Kazım Koyuncu

Son güncelleme: 25.06.2010 20:53
  • Kazım Koyuncu kimdir - Kazım Koyuncu biyografisi - Kazım Koyuncu resimleri - Kazım Koyuncu fotograflari

    noimage
    Hopa'da 1972 yılında doğan Koyuncu, müziğe ortaokul birinci sınıfta mandolin çalarak başladı.

    İstanbul'a üniversite eğitimi için geldikten sonra müzikle yoğun olarak uğraşan Koyuncu, 1992'de profesyonel müzik yaşamına geçti.

    Türkiye'nin ilk laz-rock grubu olan ''Zuğaşi Berepe''yi kuran Koyuncu, bu grupla 1995'te ''Va Mişkunan'' (Bilmiyoruz), 1998'de de ''İgsaz'' (Gidiyor) isimli albümleri yaptı.

    Koyuncu, 1998'in sonunda ''Zuğaşi Berepe''nin dağılmasının ardından tek başına müziğe devam etti ve ''Salkım Söğüt'' isimli projelerin ikincisinde 3 şarkıyla yer aldı.
    Kazım Koyuncu, 2001 yılında ilk solo albümü ''Viya''yı çıkardı. Daha sonra bir TV kanalında yayınlanan ve çok sevilen ''Gülbeyaz''adlı dizinin hem müziklerini yapan, hem de dizinin bazı bölümlerinde oyuncu olarak görev alan Koyuncu, ''Sultan Makamı'' dizisinin de müziklerini hazırladı.

    İkinci solo albümü ''Hayde''yi Nisan 2004'te çıkaran Koyuncu, yaklaşık 6 aydır kanser hastalığıyla mücadele ediyordu.

    Karadenizli şarkıcı Kazım Koyuncu, vefatından önce tedavi gördüğü VKV Amerikan Hastanesi'nde geçtiğimiz nisan ayında düzenlenen ''Çernobil'in Etkileri ve Hasta Hakları'' konulu panelde kanserle mücadelesini anlatmıştı.

    Koyuncu, o dönem ''4 aydır kanserle mücadele ettiğini ve kanserin özgürlüğünü kısıtladığını'' ifade ederek, ''kanseri kanser olmayanların anlamayacağını'' vurgulamıştı.

    Genç şarkıcı Koyuncu, konuşmasında şunları kaydetmişti:

    ''Duyarlı bir sanatçı olarak dertleri hissediyordum. Kanser de oldum artık. Ben kanserden çok korkan bir insandım. Kanserim ve korkmuyorum. Sadece beni sevenleri ve özgürlüğümü düşünüyorum. Ölüm küçük bir şey, ama hastalık sizin özgürlüğünüzü sınırlıyor.''
#19.06.2007 11:34 0 0 0
  • NARİNO

    Ben deli oldum deli narino
    Tutun bağlayun beni
    Gideyirum buradan narino
    Kızlar ağlayun beni

    Bu dere yılan olsa narino
    Derdumi bilen olsa
    Oturup da ağlardum narino
    Yaşumi silen olsa

    Bu dere akar gider narino
    Taşlari yikar gider
    Ne ettum sevduğume narino
    Yuzume bakar gider

    noimage

    ASİYE

    Ağasarın balını gel salını salını
    Adam cebinde taşır senin gibi gelini oy Asiye oy

    Oy Asiye Asiye tütün koydum kesiye
    Baban seni veriyi da bir bağa pırasiye oy Asiye oy

    Sis dağının başında yel püfür püfür esiyor
    Baban bu yıl kurbanı çifter çifter kesiyor oy Asiye oy

    noimage


    DENİZDE K'ARARTİ VAR

    Denizde k'ararti var bu gelen k'ayik midur
    Ben ozledum yarumi ağlasam ayip midur

    Oy dumanlar dumanlar hep dağlari sardunuz
    Yureğumun derdini bilsenuz ağlardunuz

    K'arardi K'aradeniz taşti bu yana taşti
    Haber verun yarume gyozlerum doldi taşti

    Gemi mil ilen olur sevda dil ilen olur
    Guzeller çok var ama meyil birine olur

    noimage

    BEN SENİ SEVDUĞUMİ

    Ben seni sevduğumi dunyalara bildurdum
    Endurdun kaşlaruni babani mi eldurdum
    En dereye dereye al dereden taşlari
    Geçti bizden sevdaluk al cebumden saçlari
    Kiz evunun onine sereceğum kilimi
    Oldi hayli zamanlar görmedum sevduğumi
    Yaz geldi bahar geldi açti yeşil yapraklar
    Ben sana doyamadum doysun kara topraklar
#19.06.2007 11:37 0 0 0
  • o her zaman bizden biri olmuştur.kazım koyuncunun sesi ve yüreği hepimizde aynı etkiyi verir karadenizde.Allah (c.c) rahmet etsin inşallah.
    emeğine sağlık hemşerim
#19.06.2007 12:13 0 0 0
  • MaaLeSef öLdükten Sonra Kıymetini BiLdim...

    Daha ÖnCeLeri DinLemezdim :(

    aLLah Rahmet EyLeSin...
#19.06.2007 22:26 0 0 0
  • onun adını duyduğumda çernobile lanet ediyorum

    çayda bişey yok diyen bürokratlara




    su gibi bir yürek küsmeden çekti gitti


    İşte gidiyorum
    Birşey demeden
    Arkamı dönmeden
    Şikayet etmeden
    Hiçbirşey almadan
    Birşey vermeden
    Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum

    Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde
    Yürüyorum sanki senin yanında
    Sesin uzaklaşır herbir Adımda
    Ayak izim kalmadan gidiyorum

    Gerdiğin tel kalbimde kırılmadı
    Gönülkuşu şarkıdan yorulmadı
    Bana kimse sen gibi sarılmadı
    Işığımız sönmeden gidiyorum



    saygıyla anıyorum..Allah rahmet eylesin..
#26.06.2007 11:47 0 0 0
  • allah rahmet egleisn mekanini cennet eglesin
#26.06.2007 11:49 0 0 0
  • noimage
#19.04.2008 17:37 0 0 0
  • Seni Unutmyacagiz Kazim Koyuncu Mekanin Cennet Olsun...
#12.07.2008 21:38 0 0 0
  • Cok Sevdigim Bir Sanatci İdi. Geç BuLduk Erken Kaybettik,

    Yüce Mevlam Mekanini Cennet Eylesin.
#24.07.2008 07:37 0 0 0
  • tsk
#28.07.2008 11:37 0 0 0
  • "Müzisyenim, ondan sonra Karadenizli'yim, ama hepsinden önce bir devrimciyim"

    Kazım Koyuncu

    dünyada bir yerdeyim ben
    yol kenarlarındaki su birikintilerindeyim
    yerim yurdum yoktur benim
    yarim yurdum yoktur benim
    sadece gökyüzüne göreyim

    uzak yerler çeker beni
    isterim ki gemilerle gideyim
    bugün burda şarkılar söylerim
    ben kendime şarkılar söylerim
    ama yarın hiçbir yerdeyim

    karadenizin hırçın mavisi
    ve dağların yeşil kuşağı
    martılara kaldı ipek gülüşün
    haziranda ölmek sana da düştü


    çernobilden siyah bir bulut
    gelip senin göğünde durdu
    ekmeğine sızdı çayına sızdı
    türküler içinde gençliğin yandı


    şimdi türkülerin hayat içinde
    senden dinleyenler keder içinde
    nasılda çocuktu kaçkar yüreğin
    dido diyen dilin suskun mu kaldı ?
#24.03.2009 00:44 0 0 0
NaZ NaZ foto

  • noimage

    noimage

    noimage






    noimage


    noimage

    noimage

    noimage


    noimage
#24.03.2009 16:09 0 0 0
  • havil paylaşım için teşekkürler unutturmamak dileğiyle...
#24.03.2009 16:13 0 0 0
NaZ NaZ foto
  • Kâzım Koyuncu (d. 7 Kasım 1971, Artvin - ö. 25 Haziran 2005, İstanbul), geleneksel Karadeniz müziği ile rock müziği sentezleyerek kendi tarzını yaratan Laz müzisyen. 33 yaşında akciğer kanserinden vefat etmiştir.


    Hayatı

    Artvin'in Hopa ilçesine bağlı Sugören Köyü'nde, 7 Kasım 1971 tarihinde doğmuşsa da nüfusa geç kaydedildiğinden dolayı resmi doğum tarihi 10 Mayıs 1972'dir. Müziğe ortaokul birinci sınıfta mandolin çalarak başlamış, çocukluğu, "üstadım" dediği, "Kemençeci Yaşar" lakabı ile tanınan Yaşar Turna'nın yanında türkü dinleyerek geçmiştir. İstanbul'a üniversite eğitimi için geldikten sonra müzikle yoğun olarak uğraşmaya başlamışsa da İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden siyasi nedenlerle ayrılmıştır. 1992 yılında profesyonel müzik hayatına atılmıştır. 2004'ün sonlarında sanatçıya akciğer kanseri [2] teşhisi konulmuş ve kanser tedavisi görmeye başlamıştır. 25 Haziran 2005'de, 33 yaşında, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirmiştir.


    Müzik kariyeri

    1992'de henüz 20 yaşında iken Ali Elver le "Dinmeyen" adlı özgün müzik grubunu kurmuş ve profesyonel müzik hayatı başlamıştır. Zamanla Lazca müzik yapmak için bu gruptan ayrılmışsa da rock'tan kopamamış ve geleneksel Laz halk müziğini rock tabanlı yorumlamaya başlamıştır.

    1993'te Mehmedali Barış Beşli ile birlikte Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) adlı rock müzik grubunu kurmuştur. Lazca rock yapma iddiası ile yola çıkan ve 1995'te Va Mişkunan (Bilmiyoruz), 1998'de de İgzas (Gidiyor) adlı albümleri yaparak bu iddialarını da gerçekleştiren grup, sınırlı sayıda (yalnızca 130 adet) basılmış bir konser albümü (Bruxel Live)çıkardıktan sonra 1999 yılında dağılmıştır.

    Kazım Koyuncu, tek başına müziğe devam etmiş ve Salkım Söğüt adlı projelerin ikincisinde 3 şarkıyla yer almıştı. 2001'de Viya adlı ilk solo albümünü çıkardıktan sonra Kanal D televizyonunda yayınlanan popüler TV dizisi Gülbeyaz'ın [3]hem müziklerini yapınca yurt çapında tanınmıştır. Daha sonra Kemal Sahir Gürel ile birlikte Sultan Makamı adlı televizyon dizisinin müziklerini hazırlamıştır..

    Karadeniz müziğinin güçlü temsilcilerinden Fuat Saka, Volkan Konak ve Bayar Şahin ile birlikte düzenledikleri, büyük ilgi gören Hey Gidi Karadeniz konserler dizisinin de öncülüğünü yapmış, Nisan 2004'te çıkardığı ikinci solo albümü Hayde ile popülaritesini arttırmıştır.

    Ölümünden sonra 16 şarkının 4 tanesi konser kaydı, 4 tanesi (Dünyada Bir Yerde, Yalnızlığı Anla, Hoşçakal, Yine Burada) demo kayıt, geri kalanı ise farklı albümlerde (Gitarın Asi Çocukları (Anılar Düştü Peşime), Grup Patika/Aşk Beni Büyütmedi (Ayrılık Şarkısı), Seyduna (Hayat), Tuncay Akdoğan/Bir Nehir ki Ömrüm (Darbedar), Dinmeyen/Sisler Bulvarı (Askıda Yaşamak), dizi müziği (Le le le) yer alan Dünyada Bir Yerdeyim albümü Halkevleri tarafından Ocak 2007 çıkartılmıştır. Bu albümün geliriyle Kazım Koyuncu Kültür Merkezi çalışmalarına başlamış ve halen çeşitli atölye çalışmalarıyla katılımcılarına ücretsiz eğitimler vermeye devam etmektedir. 2008 yılında Kazım Koyuncu'nun hayat hikâyesinin yanısıra bir kısmı hiçbir yerde yayınlanmamış görüntülerle anlatan yönetmenliğini Ümit Kıvanç'ın yaptığı "Şarkılarla Geçtim Aranızdan" belgeseli 3 DVD halinde yayınlanmıştır.


    Kaybının yankıları

    26 Haziran 2005 'te Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nda düzenlenen tören sonrası onbinler tarafından Hopa'ya uğurlanmış ve 27 Haziran 2005 'te doğduğu köy olan Pançol'da fındık ağaçlarının çevrelediği köy mezarlığında ebedi istirahatgahına konulmuştur. Kazım Koyuncu'nun genç yaşta kaybı, gönülden bağlı olduğu Trabzonspor'un vefakar taraftarları, Laz dilinin tanınmasına yaptığı katkılardan dolayı Laz halkı, çevre sorunları konusunda gösterdiği duyarlılığın yanısıra alçakgönüllü, samimi ve hümanist kişiliğiyle kalbini kazandığı büyük halk kitleleri tarafından üzüntüyle karşılanmıştır.


    Kişiliği

    Akıllardan hiç çıkmayacak bir sözü:

    "Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."
#24.03.2009 16:17 0 0 0
  • noimage

    '... Hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Ç'e" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya.

    KAZIM KOYUNCU

#24.03.2009 20:01 0 0 0
NaZ NaZ foto
  • "Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim. Ve gerçekten doğru bildiğim bir şeyi en azından çok zorlanırsam ortaya koymaktan çekinmem" diyordu bir röportajında Kazım Koyuncu...

    Dünyaya o unutulmaz güzel sesini bırakıp veda ettikten bir gün sonra 26 Haziran 2005 günü Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda Kazım'ı İstanbul'dan Hopa'ya uğurlanmaya gelen binlerce kişinin sevgisini kazanmasının sırrı bu sözlere yansıyan duruşu ve kişiliğiydi.

    Kazım Koyuncu Karadenizliydi. Artvin'in yaylaların yeşiliyle denizin mavisini buluştuğu Hopa ilçesinin bugünkü adı Yeşilyurt olan P'anç'ol köyünde 7 Kasım 1971'de doğdu. Doğum tarihinin nüfus kağıdına 10 Mayıs 1972 yazılması nedeniyle yılda iki kez doğum günü kutlama mesajlarını gülümseyerek karşılardı Kazım. Çocukluğunda "Kemençeci Yaşar" olarak tanınan Yaşar Turna'nın türkülerini çok dinlediğini her zaman dile getirirdi.

    Kazım Koyuncu çocukluk günlerini anlatırken "Kitap okuyan babamdan kaynaklı olarak diğer çocuklardan farklı oldum" diyerek babasının farklılığın kendisine nasıl yansıdığının altını çizer. Hopa'da bakkallık ve berberlik yaparak ailesinin geçimini sağlayan Cavit Koyuncu, 1960'larda Türkiye İşçi Partisi'nin kuruluş dönemlerinde partililerle tanışmış, dükkanı öğrencilerin kitap-gazete okuma yeri haline gelmişti. Cavit Koyuncu'nun Oğuz, Canan, Hüseyin, Orhan ve Kazım'dan küçük Niyazi olmak üzere 6 çocuğu vardı. 12 Eylül'ün ardından Erzurum'da 6 ay hapis yattığı sıralarda Kazım 10 yaşındadır ve aile anne Hüsniye Koyuncu' nun gayretleriyle ayakta kalır. Baba Cavit Koyuncu'nun aldığı mandolin ve amcasının Almanya'dan getirdiği gitar, Kazım'ın müzik yaşamına ilk adımlarının nedeni olur.

    Kazım Koyuncu "17 yaşında köyünden çıkar" ve 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girer. 1993'te okulu bırakır ve sadece müzik yapmaya karar verir. Bu dönemi şu sözlerle anlatıyordu Kazım Koyuncu "Zor dönemler, o okulu bitirip kaymakam falan olacaksın ya da kendi istediğin işi yapacaksın. Ama hep soru işaretleri olacak, sonu nereye varacak? Bu tercihlerden soru işaretli olanını tercih ettim."

    Kazım, 1990 yılında Çağdaş Sanat Atölyesi'nin etkinliklerinde yer aldı. Çağdaş Oyuncular'ın sahneye koyduğu ''Faşizmin Korku ve Sefaleti'' adlı oyunun müziklerini yaptı. 1991 yılında Ali Elver ile birlikte kurduğu ve müziğe başladığını söylediği "Grup Dinmeyen" dönemini de yine bir röportajında şöyle dile getiriyordu: "Özgün müzik denen, protest denen tarzda müzik yapmayı amaç edinen bir grup kurduk ama kısa zamanda elektrik gitarı sokmaya başladık. Dağıldık, toplandık falan çok uzun sürdü. En sonunda Dinmeyen 1996'da Sisler Bulvarı isimli bir albüm çıkardı."

    Grup Dinmeyen tek albümünden sonra dağılırken Zuğaşi Berebe grubu Kazım Koyuncu'nun müzik yaşamında daha etkili bir yer alıyordu. Kazım Koyuncu bu dönemi "Dinmeyen'i kurduktan hemen sonra 1993 yılında Zuğasi Berepe (Denizin Çocukları) isimli yeni bir grup kurduk. Yani hem Dinmeyen devam ederken hem de bu grup devam etti" diye internette Lazuri.com adresli sitede kendi yazdığı yaşam öyküsünde özetlemişti. Zuğaşi Berepe, Kazım'ın müzik yaşamında bir dönemeçti.

    Zuğaşi Berepe, Kazım Koyuncu'nun müzik yaşamında olduğu kadar Lazca söyleyen bir rock grubu olarak da Türkiye'de önemli bir adımdır. Aslında Kazım Koyuncu bir gösteride gözaltına alındığında Emniyet'te polisin ağzından laf almak için Lazca konuşmasıyla "Lazlığının" farkına vardığı hikayesini birçok sohbetinde dile getirmişti.


    Lazcayı keşfetmek

    Kazım Koyuncu'nun bu dönemlerde tanıştığı ve henüz İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğrenci olan Mehmedali Barış Beşli, bir horon çalışması içindedir ve burada Lazca müzik yapma düşüncesi doğmuştur. Mehmetali Beşli, Lazca müzik düşüncesinden Kazım'a söz eder. Kazım, Mehmedali Barış Beşli, İlhan Karahan (Yabantaş) bir araya gelirler ve daha sonra Metin Kalaç' ın da aralarına katılmasıyla Zuğaşi Berepe kurulur. Kazım Koyuncu Zuğaşi Berepe'nin önemini bir röportajında şöyle vurguluyordu: "Hiçbir şey düşünmeden Lazcayı keşfetmeye, keşfettiğimiz dille de müziği sonuna kadar özgür bırakmaya başladık. Lazca, rock müziği yapma konusunda çok ciddi bir dayanak oldu. Çok bakir bir dildi ve çok enteresan bölünebiliyordu. Melodileri sözlerle oturtmak için çok çaba sarf etmedik... Yaptıkça büyük bir şey yaptığımızı anladık. Lazlarla karşılaştığımız anlar çok enteresandır. Uzun saçlı, küpeli yırtık pantolonlarımız vardı. 80 doğumlu insanlar hala Zuğaşi Berepe hayranları olarak geliyorlar. Özellikle şimdi Lazca rock müzik yapmaya başlayan gençleri görünce hakikaten bir şeyi başardığımızı düşünüyorum. Bizim bir amacımız vardı. Sadece Lazcayı korumak değil, yaşamaktı, yaşarken de bir şeyleri ifade etmekti. Biz kendi ilkelerimize sadık olduk. Lazca bize çok büyülü bir şey de kattı. 6-7 sene sürdü."


    DOSTLUK BİTMEDİ

    Zuğaşi Berepe 1995'te "Va Mişk'unan-Bilmiyoruz", 1998'de "İgzas- Gidiyor" albümlerini çıkardı. Gruba zamanla bas, perküsyon ve flütü ile Cafer İşleyen, elektrogitarda Gürsoy Tanç, davulcu Zülküfil Murat Dilek ve Uğurcan Sezen katılmıştı. Tulumlara Mahmut Turan nefes veriyordu. Zuğaşi Berepe'nin Brüksel konseri sırasında canlı kayıt edilen parçaları kısıtlı sayıda bastılan Bruxel Live (1998) albümü de rock müzik sevenlerin hala peşinden koştukları efsaneleşmiş bir çalışmadır.

    Zuğaşi Berepe'nin 1998'de dağılmasından söz ederken Kazım Koyuncu "Biraz benim yüzümden gibi görüyorum" der. Gruptan ayrılma kararı alır ama arkadaşlarıyla hiçbir zaman ayrılmaz. Solo çalışmalarını yaptığı müzisyen arkadaşlarını çoğu zaten Zuğaşi Berepe grubundan dostlarıydı ve hep yanında kaldılar. "Biz hala en yakın arkadaşlar olarak yaşıyoruz" diyordu.


    SALKIM SÖĞÜT

    Zuğaşi Berepe'den ayrıldıktan sonra zor dönemler geçirir Kazım. Tuncay Akdoğan' ın "Serüvenciler" grubunun kuruluş aşamalarına katıldı. Bu çalışmalar sırasında kaydettiği "Darbedar" adlı şarkı, Akdoğan'ın 22 Kasım 2004'te ölümünden sonra arkadaşları tarafından çıkarılan "Veda" adlı albümde yer aldı. Aydoğan'ı kaybetmekten büyük üzüntü duyan Kazım "Ölüm hepimizin hayatında var. Biraz bizim büyümemizi sağlayan şeyler" diyordu.

    Kazım, 2000 yılında Beyoğlu Metropol Müzik'in çıkardığı Salkım Söğüt dizisinin ikincisinde daha sonraları kendisiyle neredeyse özdeşleşen Megrelce "Didou Nana" şarkısını, Lazca çok sevilen bir türkü olan "Golas Empua Yulun" ile "Dağlarda Kar Sesi Var" türküsü ile yer aldı. Salkım Söğüt-4'te ise Kazım'ın seslendirdiği en güzel şarkılardan olan ve Viya albümünde de yer alan "Ou Nana" şarkısında İlkay Akkaya ile düet yaptı.


    VİYA

    Kazım Koyuncu müzik yaşamına tek başına devam etmek istediği zorlu döneminde kendi deyişiyle daha "Karadenizli" bir çalışmaya yöneldi. Beyoğlu Metropol Müzik'in sahibi Faruk Altun' un yapımcılığını üstlendiği Viya albümünün hazırlık sürecini Kazım'ın 2004'teki söyleşisinden aktaralım: "Bugün hala rock'nroll duygularla örülmüş bir insanım. Fakat etnik vurgulardan etnik müziklerden büyük ölçüde beslenen rock'n roll bir adamım. Sadece kişiliğim belki rock'n roll'dan duyguları içeriyor ama yaptığım ve yapacağım şey bundan böyle daha çok etnik müzikler olacaktır diye düşünüyorum."

    Viya albümü Kazım'ın gelecekteki müziğinin şekillendiği, habercisi olduğu bir albüm olarak düşünülebilir. Viya, Kazım için gelecekte yapması gerekenler için işaretti. Kazım "aslında bir geçiş çalışması oldu" diye nitelediği Viya'da Lazca, Gürcüce, Hemşince anonim şarkılar ve Laz sanatçı Hasan Xelimişi'nin eserlerini söyledi.

    Söyleşilerinde özellikle K'oçari, Lazca Domivamis, Lazlardan ayrı bir halk olan Hemşin dilindeki Ka Tun Mita Xendasoç' un düzenlemelerine dikkat çekiyordu.

    Karadeniz'in kaybolmaya yüz tutmuş dillerine sahin çıkarken "Türkçe'yi ben seviyorum...Lazca başka bir yerde duruyor ama etnik müzik çok tahrik ediyor beni. Özellikle Karadeniz müziği ve Kürt müziğini de severim, ritm altyapısına bayılırım" sözleriyle de tüm Türkiye'yi kucaklamaya gayret ediyordu.

    Kazım müzikteki yolunda kendine belirlediği ilkeleri giderek daha belirginleştirdiğini şu sözleriyle anlatıyordu: "Bugün etnik seslerden beslenmeyen bir müzik yapmayacağımı biliyorum. Ne yapacağımdan çok ne yapmayacağımı biliyorum. Melodik kurguları çok standart popüler kurgularıyla aynı şey olmayacak. Etnik müzikten hep besleneceğim. Başka etnik müziklerden ve modern müziklerin birtakım şeylerinden de çekinmeyeceğim. Bazen bateri de elektrik gitarı da, erbaneyi, kavalı da kullanabilirim. Ben kendime bir şeyler yaratmayı düşünüyorum. Bunu istiyorum ama öz itibariyle Karadeniz vurgusunu ortaya koymaya düşünüyorum."

    Modern denemeleri, etnik enstrumanları da kullanarak yapmayı seviyordu ama "Türküleri yorumlamak bir şeydir ama yeni bir şeyler yapmak daha önemli bir şeydir. Bunun peşinde olmak gerektiğini düşünüyorum" diye de bir dipnotu vardı.

    Viya albümüyle Karadenizlilerle tam bir bağ kuramasa da üniversite öğrencileri, "muhalif kesimler"le buluşur.

    Zaten çekincelerinin altını " Beni diğerleri gibi tanıma sansları yok. Bunu bilerek benimle tanışmalarını arzu ediyorum. Ben onların alışık oldukları bir Karadenizli şarkıcı olarak onlarla asla buluşamam. Onlar da buna alışa alışa benimle bir gün doğrudüzgün karşılaşabilirlerse sevineceğim" diye çiziyordu.


    GÜLBEYAZ

    Kazım Koyuncu, yılında Kanal D televizyonunda yayımlanan Gülbeyaz adlı televizyon dizisinin müziklerini yapmaya yönetmen Özer Kızıltan ile dostluğu ve bir Karadeniz dizisine doğru katkılarda bulunabileceğini düşünerek kabul etmişti. Gökhan Birben'in okuduğu "Hey Gidi Karadeniz" şarkısıyla başlayan filmin müzik çalışmalarını şöyle aktarıyordu: "Güzel olduğuna inandığım seyleri yaptım. Piyasanın istediği şeyleri yapmak mutlu olmayacaktık. Akustik enstrumanlar, kemençe tulum kullandım. "

    Kazım'ın Gülbeyaz dizisinin müziklerini yapmaktan alışılmış "komik Karadenizli" tiplemesinden uzakta bir proje olmasının büyük etkisi vardı. "İnsanlar yaşıyorlar ve yaşayan insanların çok fazla konuları var sadece komiklikleri yok. İnsan olarak ve yaşadıkları hikayeleriyle düşünerek algılamadılar sinemacılar, televizyoncular" diye komedi unsuru Karadenizli hikayelerine tepkisini dile getiriyordu.


    HAYDE

    Kazım Koyuncu ikinci albümde Karadeniz vurgusunu daha öne almayı düşüncesini nisan 2004'te Beyoğlu Metropol Müzik'ten yayımlanan Hayde albümünde gerçekleştirdi. Ama türkülere, otantik tarzı yönelirken kendi deyişiyle "daha çok da Batı'laştı". Türkçe türkülerin yanı sıra Lazca, Gürcüce, Hemşince, Megrelce şarkılarla Karadeniz'in tüm kültür ve renklerini yansıtmaya çalıştı. Tulum, kemence, kaval gibi otantik çalgıların yanı sıra bas, elektrogitar, davul ve bilgisayar destekli seslerle müziğine tam da anlattığı gibi hem otantik hem modern öğeler kattı. Gülbeyaz dizisinin başrol oyuncusu Şevval Sam bu albümde "Ben Seni Sevduğumi" türküsünü seslendirirken Kazım "Gelevera Deresi" türküsünde Şevval Sam ile düet yapmıştı.

    Hayde'yi "Benim sahnedeki edindiğim tecrübeler, film müziklerinden tecrübeler ve arkadaşlarımla paylaşıp, ürettiğim şeylere dayanan bir sound oldu" diye anlatıyordu. Fadime, elektrogitar ve ritmleriyle tam da Kazım'ın anlattıklarını yansıtıyor. Rize'nin Pazar yöresinden bir ezgi olan Hayde'deki vokal denemelerine de işaret ediyordu ve ekliyordu "Hayde'nin arasına yazdığım tulum ve elekrogitar soloları üçyüz yıllık bir melodiymiş gibi duruyor."

    Hayde'yi hazırladığı dönemde Kemal Sahir Gürel ile birlikte Sultan Makamı adlı televizyon dizisinin müziklerini yapıyordu. Filmin jeneriğine "Denizde Kararti var" şarkısının girişinde kullanığı klarnet solosunu taşımıştı.Karadeniz'in tulumu ile klarneti buluşturmasının hikayesinde kendi beslendiği kaynakları da anımsatıyordu: "Ben Hopalıyım,oradan 17 yaşındayken ayrıldım ama o kadar çok değişik müzikler dinledim ki. Rock müzik dinlediğim kadar İç Anadolu da, Doğu da dinledim.İster istemez bütün bunlar beni oluşturmuş oluyor. Benim aklımdaki gerçek müzik olgularını ortaya çıkarıyor. Hal böyle olunca bundan bağımsız bir müzik yapmam da mümkün değil. Sadece bir Karadeniz şarkıcısı olarak hayatta durmadığımdan ötürü bütün bildiklerimi ve hissettiklerimi yansımam gerekiyordu. Bu albümde biraz da bilinçli bir müdahale ile klarneti bizim müziğe adapte etme kararı verdim. Çünkü klarnetle tulum bence çok iyi yan yana geliyordu."

    "Bence Laz müzik tarihindeki en önemli yeniliklerden bir tanesiydi" diye bu enstrumanların buluşmasını anlatırken kendi müzik kaynaklarını irdelemeye devam ediyordu: "Bütün bunlar benim yapacağım müziğin tarzı ne olursa olsun içinde olmalı diye düşünüyorum. Yenilikler yaratmalıyım. sonuç itibariyle ben şarkıların ana melodilerine müdahale etmiyorum, sözlerini de değiştirmiyorum, saçmalamıyorum, ama düzenleme yaparken yeni melodiler katmaya çalışıyorum, ve yeni enstrumanlarla bir şeyler yapmaya çalışıyorum."

    Hayde, Kazım Koyuncu'yu Karadenizlilerde daha sıkı buluşturan bir albüm oldu. Müthiş bir tempoyla hem Karadeniz kentlerinde, hem Türkiye'nin her bölgesinde hem de yurtdışında konserden konsere koştu. "Henüz tam olarak yapmak istediklerimi yapamadım ama biraz bildiğimiz şeyleri bozan, biraz statükoyu parçalayan, biraz ezberlerini bozan işler yapmayı çok istiyorum.Bunun için vargücümüzle arkadaşlarla çalışacağız" diye tutkusunu dile getiriyordu.

    Kazım Koyuncu, grubunda Zugaşi Berepe'den bu yana çalıştığı arkadaşları, yeni katılanları önemsiyor, çalışmalarında hep "arkadaşlarım" diyerek ekibine verdiği önemi de belli ediyordu. Metin Kalaç, Cafer İşleyen, Murat Dilek, Gürsoy Tanç, sonradan aralarına katılan kemençe sanatçısı Selim Bölükbaşı, geri vokallerinin yanı sıra ve horonlarıyla izleyiciyi coşturan Harun Topaloğlu, tulumcular Metin Turan ve İsmail Avcı, Kazım ile birlikte o müthiş sahne performanslarını yaratıyorlardı. Hayde, piyasa koşullarının alışılmış yöntemlerini kullanmamasına ve sektörün krizine karşın satış rakamlarıyla müzik dünyasını şaşırtırken geniş dinleyici kitlesi konserlerini dolduruyordu. Bu "popülerliğin" duruşunu nasıl etkileyeceğini daha doğrusu etkilemeyeceğini şöyle anlatıyordu:

    "Hayatımda ne paranın ne de başka acayip değerlerin çok fazla bir yeri olmadı.Para güzel bir şey, bazen olduğu zaman kendimi iyi hissediyorum ama parayı hissetmiyorum. Onu hayatımın apayrı bir yerine koyuyorum. İçimdeki müzik yapmak ateşinin hiç sönmemesi için sürekli bir şeyler katmam gerekiyor. Oraya sürekli bir şeyler atmam ve bu yangını büyütmem gerekiyor diye düşünüyorum... Bence bir sanatçının ya da bir şarkıcının çok cesur olması gerekiyor."

    Demokratik kitle örgütlerinin düzenlediği konserlere, dayanışma amaçlı etkinliklere her zaman katılacağını "Açıkhava Tiyatrosu'nda çok güzel bir konser yapabiliriz ama la bella düğün salonunda bir sendikanın etkinliğinde grubumla birlikte çıkmayı istiyorum çünkü bunlar insanı kendisine getiriyor. Bütün bu etkinliklerin tamamına ve o hayatın tamanına eşlik edeceğim. bundan başka şans bulmuyorum kendime" sözleriyle dile getirmişti.


    Müzisyenlerle dayanışma

    Müzisyen arkadaşlarıyla her zaman dayanışma içinde olan Kazım Koyuncu, Patika grubunun 2005 yılında çıkardığı albümüne destek olmuş "Aşk Beni Büyütmedi" albümünde "Yalnızlık Şarkısı" adlı şarkıyı seslendirmişti. Umay Umay'ın "Ağzı Bozuk Aşk Mektubu" albümünde Megrelce şarkı olan Gyuli Çkimi'nin melodisindeki bir şarkıda düet yaptı. Karadenizli türkücü Hülya Polat' ın Rino albümünün müzik yönetmenliğini üstlendi. Tunay Bozyiğit' in "Seyduna Türküleri" dizisinin üçüncüsüne de sesiyle katkıda bulunmuştu.

    HASTALIĞA MEYDAN OKUMA

    2004 yılının sonlarında aralık ayında Kazım Koyuncu'ya testis kanseri teşhisi konuldu ve kısa bir süre sonra tüm dostları, dinleciyicileri kötü haberi aldı. Kazım Koyuncu,hastalığıyla büyük bir mücadeleye girerken etrafındaki sevgi çemberiyle bu zor zamanların geçeceğine inanıyordu.

    Kazım nefesi yettiği kadar sesi çıktığı kadar müziğinden ve direncinden vazgeçmedi ve kemoterapi tedavisi sırasında 4 Şubat 2005'te İstanbul'da Taksim'deki Yeni Melek Gösteri Merkezi'nde izleyicileriyle kucaklaştı. Sevenlerine hastalığına unutturduğu müthis bir konser verdi ve aslında yaşam dersi verdi. Konserlerinden vazgeçemezdi ve belki biraz da sevenlerini üzmek için "ha kanser ha konser" diye esprili yapmaktan geri kalmamıştı. Gördüğü ilaç tedavisinden çok sevdiği saçlarının tamamen dökülmesini beklemeden kendisi kestirmiş ve grubundaki bütün dostları da aynı şekilde saçlarını kestirerek yüreklerinin Kazım ile birlikte olduğunu göstermişti. Bu konserde gruba nefesli sazlarıyla müzisyen dostu Kemal Sahir Gürel de katılmıştı.


    Germ hücresi tümör

    Kazım, 23 Nisan 2005 günü Trabzon Dernekler Birliği'nin İstanbul Ticaret Odası'nda düzenlediği "Çernobil'in etkileri ve Hasta Hakları" panelinde yaşam, hastalık, bilimi sorguladığı acı ve isyanı bir arada hissettiren bir konuşma yaptı.

    Kazım'ın o konuşması da yerleşik düzenin kuralları dışında kalmasına karşın nasıl böyle bir geniş izleyici kitlesini edindiğini açıkça gösteriyordu. Çernobil panelindeki konuşmasından birkaç paragrafı Şehnaz Yeygel' in bat çözümlerinden alıntı yaparak aktaralım:

    "..Bilgi ve bilim kendini yenilemediği müddetçe gerici bir seydir, özellikle bilginin kendisi... Ben germ hücreli tümörleri öğrendim. Benim germ hücreli tümörlerim var. Şu anda herhangi bir kan testiyle ve patoloji sonucuyla bana gelindiği zaman dünyanın herhangi bir germ hücreli tümörünü tedavi edecek profesör kadar size ilaç yazabilirim. Çünkü öyle yazıyor ve yüzde 80 kurtulma ihtimali olduğunu yazıyor. Ama yüzde 20' yi sorduğum zaman doktor bana 'Niye onu soruyorsun ki?' diyor. Çünkü ben yüzde 20' yi merak ediyorum."

    "...Hayatım 33 yasına kadar hep mücadele ile geçti. Hep gıcık işlerle uğraştım. Sahil yolu projesi dediler. Bir albüm yaptım, sanki gazete çıkarmış gibi yazdım oraya "Sahil yolu projesini istemiyoruz. Nükleer santral istemiyorum..."

    "..Şimdiye kadar verdiğim bütün mücadele ve rahatsızlık için kimseden özür dilemiyorum ve yaptığım her şeyden de gurur duyuyorum. Bundan sonra da hayatım ve sağlığım nere giderse gitsin daha da gıcık, illet, muhalif, deli bir herif olmaya devam edeceğim."

    Kazım Koyuncu, 30 Nisan 2005 tarihinde Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nin ödülünü almak için Trabzon'a gittiğinde hastalığı ilerlemişti ve ağrılarına karşın ayaktaydı. Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde gençlerle bir kez daha buluştu ve çok sevdiği gibi horonlar tepildi, bir ağızdan şarkılar söylendi. Bu kez zaman zaman oturmak zorunda kaldı, ama vazgeçemediği konserlerine verdiği anlama çok önceleri anlatmıştı zaten: "Bizim sahne ile ilgili yaşadığımız bir hikaye var, bir masal var. zamanla daha büyük yerlere taşıyabileceğimiz, ne olur bilemiyorum ama bu konserlere daha başka şeyleri taşıyabileceğimize dair tuhaf bir şey var inaç var içimde. bu konserler sadece bir konser olarak kalmayacak gibi geliyor. belki bir yürüyüş başlatırız bilemiyorum."


    UĞURLAMA

    Kazım Koyuncu 25 Haziran 2005 günü tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdiğinde gerçekten de bir yürüyüş başlatmıştı. Kazım Koyuncu'yu İstanbul'dan uğurlamak üzere Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda bir tören düzenlenmiş ve çok kısa sürede duyurusu da yapılımamıştı ama 26 Haziran 2005 günü binlerce kişi gözyaşları içerisinde gelmişti. Genç yaşlı, işadamı, işçi, öğrenci, sanatçı, toplumun tüm kesimlerinden gelip Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nu dolduranları acılarını isyana dönüştürmüş Çernobil kazasından sonra kayıtsız kalan devlet, hükümet yetkililerinin tutumlarını sorgulamıştı. Binlerce kişi Kazım'ı taşıyan aracın arkasından Taksim'e kadar yürüdü, sloganlarını kesmedi. Aynı akşam Kazım'ı Trabzon Havaalanı'ndan alan Karadenizliler doğduğu Hopa'ya doğru arkasından büyük bir konvoy oluşturdular. Yağmur altında Trabzon'un, Rize'nin ilçelerinden geçerken otoban kenarlarından, balkonlardan, pencerelerden isyankar çocuklarına el salladılar bağırlarına bastılar.

    Kazım, 27 Haziran 2005 günü artık adı Sugören olarak değiştirilen 2-3 km uzaklıklıktaki K'ise'deki evinden binlerce seveni tarafından alınıp tulum sesleri arasında Hopa Meydanı'na getirildi. Ailesi, grup arkadaşları, sanatçı dostları, sevenleri, nişanlısı Gönül Bozoğlu duygularını Hopalılarla ve Türkiye'nin dört bir yanından gelenlerle paylaştılar. Kazım'ı doğduğu P'anç'ol'a doğru giderken arkasında binlerce kişi vardı. P'anç'ol'un biraz yukarısında yaylaların karşında, doğduğu topraklara emanet ettiler Kazım'ı.

    "Yüz sene daha yaşasam, yapsam, yapsam, yapsam hep yapsam yine eksik gideceğiz. Ne kadar eksik gidersek hayatta yapacak o kadar çok şey bırakırız"




    Kaynak: Hatice Tuncer'in 2003, 2004 ve 2005 yıllarında Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanan röportajlarının bant çözümleri.

    Dostları Mehmetali Barış Beşli ve Paluri Arzu Kal'dan alınan bilgiler.


    Kazım Koyuncu Kültür Merkezi'nden alinti
#27.04.2009 11:50 0 0 0
  • Akıllardan hiç çıkmayacak bir sözü:
    "

    "Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."
    "

    Kazimişi Oxori - Mekanın Cennet Olsun ...
#16.05.2009 08:57 0 0 0
  • noimage




    Unutmadık Unutturmıcaz....
#24.06.2009 18:59 0 0 0
  • Rahmetli kazım İyi Bir Trabzonspor Tarftarıydı Çarşı logosunu görünce azcık şaşırdım:D

    noimage
#24.06.2009 23:03 0 0 0