12 Eylül 1980'den Günümüze Türkiye - 2

Son güncelleme: 15.02.2015 19:02
  • 1980 Sonrası Türkiye - 12 Eylül 1980 Öncesi Siyasal Yaşam - 1980 Sonrası Siyasal Yaşam29 Kasım 1987 Genel Seçimleri ve Türkiye’nin Katılım Oranı En Yüksek Seçimi

    Takvimler 29 Kasım 1987 tarihini gösterdiğinde, Türkiye yine seçim sandıklarının başındadır. 29 Kasım 1987 seçimleri, %92,38 katılım oranıyla Türkiye‟nin siyaset tarihinde önemli bir yere sahiptir. Nitelim çok partili dönem sonrası yapılan genel seçimlerin hiçbirisinde %92,38 katılım oranı bir daha yakalanamamıştır.

    Katılımın böylesine yüksek olmasının başlıca sebebi, şüphesiz 12 Eylül 1980 öncesinde kalan siyasi aktörlerinin de birer birer tekrar Türkiye‟nin siyasal sahnesindeki yerlerini almaya başlamalarıdır.

    12 Eylül 1980‟de yaşanan askeri müdahale sonrası siyaset yapmaları yasaklanan Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan 29 Kasım 1987 seçimlerine partilerinin başında girmişlerdir. Turgut Özal‟ın tüm aleyhte çalışmalarına rağmen 6 Eylül 1987 tarihli referandumda halkın %50.16 “Evet” oyuyla, kıl payı da olsa siyasal haklarını tekrar kazanan bu isimler seçimlerin renklenmesini ve Türkiye‟nin siyasal yaşamının “bilindik” formunu tekrar kazanmasını sağlamışlardır.

    Bu çerçevede 29 Kasım 1987 tarihli genel seçimlere katılan başlıca partiler şöyleydi: Süleyman Demirel başkanlığındaki Doğru Yol Partisi, Bülent Ecevit başkanlığında Demokratik Sol Parti, Aydın Güven Gürkan başkanlığındaki Sosyal Demokrat Halkçı Parti, Alparslan Türkeş başkanlığında Milliyetçi Çalışma Partisi, Necmettin Erbakan başkanlığında Refah Partisi ve Turgut Özal başkanlığındaki Anavatan Partisi.

    12 Eylül 1980 sonrası Türkiye‟nin siyasal yaşamında var olmaya çalışan MDP ve HP yaşadıkları yenilgi ardından 1987 yılında yapılan bu seçime dahi katılmadılar.

    Böylesine çeşitli ve çok sayıda partinin katıldığı 29 Kasım 1987 seçimlerinin sonucu tüm partiler için öğretici oldu: %36,31 oy oranıyla tekrar birinci parti olmasına rağmen ANAP, önceki seçime göre neredeyse %10‟luk bir oy düşüşü yaşadı. SHP ise %24,74 oy oranıyla, parlamentoda 99 koltuğa sahip oldu. DYP ise %19.14‟lük oy oranıyla 59 sandalye ile parlamentoda yer aldı.
    %10‟luk seçim barajının altında kalan partiler ise şöyle sıralandı: Bülent Ecevit‟in başkanlığındaki DSP %8,53‟lük oy oranıyla barajın altında kaldı. Necmettin Erbakan‟ın RP‟si %7.16 ve Alparslan Türkeş‟in MÇP‟si ise %2.93‟lük oy oranlarıyla parlamento dışı kalan diğer iki parti oldu.6

    Yapılan seçimler ve elde edilen sonuç, 12 Eylül‟ün izlerinin Türkiye‟nin siyasal yaşamından yavaş yavaş silindiğini göstermekte idi. 12 Eylül öncesinin politikacıları yine halk tarafından inandırıcı bulunmuş ve bu isimler seçimlerde ciddi oy toplayarak parlamentoda yerlerini almışlardır.

    Seçimde, bir önceki seçime göre, sağ kanatta sayabileceğimiz partilerin oy oranlarında düşüş yaşanmış, soldaki yükselmeye karşın DSP‟nin küçük bir oy farkıyla baraja takılması nedeniyle bir önceki parlamentoya kıyasla solun parlamentodaki temsil oranı düşmüştür.
    Tekrar hükümeti kurmakla görevlendirilen Turgut Özal, 1983‟ten bu tarihe izlediği politikaları izlemeye devam etmiş, SHP ana muhalefet, DYP ise muhalefet partisi görevini üstlenmiştir.

    20 Ekim 1991 Genel Seçimleri ve Sonrasında Koalisyon Hükümetleri Dönemi:
    Türkiye‟de 10 Ekim 1991 Genel Seçimleri ile ANAP dönemi kapanmış, koalisyon hükümetleri dönemi başlamış oldu. %83,93 katılım oranıyla bir önceki seçimlere nispeten halkın seçime olan ilgisinde önemli bir düşüş yaşanmıştır.
    Seçimlerin galibi %27,03‟lük oy oranıyla Süleyman Demirel‟in başkanlığındaki Doğru Yol Partisi olmuştur. Seçimde ikinci parti, %24,01 oy oranıyla ANAP; üçüncü parti %20,75 oy oranıyla SHP; dördüncü parti %16,88 oy oranıyla RP ve beşinci parti %10,75 oy oranıyla DSP olmuştur.7

    Seçimin ardından beş partili bir parlamento oluşmuştur. Cumhurbaşkanı, seçimlerin galibi olan DYP‟nin başkanı Süleyman Demirel‟e hükümeti kurma görevi vermiş ve böylece DYP-SHP koalisyon hükümeti kurulmuştur. Turgut Özal‟dan boşalan Başbakanlık koltuğu Süleyman Demirel tarafından doldurulmuştur. Fakat Süleyman Demirel‟in başbakanlığı beklenmedik bir şekilde, Cumhurbaşkanı Turgut Özal‟ın 17 Nisan 1993 tarihinde vefatı ile son bulmuş ve Süleyman Demirel Türkiye Cumhuriyeti 9. Cumhurbaşkanı seçilerek Başbakanlık görevinden ayrılmıştır.

    Süleyman Demirel‟in ayrılmasıyla boşalan DYP‟nin başkanlık koltuğuna oturan isim Tansu Çiller olmuştur. Aynı zamanda Başbakanlık görevini de üstlenen Tansu Çiller, böylece Türkiye Cumhuriyeti‟nin ilk kadın başbakanı olmuştur.
    Bu süreçte koalisyonun SHP tarafında da hareketli günler yaşanmış, başkan Erdal İnönü‟nün yerini önce Murat Karayalçın almıştır. Cumhuriyet Halk Partisi ile birleşen ve CHP çatısı altına giren SHP‟de sonrasında Hikmet Çekin başkan seçilmiştir. Buna karşın Murat Karayalçın hükümetteki görevine son vermemiş, hükümet çalışmalarına kendisi devam etmiştir. Daha sonra ise Deniz Baykal genel başkanlığa gelmiş ve Deniz Baykal‟ın başkanlığı döneminde DYP-SHP koalisyon hükümeti de son bulmuştur.

    DYP-SHP koalisyon hükümetinin son bulması üzerine Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, DYP başkanı Tansu Çiller‟i hükümeti kurmakla görevlendirmiştir. Bir başarısız denemenin ardından CHP ile tekrar koalisyon hükümeti kuran Tansu Çiller, koalisyon kurulmadan önce verdiği erken seçim sözünü yerine getirerek Türkiye‟yi yeni bir seçim atmosferine sokmuştur.

    24 Aralık 1995 Genel Seçimleri ve Refah Partisi İktidarı
    24 Aralık 1995 tarihinde yapılan seçimler sonrasındaki parlamentodaki partiler değiştirmedi. Fakat bu seçimlere ciddi oy artışı yakalayarak birinci parti olmayı başaran Necmettin Erbakan başkanlığındaki Refah Partisi damgasını vurdu. Bu erken seçimin yapılmasının en önemli mimarlarından birisi olan CHP başkanı Deniz Baykal, bu seçimin kaybedenleri arasında oldu.

    Yapılan erken seçimin ardından, Necmettin Erbakan başkanlığındaki Refah Partisi %21,38 oy oranıyla birinci parti oldu. Seçimlerin sonucunda ikinci çıkan parti %19,65 oy oranıyla ANAP, üçüncü parti %19,18 oy oranıyla DYP oldu. Parlamentonun sol kanadında ise, %14,64 oy oranıyla DSP dördüncü ve %10,71 oy oranıyla CHP ise beşinci parti oldu.8

    Parlamentonun böylesine şekillendiği bir atmosferde, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti kurma görevini RP lideri Necmettin Erbakan‟a verdiyse de Necmettin Erbakan hükümeti kuramayarak görevi Cumhurbaşkanına iade etmek durumunda kaldı. Bu sefer Süleyman Demirel‟in görev verdiği isim, ANAP lideri Mesut Yılmaz oldu.

    Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller‟in koalisyonu kurmak üzere anlaşmalarıyla ANAP-DYP koalisyon hükümeti kurulduysa da bu iki liderin sürekli anlaşmazlığa düşmeleri söz konusu koalisyonun ömrünü kısalttı ve dört ay gibi bir sürede hükümet dağıldı.

    Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından tekrar hükümeti kurmakla görevlendirilen isim RP lideri Necmettin Erbakan oldu. Necmettin Erbakan‟ın ve yine Tansu Çiller‟in girişimleriyle RP-DYP koalisyon hükümeti kuruldu ve göreve başladı.

    Necmettin Erbakan‟ın başkanlığındaki bu hükümet başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere toplumun bir kesiminde ciddi rahatsızlıklara neden oldu. Seçim çalışmaları sırasında RP kurmaylarının sarf ettikleri radikal dinci söylemler toplumda laiklik karşıtlığı olarak değerlendirildi ve önemli bir hassasiyetin doğmasına neden oldu.

    Necmettin Erbakan‟ın oluşan bu hassasiyeti çok da iyi okuyamayarak iç ve özellikle dış politikada yaptığı “farklı” atılımlar işin daha da içinden çıkılmaz bir hal almasına neden oldu.

    Yine bu dönemde Türkiye‟de yaşanan en önemli olaylardan birisi de 3 Kasım 1996 tarihinde, lüks bir Mercedes‟in Balıkesir‟in Susurluk ilçesinde karıştığı bir kaza idi. Kaza yapan araç içerisinde Abdullah Çatlı, Gonca Us, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak yaralı olarak ve İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ ise ölü olarak bulunmuştur. Bu kaza ile Türkiye‟de kendini ciddi anlamda hissettiren Polis-Mafya-Siyaset üçgeni tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmış, kamuoyu adeta şaşkına dönmüştür.

    Dönemin dikkat çeken olayları Susurluk‟la da sınırlı kalmamış, RP bünyesindeki kimi isimlerin laiklik karşıtı eylem ve söylemleri kamuoyunun ve özellikle de Türk Silahlı Kuvvetleri‟nin dikkatini çekmiştir. Özellikle RP‟li Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrü Karatepe‟nin “Süslü püslü görünüşüme bakıp da laik olduğumu sakın sanmayın. İnancımıza saygı duyulmadığı, sövüldüğü bir dönemde, içim kan ağlayarak, bu günkü törenlere katıldım. Belki Başbakan’ın bakanların, milletvekillerinin bazı mecburiyetleri vardır. Ancak sizin hiçbir mecburiyetiniz yok. Bu düzen değişmeli! Bekledik, biraz daha bekleyeceğiz. Gün ola, harman ola, Müslümanlar içlerindeki hırsı, kini, nefreti eksik etmesin”9 açıklaması ve sonrasında söz alan RP Kayseri Milletvekili Memduh Kılıç‟ın “Başkanımızın duygularımıza tercüman oldu” demesi dikkatlerin tekrar RP ve irtica tehdidi üzerinde odaklanmasına neden olmuştur.

    Yine bu dönemde Sincan‟da RP‟li Sincan Belediyesi‟nce yapılan Kudüs Gecesi adlı etkinlik de sahnelenen oyunlar ve katılan İran Büyükelçisi‟nin konuşmaları Türk Silahlı Kuvvetleri‟ni oldukça rahatsız etti. Takvimler 4 Şubat‟ı gösterdiğinde Sincan‟da tanklar sokaklardaydı. Genel Kurmay İkinci Başkanı Org. Çevik Bir yaşananları „Balans Ayarı‟ olarak değerlendirdi.10
    Türkiye‟nin böylesine gergin bir olaylar yaşadığı ve kimilerince “postmodern darbe” olarak nitelenen 28 Şubat sürecine girildiği bu dönem çok değil, 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan Genel Seçim‟e kadar sürdü. 19 Nisan 1999 sabahında Türkiye‟de iktidar değişmişti.

    18 Nisan 1999 Genel Seçimleri ve Solun Yükselişi:

    Doksalı yıllar içerisindeki gerçekleştirilen seçimler göz önüne alındığında halkın en yoğun ilgisini çeken seçim 18 Nisan 1999 Genel Seçim‟i olmuştur. Yoğun katılımlı, 18 Nisan 1999 tarihli bu seçimin galibi Bülent Ecevit başkanlığındaki DSP olmuştur. Türkiye‟de uzun bir dönem sonrasında tekrar sol bir parti en yüksek oy oranıyla parlamentoda yer almıştır. Devlet Bahçeli başkanlığındaki MHP‟nin de ikinci parti olduğu bu seçimler, kamuoyu araştırma şirketlerini ciddi anlamda yanılmıştır.

    Seçim sonrasında açılan sandıklardan çıkan sonuç şöyle olmuştur: Birinci parti %22,18 oy oranıyla DSP, ikinci parti %17.97 oy oranıyla MHP olurken üçüncü, dördüncü ve beşinci partiler şöyle sıralanmıştır: %15.41 oy oranıyla kapatılan FP yerine kurulan Fazilet Partisi, %13,22 oy oranıyla ANAP, %12,01 oy oranıyla DYP. %8,71 oy alabilen CHP ise baraja takılarak, parlamentoda yer alamamıştır.11
#15.02.2015 19:02 0 0 0
  • Bu sonuçlar üzerine Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti kurma görevini DSP lideri Bülent Ecevit‟e verdi. Bülent Ecevit, hükümeti kurmak için MHP lideri Devlet Bahçeli ve ANAP lideri Mesut Yılmaz ile masaya oturdu ve DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti 28 Mayıs 1999 tarihinde kuruldu. Koalisyonun iki büyük ortağı DSP ve MHP‟nin 1980 öncesindeki anlaşmaz tavırları ve aralarındaki siyasal çatışmalar sonrasında böylesine bir koalisyon hükümetini kurmaları Türkiye‟nin siyasal yaşamında önemli bir aşamanın kazanıldığını göstermekte idi.

    DSP liderliğindeki üçlü koalisyon hükümeti, 3 Kasım 2002 tarihine kadar iktidarda kalmayı başardı. Bu süre zarfında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, 10. Cumhurbaşkanlığı görevine bir siyasi değil bir hukukçu olan Ahmet Necdet Sezer getirildi.

    Yine üçlü koalisyon döneminde yaşanan doğal afetler ve özellikle 17 Ağustos 1999 depremi Türkiye‟yi toplumsal ve ekonomik bir trajedi yaşamaya zorladı. Deprem sonrasında uluslararası yardımların da desteğiyle açılan yaralar birer birer kapanmaya başladı.

    Üçlü koalisyon hükümetinin iktidarının son bulmasında önemli etkenlerin başında, şüphesiz, yaşanan ekonomik kriz gelmektedir. Yaşanan kriz Türkiye‟de ciddi toplumsal sıkıntıların yaşanmasına neden oldu. Öyle ki Başbakanlık binası önünde bir esnaf “Sayın Başbakanım…” diyerek Başbakanlığa giriş yapmakta olan Bülent Ecevit‟in önünde yazarkasasını fırlattı. Gazete ve televizyonlara yansıyan bu görüntü, tüm Türkiye‟de zihinlere kazındı.

    Bu şartlar altında koalisyonun ikinci büyük ortağı MHP‟nin lideri Devlet Bahçeli, 3 Kasım 2002 tarihli erken seçimin önünü açtı. Türkiye artık yeni bir seçim arifesindeydi…

    3 Kasım 2002 Genel Seçimleri ve Türk Siyasal Yaşamında AKP’li Yıllar

    3 Kasım 2002‟de yapılan Genel Seçim %79,10 katılım oranıyla halkın çok da ilgi gösterdiği bir seçim olmadı, hatta 1980 sonrasında yapılan Genel Seçimler arasında en düşük katılım oranı bu seçimlerde görülmüştür. Seçim sonucunda ise Türkiye‟nin alıştığı çok partili bir parlamento oluşmadı, aksine iktidar ve muhalefetten oluşan iki partili bir parlamento kuruldu. İkili bir parlamento halkın çok da alışık olduğu bir şey değildi.

    Bu seçimlerle birlikte Türkiye‟nin siyasal yaşamına iki yeni parti dâhil oldu. Seçim sonrasında ciddi oy oranı alan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Genç Parti (GP) de artık kendinden söz ettirmeye başladılar.
    Türkiye‟nin siyasal yaşamında kendinden yeni yeni söz ettirmeye başlayan, Necmettin Erbakan önderliğindeki Fazilet Partisi‟nden kopan “yenilikçi kanat” tarafından kurulan AKP seçimlerin favori partisi idi.

    Açılan sandıklardan çıkan sonuç şöyle oldu: %34,42 oy oranıyla AKP ciddi bir zafer kazandı. Seçimin ikinci kazananı ise %19,40 oy oranıyla CHP oldu. DYP ise bu seçimlerde yoğun bir kampanya yürütmesine rağmen %9,53 oy oranıyla yarım puanla barajı geçemedi ve parlamentoda yer alamadı. Yine %8,34 oy oranıyla MHP, %7,25 oy oranıyla GP ciddi oranda oy almalarına karşın barajı geçemedikleri nedeniyle parlamentoda yer alamadılar. 12

    Önceki hükümetin başbakanı Bülent Ecevit‟in başkanlığındaki DSP, bu seçimlerde neredeyse öncesinde aldığı oyların tamamını yitirerek, ancak %1,21 oy alabildi.

    Seçimin galibi Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer‟in hükümeti kurma görevini Abdullah Gül‟e vermesiyle 18 Kasım 2002 tarihinde iktidar partisi oldu. Böylece Türkiye‟de koalisyon hükümetleri dönemi de son buluyordu.

    Abdullah Gül‟ün başbakanlığındaki hükümet 11 Mart 2003 tarihine kadar görevde kaldı ve sonrasında istifasını sunarak yeni hükümetin kurulmasına önayak oldu. Recep Tayyip Erdoğan‟ın, CHP‟nin de desteğiyle tekrarlanan Siirt seçimleriyle TBMM‟ye sonradan da olsa girmesiyle AKP‟nin başındaki isim de değişmiş oldu. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yeni hükümeti kurma görevini Recep Tayyip Erdoğan‟a verdi.

    Hükümet, Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında, 14 Mart 2002 tarihinde kuruldu ve Başbakan, Recep Tayyip Erdoğan olurken önceki dönem Başbakanlık koltuğunda oturan Abdullah Gül de Dışişleri Bakanı oldu.
    Ana muhalefette ise Deniz Baykal başkanlığındaki CHP vardı. CHP önceki seçimlere nazaran önemli bir oy artışı yakalayarak solun neredeyse tüm oylarını toplamayı başarmış oldu.

    Seçimin kaybedenleri ise Türkiye‟nin siyasal yaşamında önemli bir döneme damgasını vuran, Türkiye‟nin bugüne kadar en önde gelen partileri oldular. Bu seçimlerle birlikte DYP, ANAP, FP ve DSP gibi Türkiye‟nin siyasal yaşamında önemli bir yere sahip partiler, konumlarını büyük oranda kaybettiler.

    AKP yönetiminde Türkiye, AKP‟nin doğduğu “milli görüş” düşüncesinin aksine, küreselleşme sürecine son sürat müdahil olmaya çalışmış, tüm ülkede geniş çaplı özelleştirmeler yapılmıştır. Türkiye‟nin önde gelen değerleri bu süreçte genellikle yabancıların ellerine geçmiştir. Avrupa Birliği‟ne giriş temel hükümet politikaları arasında belirlenmiş ve bu konuda ciddi mesai harcanmıştır.
    Her ne kadar yüzü Batı‟ya dönük bir parti izlenimi veriyor olsa da AKP, toplumun büyük bir bölümü ve belki de Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından çok inandırıcı bulunmamış ve toplumda çeşitli kaygılar doğmaya başlamıştır. Bu kaygıların bir sonucu olarak başta İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana olmak üzere tüm Türkiye‟de düzenlenen “Cumhuriyet Mitingleri”nin bazılarına bir milyonun üzerinde eylemci katılmıştır.

    AKP‟nin içinde bulunduğu durumdan ve bir takım parti üyelerinin eylemlerinden kaygı duyan toplum kesimleri arasında yargı üyeleri de vardır. Bu süreçte AKP‟ye yönelik olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kapatılma davası açılmışsa da AKP ceza almasına rağmen kapatılmaktan “kıl payı” kurtulabilmiştir.

    Böylesine ciddi bir muhalefetle girilen 22 Temmuz 2007 tarihli seçimlerde AKP iktidarına bir alternatif olarak CHP-MHP koalisyon hükümeti düşünülmeye başlanmıştır.

    22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri ve AKP: “Durmak Yok, Yola Devam”
    Cumhuriyet mitinglerinin yarattığı atmosferde, bir takım farklı beklentilere rağmen 22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan Genel Seçim‟in galibi Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AKP oldu.

    Seçim sonucunda, %46,58 oy oranıyla AKP birinci parti olurken, %20,88 oy oranıyla CHP ikinci ve %14,27 oy oranıyla MHP üçüncü parti oldu ve %10‟luk seçim barajını aşarak parlamentoda kendine yer buldu. %5,42 oy oranıyla DP, %3,04 oy oranıyla GP ciddi oylar almalarına rağmen barajı aşamayan partiler arasında kaldılar.13

    Bu seçimlere parti çatısı altında girmeyen Demokratik Toplum Partisi (DTP), bağımsız adaylar göstererek, dolaylı bir yoldan da olsa %10 seçim barajını aşarak parlamentoda grup kuracak kadar sandalyeye sahip oldu.
    Bir önceki seçimlere göre ciddi bir oy artışı yakalayan AKP, bu başarısına rağmen %10‟luk seçim barajını aşan MHP ve ayrıca DTP çatısı altında birleşerek grup kuran bağımsız adaylar nedeniyle parlamentodaki sandalye sayısında düşüş yaşadı.

    Yaşanan ekonomik krize ve artan teröre rağmen kamuoyu araştırma şirketlerince halen favori parti gösterilen AKP, 2002‟den beri izlediği politikalarla geride kalan sekiz yılda Türkiye‟yi baştan aşağı yeniden şekillendirdi. Bugün, Türkiye’de ciddi bir politik değişimin yaşandığı noktasında Türkiye’nin neredeyse tamamı hemfikir. Politik üst yapıda yaşanan söz konusu değişim/dönüşüm şüphesiz ekonomik ve kültürel alt yapıyı da baştan sona şekillendiriyor. Türkiye’de egemen güçler de sokaktaki vatandaş da değişti, değişiyor!

    Yaşanan değişimin/dönüşümün lokomotifi, şüphesiz sekiz yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi. Sekiz yıllık iktidarı süresince AKP, Türkiye’yi kendi programına göre yeni bir şekle sokmayı büyük ölçüde başardı. Öncesinde marjinalleştirilmeye çalışılan AKP, sonrasında sistemin merkezindeki kurum ve kuruluşları marjinalleştirerek kendisini neredeyse tek sistem partisi haline getirdi. Ergenokon sürecinde yaşananlar özellikle buna hizmet etti, muhalifler sistemden ayıklanarak ve marjinalleştirilerek sistem AKP’ye uyduruldu.

    Okan Yüksel

    Politik Akademi Genel Koordinatörü, Uluslararası İlişkiler Uzmanı, Gazeteci

    alıntı

    https://www.main-board.com/siyaset-bilimi/795451-12-eylul-1980den-gunumuze-turkiye-1-a.html#post5184562
#15.02.2015 19:02 0 0 0