Üzüntü Kilo Aldırır mı?

Son güncelleme: 14.06.2015 18:36
  • üzülmek - üzüntü çekmek - üzülmek şişmanlatırmı - üzüntü ve aşırı yeme isteğiÜzüntünün şişmanlatıcı etkisi üzerinde bilhassa şişmanlar arasında yaygın bir kanı var. Üzüntünün, şişmanlıkla ilişkisini ve ilim açısından bilinen gerçekleri şöylece sıralamak mümkündür.

    Üzüntü ve can sıkıntısı bir grup insanın iştahını azalttığı onları yemeden kestiği halde özellikle şişmanlarda iştah artışını zamanlı zamansız yemek yeme isteğini tahrik etmektedir. Psikolojik olarak bu biçimde tatmin olmayan, üzülen kişilerin yemek yiyerek tatmin olduğu bilinmektedir. Çünkü bu insanların belirli bir uğraşa özellikle kendilerini oyalayan bir uğraşa yöneltilecek olurlarsa yemek yemeyi unutup bu yeni durumla avundukları tespit edilmiştir.

    Biz, şişmanların çoğunun sofra başında bekledikleri, yapacak başka bir işleri olmadığı için daima ağızlarına çikolata, fındık, fıstık meyve gibi şeyler atma itiyadında olduğunu bildiğimiz için ilk konuşmamızda daima bu noktaya dikkatlerini çekmekteyiz. Bunun en kolay giderilme yolu daima ilgilenilecek bir şey bulmak, zorla değil severek bir şeyler yapmak; eğer hiç bir şey yapılamıyorsa derhal evde ya da sokakta bir yürüyüşe çıkmaktır. Yürüyüşü zevk haline getirmenin bu yönden büyük faydası vardır.

    Can sıkıntısı ve üzüntünün beyin ve sinirleri yorup yıprattığı ve şişmanlamaya istidadı olanları bol yemeğe sevkettiği bilindiğine göre, ne yapıp, yapıp zayıflamaya karar verenlerin bu anlayış içinde yürüyüş alışkanlığına yönelmeleri gerekir.

    Büyük üzüntülerin su ve tuz tutan hormonları harekete geçirerek vücudun su tutmasını sağladığını evvelce söylemiştik. İlk yürüyüşlerin alışkın olmayanlarda ve bedenen tembelliği sevenlerde ayrı bir can sıkıntısı yarattığı bilinen bir gerçektir. Bunun baş çarelerinden biri, birbirlerinin sohbetinden hoşlanan kimselerin bir alışkanlık elde edinceye kadar yürüyüşü beraber yapmalarıdır. Bazen yürüyüşü daha sevimli ve mümkün kılacak özel çarelere başvurmak gerekebilir. Bilhassa yürümekten hoşlanmayan erkeklerin az çok yabancı fakat dost oldukları hanımlarla beraber yürümesi daha kolay mümkün oluyor.

    Bu yürüyüşlerin kan koca arasında olanları elbette en yararlı olanlarıdır. Yalnız şunu belirtmeliyim ki, bu kan-koca yürüyüşlerinde birinin diğerine uyamaması ya da yolda gereksiz tartışmalara girilmesi bahis konusu ise buna başından itibaren mani olmak gerekir. Başlayıp yanda bırakmak çok daha zor, çok daha kırıcıdır. İnsanlann ihtiyaçları, zevk ve imkânları beraber olabildiği gibi bir ölçüde ay- n da olabilir. Bu ayn ihtiyaç zevk ve imkânın birleşememesi kırgınlık dargınlık veya siteme asla yol açmamalıdır. Taraflardan biri diğerini anlayışla karşılamalı tutum ve davranışıyla mani olucu değil yardım edici bir yöne girmelidir.

    Her zaman olduğu gibi iyi netice almak şartlara uymakla mümkündür. Şartlan neticeye götürecek şekilde ayarlamak ve bunlara uymak tabiatın insana armağan ettiği en önemli yetenektir. Bu yetenekten inşam mahrum kılan bencil ve eğitilmemiş iç çatışmalardır. Kıskanan ve başkalarının mutlu olmasına tahammül edemeyen kişiler yakınlarının, istemedikleri davranışlarını değişik yollarla eleştirme çabasına girerler. Bunlar da ayrı bir sıkıntı ve üzüntü kaynağıdır. Post arkadaş ve eşlerini mutlu etmek isteyenler ne onları gereğinden fazla yıpratıcı eleştiri yağmuruna tutmalı, ne de her şeylerinin doğru olduğunu söyleme gibi bir ilgisizliğin içine girmelidirler. Mümkün ve faydalı olanı söylemeli bunu söylerken yumuşak olmalı ve sivri kelimeler kullanmadan söylemenin yolunu bulmalıdır. Pek çok defa ana baba ve eşlerin zayıflama gayretinde muvaffak olamayan yakınla- nna sert bir dille sataştıkları herkesin yanında onu küçültücü eleştirilerle karşı karşıya bıraktıkları görülmüştür. Bunun özellikle genç eşlerde büyük bir ruhsal yıkıntıya ve aşağılık duygusuna sebep olduğunu söyieme- ye bilmem lüzum yok.

    İnsanı mutlu eden kendisine yakın ve faydalı olduğuna emin olduğu bir çevrenin bulunuşudur. Böyle bir çevrenin varlığı en büyük acıların bile paylaşılmasını mümkün kılar ve onları taşınır hale getirir. Böyle bir çevre olmayınca ya da çevrenin iyi niyetinden şüphe edilince başan daima güçleşir. Zayıflama kararı da daima bilhassa başlangıçta büyük bir mücadeledir. Bütün bu mücadelenin ilk günleri en zor olan günlerdir. Şişman kişi her işinde başarı sağlamış olsa bile bugün zayıf olmadığına göre bu işte başarısızlığa uğramış demektir. Onun bu konuda başarılı olabilmesi için en önemli şart ve yardıma kendisidir. Fakat o hale gelinceye kadar ilk günler devamlı olarak tenkit etmek ve gerekeni yapmadığını söylemek onu hayattan bezdirir. Bu bezginlikle hiçbir şeyin devamlı olması beklenemez. Biz devamlılığın şartım hastanın kendi kendine inanması, yani eğitimi benimsemesi ve bunun devamının gerektiğine sarsılmaz bir inanca sahip olmasında görüyoruz.

    Bazı insanların karakteri ilk günden kendi kendini disiplin altına almaya elverişlidir. Fakat şişmanlarda bu fevkalade enderdir. Büyük çoğunluk özellikle bu konuda bazı moral yardıma ihtiyaç gösterirler. O esnada ne yemeği teşvik ederek caydırmaya ne de devamlı tenkitlerle yıldırmaya kalkmamalı. Yapılan ufak tefek kusur ve programdaki sapmaları tatlı bir dille doğru yola getirmeye çalışmalıdır. Unutmamak gerekir ki, iştahlı insanlarda açlık özellikle ilk günlerde önemli bir “Verdiği sözden cayma” dürtüsü yaratır. Böyle zamanlarda bir küçücük krik-krak ya da yarım bisküvi ile bir çayı (tabii şekersiz) zayıflamak isteyenlerin yakınları getirip verivermelidir. Zayıflamaya karar veren kişiyi bu kararından caydıracak en önemli unsur, çok acıkma hissettiği zamanlarda yapacağı ufak tefek hataların yakınları tarafından büyük bir eleştiriye uğramasıdır.



    Gerçekten bunlar şişmanlıktan ve buna ilişkin eleştirilerden o kadar şikâyetçidirler ki, ekseriya yalnız yemek yemeyi tercih edişlerinin nedeni bu eleştirilerden uzak kalabilme gayretidir. Yemeği kısıtlama, iradesinin zayıflığım kabul etme bunlar için o kadar zordur ki, iç ifraz bezlerinin hasta olduğunu ve bunun için şişmanladığını yani hasta olduğunu kabul etmeyi daima tercih ederler. Nasıl uykuya doyamayanlara kısa süreli uyku kâfi gelmez ve her an hiç uyumadığından şikâyet ederse bunlara hiç bir zaman yedikleri kâfi gelmez ve ne kadar az yerlerse yesinler yine de kilo aldıklarını iddia etmekte akıl almaz bir inat gösterirler. Esasında daha önce söylediğimiz gibi bünyeden bünyeye ufak farklar vardır. Fakat hastanın tüm olarak psikolojik ve çevresel durumu organize edilmeden bu tedaviye başlamak daima kısa vadeli olmaktadır. Hasta bir zaman sonra kendi bünyesindeki farklılıklara göre perhiz ve yürüyüşlerindeki değişikliği ayarlamayı öğrenecektir. Fakat bu öğreniş oluncaya kadar her şeye itiraz edecek, ya “Benim bütün ömrümde yaptığım zaten bu perhiz idi, bir kilo da zayıflayamadım” diyecek veya bir düğüne giyeceği elbiseye uyabilmek ya da deniz mevsimine mayo ile çıkabilmek için birkaç kilo zayıflama ile sonuçlanacak geçici tedbirler isteyecektir. Zayıflayacak kişi bütün alışkanlıklarıyla yeni baştan kendini organize edecektir. Ne lüzumundan fazla yiyecek ne lüzumundan fazla tembellik edip sakin oturacak, ne bu zayıflama kararının kısa bir süre sonra yine eskiye dönüş anlamına geldiğini düşünecek.

    Dengeli yiyecek, bol yürüyüş ve spor yapacak, alkolü uygar ve sıhhi ölçülerde alacak, bedeni ve sinirlerini daha sağlam ve zinde tutacak olan bu yeni şartların kendisi için bir zevk haline gelmesini temin edecektir, özellikle genç kızlarda yeni akım dolayısıyla gönlünce yaşamak ve kendini sıkıntıya sokmamak felsefesinin arkasına sığınanları çok görmekteyiz. Çoğunun verimsiz olduğu bu yeni akımı tembellik ve kıskançlıklarına bir gerekçe gibi kullandıkları bilinen bir hakikattir. Başlangıçta gayet laubali, dünyaya metelik vermeyen ve böyle şeylere aldırmadığını biraz az terbiyeli bir eda ile belirten bu genç hastalarımızın baş başa konuşmalardan sonra disipline girmeleri çok daha kolay oluyor. Bizim tecrübelerimize göre en iyisi onları arkadaşlarıyla ya da çok değer verdiği bir arkadaşının yardımıyla disipline almalıdır. Ana baba ve ağabeylerin onlar üzerinde hemen hemen hiçbir rolü olmuyor. Ana ve babanın bunlardan daima bir şeyler istemesi aralarında süre gelen bir çatışmayı doğurduğu için bu yeni durumun tedavisinde ana babanın yardımı pek faydalı olmuyor hatta bir ölçüde zararlı oluyor. Bu gençlerin çocuğunun çok saygı duydukları ve sözünden çıkmadıkları bir yakın arkadaşları vardır. Onun bulunmasıyla bu sorun büyük ölçüde çözüm yoluna girebiliyor. Herhalde en tehlikeli durum bunlarla kalabalık içinde konuşmak ve doğrudan doğruya şahıslarını hedef alan eleştirilerde bulunmaktır.

    Zayıflama kararında karşılaşılan önemli zorluklardan biri de özellikle hastalığı gereği sık sık makarna, pirinç lapası, süt, sütlaç, muhallebi yemek zorunda olanlardır. Herkesin bildiği gibi bu hastalar esas hastalıklarının üzüntüsü içinde olduklarından onlar için şişmanlık geri plana düşer. Bizim böyle ülserli, bazı şişman hastalarımız olmuştur. Bunlar hastalıkları gereği bazen bir saatlik açlığa bile dayanamazlar ve o anı mutlaka yemek yiyerek geçiştirmek zorundadırlar.

    alıntı
#14.06.2015 18:36 0 0 0