Müjde Gençlik İksiri Bulundu

Son güncelleme: 25.01.2011 17:04
  • Emine Uysal yazıları -Gençlik İksiri



    Güllü, elli beş yaşında, esmer, uzun boylu, kilolu iri yarı bir kadındı. Ömrünün yarısını bir fabrikada yemek yaparak geçirmesine rağmen, hâlâ işi bırakıp gidememişti. Hayat şartları deyin, can sıkıntısı deyin, ne derseniz deyin Gerçek olan bir şey vardı ve Güllü, bütün olumsuzlukları görmezden gelerek işini yapmaya çalışıyordu.

    O gün yine öğlen paydosunda, elini yıkayan soluğu mutfakta almıştı. Güllü, eline kocaman kepçesini alıp, gelenlere yemek vermeye başlamıştı. İşçilerin arasında, Hatice diye biri vardı ki, demeyin gitsin... Aldığı her yemeği, didik didik deşeler, içersinden mutlaka bir şeyler bulup çıkarır ve yemeği bırakıp çay ekmeğe talim ederdi. O gün yine, pirinç pilavını didikleyip, içersinde bir şey bulmuş ve yemeği öylece bırakmıştı.

    Güllü karşıdan izliyordu Hatice'yi. Hatice pilavın içinde her ne bulduysa hemen onu kenara koydu. Yüzünü buruşturup tabağı kenara itti. Güllü iyice sinir olmuştu. "Her gün bir şey bulmak zorunda mısın be Allah'ın belası kız!" diye söylendi içinden ve elinde kepçesi Hatice'nin yanına yürüdü. Kaşlarını çattı. Elini beline koydu:

    -Yine ne buldun bakalım sümsük kız?
    Hatice tabağın kenarına koyduğu şeye yüzünü buruşturarak baktı.
    -İşte orada duruyor.
    Güllü tabağın kenarındaki pirinçleri eliyle alıp ağzına atarken söyleniyordu:
    -O senin kadar oluncaya dek, sen dağ kadar olursun. Şu pirinçleri piştikten sonra ayıklayacağına, pişmeden ayıklasan da bir faydan olsa bari!

    Dedi ve ağzına attı. Hatice şaşkın şaşkın Güllü'ye bakıp bağırmaya başladı:
    -Güllü'ye bakın! Güllü'ye bakın!
    Mutfakta bulunanlar hep birden dönüp baktılar ama mutfakta Güllü yoktu sanki. Hatice'nin karşısında, yirmi yaşlarında simsiyah saçlı, pırıl pırıl gözlü zayıf bir genç kız oturuyordu. Hatice bağırmasına devam etti:
    -Güllü bu! Güllü bu! Benim tabaktaki pilavdan yiyince böyle gençleşti birden!
    Derken az önce bıraktığı tabağı eline aldı ve pirinçleri tek tek yemeye başladı.

    Yan masada oturan Önder Bey koca göbeğini sallaya sallaya koşup Hatice'nin elindeki tabağı çekmeye başladı. Tabak, Hatice ile Önder arasında pay edilemeyince ellerinden kayıp mutfak fayanslarında parçalandı. Etrafa saçılan pilavı yetişen kapıyordu. Bu manzara Güllü'nün çok tuhafına gitmişti. Mutfaktaki insanları, yem atılmış tavuklara benzetiyordu. Bir tane kapabilmek için birbirlerini çiğniyorlardı adeta.

    Mutfaktaki şamatayı duyan patron soluğu mutfakta alınca gördüğü manzara karşısında hayrete düşmüştü. Neler olduğunu sorduğunda Hatice dilinin döndüğünce anlatmaya çalıştı. Güllü'yü işaret ederek:

    -Bu Güllü! Bu Güllü!
    -Ne? Nasıl yaniiii?
    Hatice hem yerlerdeki pirinçleri topluyor, hem şahit olduğu olayı anlatmaya çalışıyordu. Sonunda pirinç pilavından Güllü'nün gençleştiğini öğrenen patron, pirinç çuvalını kaptığı gibi ofisine götürdü ve o pirinçten, hiç yıkatmadan pilav yaptırıp yedi. Olay kısa zamanda yerel basın ve ulusal basında duyulunca Güllü gazeteci ordusu tarafından takibe alınmıştı.

    Güllü artık işi bırakmış, magazin gazetecileri tarafından her gün farklı kanallarda canlı yayınlara çıkıp, gençlik iksirine nasıl kavuştuğunu anlatıyordu. Ünü dünyaya yayılmıştı. O gün yine büyük bir basın toplantısına katılmıştı. Flaşlar art arda patlayınca gözleri rahatsız olan Güllü bağırmaya başladı:

    -Şu flaşları patlatıp durmayın! Gözlerimi alıyorrr!
    -
    -Patlatmayın diyorum sizeee!

    -Hangi flaş anne? Işığı bile kapattım; bilgisayarın ışığıyla idare ediyorum. Ağız tadıyla bir okey oynatmadın ya, kâbus mu görüyorsun ne, durmadan flaşları kapatın diye bağırıp duruyorsun.

    Güllü yatağında doğruldu, etrafına bakındı. Evdeydi ve yatağındaydı. Sonra, ellerine baktı Buruş buruştu. Yaşlıydı yani. Kızına döndü:

    -İnsana bir uyku bile uyutmuyorsunuzzzz!




    24/01/2011

    Emine UYSAL
#25.01.2011 17:04 0 0 0