Ağlama Meleğim

Son güncelleme: 02.09.2010 07:02
  • Ağlama meleğim, kendini mahvetme!... Başını eğip de "Başlarını açamasak bile
    baş eğdirdik" dedirtme... Unutma, "Şeref ve üstünlük Allah'ındır, bir de
    Resûlünün ve müminlerin"... Sana "başını ört!" diyen Allah böyle buyuruyor.

    Sen başını yiğitçe örterek gerçek kişiliğini ortaya koydun... başörtünü
    inancınla bütünleştirdin... Onu kimliğinin bir parçası haline getirdin ve
    böylece dünya aleme "Ben müslümanım" diye haykırdın... Başını örtmeni
    emreden Allah'a yemin ederim, sen bu yiğit duruşunla her zaman şanlı ve
    galipsin... Seni mağlup edecek adam daha anasından doğmadı...

    Senin başın dumanlı dağlardan daha yüce... Başörtün bulutlardan daha
    güzel... Cennette Allah, ayın on dördü gibi ayan beyan görüldüğü zaman,
    eminim o gün sen, Kâinatın Rabbini, daha yakından göreceksin o yücelerdeki
    başınla...

    Seni ezmek isteyene ezilme!.. Allah'ın sana doğduğun gün verdiği hakkı söke
    söke almaya çalış!... Bu gün vermezlerse yarın verecekler.

    Yorulduğuna, yıprandığına üzülme... Dünya didinme ahiret dinlenme yeri...
    Rabbine kavuşuncaya kadar mü'mine rahat yok... Rahat cennette, o ebedi
    yurdumuzda... Dünya denen şu ağacın altında biraz nefeslenip yeniden yola
    koyulacağımızı aklından çıkarma...

    Ayağımıza batan dikenler bizi yıldırmasın... Belli ki cennet yakınımızda...
    Çünkü cennet dikenlerle çevrilidir... yorgunluk, sürekli hastalık, tasa,
    keder, sıkıntı ve gam, hatta ayağa batan dikene varıncaya kadar başa gelen
    her şey müslümanın hatalarının bağışlanmasına vesiledir... Allah hayrını
    dilediği kişiye sıkıntı verir... Biraz korku, biraz açlıkla imtihan bizim
    kaderimizde var...

    Çetin bir imtihandasın, dayan... Seni zor yıldırmasın... Elbette her
    güçlükle birlikte bir kolaylık vardır... Şüphesiz her güçlükle birlikte bir
    kolaylık... Ve Allah sabredenlerle beraberdir...

    Kainatın Efendisi şu dünyada rahat yüzü görmedi... Öz yurdunda, müslüman
    kimliğiyle yaşayamadı... Zalimler bastırdıkça o dayandı... Her şeye Allah
    için katlandı... Ama davasından taviz vermedi... İyice tıkandığı zaman,
    yurdunu terk edip hicret etti... Boynu bükük, gönlü kırık, boğazında
    hıçkırık gurbet ele gitti... Çünkü Allah'ın arz-ı genişti... Gittiği yere
    İslam'ın ışığın götürdü... İnsanlar bilmediklerini öğretti... Gerçek
    varlığı, gerçek hayatı, gerçek mü'mini... Ve bir gün yurduna zaferle
    girdi... Onu öldürmek isteyenler ondan aman dilediler... Zulmün süngüsü
    düştü, cihanın tarihi değişti... Gerekirse sen de git... Mekke devrini
    yaşayan topraklara Medine'yi getir... Sabrın meyvelerini devşir... Sen
    varsın Allah var, dünya var, ahiret var... Bunlar inkarı mümkün olmayan
    gerçekler...Sen ebediyetin kokusunu almış bir bahtiyarsın... Gönüllere
    cennetin kokusunu sen taşıyacaksın...

    Her şeyi diplomadan ibaret sanma.. Ashab-ı Kirâmın diploması yoktu...
    Tâbiînin diploması yoktu... daha sonra gelen İslam büyüklerinin de diploması
    yoktu... Ama dünyanın bir ucundan diğer ucuna İslâmı onlar götürdüler... Bir
    an bile susmadan kainatı çınlatan ezanı gök kubbeye onlar perçinlediler...
    Bir gün medreseler açılıp da diplomalı tahsil başlayınca, büyüklerimiz çok
    üzüldüler; artık ilmin sonu geldi dediler... İlmin sonu gelmedi, yine devam
    etti ama, Onlar sırf Allah rızası için okuyup okutmanın daha bereketli
    olacağına inancından vazgeçmediler... Büyüklerimizin aydınlık yolundan
    ayrılma... Elinden diplomayı alanlar ağzını da bağlayamazlar ya...

    İşte sen o büyüklerin izinden gideceksin... Sen peygamber yurdunu ev ev
    dolaşarak aydınlatan sahâbî analarımız gibi, ev ev dolaşarak yurdunu
    aydınlatacaksın... Peygamberimizi, kendine örnek alacak, onun ahlakını
    özümseyeceksin... Yüzünden eksilmeyen tebessümünle; insanları hoş görüp
    bağışlama merhametinle; gösterişe pirim vermeyen sadece yaşayışın ve eşsiz
    tevazuunla; müslüman hanıma en çok yakışan o zarif nezaketinle; herkesi
    imrendiren iffetinle; özü, sözü doğru güvenilir şahsiyetinle; elinde olanı
    başkasıyla paylaşmaktan zevk alan cömertliğinle; tabansızlara pabuç
    bırakmayan cesaretinle; haksızlığa haddini bildiren asil öfkenle; Allah için
    gözyaşı dökmeyi ihmal etmeyen duygulu halin, ibadet ve tâatinle; özellikle
    de dilinden düşürmediğin dua ve zikirlerinle gittiğin yere Peygamber kokusu
    götüreceksin... Seni görenler Peygamber'i görmüş gibi sevinecekler; evimize
    Peygamber nefesi geldi diye bayram edecekler... Başındaki o aziz örtüye
    "siyâsal simge" diye seni mektebi kapısında işkenceye tâbi tutanlar yapmasa
    bile, onların çocukları utanıp senden af dileyecekler...

    Sen ağlama yavrum, senin işin çook... Sen torunlarımı büyüteceksin...
    "Bismillâh" diyerek emzireceksin onları, zemzem kadar temiz, ak sütünle...
    Konuşmaya başlarken kelime-i tevhidi öğreteceksin onlara... "La ilâhe
    illallah" diye diye büyüyecekler... Dillerine, gönüllerine, beyinlerine
    Allah kelâmını nakşedeceksin, silinmemecesine O nur topu yavrular,
    "Bismillâh" diyerek dikecek kelime-i tevhid fidanını dikecek bütün
    gönüllere... Aşkla sabırla teenni ile... Usanmadan, bıkmadan, yılmadan...
    İşte o zaman güzel yurdum bir cennet olacak. Orada hiç kimse
    horlanmayacak... İnansa da inanmasa da...
    Gözyaşını boşuna harcama... Ağlamasını bilmeyen elbette bizden değildir.
    Daha iyi kulluk edemedim diye ağla... Allah için gözyaşı dök...
    Resûlullah'ın karasevdalısı ol... Seccaden kurumasın kızım.
#02.09.2010 07:02 0 0 0