eğitimi sevmiyorum

Son güncelleme: 02.11.2022 18:16
  • Insanlar böyle düsünüyor iste. Söyleyemiyorlar ama... Hiç fark etmiyor; okullarda da ayni, is yasamindaki profesyonel egitimlerde de.
    Son yillara kadar, isletmelere yönelik egitim boslugunu akademisyenler doldururmus. 2-3 yildir, egitim kuruluslarina her gün yeni isimler ekleniyor. Egitmen profili, genis bir yelpazede farkliliklar gösteriyor; gelismelerden habersiz eski uygulamacilardan, salt bilgi aktaran teorisyen genç insanlara kadar. Konular neredeyse sablonla çogaltilmis gibi. Tamamen denetimsiz bir serbest piyasa ortami.
    Bu eziyet niye?
    Katilimcilar genellikle amaç bilincinden yoksun, sürüklenen bir kitle. Tam bir "pasif süje" konumundalar. Egitimlerin dolgu maddesi gibi. Her biri, güruhun içinde "egitilen" adi önemsiz bir "personel". Egitimlere katilacaklar genellikle nasil belirlenir biliyor musunuz? Tüm ayni isi yapanlar, ya da tüm ayni unvandakilerin bir araya getirilmesiyle. O zaman "bu eziyet niye çekiliyor" soracaksiniz. Çünkü geleneksel anlayislarda yerlesik gerekçeler vardir: Yapmis olmak, terfi kosulu olarak kullanmak ve en önemlisi kisa yoldan kârliligi artirmak. Onun için o acimasiz Cumartesi-Pazar egitimleri konulur. Onun için geri dönüsü tam ölçülemeyen kisisel gelisim egitimleri "soft" diye küçümsenir.
    Egitimcinin görevi
    Bu oyunun içinde egitimcilerin bir tek hedefi vardir: "insanlari sıkmamak". Çünkü her sey, egitimden sonra doldurulan bir degerlendirme anketinin insafina kalmistir. Burada müsteri memnuniyetinin kötü bir örnegini görürsünüz. Medyadaki tartisma ile ayni sey iste. "Bu kadar avam ve kalitesiz olmak zorunda misiniz" diye soruldugunda alinan cevap gibi; "ne yapalim müsteri böyle istiyor". Gerçekten "müsteri" ne istiyor? Çok hakli ve fakat yanlis anlasilan istekleri nedir? Önce egitimlerin yapildigi ortamlarin degismesini istiyorlar. Iki seyden çok bikmis durumdalar; ruhsuz ve basit seminer salonlari ile kimliksiz otel salonlari.
    Bezgin ezberciler
    Çogumuzun anilarinda resmi egitimin tatsiz anilari var. Ezberciligin getirdigi bezginlik hala içimizde. Devlet egitimini çagristiran her türlü dil, alerjiyle karsilaniyor. Bir anlamda, özel televizyonlarin fitilledigi günlük dil egitimlerde araniyor.
    Yalniz dil degil, egitimin bir de "ideolojisi" var. Küçük yaslardan beri bize ögretilen "iyiler" artik kabul görmüyor. Insanlar ikna olmayi istiyor; oyunun bir parçasi olmayi degil. Onun için her seyin oldugu gibi anlatilmasi gerekiyor. Örnegin bir yönetim egitiminde, katilanlar, dedikodunun neden önlenemedigini ve aslinda nasil baska psikolojik bosluklari doldurdugunu da duymak istiyor. Dedikodunun yapilmamasi gerektigini duymak onlar için bir sey ifade etmiyor.
    Söylediklerinize inanin
    Egitimler, bencillige hitap edebildigi oranda basarili görünüyor. Haklilar da... Kendi yasamlarinda kullanamayacaklari bir bilgiyi ne yapsinlar? Insanlar, dogru üslupla ifade edildiginde eskisinden daha çabuk anliyor. Kültür düzeyleri, bir kavrama engeli olmaktan çikmis durumda. Anlamayacaklarini sanip fazla basitlestirmek artik bir egitim hatasi. Karsidakini umursadiginiz ve egitmen olarak söylediginize kendiniz inandiginiz zaman, yalniz söz degil, duygu iletisimi de saglaniyor. Bunlara, egitimlere katilanlarin haklari var. Yoksa egitimi sevmiyorlar!

    Ahmet Eryilmaz
#21.12.2004 20:00 1 0 0
  • 'önce kendi inanmak' fikrine kesinlikle katılıyorum.özellikle iş amaçlı eğitimlerde.tabi ki okul eğitiminde de etkili.

    şimdi ki çalışmaları işim gereği takip etmek zorundayım.amaç;önce insanları inandırmak,ikna etmek,somut örneklerle açıklamak sonra da öğretilmek isteneni açıklamak.dürüstçe ve içtenlikle.
    işin sırrı bu yani.
    umarım çalışmalar istenen seviyeye gelir.(ki ben inanıyorum)
#22.12.2004 22:04 0 0 0
  • Paylaşım için Teşekkürler Ellerine Emeğine Sağlık
#02.11.2022 18:16 0 0 0