Film/belgesel artık adı neyse tam bir fiyasko... Filmi bir sinema filmi ya
da belgesel olarak başarısız
buldum. Çok sıkıcı ve monoton bir anlatımı var. Yani bu kadar güzel bir
içerik hammaddesi
ancak bu kadar kötü bir şekilde beyaz perdeye aktarılır. Bir sinemacı
olmadığım için, bu konudaki
görüşlerim sadece beni bağlar, o yüzden ciddiye alınmamasını yadırgamam. Ama
tarihini
bilen bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, filmin tarihi gerçekleri
doğru yansıtmadığını
hatta kasıtlı olarak saptırdığını gördüm. Bu ucube "belgeselimsi",
yönetmenin "objektif olmaya çalıştık"
bahanesinin arkasına sığınamayacağı kadar yanlı bir yapıt. Eminim ki, bu
filmi Yeni Zellandalı'lar ya da
Avustralyalı'lar çekmiş olsaydı, Türklerin ne kadar büyük bir destan
yazdığını daha iyi
anlatırlardı.
Öncelikle film saldıran tarafın, Anzakların ve İngilizlerin, gözünden
anlatıldığı için, objektifliğini
baştan yitirmiş. Filmde sürekli, hiç bilmedikleri bir yeri sebebini bilmeden
istila etmek ve halkını
esir etmek gibi barbarca bir amaç uğruna anavatanlarından onbinlerce
kilometre uzağa giden askerlerin,
"çok insani ve yürek burkan" mektupları okunuyor. Türk tarafındaki
askerlerin duygu ve düşüncelerine
çok fazla yer verilmemiş. Halbuki Çanakkale'de asıl yürek burkan insan
hikayeleri, her türlü zor koşula
rağmen yurdunu kahramanca savunan saf ve masum Türk askerleri tarafından
yaşanmıştır. Yönetmen neden filmi Anzak ya da İngiliz gözüyle anlatmayı
seçmiştir anlamak mümkün değil! Sanki bizim dışımızdaki ülkeler, barbarca
işgale geldikleri ve boylarının ölçüsünü aldıkları halde, bu savaşın
hikayelerini, kendi taraflarını yüceltecek şekilde defalarca
filmleştirmemişler gibi, bizimle aynı havayı soluyan, aynı tarihten gelen
arkadaşlar da, kalkıp bizim paramızla Çanakkale savaşını Anzak ya da İngiliz
gözüyle değerlendirmişler.
Filmde bazı imgeler o kadar ustaca kullanılmış ki insanların bilinç altına
verilen mesajlarda,
işgalci tarafın çok zor şartlarda çarpıştığı, Türklerin ise onlara nazaran
konumlarının daha iyi olduğu,
aslında iki tarafın da zorlandığı işlenmeye çalışılmış. Filmde ne zaman bir
Anzak grubu hücuma kalksa,
Türk tarafını temsil etmek için, ölüm kusan bir makineli tüfek gösterilmiş.
Türkler hücuma kalktığında ise
Anzakların makineli tüfekleri genelde ortada yok! Halbuki o sırada
işgalcilerin en son teknoloji ürünü,
100 den fazla makineli tüfeği varken, bizin zavallı Mehmetciklerin, eski
model 20 küsür makineli tüfekleri vardı. Kilometrelerce Gelibolu sahilini
korumak için sadece 20 küsür tane, ve yönetmen her Anzak hücumunda, Türk
tarafını ölüm kusan bir makineli tüfek imgesiyle tasvir etti. Bunun kasıtlı
olduğunu düşünüyorum, kasıtlı değilse bile, cehaletden kaynaklanıyordur.
Filmde bu sahneleri izlediğinizde şunu düşünüyorsunuz, "Anzaklar ve
İngilizler kahramanca Türklerin ölüm kusan makinelerinin karşısına dikilmiş,
Türkler de onları oturdukları yerden tavuk gibi avlamış. Vah Vah!".
2000 İngilizi 12 saat bir koyda hareketsiz bırakan ve sonunda hepsi şehit
olan, ellerinde
tek bir makineli tüfeği olmayan yaklaşık 100 kişilik Türk birliğinin adı
nedense geçmiyor yapıtta!
İşgalcilerin denizden yaptıkları saldırı çok üstünkörü geçilmiş. Hadi
yönetmen sadece kara savaşlarına
odaklandı diyelim. Peki neden savaşın seyrini değiştiren, işgalcileri bir
kara harekatına mecbur eden en önemli olayın baş kahramanı Seyit Onbaşı
sadece 2 saniyelik bir fotograf olarak gösterildi? Bunun da ötesinde
destansı hikayesi hakkında tek kelime edilmedi. Ama bozguna uğrayan bir
çıkarma filosunun komutanının "kahramanca" denize atlayıp, filikalardan bir
köprü yapması son derece geniş bir şekilde anlatıldı.
Filme iki tarafın içinde yaşadığı şartlar anlatılırken beni çıldırtan bir
anlatım duydum ve kulaklarıma inanamadım. Anzakların yiyeceklerinden
bahsederken şöyle deniyordu:
"Anzakların SADECE kurutulmuş bifteği,reçeli, peksimeti,
bisküvisi ve domuz salamları vardı. Türk tarafının ise
bulguru,princi,peksimeti(ya da bunun gibi bi' şeyler) vardı. Ama yemekler
cepheye gelinceye kadar soğuyordu".
Yani yönetmen Anzaklara daha ne ikram etmeyi düşünürdü, bilmiyorum ama cephe
koşullarına göre bu menü, "yediği önünde yemediği arkasında" anlamına gelir.
Neden "SADECE" diyerek Anzakları acındırmaya çalıştı, anlamadım. Türk tarafı
yemek bulamazken, sorunlarını sadece "yemeklerin soğuk gelmesine" kadar
indirgedi.
Filmde Anzakların siperlerin arkasındaki bir koyda, denize girip eğlenirken
vurulmalarını bir kalleşlikmiş gibi,
Anzakların ağzından anlatırken, İngilizlerin "BİLE BİLE" tonlarca bomba
yağdırıp, uçaklarıyla yerle bir ettiği Hastaneden(Sargı Yeri) ve burda şehit
düşen binlerce yaralı Türk askerinden hiç dem vurmadı sevgili yönetmen.
Kaldı ki, bu yerde sadece Türkler değil, işgalcilerde tedavi ediliyor ve
kısıtlı imkanlar ve mühimmat onlar için de kullanılıyordu.
Filmde otorite olarak fikirlerine başvurulan araştırmacılar şöyle garip
fikirler ileri sürdüler ve yönetmen de
bunları "objektif" olarak seyirciye yansıttı:
"Müttefik kuvvetler yeterli hazırlığı yapmamıştı, Çanakkale ve Batı
Cephesi(Almanya ile olan cephe) arasındaki tercihlerini batı cephesinden
yana kullandılar. Takviye gelmedi vb. vs.". Yani nerdeyse "güçler eşit
olmasaydı, Türkler karşımızda tutunamazdı" demedikleri kaldı. Ben neden
bahsettiklerini anlamadım. Acaba "Yenilmez Armada" dedikleri dünyanın
gördüğü en güçlü donanmayla mı saldırmadılar, ya da yaklaşık 500 bin
dipdiri, her türlü mühimmatla donatılmış askerleri mi yoktu, makineli
tüfekleri mi Türklerinkinden sayıca 5 kat fazla değildi, topları mı 3-4 kat
fazla değildi, uçakları bile yok muydu, yani neleri eksikti? Yoksa
bekledikleri takviye, Türklerin müttefiklerden fazla olan tek şeyi, iman ve
inanç gücü gibi bi' şey miydi? Onu da mı koli koli ayaklarına bekliyorlardı
ben anlamadım, anlayan olursa beri gelsin!
Kısacası bu film/belgesel tam bir hayal kırıklığıdır. Bir insanın neden
kendi tarihine bu kadar yabancı olduğu da, irdelenmesi gereken bir konudur.
Birkaç kanalda yönetmenin bu filmi savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu
anlatmak için "objektif" bir bakışla çektiğini söylediğini duydum. O
kendisini kandırsın. Bu film objektif değildir! Kesinlikle Anzaklara yağ
yakmaktadır ve olayları onların seveceği şekilde cımbızla çekmiştir. Kaldıki
savaşın ne kadar kötü olduğunu anlatmak gibi "ulvi" bir değer için Çanakkale
dışında bir sürü savaş bulunabilir. Çanakkle bir destandır! Bu savaşın
destansı yönünü bitirdik de şimdi de Anzaklara "ulvi" mesaj vermek için mi
kullanacağız?
Kaldıki eğer yönetmen savaşın ne kadar kötü ve vahşice birşey olduğunu
Çanakkale ekseninde anlatmak istiyorsa bile, bunu olayları barbar işgalciler
tarafından anlatarak değil, vatanını koruyan saf ve masum insanlar
tarafından olaya bakarak yapması daha yerinde olurdu. Bunun için yeterli
malzeme Türk tarafında yaşanan hikayelerde fazlasıyla mevcuttur.
Bir de, neden illaki objektif olacağım kompleksi vardır ki bizde? Çanakkale
destanı, milli bilinç ve heyecan
oluşturmak için neden kullanılmasın ki? Acaba Japonlar Hiroşima ve
Nagazaki'ye götürdükleri ilkokul
çocuklarına(ki her okula başlayan çocuğun mutlaka götürüldüğünü duydum),
Amerika'nın II.Dünya savaşındaki haklı yönlerini ve babasız kalan Amerikan
çocuklarının dramını anlatıyorlar mıdır, ya da anlatmalılar mı?
Filmi izledikten sonra daha önceki bilgi birikiminizi bir kenara bırakarak
kendinize şunu sorun;
"Çanakkale savaşını bu filme bakarak değerlendirseydim, ortada Türk
tarafının kazandığı,
destansı bir zafer görebilir miydim?"
Ben bu yanlışlıkların kasıtlı olduğunu, bu filmin tamamen Anzaklara yağ
yakmak için çekildiğini düşünüyorum. Hatta Çanakkale destanının üzerini
örtme çabası olarak görüyorum. Yakında aynı ekip tarafından "terörün ne
kadar kötü bir şey olduğunu anlatmak için" dağlardaki bir PKK'lının
mücadelisini ve yürek burkan aşk hikayesinin "objektif" olarak anlatılacağı
bir belgesel bekliyorum. Bence bütün bu yanlışlıklar bilinçli yapıldı ama
yanılıyorsam, umarım bu gibi arkadaşların cehaletleri en kısa sürede son
bulur. Ama eğer bu kasıtlı yapılan birşeyse, 250 bin şehidimizin ahı ve
laneti bu filmi yapanların üzerine olsun!