Hz. Muhammed Merhametli Hoşgörülü ve Affediciydi - 8.Sınıf

Son güncelleme: 23.01.2013 14:11
  • Hoşgörülü Olmanın Önemi - Affedici Olmanın Önemi - Hz Muhammedin Merhamet Duygusu



    Hz. Muhammed Merhametli Hoşgörülü ve Affediciydi


    Şefkat ve merhamet insanı yücelten ulvî duygulardandır. Merhametin gücü şiddet ve öfkenin gücünden her zaman üstün gelmiştir. Dünya sevgi ve merhamet üzerine kuruludur. Allah’ın 99 güzel isminden biri Rahman biri Rahimdir; her ikisi de O’nun ne kadar çok merhametli olduğunu anlatır. Merhametin kaynağı olan Yüce Rabbimiz, bize elçi olarak gönderdiği peygamberinin kalbini de merhametle doldurmuş ve ona:
    “–Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 107)
    buyurmuştur.

    Daha önce, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) başarılı olmasının sırlarından biri, onun güvenilir biri olmasıydı demiştik. Başarısının bir başka sırrını da Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim’inde şöyle açıklıyor:
    “–...ve (Ey Peygamber!) senin izleyicilerine yumuşak davranman Allah’ın rahmetinin bir eseriydi. Çünkü, eğer onlara karşı kırıcı ve sert olsaydın, doğrusu senden koparlardı. Artık onları hoş gör ve bağışlanmaları için dua et.” (Âl-i İmran, 159)

    Gerçekten de Hz. Muhammed’in (s.a.v.) insanlara merhametle yaklaşımı, kırıcı ve sert davranmaması, onları kopması mümkün olmayan bağlarla kendine bağlamıştı.
    Peygamberimiz o kadar merhametliydi ki Müslümanlara olmadık kötülükler yapan, eziyetler çektiren putperestleri bile, eline pek çok cezalandırma fırsatı geçmesine rağmen, affetmiş; onları yenip ortadan kaldırmaktansa kendine çekip kazanmayı hedeflemişti. Bedir Savaşında aldığı esirleri, Müslümanlara okuma-yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakmış, yıllar sonra Mekke’ye zaferle döndüğünde İslam’ın en azılı düşmanlarını affettiğini ilan etmiştir. Peygamberimizin gönlünden akan bu merhamet seline karşı, putperestlerin lideri olan Ebu Süfyan bile duyarsız kalamamış, sonunda o da şahadet kelimesini söyleyerek Müslüman olmuştur.

    Kendisi hem yetim hem de öksüz olarak büyümüş olan ve bir çocuk için anne-baba hasretinin ne demek olduğunu çok iyi bilen Peygamberimiz özellikle öksüz ve yetimlerin üzerine titrerdi. O şöyle derdi:
    “–Kim bir fakir aile veya kimsesiz çocuk bırakırsa onu bize (Allah ve Resulüne) bırakmıştır.”
    “–Merhamet etmeyene (Allah tarafından) merhamet edilmez.”

    Rahmet Peygamberi, sadece insanlara değil, diğer canlılara da merhametle davranılmasını isterdi. Yük hayvanlarına gücünün üstünde yük vurulmamasını emrederdi. Daha önce yaşamış toplumlardan bir kadının, bir kediyi hapsederek açlıktan ölmesine sebep olduğu için cehennemlik; bir adamın da susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğe, kuyuya inerek ayakkabısıyla su çıkarıp ona içirdiği için cennetlik olduğunu anlatır, hayvanlara karşı merhametli olmalarını çevresindekilere emrederdi.

    Hoşgörülü olmak, insanların kusurlarını, küçük hatalarını görmemek, affedici olmak demektir. Hatasız kul olmaz; hepimiz, unutarak, bilmeden veya içimizden gelen dürtülere kapılarak bazı yanlışlar yapabiliriz. Peygamberimiz, insanoğlunun bu özelliğini olduğu gibi kabul eder, kamuyu ilgilendiren suçlar hariç, meydana gelen kusur ve hatalarda affedici davranırdı.

    Sevgili Peygamberimiz insanların işlemiş olduğu günahların her tarafta anlatılmasını hoş karşılamaz. Allah’ın örttüğü bir hatanın insanlar tarafından açığa çıkarılmasını kınardı. Aksine eğer bir Müslüman’dan bir kusur meydana gelmişse, onu gören kimsenin, bu ayıbı örtmesini ister bu konuda şöyle derdi:

    “–Kim bir Müslüman’ın bu dünyada bir ayıbını örterse Allah da kıyamet günü onun bir ayıbını örter.”

    Allah’ın elçisi Hz. Muhammed (s.a.v.), günah işlemenin sıkıntısını çeken ve bu sebeple kendisine gelip ne yapmaları gerektiğini soran insanları daima hoşgörüyle karşılamış, onlara ceza vermek yerine, günahlarına kefaret olacak bir hayırda bulunmalarını tavsiye etmiştir. Zengin olan kimselere fakirlere yardımda bulunmasını, köle sahiplerine kölelerinden bazılarını özgür bırakmasını, bunlara gücü yetmeyenlere oruç tutmalarını tavsiye etmiştir.

    Her insanın aldığı eğitim ve sahip olduğu kültür bir değildir. Bir toplumda yaşayan birine göre normal olan bir hareket, bir başka toplumda yaşayanlara göre çok aykırı bir hareket sayılabilir. İnsanların bu farklılıkları hoşgörüyle karşılamaları gerekir. Peygamberimiz ve ashaptan bazıları mescitteyken dışarıdan, çölde yaşayan bir bedevî geldi ve durup dururken mescidin bir köşesine küçük abdestini bozdu. Orada bulunan ashap o adama çok kızdılar. Onun üzerine yürümek isterlerken Peygamberimiz onları engelledi. Peygamberimiz çöllerde yaşayan bedevîlerin tuvalet adabı olmadığını, bu hareketin onun gözünde sıradan bir iş olduğunu biliyordu. Bir kırba su istetti ve kirlenen yere döktürdü. Olay da böylece kapanmış oldu.

    Bu konuda bir başka olay da şöyle meydana gelmiştir:

    Rafi adında bir küçük çocuk ensardan birinin hurma ağaçlarını taşlamıştı. Bahçe sahibi onu yakalayıp Hz. Peygamber’e getirdi ve ondan şikayette bulundu. Sevgili Peygamberimiz çocuğu yanına çağırdı, başını okşayıp sordu:

    “–Çocuğum, bunu neden yaptın?” Rafi çok utanmıştı. Kısık bir sesle:

    “–Çok açtım, karnımı doyurmak için yaptım” dedi. Peygamberimiz şefkatle:

    “–Yavrum, bir daha ağaçları taşlama, altına dökülenleri toplayıp ye; Allah seni böylece doyurur.” dedi.

    Peygamberimiz, Allah’ın emri üzere, başka dinden olanların inançları konusunda da hoşgörü sahibiydi. Fethettikleri yerlerde savaşçı olmayan din adamlarına kesinlikle dokunmamış, onların ibadet ettikleri yerlere el sürmemiştir. Hiç kimsenin zorla herhangi bir dine sokulmaya çalışılmaması Allah’ın ve Peygamberimizin emridir. Peygamberimiz zorlayıcı değil, ikna ediciydi.

    Hz. Aişe annemiz şöyle anlatmıştır:

    “Ben Hz. Peygamber’in kendi şahsına yapılan bir haksızlığın öcünü aldığını hiç görmedim. Yalnız Allah’a hürmetsizlik ifade eden durumlar hariç. Eğer Allah’a hürmetsizlikte bulunmuşsa biri, Allah’ın elçisi bu konuda insanların en öfkelisi olurdu.”

    Anlatım: Yrd.Doç.Dr. Ali Kuzudişli
#23.01.2013 14:11 0 0 0