Şafakla Gelen

Son güncelleme: 11.10.2004 08:30
  • Şafakla Gelen


    Herkesler uyuyordu.
    Arabalar, kaldırımlar,
    bomboş şişeler, duvarlar..
    Şehir bin yıldır yorgun bir adam kadar
    derinde uyuyordu.

    Mimozalar üşenen güneşe öykünüyordu..
    Bir de beyaza,
    Parlak, soğuk ve ölümcül..
    Doğacaktı kuşkusuz..
    Griye dönük bir cıvıltısında suyun
    Perdelerin kıvrımlarında saklı eski bir saltanatı
    özlemle karıyordu.
    Gökte bulut,
    bulutta at,
    atta balık,
    balıkta yürek,
    Yürekte yaşlanmış bir çocuk büyüyordu.

    Griye dönük bir çığlığında sabahın
    Yürek dağların hengâmesine;
    kuzeye kayıyordu...
    Doğacaktı gün..
    Doğacaktı.
    Nazlanıyordu..

    Bir sulu serzeniş sızıyordu kapıdan, pencereden;
    Yılışmalar sızıyordu,
    Sahte gülüşler,
    sözde masumiyetler...

    Kâğıtta bekaret;
    kapının ardında mahremiyet
    öylece duruyordu...

    Philadelphia oldu,
    Ve Atlantis..
    Ve hatta kapı gıcırtısı..
    Ocakta kahvenin kokusu oldu sonra,
    Yere düşen uzamış kül;
    Kitapta ayraç oldu..
    Gürültü oldu kulaklar dolusu
    Tarlada başak, aslanda yele oldu.
    Koşuşturma oldu nereye olduğu bilinmeyen
    Çayın demi, komşunun kedisi,
    Var mıdır nalçaları sevincin?  oldu..
    Sığamadı kabuğuna;
    gidip Çin Seddi oldu..

    (Ex oriente lux...)
    Ne güzel oldu..

    Betül Akdağ
#11.10.2004 08:30 0 0 0