Sabah yine her zamanki gibi o kabus sesle uyandım...Telefonumun çalar saat sesi!!
Hemen kalkıp apar topar hazırlanmaya başladım okula gitmek için.Sessizce hazırlanıp,gizlice çıktım evden...
Annemi uyandırmamak için ayakkabılarımı bile koridorda giyindim!Çünkü bu sabah,her zamanki gibi o dayanılmaz
kahvaltı dırdırını duymak istemiyordum.
Evden gizlice çıktıktan sonra her zamanki otobüs durağına gittim ve herkesin beklediği
çöl yağmuru gibi her dakika büyük istekle aranan meşhur ''21 U 'yu
beklemeye koyuldum.
Her zamanki saatinde geldi ve otobüste her zaman oturduğum yere oturup yeni mp3 çalarımla müzik dinlemeye başladım...
Sanırım soğanlık mah. yakınlarındaydık o komik görünüşlü, orta yaşlının biraz yaşlısı, kafası kel,
bıyıkları Zekeriya Beyaz'ın bıyıklarına benzeyen, elinde siyah işadamı çantası olan garip bir adamın
tam önümde ayakta durmaya başladığı zaman... Adamın üstündeki kıyafetler bir hayli bol geliyordu ve pantolonu biraz kısaydı.
Bu haliyle biraz komik görünüyordu. Ama asıl komiklik bundan sonra başlıyordu...
Buraya kadar her şey tamam; yani pek de fazla ilginçlik yok!
Ta ki sol üst cebinden göbeğine kadar sarkan kabloları görene kadar.
Evet...
Adam'ın ceketinin sol üst cebinden göbeğine siyah, ince kablolar iniyordu...
Kablonun diğer ucunu takip ettiğimde ise gözüm kulaklarına ilişti.
Kulaklarında walkman kulaklığı vardı. Müzik dinliyordu. Ancak kulaklarına giden kablo sol üst cepten çıkıyordu
ve sol üst cepten başka bir şey daha çıkıyordu.Dikkatle inceleyince bunun bir anten olduğuna karar verdim!
Ve cep bir hayli kabarık duruyordu. Sanırım içindeki müzik aletiydi buna sebep olan... Cebinden çıkan
uzun ince anten adamın ağzına burnuna batıyordu
otobüs hareket ettikçe... Hatta bir ani frende alnına bile değmişti.
Otobüsteki yolcular ilginç ifadelerle bu antenli amcaya bakıyor, hafifçe gülümseyip iç geçiriyorlar ve yeniden kendi düşüncelerine dalıyorlardı...
Bense adamın bu dış görünüşüne değil de iç görünüşüne daldım bir an. Adam dış görüntüsüne hiç aldırmıyordu...
Nasıl göründüğü umurunda değildi. İnsanların ona garip ifadelerle baktıkları için ben bile bir garip olmuşken
o fark etmiyordu bile. Hayattan, çevresinden habersiz tek koluyla otobüsün ayakta yolcular için olan demirlerini,
diğer koluyla da siyah işadamı çantasını tutuyor, müziğini dinliyor ve arada birde kafasıyla ritim tutuyordu.
Hayatından gayet memnun ve çok neşeliydi... Ah birde sol üst cebinden fırlayan ve ara ara
bıyıklarını sıyırıp burnuna giren şu anten olmasa her şey daha iyi olacaktı... Orada ki insanlara göre o adam sıradışı görünüyordu,
belki de adamın kafasında bir problem olduğunu düşündüler ama ben ortada o kadar da garip bir olay göremedim.
Hatta adamı takdir ettim. Adam yalnızca müzik dinliyordu. Sadece içinden geldiği gibi davranıyordu.
Olduğu gibi...
Bir düşünün; Hangimiz o adamın yaptığı gibi dış görünüşümüze aldırmadan, hayatı hissettiğimiz gibi yaşama cesaretini gösterebiliriz ki?
Hangimiz dışarı çıkmadan önce kıyafetlerimizi ve dış görünüşümüzü en az bir defa kontrol etmiyoruz?
Cevap...
Bir an babamın bana hediyesi olan yeni mp3 çalarımı antenli amcaya vermek istedim.
Vermek istedim çünkü bir anda dünyadaki en gerçekçi, en saf, en temiz kalpli insanı olduğuna inandım.
Ama mp3'ümü veremedim çünkü son anda aklıma gelen
bir şey beni bunu yapmaktan vazgeçirdi!
Çünkü...
Benimde büyükbabamdan kalma antenli bir cep radyom var =)
İnsanların dış görünüşüne bakmak, görünüşüne göre muamele
yapmak çok yanlış.
Bunu biliyorum ama sadece müzik aşkına da insanların
bana da antenli amcaya baktıkları gibi bakmasına izin veremezdim.
Buna cesaretim yok şimdilik.
ŞİMDİLİK...
Hayatın bize ne getireceğini bilemeyiz bu yüzden büyük konuşmayalım
belki de
biz antenli amcadandaha komik durumlara düşeceğiz diğer
insanların gözünde.Her ne kadar buna karşıysak da yapamıyoruz i
işte naapalım...
En iyisi yapmaya çalışalım. Biz yaşlanınca gençler bize de böyle gülmesin...