HAYAT BU, KÜÇÜK BİR HADİSE

Son güncelleme: 08.10.2004 16:31
  • Hayat bu, Küçük bir hadise . . .

    Rahmetli Vehbi Koç ile yapılan bir televizyon röportajıydı. Yıllar
    önce...
    "Param var, malım var, şanım var, mevkim var ama gel gör ki, iki kaşık
    bulgur pilavı yiyemiyorum" demişti üzüntüyle. Domatesli bulgur
    pilavının yanında turşu ve soğan çok uzun zaman önce yasak edilmişti
    ünlü
    işadamına.
    "Çok şükür bugünleri de gördüm ama..." diye konuşmasını bitiren ünlü
    sanayici "dünyanın en kudretli adamı da olsan fark etmiyor..." diye
    eklemişti. Bir soğan bir bulgur bazen nelere bedel oluyor...

    Emel Sayın'in hayatının anlatıldığı bir programdı. Çok genç yaşta
    başlayan
    yolculuğunda gücü, başarısı ve ışıltısından sonra bugün geldiği nokta
    konuşuluyordu. Pek çok kadının yerinde olmak istediği güzel, başarılı
    ve ünlü sanatçı "Bir tek şeye sızlıyor içim... Keşke bir çocuğum
    olsaydı" derken gözleri dolu doluydu. "Bana hep daha çok gençsin, önce
    işin, önce sanatın, daha şöhretin başındasın dediler ama keşke kimseyi
    dinlemeseydim.
    Keşke kimseyi dinlemeseydim..."

    Gani Müjde ile söyleşi yaptığım bir programdaydık. "Çok küçüktüm ve
    babam
    kendi koşulları içinde beni şımartmaya uğraşıyordu" diye başladı
    anlatmaya.
    "Bir bayram arifesiydi. Galiba kendi takım elbisesini verip bana bir
    elbise
    yaptırtmış. Çok mutluydu o bayram; bana bir şey giydirebildiği için.
    Ama
    ben
    elbiseden hiç hoşlanmamıştım. Ağlamaya başladım, ben bu çirkin şeyi
    giymem
    diye. Babamın bana bakışını hiç unutamam. Galiba en fazla altı yedi
    yaşındaydım. Birden hiç ummadığım bir şey oldu ve babam bana
    hayatımdaki
    ilk
    ve son ve çok şiddetli tokadını attı. Çok gücenmişti bana. Aradan
    yıllar geçti. Şimdi İstanbul'un güzel manzaralı evlerinden birinde
    oturabiliyor
    ve
    istediğimi alabiliyorum. Baba olduktan sonra bir gün babamın o bakışı
    geldi
    aklıma. Keşke geri dönüp o sayfayı silebilsem, öyle isterdim ki...
    Babamı mutlu edebilseydim"

    Üzerinden çok zaman geçti ama yine de tereddüt ettim şimdi yazıp
    yazmamakta... Bir cesaret yazıyorum; Yeşim; Salkım Uzan idi o zamanki
    soyadı. Levent'te yeşil bir villada görkemli mobilyaların içinde,
    görkemli
    duvarların arasında ve görkemli bir masanın ardında oturuyordu. Yapmak
    istediklerini anlatırken çok çok uzun siyah saçları kollarını, belini
    boynunu örtüyordu ve gözlerinde adını tam da koyamadığım bir siyah şey
    vardı. Keder? Yalnızlık? Öfke? Yorgunluk? Her şey, her şey elinin
    altındaydı
    ama mutsuzdu besbelli... Sonra zaman geçti. Soyadlarından birini
    sildi. Saçlarını kestirdi. Geçenlerde bir akşam gördüm onu. O beni
    görmedi. Yan yanaydık oysa. Geçip gittik birbirimize değmeden. Kısacık
    saçları,
    gecenin
    karanlığına rağmen ışıldayan gözleri vardı. Sevdiği adamın; kocasının
    elinden tutmuş, deniz kenarına doğru yürüyordu.

    Yanından geçip, kendi yoluma devam ederken düşündüm de... Hayat bu
    kadar
    basit bir şeydi işte. Yaptıklarımız, yapmak istediklerimiz,
    özlediklerimiz,
    pişman olduklarımız, onardıklarımız, onaramadıklarımız...

    Hepsi basit minicik şeylerdi ama ulaşamadıkça,
    çözemedikçe,yenemedikçe
    bize kocaman geliyordu. Kitlelerin sevgisi, para, ün, güç... Hiçbiri,
    hiçbiri bedel olamıyordu özlemini çektiğimiz o şey her ne idiyse...

    Bir çocuk, sevildiğini bilmek, bir vicdan rahatlığı, bir tabak
    pilav,bir
    sağlıklı nefes...

    Hayat bu işte; basit, küçük bir hadise
#30.09.2004 23:22 0 0 0
  • ellerine saglik cok güzel
#01.10.2004 15:19 0 0 0
  • saol köse
#02.10.2004 20:19 0 0 0
#03.10.2004 12:03 0 0 0
#08.10.2004 16:31 0 0 0