ele almakta yetersiz kalması ya da çok indirgemeci olması sonucunu doğurmaktadır.

    - Fakir ülkelerdeki ekonomi ve politika süreçleri, başkalarınca denetlenen küresel ekonomi tarafından belirlenir.
    - Az gelişmiş ve gelişmiş ülkeler arasındaki ilişkilerin eşitsiz olmasının nedeni sürekli olarak bir tarafın aleyhine gelişme gösteren ticaret hadleridir.
    - Dual ekonomi (ikili ekonomi) de bulunan azgelişmiş ülkelerde yapılan dış yatırımlar ile ikili ekonomi pekiştirilir böylece ülkelerin küresel olarak azgelişmişlikten kurtulması olanaksızlaşmakta yapısal bağımlılık devam etmektedir.
    - Bu bağımlılıkta merkez ya da anakent (metropol), bağımlı ya da azgelişmiş ülke (çevre ülke) ve bağımlılık ilişkisinin itici kayışı olan çok uluslu şirket olmak üzere başlıca 3 temel nokta söz konusudur.

    alıntı
#05.03.2012 01:43 0 0 0