şeytanın kalbe giriş yolları

Son güncelleme: 25.07.2007 13:03
  • Şeytanın kalbe giriş yollarından birisi de kıskançlık ve hırstır
    Kıskançlık ve hırs, insanı mahveder. Bunlar da şeytan için büyük bir fırsattır. Bu konuda evliyalardan bir zat şöyle anlatmıştır: "Kıskançlıktan sakınınız. Çünkü kıskançlık, gerek göklerde ve gerekse yeryüzünde Allah'a karşı gelmeye ilk yol açan günahtır".
    Bilindiği gibi şeytan, Adem (A.S)'i kıskandığı için: "Beni ateşten, onu ise topraktan yarattın!" diyerek ona secde etmek istememiş ve kıskançlığı yüzünden Allah'ın lanetine uğramıştır. Hırsın ilk örneği de Adem (A.S) da görülmüştür. Bilindiği gibi Adem (A.S)'e: "Şu ağaç dışında her şey sana mübahtır." dendiği halde, hırsı kendisini o yasak ağacın meyvesinden yemeye sürüklediği için cennetten çıkarılmıştır.
    İnsanın dağlar kadar ameli de olsa, kıskançlık bütün bu amellerin sevabını yok eder. Halbuki insan binbir zahmetle, nefsini zorlayıp amel yaparak sevap kazanıyor, bu sevaplarını da kıskançlık yaparak boşu boşuna mahvetmesi çok yazıktır. Hased eden kimse Allahu Zülcelal'in ni'metlerinin düşmanıdır. O'nun takdirine kızgındır. O'nun kulları arasındaki yaptığı taksime razı değil demektir.
    Hırs da; dünya malının üstüne haris, yani arzu sahibi olmaktır. Mesela, kadının altına ve güzel elbiselere meraklı olması, erkeğin de ticarette çok mal biriktirme sevdasına tutulmasıdır. Bazı insanlar çok mal biriktirmeye çalışıyor ve bu nedenle namazdan, ibadet ve zikirden maalesef geri kalıyor. Fakat insan hırsla değil, ancak kanaatle zengin olur. Onun için denilmiştir ki: "Kanaattan daha üstün bir zenginlik, haris (hırslı) olmaktan da daha şiddetli bir fakirlik yoktur. Çünkü insanın rızkı, henüz annesinin karnında yüzyirmi günlük iken yazılmaktadır."
    İnsanın az bir şeyi olsa da kanaat etse, yine zengin olur. Fakat insan ihtiras sahibi olursa, bütün dünya da kendisinin olsa, bu dünya ile yetinmeyip ikinci bir dünya isteyecek olursa, içinde daima huzursuzluk meydana çıkacaktır.
    Şeytanın diğer giriş kapıları ucub, kibir ve cimriliktir. Bütün manevi hastalıkların kapısı da bunlardır. İnsan bu manevi hastalıklardan kolay kolay kurtulamaz. Ancak bu hastalıklardan, bir evliyanın elinde tevbe etmekle kurtulunur. Daha sonra zikir ve hizmet yapmakla, insandan bu manevi hastalıklar izale olur. Allah-u Zülcelal herşeyi kural ve kaideye bağlamıştır.
    İnsan, kural ve kaidelere, Allah-u Zülcelal'in zikrine, ibadetine devam ede ede ve tevbe etmek suretiyle zamanla bu manevi hastalıklardan kurtulur. İnsandan bu manevi hastalıklar zail olduktan sonra, kolaylıkla Allah-u Zülcelal'in ibadetini yapabilecek duruma gelir. Şunu iyi bilmeliyiz ki; Allah-u Zülcelal'in ibadetinde devamlı olursak, o zaman dünya bizim için hayırlıdır. Aksine dünyaya müptela olursak, dünya bizim için hayırlı değil demektir.
    Ebu Hureyre ( R.A)'dan rivayetle Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
    "Size hayırlınızın kim olduğunu söyleyeyim mi? Hayırlınız, ömrü uzun, amelleri güzel olanınızdır." (Ahmed bin Hanbel, İbn Hıbban, Beyhaki, Hakim)
    İşte bunu böyle bilmeliyiz. Eğer biz ömrümüzü salih amel işleyerek geçiriyorsak, o zaman dünyada kalmak bizim için hayırlıdır. Bu durumda Allah katında zengin oluyoruz demektir. O da yaptığımız amele göre bize mükafaat verecektir. Yok eğer -neuzübillah- günahlara müptela isek, o zaman dünyada kalmak bizim için hayırlı değil, şerlidir demektir.
    Ahmed bin Sehl şöyle anlatmıştır: "Bir gece rüyamda Yahya bin Eksem'i görerek: "Ey Yahya, Rabb'in sana ne şekilde muamele etti?" diye sordum. Bana şöyle dedi; "Allah, "Ey kötü ihtiyar, yaptın yapacağını!" deyince, buna karşılık ben de O'na: "Dünyada bana merhamet yapacağına umutluydum. Ya Rabbi! Ben sadece sana dayanan bir sözü naklettim." dedim. Allah-u Zülcelal bana: "Nasıl naklettin?" diye sorunca, şu cevabı verdim: "Ben Abdurrezzak'dan, Abdurrezzak Muammer'den, Muammer Zühri'den, Zühri Urve'den, Urve Hz. Aişe'den, Hz. Aişe Peygamberimiz'den, Peygamberimiz (S.A.V) Cebrail'den, Cebrail de Sen'den duyduğuna göre, Sen şöyle buyurdun: "Ben, İslam da ağaran saç ve sakala azap etmekten haya ederim."
    Allah-u Zülcelal bu sözlerime şöyle cevap verdi: "Bu söylediklerinin hepsi doğru söylediler, ben de doğru söyledim. Ey Yahya! Ben gerçekten müslüman olarak ihtiyarlayanları azaba çarptırmam." Sonra Allah-u Zülcelal amel defteri sağdan verilenlerle birlikte, benim de cennete sevkedilmemi emretti."
    İşte biz de Allah-u Zülcelal'den ümitli olalım. Hem dünyada ve hem de ahirette O'ndan hayır isteyelim. O'nun affını isteyip, daima O'na yalvaralım.
    Anlatıldığına göre, İmam-ı Maturidi'nin hocası, seksen yaşına vardıktan sonra talebesine: "Git bana seksen yaşında bir köle getir. Ben seksen yaşında bir köle azad edeyim ki, Allah-u Zülcelal de kıyamet günü beni cehennem ateşinden azad etsin." dedi ve talebesi olan İmam-ı Maturidi'yi çarşıya gönderdi.
    İmam-ı Maturidi çarşı pazarı aradı, fakat seksen yaşında hiç köle göremedi. Çünkü köleler seksen yaşına varmadan önce ihtiyarladıkları için azad oluyorlardı. İmam-ı Maturidi bu şekilde çarşı pazarı dolaştıktan sonra tekrar hocasının yanına geldi ve: "Hocam bulamadım. Herkes diyor ki; seksen yaşında köle olmaz. O yaşa gelmeden önce onlara merhamet ederek azad ederler. Onun için seksen yaşında köle bulamadım." dedi. Bunun üzerine hocası şöyle dedi: "Ya Rabbi! İnsanlar kul olduğu halde kölelerine merhamet edip azad ediyorlar. Oysa ben Sen'in kulun ve kölenim. Seksen yaşına geldim ve zayıfladım. Bana merhamet ederek kendi ateşinden azad et."
    İşte biz de daima bu şekilde Allah-u Zülcelal'e yalvaralım. Bu şekilde Allah-u Zülcelal'e yalvardığımız zaman, O bize merhamet edecektir. Fakat hiçbir şey yapmamışız gibi, şimdi işimiz yerinde diye emin olursak, kıyamet gününde çok perişan oluruz.
    Bazı insanlar: "Ben hasta oldum, virdimi çekemiyorum, namazım biraz ağır geliyor, teheccüde kalkamıyorum." diyorlar. Fakat: "Ben hasta oldum, şeytan benim kalbimi istila etmiştir, o şeytanı kovmak için hemen çaba sarfetmem lazımdır." demiyorlar. İşte böyle, sanki hiç bir şey olmamış gibi davranamayız. Mesela kolu kırılan bir insan hemen doktora gidiyor. Çünkü gidip tedavi olmazsa ya kolu kesilir veyahut da ölür.
    Manevi yönden hasta olan insan da aynen böyledir. Eğer bu insan -neuzübillah- tedavi olmazsa, sonu cehennem ateşi olabilir. Onun için hemen tedavi olmamız gerekir. Ahiret bakımından hasta olmak, ebedü'l-ebed olan hayatı tehlikeye atmak demektir. Tedavi olmayıp bu şekilde kalmak doğru değildir. Onun için her gün kendi nefsimizle hesap görelim. Nefsimize: "Ey nefsim! İşte durum böyledir. Senin Rabb'in, senin Peygamberin sana bu şekilde nasihatta bulunuyor. Sen de kendini ona göre ayarla!" deyip devamlı olarak hesap görmemiz lazımdır.
    Şunu iyi bilmeliyiz ki, hakikatler Allah-u Zülcelal'in yanındadır. Hakikat ne ise, mutlaka kıyamet günü açığa çıkacaktır. Haklı isek ne âlâ, eğer -neuzübillah- haksız isek sonumuz felakettir. Onun için daha fırsat elimizde iken kendimizi düzeltmemiz gerekir.
    Eğer tek başımıza yapamıyorsak, gelin elele vererek, cemaat şeklinde Allah-u Zülcelal'e ibadet yapalım ve O'nun rızasına beraber gidelim. Bunun için Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
    "Kim İslam cemaatinden bir karış ayrılırsa, İslam halkasını boynundan çıkarmış olur." (Ebu Davud, Tirmizi)
    Bunun için hep birlikte el ele verelim ve Allah-u Zülcelal'e yönelelim.
    Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin...
#08.07.2007 11:18 0 0 0
  • Bilgi icin tesekkurler sahabeler
#08.07.2007 12:19 0 0 0
  • Allah razı olsun teşekkürler
#08.07.2007 23:38 0 0 0
  • Allah (c.c) razı olsun canım
    hırs, kibir, kıskançlık tüm insanlardan uzak olsun
#09.07.2007 08:46 0 0 0
  • ecmain olsun inşallah
#09.07.2007 15:02 0 0 0
  • Allah (c.c) razı olsun arkadaşım
#19.07.2007 13:10 0 0 0
  • Allah razı olsun teşekkürler
#20.07.2007 09:49 0 0 0
  • ecmain olsun inşallah
#25.07.2007 12:48 0 0 0
  • şeytan kalbe öyle yollardan giriyoki.ama o yolları kapatmak yine bizim elimizde.
#25.07.2007 13:03 0 0 0