Zamanın birinde bir memleketin padişahı, memleketin hâlini, ahvalini görmek, neler olup bittiğini anlamak için vezirlerden ve paşalardan birkaçını yanına alarak şöyle bir gezintiye çıkmıştı. Birkaç saat süren bir gezintiden sonra yolları üzerinde bir nar bahçesine rastladılar. Ve orada bir müddet dinlenmeye karar verdiler. Nar bahçesi gayet bakımlıydı, narları olgunlaşmış, tam yiyecek kıvama gelmişti. Padişah ve adamlarının iştahları kabarmış, canları çekmişti. O esnada bahçede çalışmakta olan yaşlı çiftçi koşarak yanlarına geldi. Onlara "Hoş geldiniz" diyerek, saygı ve hürmet gösterdi. Onları elinden geldiğince ağırlamaya gayret etti. Bahçenin en iri ve en olgun narlarından koparıp, bir tepsiye koyarak ikram etti. Ve dostane bir tavırla konuşmaya başladılar. Padişah yaşlı çiftçiye sordu:
"Bu nar bahçesi kimin?"
"Bu nar bahçesi benimdir efendim, babamızdan miras kaldı."
"Peki, senin oğlun, kızın var mı?"
"Maalesef efendim, Allah u Teâlâ bize evlât ihsan etmedi. Bir ben varım, bir de eşim, hamdolsun iki yaşlı, geçinip gidiyoruz işte."
Yaşlı çiftçinin ikram ettiği narları padişah ve adamları iştahla yemişlerdi. Belli ki bu tatlı ve olgun narlara doyamamışlardı. Yaşlı çiftçi hemen yerinden fırladı, tekrar gidip olgun ve iri narlardan topladı, bu sefer de onlara nar şerbeti sıktı. Taslara koyup ikram etti. Nar şerbetini de keyifle içtiler ve ferahladılar. Epeyce de dinlenmişlerdi. Gezintilerine devam etmek üzere veda edip yola koyuldular.
Bir müddet yol aldıktan sonra, şeytan padişahın gönlüne vesvese verip, onun kafasını karıştırmaya başladı "Demek bu yaşlı karı kocanın çocukları olmamıştı. Onların da birer ayakları çukurda olduğuna göre, hiç mirasçıları yoktu. Onlar ölünce bu güzel nar bahçesi kime kalacaktı?" O hâlde geri dönüp, onların eline birkaç kuruş tutuşturmalı ve bu bahçeyi ellerinden almalıydı. Hemen oracıkta kararını verdi ve adamlarına emredip gersin geriye döndüler.
Nar bahçesinin yanına geldiklerinde ihtiyar çiftçi işiyle meşguldü. Padişah ihtiyar çiftçiyi yanına çağırıp, biraz önce yaptığı nar şerbetinden tekrar yapmasını istedi. İhtiyar çiftçi, hiçbir şey demeden, ağaçtan iki tane nar koparıp onları sıktı ve taslara koyup ikram etti. Padişah nar şerbetini içti; fakat tadı az öncekine hiç benzemiyordu. Tadını pek beğenmedi, çiftçiye sordu:
"Bu nar şerbeti daha önce içtiklerimizle aynı nardan değil mi? Bunun tadı değişmiş." Yaşlı çiftçi cevap verdi:
"Aynı nardan efendim, narda bir değişiklik yok. Fakat değişen sizin kalbiniz. Siz tebaanızın malına göz koyunca, narların da tadı değişti."