Çocuklarda korkular ve yaygın anksiyete bozukluğu

Son güncelleme: 23.04.2008 10:43
  • Çocukların çok küçük yaşlarda yaşadıkarı korkular yeterince önemsenmez ve tedavi edilmezse ileride ciddi psikiyatrik sorunlara yol açabiliyor..

    Korku kelimesi, çocuklarımızdan sık duyduğumuz ve kimi zaman nasıl bir yaklaşımda bulunacağımızı bilmediğimiz durumlarla bizi karşı karşıya getirir. Genel bir bakışla korku; algılanan bir tehlike, tehdit anında hissedilen ve gerilim, güçlü bir kaçma veya kavga etme dürtüsü, hızlı kalp atışları, kaslarda gerginlik, v.b. belirtilerle yaşanan yoğun bir duygusal uyarılmadır.

    Korku, çocuğun gelişim sürecinde var olan bir duygudur. 6 aydan itibaren bir bebek yabancı nesneler, yerler ve kişilere karşı korku geliştirebilmektedir. Birincil bakıcıları (genellikle anne ve baba) olmaksızın bebek farklı ortamlara tepkiler verir. Yeni tanıdığı, tanıştığı kişilere ağlayarak yaklaşır, anneyi arar. Bu doğal gelişim sürecinin bir sonucudur. Bebeğimizin çevreye olan algısı artmış ve tanıdık-tanımadık sınıflandırmalarını değerlendirmeye başlamıştır artık. Yabancılık çekme ve ebeveynden ayrılmaktan kaçınma 2 yaşa kadar devam eder.

    2 - 5 yaş arası çocuklar ebeveynden ayrılık ve terk edilme dışında farklı korkular da geliştirmeye başlamıştır. Bu korkular; çeşitli hayvanlar, yüksek ses ve karanlığa yöneliktir.gelişim dönemi korkularında anne babalara düşen görev bu korkuları doğal olarak algılamak ve bu korkulara odaklanmamaktır. Böyle olduğu takdirde çocuk anne babanın tepkilerinden korkuların yersiz olduğu mesajını alır. Tam tersi durumlarda ise, örneğin anne ve babaların bu korkulara odaklanması halinde, "birşey yok, eğer çok korkuyorsan yanımda kal." Şeklindeki tepkileri çocukların aklında çeşitli sorular bırakabilir. Örneğin çocuk; "baka annem/ babam da bu korkuyu önemsiyor, demek ki gerçekten kötü bir şeyler var" şeklinde düşünebilecektir. Eğer gece yatarken çocuğumuz karanlıktan korkuyorsa hafif bir ışık açık bırakılıp odasında yatması sağlanmalıdır. Eğer korku objesi bir hayvan ise; anne babalar bu korkuyla başa çıkmayı çocuklarına aldıkları oyuncaklarla sağlayabilirler. Aynı zamanda çevrede karşılaşılan hayvanlara karşı anne babaların çekingenliği de çocuklar tarafından dikkatlice gözlenecek ve öğrenilecektir ki bu durum korkuların doğal korkudan patolojik korkulara (fobilere) geçişine neden olabilmektedir.

    İlkokul çağlarına gelindiğinde, çocuk gelişimsel olarak farklı korkularla yüzleşebilmektedir. Bu korkular ebeveynlerin ölümü, okulda aşağılanma gibi daha çok soyut kavramlara yöneliktir. Bu dönem korkularıyla başa çıkmada çocuğun geçmiş yaşantısı ve ebeveynlerinin tutumları önem kazanmaktadır. İlkokul çağları çocuğun soyut düşünce yeteneğinin geliştiği, sosyalleşme ve bireyselleşmenin önem kazandığı dönemdir. Bu dönemde çocuk artık kişiliği ve kimliğini çevreye kanıtlama, ebeveynden uzaklaşma eğilimindedir. Ebeveynlerinin daha önceki dönemlerde verdiği sorumluluk alma becerileri, çocuğun bireyselleşmesini destekleyecek, hızlandıracaktır. Elbette ki bu yeni dönemde oluşan sosyal yaşam ilişkin korkular doğaldır.

    Çocukluk döneminde ortaya çıkan ve psikiyatrik sorunlar diyebildiğimiz korkular ya da yaygın kaygı halleri vardır ki anne babalar bu korkuları iyi ayırt ederek, müdahale ve desteği geç kalmadan çocuklarına sunmalılardır.

    Zaman zaman çocuklarımızın çevresindeki tüm değişikliklere ve olaylara yoğun bir kaygı ve korku ile baktığını fark edebiliriz. Bu kaygılar huzursuzluk, aşırı heyecan duyma, kolay yorulma, düşünceleri yoğunlaştırma zorluk çekme ya da zihnin durmuş gibi olması hali, irritabilite/duygusal hassaslık, kas gerginliği ve uyku problemleri ile kendini gösterebilir. Çocuk kaygısını kontrol etmekte zorlanır. Kaygı durumuna fiziksel yakınmalar da eşlik edebilir. Bu tür durumlar çocuğun yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Çocuklarımız içsel sıkıntı ve streslerini zaman zaman sözel olarak dile getirememekte ve davranışları ile yardım çağrısında bulunmaktadırlar. Bu yardım çağrıları anne babalar tarafından dikkatlice değerlendirilmeli ve duyarlılıklar karşılanmalıdır.

    Yaygın Anksiyete Bozukluğu olarak tanımlanan psikiyatrik tablo çok hafif tedirginlikten dehşet ve panik derecesine kadar değişen yoğunluklarda olabilir. Bu aşamaya gelen anksiyete kişiyi koruma düzeneklerinden biri olma özelliğini yitirir ve kişinin başa çıkması gereken bir sorunu haline gelir.

    Belirtileri ruhsal ve bedensel belirtiler olarak iki ana grupta toplanır.

    1. Bedensel Belirtiler

    Kan basıncının ve kalp atışının artması

    Kas gerilmesi

    Ürperme

    Gözbebeklerinin büyümesi

    Derinin solması ya da kızarması

    Terleme

    Sık tuvalete gitme

    Öğürme, geğirme, kusma

    Boğazda düğümlenme

    Hava açlığı

    Sersemlik hissi

    Uyuşma ve karıncalanmalar

    Uyku bozukluğu

    2.Ruhsal Belirtiler

    Huzursuzluk

    Aşırı heyecan

    Endişe

    Düşünceleri toplamada güçlük

    Zihnin durması hissi

    Denetim yitirme

    Çıldırma veya ölüm korkusu

    Anksiyete bozuklukları kalıtsal, biyokimyasal ve çevresel faktörler, çeşitli hastalıkalr ve ilaçlara bağlı olarak ortaya çıkabilir, fakat bazende belirli hiçbir neden bulunmaz.

    Anksiyetenin toplumda görülme sıklığı % 5-10 oranında belirtilmaktedir. Tedavisinde anksiyolitikler, antidepresanlar kullanır ayrıca medikal tedaviye destek olarak psikoterapi uygulanması yararlı olur.

    Anne-babaların çocuklarına verdikleri güven duygusu ve çocuklarının özgüvenini sağlayıcı onurlandırmalar, anksiyete bozukluğu tedavisinde uzmanlara yardımcı olacaktır. Aynı şekilde çocuğun kaygısının okulda ki performansını da etkileyeceği göz önüne alındığında, tedavide aile-okul-uzman işbirliği gereklidir.
#22.04.2008 09:12 0 0 0
  • paylaşım için teşekkürler Nerqish.
#22.04.2008 17:33 0 0 0
fLy fLy foto
  • Teşekkürler Nerqish ablacım...
#23.04.2008 10:43 0 0 0