AŞKTAN ÖLÜME
Sessiz bir günün akşamında
Ansızın, kapın çalınır
Kim o, demeye kalmadan
Aşk, eşikten içeriye yayılır
Ve sen, eski sen değilsindir
Hayat, artık değişmiştir senin için
Taşa, toprağa, suya ve daha nicelerine
Yeniden bakmayı öğrenirsin
Belki de yaşadığını fark edersin
Aldığın nefes sana yetmez olur
Göğsün daralır, yüreğin sıkışır
Ve bir heyecan başlar derinlerde
Karanlıklar artık yoktur senin için
Bulutların ardındaki güneş
Bir başka ısıtır bedenini
Bazen kuşlara özenirsin
Bazen de rüzgâr olmak istersin
Tüm arzu ve iştiyakın
Sevdiğinin gözlerine bakmaktır
Bunun için, kendini unuttuğunu bile hatırlayamazsın
Dostların seni, sana sorarlar
Ancak sen, kendini tanıyamazsın
Bir an önce güneşin doğmasını beklersin
Çünkü ay ışığı, kâfi gelmemektedir,
Islak bakışların, sokaklarda karşılaşmasına
Sen henüz hiçbir şeyi anlamamışken
Ansızın aşk geldiği yerden çıkıp gider
Ve ardından, kapıdan içeri
Gitmeyecek olan, hasret girer
Bundan sonra, hayallerdir seni ayakta tutan
Niçinler arasında artık ömrün geçmektedir
Bazen, neden ve nasılları da sorularına konuk edersin
Hatıraları sorgularsın neler yaşandı diye
Sonra, neden ayrıldık demeyi öğrenirsin
Ve ay ışığında dolaşmak için
Bir an önce, geceyi beklersin
Çünkü hasret en iyi ay ışığında yaşanırdı
Bunu da, ayrılıktan sonraki yıllardan öğrenmiştin
Artık senin yeni mekânın sahillerdir
Kayalara vuran dalgalar, senin yeni arkadaşlarındır
Yakamozlar ise sevdiğinin resimleridir çoğu zaman
Ve yağmurlar, hayatındaki yeni dostlarındır artık
Çünkü gözyaşlarını en iyi onlar saklardı
Belki de senin için göz yaşı olurlardı
Ancak, her gün yağmur yağmazdı bu şehirde
O yüzden, kızarsın güneşli günlere
Kasvet rüzgârlarıyla dağıtırsın her yeri
Ve gözünü açtığında
Bir uçurumun kenarında bulursun kendini
Mevsim, son bahara yaklaşmaktadır
Kuşların, senden uzaklara kaçtığını görürsün
Belki de sevdiğinin yanına gidiyorlardır
Bir selam göndermek istersin
Ancak her birinin sana küs olduğunu işitirsin
Ve ansızın kapın yeniden çalınır
Gelen ölümdür ve yanındaki bir melek
İçeriye girmek için izin istemezler
Sadece, bizi hasret çağırdı derler
Sonra, yanan ateşin yanında oturup,
İkram ettiğin, çaydan içerler
O gün, zaman durmuştur senin için
Gök yüzünde, bu kez ne ay vardır ne de yıldızlar
Toprak, sevdiğinin kokusunu taşımaktadır üzerinde
Taşlar da, bir sıcaklık timsalidir
Artık korkunun yerini bir rahatlık almıştır
Hayatının hiçbir anında, bu kadar huzurlu olmamışsındır
Çayın bitişiyle, melek yerinden kalkar
Artık vaktidir, gidelim demeye başlar
Nereye demek, çok uzun bir zamandır
Ve ölüm, tüm bedenine bir anda dolar
Yapraklar senin için kurumuştur
Her biri, çoktan düşmüştür toprağa
Bedenin, dışarıdaki havaya eşlik edercesine,
Soğumuştur artık, yanan ateşin yanında
Ve hasret
Sanırım, çok oldu yola çıkalı
Artık onu, konuk edecek bir başka
sevdalı...