Senin Ailende işsiz Var

Son güncelleme: 12.01.2015 21:53
  • hayatın içinden - işsizliğin ürkütücü boyutları - toplumsal sorunlarİşim gereği her gün düzenli olarak tüm gazetelerin ekonomi sayfalarını okuyorum. Eğer gazetelerin en az %80’i aynı konuyu işlerse, o konunun gündem maddesi olarak önemini daha iyi anlıyorum. Bir de tüm gazetelerde aynı haberi farklı başlıklar ve cümleler ile okuyunca ister istemez konu beynimde yer ediyor.

    Son günlerde en fazla işlenen konulardan birisi de, işsizlik rakamlarının çift hanelere yani %10,1’e ulaşması oldu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Ağustos ayında işsizlik oranı %10,1 iken, işsiz sayısı 2 milyon 944 bin kişi olmuş.

    Pozitif düşünüp, her insanın kaderinin kendi kaderini şekillendirmek olduğuna inanırım. Şans da belirleyici unsur olabilir ama insan evladı kendine güvense ve potansiyelini tam olarak kullansa, şansını da kendi yaratabilir. İşsizlik oranının artması elbette ki beni üzüyor. Hele ki verilerle iç içe yaşamaya alışkın biri olarak o rakamlar bana neler neler anlatmıyor ki!

    Çince’de “kriz” ve “fırsat” kelimeleri aynı anlama gelen bir yazı karakteri var. Yani krizi fırsata çevirebilme kudretinin insana ait olduğunu hatırlatan güzel bir örnek…

    Tabii ki dedelerimden İstanbul Boğazı’nda bir konağın ya da bilmediğim Mısırlı bir akrabamdan yüklü bir paranın bana miras kalması mümkün değil ve ben de emeğiyle hayatını kazanan biri olarak iş dünyası ile ilgili birkaç yaşanmış olay paylaşmak istiyorum. Bu olayların kahramanı kim mi? Türkiye’de yaşayan, iyi bir üniversiteden mezun, ileri derece yabancı dil bilgisine sahip, eli – yüzü düzgün herhangi biri. Belki komşunuz, belki arkadaşınız, belki kuzeniniz, belki sokakta yanınızdan geçen bir yabancı, belki de sizsiniz!

    Bu genç ve eğitimli karakterimiz adı duyulmuş ve birçok şubesi olan bir markanın ilanını görüp başvuruyor. İlk görüşmeye çağırılıyor. Beklediği maaşı söylüyor. “Peki” deniliyor. İkinci görüşmeye çağırılıyor. Bu sefer karşısında insan kaynakları dışında, başvurduğu departmanın yöneticisi var. Bu elemeyi de geçiyor, 3. görüşmeye çağırılıyor. Psikolojik test yapılacağı söyleniyor. Ofise girdiğinde ona birkaç tane tahta küp veriyorlar. Anaokulu öğrencisi gibi o küplerden istenilen şekilleri yapması söyleniyor. Bu elemeyi de geçiyor. 4. görüşmeye genel müdür ile formalite icabı çağırılıyor. Bu elemeyi de geçiyor ve maaş teklif ediliyor.

    Maaş istediğinin altında olmasının yanı sıra asgari ücret üzerinden gösterilip, kalan kısmının elden verilmesi şeklinde çok sıradan bir olay gibi bilgi veriliyor. O kadar büyük bir marka ile bu kadar görüşüp de zamanını harcadığına mı, yoksa bu kadar büyük bir markanın çalışanının geleceğinden çalmasına mı kızsın bilemiyor…

    Başka bir genç arkadaş, yine bir patron şirketine görüşmeye çağırılıyor. Patron, arkadaşa zamanının olup olmadığını soruyor. Onu işe almış gibi bir toplantıya sokuyor. Yarım saatte iş görüşmesinden çıkacağını düşünen arkadaş üç saat toplantıda kalıyor. Masadaki herkes arkadaşın ne sıfatla orada oturduğunu sorarcasına bakıyor. Arkadaş da bilmiyor ki ne sıfatla oturduğunu! Sonunda toplantı bitiyor, ama çilesi bitmiyor. İngilizcesi’ni ölçmek için İngiliz’in biriyle telefon görüşmesi yaptırıyorlar. O da yetmiyor, eve gidince İngilizce bir proje yazması söyleniyor. Bunu da yapıyor ve projesini İngiltere merkeze gönderiyor. İngiltere projeyi beğendiğini söylüyor söylemesine de… Arkadaşı ne arayan ne soran oluyor.

    Hele başka bir hikayeyi daha paylaşmazsam edemem. Yeni mezun “iyi eğitimli bir Türk Genci” bu hikayenin baş kahramanı. İstediği şirkete girmek için yazılı sınava giriyor. Sınavda onlarca kişiyle yarışıyor ve geçiyor. İlk görüşmeye çağırılıyor. İnsan kaynakları ile görüşüp bu elemeyi de geçiyor. İkinci görüşmeye çağırılıyor. İki insan kaynakları personeliyle görüşüyor. Bunu da geçiyor. Üçüncü elemeye çağırılıyor. Bir insan kaynakları personeli ve bölüm yöneticisiyle görüşüyor. Bunu da geçiyor. Dördüncü görüşmeye çağırılıyor. Artık holdingin kapısındaki güvenlik görevlisinin bile dikkatini çekiyor, “Sizi hala işe almadılar mı?” diyor. “Yok, kısmetse yakında başlarım diyor”. Dördüncü görüşmede yine insan kaynakları yetkilileri ile görüşüyor. O zamana kadar sanki CV’sine bakılmamış gibi “Aaa ilk iş deneyimin olacak. Olmaz” şeklinde olumsuz dönülüyor.

    Bunlar “eh işte böyle şeyler de olur” şeklinde yorumlanan şeyler ama… Ya atanamayan öğretmenlerin durumu? Çocuğa hamur gibi şekil veren, ailelerden sonra öğretmenlerdir. İşte o nedenle öğretmenler ailedendir. İşsizlik oranı %10,1 olduğuna ve her aileden de atanamayan bir birey olduğuna göre, krizi nasıl fırsata dönüştüreceğiz, Çinlilere bir sormak lazım. Hadi o da olmadı diyelim, kaderimiz kendi kaderimizi yazmak deyip alalım kalemlerimizi elimize yazalım önümüze gelen yere… Anarşist olur muyuz? Yok ya, hayalimizi yazmanın neresi anarşistlik? İyi olacak… Olmalı…

    Seren Muyan

    alıntı
#12.01.2015 21:53 0 0 0