Genç Ölüler Cenneti

Son güncelleme: 08.04.2007 13:47

  • Gözlerinde hala iki damla yaş kalmış üç beş kişiye...

    Bu sabah penceremden dışarı baktım. Herkes delirmiş ve dünya kocaman bir tımarhaneydi. Yan komşumun kedisiyle göz göze geldik. Selam verir gibi öne doğru eğildim, o da eğildi. Bir gözünü kırptı, kuyruğunu salladı telaşsızca. Buna karşın çaresizce dudaklarımı büzüp, omuzlarımı hafifçe yukarı kaldırdım. Sözlere gereksinim duymayan anlaşma sağlanmıştı aramızda. Sonra ileriye, trafikle boğulan caddelere devirdik gözlerimizi. Suskun saatlerimiz geçti; benim ahçekişlerim arasına onun mırnameleri serpildi. Acemi bir ritm tutturduk çılgın kornaların, tiz küfürlerin, tok tekmelerin, şuh kahkahaların arasında.

    Hava soğumaya başladı, dedim. Kuyruğunu titreterek onayladı.

    Biraz öncesinin uzak caddelerinde yan yana yürümeye başladık, ayağımıza takılan onca ölüye rağmen. Ölüler dedim çömelip birinin yüzünü çevirerek,gençliklerini, yitirdikleri yaşamın içinde bırakırlar, ölüler dedim eğilip birinin yüzünü çevirerek, gençliklerini yitirdikleri yaşamın, dışında kalırlar. Bacaklarıma sürtündü, haklıydı, gitmeliydik.

    Ayaklarım onu takip etmeye başladı. Eski bir binanın yıkıntılarında, ayakları çıplak kör bir çocuğun, çoktan kaçmış bir trene sattığı biletleri almak için uzun kuyruklar oluşturmuş, üstleri başları dökük, genç ölülerin yanına götürdü beni.

    Bilmiyorlar ki sahip oldukları tüketiyor kendilerini ve sonra, tüm köşeleri tutulmuş bu yaşam içinde, kapmaca oynayabileceğini düşünenlerin, ortada kalakaldıklarında yaşadıkları sersemlemiş ruh haline bürünüyor yüzleri birden. Kabullenemeyişlerinin farkında olmadan, ölü bedenlerinin gençliklerini duyumsayarak, sonu gelmez bir sarılışla, uzun kuyruklar oluşturuyorlar, kaçan son trenin biletleri ardınca.

    Onun aksayan patileri, benim kamburlaşmış sırtım haber verdi, yorulmuştuk biraz. Tımarhanenin kuytularından hayal manzaralı bir yer seçtik. Alkol yok bugün, sert bir kahve ve biraz tütün. Radyodan yükselen sese kulak kabarttık; ben hafif sallanan koltuğumda, o, sıcaklığı yüzüme vuran şöminenin önünde:

    gurbete kaçacağım
    o lacivert ülkeye
    o üzünç denizine
    uzayan iskeleye
    ansızın zamansızın
    neler kalır geriye
    gurbete kaçacağım
    o kimsesiz ülkeye
    o geri dönülmeze
    bağlanan ilk köprüye
    umarsız durmaksızın
    acılar tüketmeye
    gurbete çıkacağım
    o duvaksız tepeye
    o yolunda gözyaşı
    çeşmesi kuru köye
    kopup yalnızlığımdan
    kopup sonsuzluğumdan
    gurbete kaçacağım
    gurbete tükenmeye

    Uyumuşuz...
#07.04.2007 22:36 0 0 0
  • teşekkürler
#08.04.2007 13:47 0 0 0