Bir Aşk Hikayesi

Son güncelleme: 17.09.2007 10:16
  • Cihan padişahı Yavuz Sultan Selim Han, Şam yakınına otağını kurdurarak burada üç ay kadar kalmış. Bir Türkmen kızı da, zaman zaman padişahın çadırına gelerek, otağın temizlik işlerini yapar, hünkâr çadırını tertibe ve düzene sokarak sıradan gündelik işlerle meşgul olurmuş. Yine bir sabah temizlik için geldiğinde, Yavuz Sultan Selim Han ı görmüş. Türkmen güzelinin gönlü sultana, su gibi anîden akıvermiş gönlünü Yavuz Sultan Selim Han a kaptırmış - Hani kalbin, her an bir halden başka bir hale geçmek, gibi anlamları da vardır ya- Zamanla kalbinin içini, ince bir sızı sarmış genç kızın ve başlamış kalbi için için göynümeye.
    Bir gün, gözü, hünkâr çadırının direğine ilişmiş. Direğin üst kısmına aşkın gücü ona, söyle bir satır yazma cesareti vermiş.


    Seven insan neylesin

    Yavuz Sultan Selim, otağına yatmaya gelince, birden direkteki yazıyı fark etmiş. Bu da ne ola ki diyerek uzun bir muhakemeden sonra, bir vehim ve bin endişe derken. Almış eline diviti söyle bir satır da o düşmüş aynı direkteki dizenin altına.

    Hemen derdin söylesin

    Türkmen kızı, ertesi gün gelip baktığında otağın direğine, sevincinden ağlamış, o küçücük kalbi heyecandan göğsüne sığmaz olmuş, yer de onun olmuş âdeta gök de.
    Fakat koskoca Cihan Sultanına ilân-i askta bulunmanın, ateşle oynamak, ateş girdabına bilerek atlamak gibi ölümcül bir tehlikesi de varmış. Varsın olsun bu aşk, buna değer diye düşünmüş. Aldığı mesajı heyecanla hemen cevaplandırmaktan kendini alamamış ama yine de içinde bir korku kurdu varmış ki genç güzelin, yüreğini her gün diş diş, burgu burgu kemiren. Aşkın gücü, zoru ve korkuyu nefes nefes yaşayan o gencecik yüreğin imdadına yetişmiş derhâl. Bir satır daha yazmış aynı direğe.
    Ya korkarsa neylesin
    Yavuz Sultan Selim Han, akşam, çadıra döndüğünde, not düştüğü direkteki satır gelmiş aklına. Bakmış ve okumuş ki aşkın heyecanın ve korkunun karıştığı, tezat dolu sözcüklerin buluştuğu satırlar, bir mızrak gibi durmakta karşısında. Hemen o satırın altına bir mısra daha eklemiş, aşka yenik düşen koca padişah:
    Hiç korkmasın söylesin

    Bir aşkın buluşan, karmaşık ve bulanık duyguları söyle dizilmiş direğin üzerine:
    Seven insan neylesin. Hemen derdin söylesin. Ya korkarsa neylesin. Hiç korkmasın söylesin.

    Sabahın olmasını sabırla beklemiş padişah. Seher vakti sırdaşı Hasan Can ı çağırtmış, derhâl bir emir vererek:
    Biz dahi merak edip onu görmek isteriz tiz elden bu kızı huzura getirin.
    Emir derhâl yerine getirilmiş ki Ahu gözlü, endamı hoş, alımlı, nazenin, ceylân gibi bir Türkmen güzeli. Hünkârın emriyle derhâl bir düğün alayı tertip edilmiş. Eğlenceler, yemeler içmeler. Düğünün son gecesi, sırlarla dolu bu aşkın bilmecesi kader-i ilâhî tarafından çözülmüş, Çözülen bu kara baht çıkınından yayılan acı haber, şaşkına çevirmiş herkesi, yer gök âdeta üzüntüye, mateme boğulmuş.
    Ahu gözlü Türkmen dilberinin Selim diye çarpan saf ve küçük yüreği, bu büyük cihan sultanın aşkındaki sırrı kaldıramamış ve birden duruvermiş. O çadırın direği, bu olayın canlı fakat ketum şahidi olmuş asırlardır. Bu dünya hayatında vuslat nasip olmadığı gibi o gencecik yüreğe, buna fani âlemde bir çare de bulunamamış. Bu hazin gönül çarpılmasının ve gönül yangınının sonunda derler ki:

    Koca hünkâr, ağlamış ve Türkmen kızına yaptırdığı mezarın mermer taşına, şu dörtlüğü kazdırarak, dünyaya, aşkın gücünün karşısındaki çaresizliğini en güçlü orduları yenen koca hünkâr söyle haykırmış:

    Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek
    Giryemi kıldı hûn eksimi füzûn etti felek
    Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân
    Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek.

    Bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı ki
    Gözümü kan içinde bıraktı, aşkımı artırdı
    Benim pençemin korkusundan aslanlar titrerken
    Felek beni bir ahu gözlüye esir etti.

    Yavuz Sultan Selin Han Hazretleri

    Ruhun Şad Olsun
#17.09.2007 10:16 0 0 0