Neden

Son güncelleme: 02.08.2012 16:33
  • Neden Yazısı - Neden Elif Şafak - Elif Şafak Yazıları

    BUNDAN uzun seneler evveldi. İspanya'dan dönmüşüm Türkiye'ye. Ortaokul bitmemiş henüz. Anneannemin sevdiği bir komşusundan bahsederken kullandığı bir kelime dikkatimi çekti: "Kızılbaş onlar..." Gözümün önünde canlandırmaya çalıştım, ne demekti acaba, neydi manası? Kelimenin anlamından ziyade söyleniş biçimiydi dikkatimi çeken. Nedense sesini aniden alçaltarak telaffuz etmişti anneannem o sözcüğü, adeta fısıldayarak. Peki neden?

    Ayıp mıydı acaba "Kızılbaş" olmak? Yasak mıydı? Yanlış mıydı? Önce zannettim ki kelimeye karşı bir önyargısı var. Fakat dinledikçe anladım ki öyle değil. Ortada bir sorun gördüğü için değil, başkaları duysun istemediği için fısıldamakta. Komşusunu kollamak için. Korumak için. Peki ama neden?

    Yıllar içinde aynı fısıltıyı başka azınlıklar için de kullandığına defalarca tanık olacaktım. Bu yaşına kadar, birinden bahsederken, daha yüksek sesle "Ermeni" dememiştir anneannem. Yahut "Kürt". Veya "Yahudi". Ya da "Çerkez". Hep bir ayar verir sesine; kasıtlı ya da bilinçli değil, bilinçsizce. "Filancanın hanımı Ermeni" derken, "Yeni taşınan aile Kürt galiba" derken, "Musevidir onlar" derken gayri ihtiyari fısıldar anneannem ve onun kuşağından daha niceleri. Azınlığı sakınma içgüdüsü. "Cahilin biri duyar Alevi olduklarını da, yarın bir gün başlarına bir hal gelir" endişesi. Anneannemin yüreğinin hamurunda taşıdığı o merhamet, adalet, eşitlik ve hakkaniyet duygusu.

    Çünkü dedelerimizin, ninelerimizin yaşında olanların gayet iyi bildiği üzere zordur bu topraklarda azınlık olmak, az olmak. Zordur kuşak kuşak devam eden önyargılara, kaba saba fıkralara, uluorta laflara, hakaretlere-küfürlere, kireç tutmuş klişelere, en beklenmedik insanlara bile sirayet etmiş cehalete ve husumete maruz kalmak. Zordur egemen söylem karşısında kendini savunamamak. Sokakta oynayan ufacık çocukların bile önyargıyla konuştuklarına tanık olup, doğrusunu anlatamamak. Bu toprakların yaşlıları nelere tanık oldular. Geldik 2012 senesine. Hâlâ fısıldar anneannem Alevi kelimesini. Peki neden?

    Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in "Gerekirse, gider o üzerine çarpı atılan evlerin önünde beklerim" sözü olumlu, önemli. Ardından gelen cümlesi ise daha da çarpıcı: "Herkesin, başta Diyanet olmak üzere, kendisine yönelik bir özeleştiri yapmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum." Lakin bu iyi niyetli açıklamalar ne yazık ki yetmiyor. Bir tarihsel önyargı, derinlere kök salmış ayrımcılık iklimi kolay değişmiyor. Gerek Osmanlı tarihi boyunca, gerek yakın tarihimizde acılar çekti, haksızlıklara uğradı Aleviler. Yaşadıklarını anlatmalarını değil, bir an evvel unutmalarını istiyoruz sanki. Bugün Alevi evlerine konulan her işaret, toplumsal vicdanımızda yara, demokrasimizin sicilinde bir lekedir.

    TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Meclis'te cemevi açılması talebine ret cevabı verdi. "Aleviler camide ibadet etmelidir" gerekçesiyle. Bunu anlamaktan acizim. Meclis'te bir cemevinden kime ne zarar var? İnsanların diledikleri gibi, geçmişten devraldıkları gibi, elbette kimseye zarar vermemek kaydıyla kendi örf/geleneklerini sürdürmelerinde ne sakınca var? Türkiye'de egemen yaklaşım adeta "azınlık psikolojisi" içinde. Etnik/dini/cinsel/kültürel bir azınlığın, daha endişeli, evhamlı olması (bu şartlar altında) anlaşılır bir durum. Ama hem çoğunluk olmak, hem zaten güçlü olmak, hem de en ufak bir farklılaşmadan bu kadar korkmak nasıl bir çelişkidir? Peki o neden?

    Elif Şafak
#02.08.2012 16:33 0 0 0