lazali

lazali

Üye
05.08.2004
Onbaşı
505
Hakkında

  • Konu: Romatizma
    Bilhassa soğuk ve rutebetli havalarda ortaya çıkan, oynar eklemlerde ve kemiklerde kendisini gösteren ağrılardan şikayet ederiz. Yaşlı insanlarda bu tür şikayetlere daha sık rastlanır. Ancak, bahsini ettiğimiz bu ağrılı şikayetler sadece eklemler için mevzu-bahis değildir. Yani "romatizma" denince, mafsal ve kemik ağrılarından başka rahatsızlıklar da ifade edilmektedir. Kas romatizması, kalp romatizması, göz romatizması sayabileceğimiz rahatsızlıklardır.
    Romatizmanın en çok rastlanan şekillerini şöyle sıralayabiliriz:
    Ateşli Romatizma: Streptokok grubu mikropların sebep olduğu ani ve sinsi alevlenmelerle kendisini belli eden; eklemleri, kalbi, sinir sistemini ve böbrekleri tutan bir hastalıktır, iki yaşmdan önce görülemez. En sık 6-9 yaşları arasındaki çocuklarda görülür. Rutebetli ve soğuk bölgelerde, sosyo-ekonomik durumu düşük muhitlerde daha fazla rastlanır. Üst solunum yollarında meydana gelen enfeksiyonlar da ateşli romatizmaya zemin hazırlar.
    Belirtileri:
    * Romatizmal ateş ortaya çıkmadan iki üç hafta önce, genellikle bir üst solunum yolu enfeksiyonu görülür.
    * Kalp iltihabı, yüzde altmış vakalarda ilk üç haftada kendisini belli eder. Kalp kapakçıklarında daralma ve yetmezliğe yol açtığı gibi; kalbin dışını kaplayan perikard zarını da etkileyebilir. Bu durumda aşırı hareketlerde nefes darlığı olur. Parmak uçlarında ve dudaklarda morarma görülür.
    * Eklemlerde ağrı ve şişlik hemen ortaya çıkmaz. Önce boğaz ağrısı, bademciklerde iltihaplanma veya nezle görülür. Bu belirtilerden sonra, hasta kendisini iyi hissettiği ve hastalığı atlattığını sandığı bir sırada yeniden bir alevlenme olur. Vücut ateşi 39-40 dereceye çıkar. Nabız hızlanır ve en fazla çalışan eklemlerde şişlik ağrı ve kızarıklık başgösterir. Ağrı karşılıklı, simetrik eklemlerde aynı anda hissedilir.
    * Vakaların yüzde yirmisinde gayri iradi hareketler görülür. Bunun sebebi, romatizmanın beyin zarı üzerinde etkili olmasıdır. Sebepsiz gülme, elindekini düşürme, sakarlık, yazıda çirkinleşme, ani refleksler sayabileceğimiz davranışlardır.
    * Ateşli romatizma olaylarının hemen hemen yarısında kol ve bacak derisinde harita görünüşünde, pembe renkli kabarıklıklar ortaya çıkar. Kabarık yerdeki deride döküntüler olur.
    * Ateşin ilk haftasında eklemlerin dış yüzlerinde, cilt altında mercimek büyüklüğünde, dokununca hissedilen yumrular başgösterir.
    * Ateş, genellikle öğle sonları yükselerek, 39-40 dereceye çıkar; el ayasında ve tabanlarda bol terleme yapar.
    Tedavi:
    Tedavinin başlatılabilmesi için, belirtilerin başka hastalıklardan kaynaklanmadığı iyice tesbit edilmelidir. Zira romatizma ile birlikte böbrek iltihabı ve bağırsak bozuklukları da görülebildiğinden yanlış teşhiste bulunma ihtimali vardır. Ateşli romatizma, beraberinde birçok organ rahatsızlıkları getirdiği için; tedavi çok yönlü olarak yürütülmeli: öncelikle bu organların zarar görmesinin önüne geçilmelidir. Bilahare ağrıyı hafifletici ilaçlar verilmeli, hastanın iyi beslenmesi ve istirahatı sağlanmalıdır. Soğuk ve rutubetli ortamdan kesinlikle kaçmalı, kuru ve ılık bir odada hastayı yatırmalıdır. Vücuttaki zararlı metobolizma artıklarının çıkarılmasını kolaylaştırmak için bol sulu yiyecekler verilmeli; aynı zamanda enfeksiyona sebep olan mikroplarla savaş için antibiyotik tedavisi uygulanmalıdır. Penisiline alerjisi olan hastalar için streptokoklara karşı etkili başka antibiyotikler denenmelidir. Romatizmada, kalp bozukluğu dışındaki bütün ağrılar için aspirin kullanılmaktadır.
    İhtiyarlık Romatizması: Halk arasında "Kireçlenme" tabir edilen yaşlılık romatizmasında, öncelikle eklemlerde ve eklemlere yakın kemiklerde şekil bozuklukları mevzubahistir. Bilhassa diz eklemlerinde yürümeyi zorlaştırıcı sertleşmelerden ve ağrılardan şikayet edilir. Hareket, sırasında eklemlerden "çıtırtı" sesleri dikkati çeker. Ağrı kesici ilaçlarla hastanın acıları dindirilmeli; bilahare fizik tedavisi ve kaplıcalar denenmelidir.
    Romatoit Artrit: Daha çok 20-45 yaş arası kadınlarda görülen bir romatizma şeklidir. Genellikle el ve ayaklardaki küçük eklemleri sarar. Köprücük kemiği ile göğüs kemiği arasındaki eklem de bundan etkilenebilir. Eklemlerde ağrı, şişme ve hareket zorluğu ile kendisini belli eder. Bilhassa sabahları eklemlerde rahatsızlık verici bir sertlik mevzubahistir. Hastalığın ilerlemesi halinde, ağrı büyük eklemlere de geçerek bunları hareket ettiren kasları etkisi altına alır. "Sabah sertliği" başladığı zaman, hasta elinde çay bardağını tutamaz; düşürür. Parmaklarını açmakta ve hareket ettirmekte zorluk çeker. Hastalığın aktif süresi boyunca yüksek olmayan bir ateş vardır. Zamanla eklem çevresindeki dokular şişer, şekil bozuklukları ortaya çıkar.
    Romatizmanın başlangıç döneminde aspirin, fenilbutazon gibi ilaçların ve altın zerklerinin faydalı olduğu bilinmektedir. Bunda da fizik tedavinin ve kaplıca kürlerinin etkisi büyük olmakta; çoğu zaman iyi neticeler vermektedir.
    * Çocuklarda ortaya çıkan boğaz ve ağız enfeksiyonlarıyla vakit geçirmeden mücadele edilmeli; tedavisi sağlanmalıdır. Diş aspeleri, bademcik iltihapları, farenjit bunların başında gelmektedir.
    * Soğuk ve rutubetli havada fazla kalmamalı; ıslak elbise ile, yalın ayak dolaşmamalıdır. Bu cümleden olarak; kışın kazak, yün çorap, atkı ve başlıksız dışarı çıkmamalıdır.
    * Sağlık şartları yönüyle elverişsiz ortamlarda çalışmamalı; yorucu, yıpratıcı eğlencelerden, alkol ve sigaradan uzak durmalıdır.
    * İstirahate yetecek kadar uyumalı, vitamin ve protein ihtiva eden sebzeleri ve gıdaları sofradan eksik etmemelidir.
    * Nezle, grip ve soğuk algınlığı gibi mevsim hastalıklarını hafife almamalı; hastalık geçinceye kadar istirahat etmeli ve iyi beslenmelidir.
    ROMATİZMALAR
    1- İltibabî Romatizma (Artrit): Ateş, mafsallarda ağrı, şişlik, kızarıklık ve hareket güçlüğü, halsizlik, iştahsızlık şeklinde kendisini belli eder. Kalbi ve sinir sistemini etkileyen, çocuklarda ve yetişkinlerde görülen bir hastalıktır. Ateşli ve sükunetli devreleri vardır. Ateşli devrede kaplıca tedavisi yerine yatakta istirahat ve ilaç tedavisi uygulanır. İlaç tedavisi müsbet netice verip hasta ateşli devreyi atlattıktan sonra kaplıca destekleyici bir tedavi olarak tavsiye edilebilir. Bu durumda kaplıcanın şu faydaları görülecektir:
    * Mafsallarda arta kalan ağrılar azalır.
    * Ateş ve nabız normale döner.
    * Halsizlik ve iştahsızlık sona erer; hasta kendisin! daha zinde hisseder.
    * Kansızlık ve kanda görülen romatizmal bulgular ortadan kalkar.
    * Yeni nöbetlerin gelmesi engellenmiş olur.
    2- Yaşlılık Romatizması (Osteoartrit): Genellikle elli yaşın üzerindeki erkeklerde görülür. Geçmişte hastalanmış veya kaza geçirmiş eklemleri tutar. Eklemler şişer ve hareket sırasında çok ağrı verir. Parmak kemiklerinin uç eklemlerine yakın yerlerde kemik büyümesi görülebilir. Ağırlık taşıyan eklemler, hareket sırasında gıcırtılı bir ses çıkarır.
    Hastalık ilerlemiş ise; istirahat, fizikoterapi ve ortopedik müdahaleden sonra ancak kaplıca tedavisi uygulanabilir.
    3- Başka Bir Hastalık Sonrasında Ortaya Çıkan Romatizma (Romatoit Artrit): Umumiyetle yirmi-kırk yaş arası kadınlarda görülür. Sebebi tam bilinmemekle beraber, iltihabı bir kadın hastalığından sonra ortaya çıktığı için; bir çeşit bağışıklık reaksiyonu olduğu sanılmaktadır. El ve ayakların ufak eklemlerinde, altçene kemiğinin kafatasına birleştiği yerde, köprücük ve göğüs kemiği eklemlerinde ağrı ile birlikte şişlikler görülür.
    Hastalığın ilerlemesini beklemeden bir doktora müracaat edilirse, kaplıca tedavisi çok iyi neticeler verecektir.
    4- Doku Harabiyeti ile Neticelenen Romatizmalar (Fibrozit):
    Mafsal ağrıları ve tutuklukları ile birlikte; erkeklerde damar sertliği, kadınlarda şişmanlama eğilimi görülür. Eklem yerlerindeki bağ doku iltihaplanma sonucu yıkıma uğrar ve tutukluklara sebep olur. İlerlemesi halinde hastada iştahsızlık, hareketsizlik ve beslenme bozuklukları görülür. Zaman zaman vücut ateşinde yükselmeler olur. Kaplıca tedavisinin iyi neticeler verdiği gözlenmiştir.
    5- Ameliyat Sonrası Ortaya Çıkan Eklem Tutuklukları: Çeşitli iş kazaları sırasında, hareket sistemlerinde meydana gelen kırık, çıkık ve ezilmelerin bazan ameliyatla tedavisi gerekmektedir. Ameliyat sonrasında cerrahi müdahale gören eklem yerlerinde ağrılar ortaya çıkabilir. Bu ağrılar için de kaplıca tedavisi çok iyi neticeler vermektedir.
    Romatizmaya Yakalanmamak için: Romatizmanın hemen hemen her çeşidinin tedavisi zor hastalıklardan olduğu kabul edilmiştir. Bunun için, hastalıkla mücadeleden ziyade; koruyucu tedbirler daha önemlidir.
    DİKKAT: Kemik tümörü olduğu teşhis edilen hastalar kesinlikle kaplıcaya gidemezler. Ayrıca, romatizma ile ilgisi olmayan, mikrobik kemik ve mafsal hastalıklarında da kaplıca tedavisi uygulanmamalıdır.
#11.08.2004 18:59 2 0 0
  • Porsiyon adedi: 6 kişilik
    İçindekiler Ölçü
    Dana Kıyma 750 gr.
    Havuc 1 adet
    Patates 1 adet
    Bezelye 1 su bardağı
    Soğan 2 adet
    Bayat Ekmek İçi 2 dilim
    Yumurta 1 adet
    Yumurta sarısı 1 adet
    Zeytin Yağı 3 çorba kaşığı
    Su 2-3 su bardağı
    Tuz, Karabiber, Kimyon İsteğe göre

    Yapılışı
    Havuç ve patatesi temizleyip küp küp doğrayın.Bezelye ile havucu küçük bir tencereye alıp su ve biraz tuz ekleyin.10-15 dakika haşlayıp patatesleri ilave edin.Sebzeler yumuşayıncaya kadar pişirin.Sebzeleri kevgirle çıkarıp başka bir kaba alın.Haşlama suyunu sıcak olarak bekletin.Soğanları soyup rendeleyin.Ekmek içini ılık suda ıslatıp elinizle sıkarak ufalayın.Kıymayı derin bir kaba alın.Soğan, ekmek içi, tuz, karabiber, kimyon ve 1 yumurtayı ekleyip yoğurun.Köfte harcını yağlanmış fırın tepsisine alıp elinizle bastırarak dikdörtgen şeklinde yayın.Haşladığınız sebzeleri ortasına rulo şeklinde sarın.İki ucunu parmaklarınızla bastırarak yapıştırın.Dalyan köftenin tüm yüzeyine fırça ile önce zeytinyağı sonra yumurta sarısı sürün.Artan haşlanmış sebzeleri etrafına yayın,yarım su bardağı kadar sıcak haşlama suyu ilave edin.Önceden ısıtılmış 170 dereceye ayarlı fırında 25 dakika pişirin.Dilimleyip sıcak olarak servis yapın. Afiyet olsun
#07.08.2004 10:20 2 0 0
  • Diş çürümesi "medeniyet hastalığı "dır. Çünkü sanayileşmiş memleketlerin insanı taneli bitkiler yerine pişirilmeye hazır veya pişmiş konserve tipi yemekler yiyor. Elma, armut, ayva gibi meyvelerin ısırılarak yenmesi adeta unutulmuştur. Bunların yerine gazoz, meyve suyu içiliyor. Bol şekerli, beyaz undan mamul tatlılar sofradan eksik olmuyor. Öğün aralarında çikolata, cips, envai çeşit şekerlemeler yeniyor. Bu maddeler diş ve diş etlerini tembelleştiriyor. Çünkü bunlar çiğnemeyi gerektirmeyen yumuşak gıdalardır. Dahası var: Şeker ve beyaz undan yapılan yiyecekler diş aralarına sızarak bakterilerin rahatça yerleşip çogalabilecekleri bir ortam hazırlıyor. Bakteriler diş etine, diş minesine hücum ederek burada yıkıma sebep oluyorlar. Ondan sonra diş çürükleri, ağrılı dişeti apseleri ortaya çıkıyor.
    İlerlemiş vakalarda dişeti ile dişlerin birleştirği yerde cerahat kesecikleri teşekkül eder. Dişler yuvalarından gevşer. Dişetleri çekilir. Dişlerin boyun kısımları meydana çıkar.
    Çoğu anne-babalar, "nasıl olsa düşüp yerine yenileri gelecek" düşüncesi ile çocukların diş çürüklerini ciddiye almazlar. Bu mantık, bir değil, birçok yönden yanlıştır. Herşeyden önce, dişlerin hepsi yenilenmez. 32 dişten yalnız 20 tanesi "sütdişi"dir. Diğerleri değişmeyen "kalıcı dişler "dir. Çürük dişler, çocuğu rahatsız ettiği gibi; kulak iltihabı, baş ağrısı, hazım bozukluğu ve benzeri yan etkiler yapar. Süt dişleri çıkarken belli bir sıra takip eder ve düşerken de yine belli bir sıra takip ederler. Çürüyen ve çekilmek zorunda kalınan bir dişin yerine yenisi zamanı gelmekçe çıkmayacaktır. Kalıcı dişlerin düzgün ve sağlam çıkması yanlarındaki süt dişlerinin yerinde kalması ile mümkündür. Çürüyen ve zamanından önce çekilen bir süt dişinin yanındaki kalıcı diş çıkarken çarpılıp bozulacaktır.
    Kalsiyum eksikliği, fazla sentetik D vitamini verilmesi, yalancı meme verilirken şekere veya bala batırılması, öğün aralarında ve bilhassa yatarken şekerleme veya çukulata yedirilmesi diş çürümelerini hızlandıran faktörlerdir.
    Tedavi:
    * Dişlerinde çürüme başladığı zaman çocuğu mutlaka bir diş hekimine götürünüz.
    * Ağrı gece vakti yakalamış ise,çocuğun ağzını karbonatlı su ile çalkalayınız. Aspirin veriniz. Eğer dişte boşluk varsa, bunu yonca yaprağı yağına batırılmış bir pamukla tıkayınız.
    Korunma:
    * Çocuklara yemek aralarında şeker, çukulata ve benzeri tatlı şeyler vermeyiniz.
    * Yemeklerden sonra diş fırçalama alışkanlığı kazandırınız. En iyi fırça misvaktır.
    * Alman Beslenme Uzmanı Dr. Wolfgang Juhre, "Ev Doktoru" adlı kitabında diyor ki: "Sebze ve meyveleri iyice yıkadıktan sonra ısırarak kabukları ile birlike yemek, kaba öğütülmüş undan yapılan kara ekmeği yemek diş hastalıklannın en tabii tedavi usulüdür."
    * Anne sütü vermek de diş sağlığı yönünden çok önemlidir.
    DİŞLERİN DİĞER BOZUKLUKLARI
    * Diş sıcakta, soğukta ve şekerli gıdalar yendiğinde sızlıyor, içine gıda artıkları dolduğu hissediliyorsa dentin çürüğü söz konusudur. Diş, canlılığını muhafaza ediyordur. Yapılacak iş, muhakkak diş hekimine müracaat edip çürüğü temizleyip kazıtmak ve uygun bir dolgu ile telafi etmektir.
    * Kronik periodantal apse: Diş sık şişer, sallanır. Antibiyotiklerle bir süre sonra düzelir. Burada kemiğe yerleşmiş bir apse mevzubahistir. Dişin şiş olmadığı zamanda çekilmesi gerekir. Çünkü ihtilap, boğaza ve başka kritik organlara sıçrayabilir.
    * Diş kanaması: Ağrı sızı yokken dişlerin sık kanaması diş etlerinizin masaja ihtiyacı olduğunu gösterir. Dişler ve etleri en az günde üç defa fırçalanmalıdır. Misvak avantajlıdır. Diş araları diş ipi ile mükemmel temizlenebilir. Fırça ve diş ipi beraber kullanılmalıdır.
    Son olarak, hiç bir protez hakiki dişin yerini tutamaz. Sunî dişler vücuda yapılan birer yamadır. Çekilen dişler bir daha yerine gelmez. Ama tam damak (total protez) yaptırma şansı her zaman olabilir. Bu yüzden kullanılabilecek ve kurtarılabilecek dişten son ana kadar yararlanmak lazımdır. Bir kişiye en yakışan diş, kendi dişidir.
#11.08.2004 18:49 1 0 0
  • Konu: Difteri
    Bir adı da "kuş palazı" olan bu hastalığa sebep olan bakteri, kalpte ve sinir sisteminde çok tehlikeli bozukluklar yapan bir zehir salgılamaktadır. Difteri mikrobu en çok burun, ağız, boğaz ve gırtlakta yerleşmekle beraber; göz, ortakulak, göbek ve deride görüldüğü vakalar da vardır. Şimdi bunları ayrı ayrı inceleyelim:
    BURUN DİFTERİSİ: Burunda iltihaplı ve kanlı bir akıntı ile kendisini belli eder. Ateş ve solunum güçlüğü yapar. Nezle ile karıştırıldığı için, tehlikeli bir hastalık olduğu geç farkedilir.
    AĞIZ VE BOĞAZ DİFTERİSİ: Boğazda ağrı ve yutkunma zorluğu ile başlar. Bademciklerde, küçük dilde ve boğazda beyazımsı gri renkte lekeler ortaya çıkar. Ağır seyreden vakalarda ağız içinde de bu lekeler görülür. Lekeler kazındığı zaman kanama yapmaz. Boyun lenflerinde şişme olur.
    GIRTLAK DİFTERİSİ: Çoğu zaman boğaz difterisinin gırtlağa yayılması ile ortaya çıkar. Difteri mikroplarının müstakil olarak gırtlağa yerleşmesi sonucu, tek başına görüldüğü durumlar da az değildir. Ateş, kuru ve boğucu öksürük, solunum zorluğu şeklinde kendisini belli eder. Müdahale geciktiği takdirde gırtlağa yayılan difteri lekeleri solunum yolunu daraltır. Hasta güçlükle nefes alır. Nefes alırken ıslığa benzer bir ses duyulur. Hastalık ilerledikçe boğaz kasları gerilir. Yüz soluk, nabız zayıf, kalp atışları hızlıdır. Hasta boğulma krizleri geçirir. Krizler ölümle sonuçlanabilir.
    GÖZ DİFTERİSİ: Mikroplar gözün bağdokusuna yerleşirler. Gözler beyazımsı gri bir tabaka ile kaplanır. Göz yavaş yavaş şişmeye başlar. Ağır durumlarda hasta gözünü açamaz. Gözden kanlı bir iltihap akar. Bu halde, saydam tabakanın zedelenerek körlük yapma tehlikesi vardır.
    DERİ VE GÖBEK DİFTERİSİ: Yerleştiği yerde tehlikeli yaralar açarak kendisini belli eder. Ortakulakta çok nadir görülür.
    GENEL DİFTERİ BELİRTİLERİ
    * Hemen bütün difteri şekilleri ateşle başlar. Baş ağrısı, kusma, karın ağrısı diğer belirtiler arasında sayılabilir.
    * Mikropların yerleşmesinden sonra, vücut direncine bağlı olarak bir hafta içinde hastalık ortaya çıkar.
    * Vücut direnci yüksek sıhhatli çocuklarda tipik difteri lekeleri görülmeden hastalık atlatılabilir. Hafif ateş ve yutkunma zorluğu birkaç gün içinde kaybolur. Çocuğun hastalık geçirdiği bile anlaşılmaz.
    * Hastalığın yerleşip mikropların zehir salgılamaları halinde; ateş hızla yükselir. Huzursuzluk, baş ağrısı, mikrobun yerleştiği bölgede kanama ve akıntı, kusma, boğazda şişlik ve yutkunma güçlüğü durumun tehlikeli olduğunu gösteren işaretlerdir.
    * Difteri mikroplarının salgıladıkları zehir kana karıştığı takdirde, kalp, kan dolaşımı ve sinir sisteminde ciddi bozukluklar görülür. Sonunda ölümle neticelenen "kan zehirlenmesi" meydana gelir. Sinir sisteminin etkilenmesi halinde felçler görülür.
    Ne Yapmalı?
    * Çocuğunuzu üçüncü aydan başlamak üzere, birer ay ara ile iki defa difteri aşısı yaptırınız. Çocuk iki yaşına ve altı yaşına girdiği zamanlarda aşıları yeniletiniz.
    * Difteriye yakalandığını gösteren ilk belirtiler ortaya çıkar çıkmaz hastayı doktora muayene ettiriniz. Kontrollar hastalığı doğruladığı takdirde, doktor hastaya "difteri serumu" verecek ve mikropların çıkardığı zehirli maddenin kan ve sinir sistemine geçmesine fırsat bırakmadan zararsız hale getirecektir. Serum tek başına bu hastalıkla mücadele edemeyeceğinden, ayrıca mikropların öldürülmesi için penisilin de verilecektir.
    * Yukarıdaki izahlardan anlaşılacağı üzere, difteriye yakalanmış birinin mutlaka hastahaneye yatırılması gerekmektedir. Zira serum ve penisilin tedavisi ile birlikte; kan dolaşımı devamlı kontrol altında tutulacak, kalp üzerindeki yan etkileri de giderilmeye çalışılacaktır.
#11.08.2004 18:49 1 0 0
  • Konu: Ciban
    Ateşli hastalıklardan sonra, yaralanmalarda ve vücudun zayıf düşmesini netice veren her durumda, hastalık yapmaya fırsat bulamayan bazı virüsler canlanarak dokuyu işgal ederler, işgal ettikleri zayıf dokuda önce ağrı şeklinde kendilerini belli ederler. Sonra ağrılı bölgede bir kızarıklık başlar. Kızarıklık zamanla sertleşmeye ve kabarıklık yapmaya yönelir. Kabarıklığın ortası iltihaplanarak baş verir. Derideki kızarıklık sarıya dönüşür.
    Ne Yapmalı?
    * Çıbanın çevresini sık sık bir antiseptik solüsyonla temizleyiniz.
    * Temizlikten sonra, çıbanın üzerini bir gaz bezi ile örtüp bantlayınız.
    * Çıban iyileşinceye kadar su ile temas ettirmeyiniz.
    * Bulabildiğiniz taktirde karboynuzuotu tohumlarını un haline getirinceye kadar dövünüz. Elde ettiğiniz lapa ile çıbanın üzerine örtüp sarınız.
    * Keten tohumu dövülerek bal ile karıştırılırsa, elde edilen lapa da yukarıdaki karaboynuz otu tohumunun yerine geçer.
#11.08.2004 18:47 1 0 0
  • Konu: Hemeroid
    Kalın bağırsağın anüse yakın yerinde meydana gelen şişliğe denir. İç ve dış hemoroid olmak üzere iki şekli vardır. Aşırı şişman kimselerde, kabızlık sırasında fazla ıkınmalarda, fazla mushil (söktürücü) kullanmaktan, hamilelikte, kalın bağırsağın anüsten önce gelen bölümünde tümör bulunması halinde hemoroid vakalarına sık rastlanır.
    Belirtileri:
    * Birçok durumlarda hemoroid anüs dışına taşar ve ancak elle içeri itilebilir.
    * Dışkılama sırasında kanama görülür.
    * Anüs çevresi kaşınır.
    * Hemoroidin iltihaplanması halinde ağrı yapar.
    Ne Yapmalı?
    * Hafif vakalarda kaşıntı giderici ve yumuşatıcı merhemler verilir.
    * Doktor uygun gördüğü takdirde hemoroid içerisine büzücü bir ilaç injekte edebilir.
    * İleri vakalarda kesin tedavi ameliyattır.
    * Dışkılama sonunda anüs çevresi çok temiz olarak yıkanmalı; ağrılı durumlarda soğuk kompres uygulanmalıdır.
#11.08.2004 18:47 1 0 0
  • Migren - Migren Ağrıları - Migren Krizi
    Ağrılar aslında bir nimet olup vücudumuzda ortaya çıkan rahatsızlıkları haber veren alarm sistemleridir. Sağlığımız yerinde iken, iç organlarımızın çalıştığını farkedemeyiz. Beş duyumuzdan ve iç organlarımızdan beyne bilgi götüren; beyinden gerekli emirleri getiren sinir telleri vücudumuzun mükemmel bir şekilde çalışmasını ve böylece hayatımızı devam ettirmemizi sağlarlar.
    Beynimize, vücudumuzun çeşitli yerlerinden bilgi götüren sinir tellerinden bir kısmı, istihbaratçı gibi çalışarak işlerin yolunda gidip gitmediğini haber verirler. Bu istihbarat birimlerine "feed back" devreleri denmektedir. Feed back devrelerinden gelen istihbarat bilgilerine göre, gerektiğinde, beyinden organlara çalışma tempolarını normalde tutacak yeni emirler gönderilir. Mesela, vücut ısımız normalde 36,50 olması gerekirken dış tesirler sebebiyle yükselince feed back devreleri derhal beyne haber verirler. Beyin aldığı bilgileri değerlendirerek, vücut ısısını normale indirmek için ter bezlerini faaliyete geçirir. Yine hücrelerdeki besin miktarının düştüğünü farzedelim. Bu durumda kandaki şeker oranı da düşecektir. Feed back devreleri vasıtasıyla kandaki şeker oranının düştüğünü haber alan beynimiz, adrenalin salgı bezlerini faaliyete geçirir. Depo halindeki yedek şeker kana verilerek, kan şekeri seviyesi normale çıkarılır.
    Hastalık sırasında, beyin düzeltemeyeceği bir durumla karşılaşınca, hastalık mikroplarının veya başka sebeplerin zarar vermeye başladığı bölgeye ağrı mesajları göndererek bizi uyarır. Biz de ağrımızı dindirmek ve dolaysiyle hastalığımıza çare aramak için doktora koşarız.

    BAŞ AĞRILARI

    Vücudun idare merkezi beyindir. Keza bizi hayvandan ayıran "akıl nimeti" nin merkezi de beyindir. Dolayısıyla ister fiziksel ister psikolojik olsun, her türlü rahatsızlığımızda en evvel etkilenecek olan organımız beyindir, insanların en fazla şikayetçi oldukları ve doktorların çare bulmakta zorluk çektikleri hastalığın "baş ağrısı" olması da bundandır.
    Üzülürüz başımız ağrır, sinirleniriz başımız ağrır, üşütürüz başımız ağrır, ateşli bir hastalığa yakalanırız başımız ağrır, kulağımız iltihaplanır başımız ağrır, yoruluruz başımız ağrır ve hakeza... Kısacası vücudumuz fizyolojik ve psikolojik tüm sistemleriyle dengede olmalı ki başımız ağrımasın.
    Baş ağrısı ve ağrı insanlık tarihi kadar eski olan ve tıbbın çözüm bulmaya çalıştığı konulardır. Baş ağrılarının yüzde 80-90 sebebi migren ve gerilim tipi ağrılardır.

    MİGREN

    Yarım baş ağrısı anlamına geler. Çeşitli uyaranlarla (stres, yorgunluk, açlık, tokluk, gürültü, sigara dumanı, bira ve şarap gibi alkollü içecekler, eski peynir, aşırı çikolata yeme, konserve gıdalar, pastırma, sos vs) orta beyin bölgesindeki hassas alıcı bölgeler tahrik edilir. Buradan salgılanan çeşitli kimyasal maddeler ise damarlar çevresini etkileyip beyin yüzeysel damarlarda önce bir daralma ve sonra bir genişlemeye sebep olarak dayanılması zor ağrının tetiğini çeker.

    Migren başlıca iki tiptir:
    Klasik ve yaygın. Bunların dışında çok nadir olarak oftalmoplejik, hemiplejik, retinal, basiler tipte olanlar da vardır.
    Belirtileri
    * Baş ağrısı 4-72 saat sürer.
    * Fizik aktivite ile artar.
    * Genellikle başın bir tarafında odaklanır.
    * Zonklayıcıdır.
    * Bulantı, kusma, ışığa ve sese tahammülsüzlük olur.
    Ayrıca haberci belirtiler olarak şunlar sayılabilir:
    * Yanıp sönen noktalar, ışık parıldamaları.
    * Yüzde, kolda, el parmaklarında iğnelenmeler,
    * Yorgunluk, halsizlik, bitkinlik.
    * Aşırı neşelenme, kendini enerjik hissetme.
    * Özellikle tatlı gıdalara karşı iştah artışı.
    Bazı ilaçlar (kalp, tansiyon ve doğum kontrol ilaçları) nöbete davetiye çıkarabilir. Özellikle hanımlarda muayyen günlere yakın veya hamileliğin ilk üç ayında ağrılar artabilir.
    Ayrıca migrenin soya çekimle de ilgisi vardır.
    Tedavi
    1- Kriz anında kullanılan ilaçlar (aspirin vs.)
    2- Koruyucu (krizin gelmesini önleyici) tedbirler. Hastanın ağrı korkusunu giderir. Ayda birkaç defa gelen krizlere karşı kullanılırlar.
    Alternatif tedaviler (masaj, relaksasyon, akupunktur) yine uygulanan usullerdir.
    GERiLİM BAŞ AĞRILARI
    Stres asrının insanoğluna yüklediği rahatsızlıktır.
    Belirtileri:
    * Günlerce devam eder.
    * Başın bütününde ve ense bölgelerinde barizleşir.
    * Fizik aktivite ağrıyı arttırmaz.
    * Günün ilerleyen saatlerinde ağrı artar.
    * Ağrı sebebi ve günlük aktiviteler bozulmaz.
    * Ağrı boyun ve sırta doğru yayılır.
    * Hastalar çökkün (depresif) yüz ifadesine sahiptir.
    Tedavi
    Migrenden farklıdır. Kas gevşeticiler, sıkıntı ve kaygı gideren ilaçlar daha yararlıdır.
#11.08.2004 18:42 1 0 0