Engelli Kadın ve Ayrımcılık

Son güncelleme: 22.03.2009 01:13
  • Herkes farklı, herkes eşit

    Dünya Sağlık Örgütü ( WHO) verilerine göre genel olarak herhangi bir toplumun nüfusunun yaklaşık yüzde 10' unu engelli kişiler oluşturmaktadır. Tüm dünyada engellilerin insan hakları konusundaki çalışmalar son 20 yılda ivme kazanmıştır. Ancak cinsiyetin engelli kadınları, engelli erkekleri ve onların insan haklarını nasıl etkilediği konusu çok yavaş bir gelişme göstermiştir. Feminist hareketin kendisi de engelli kadınların dahil olduğu belirli grupların ele alınması konusunda yavaş ilerlemiştir.[1] Kadın hareketi ile engelli hareketinin birbirini oldukça geç ve yavaş tanıması, bu iki grubun birbirinin müttefiki olduğunu geç fark etmesine neden olmuştur. Feminist hareket, kadın olarak gördüğü gruba engelli kadınları dahil etmemiş ve engellilik konusu da en başından itibaren erkek egemen bir yapı içinde oluştuğu için onlarda feminist hareketi engelli kadınların dışında kabul etmişlerdir. Aslında biraz daha ileri gidilirse, engellilik konusunda ki bu erkek bakış açısı engelli kadının varlığını yeterince fark etmemiş ve bu konu da tamamen bir erkek yaklaşımı geliştirilmiştir. Feminist gruplar ve engelli grupları içlerinde çok fazla grup bulundurdukları için heterojendirler. Ancak kendilerinin heterojen olduklarını da çok geç fark etmişlerdir. Hem heterojen olmaları hem de tarihsel süreç içinde benzer mücadeleleri ayrı ayrı yaşamış olmaları bir araya gelmelerini gerektirmektedir.[2]

    Engelli bireylerin sorunlarının çok olmasına karşın; engelli kadınlar bu sorunları, engellilere karşı önyargılardan ve kadın olmaktan kaynaklanan fiziksel, sexüel ve psikolojik şiddete maruz kalmaktan dolayı katbe kat fazla yaşarlar.

    Kadınların engelli oluşundan kaynaklanan sorunlar nedeniyle yardım isteyemeyişi ve kendini ifade edemeyişi her durumda şiddetle karşılaşmasına neden olmaktadır. Kadının engelli oluşu onu daha kolay lokma haline getirmekte ve şiddete kışkırtıcı olmaktadır.

    Mevcut toplumsal yapımız, kadını erkeğin arkasından gelen veya gelmesi gereken, kadını erkeğe bağımlı gören anlayışlarla şekillenmiştir. Bu toplumumuzun, tarihsel koşullar içinde getirdiği ataerkil, erkek egemen yapısıyla sahip kültürel özellikleriyle ilgilidir. Bu yapı tüm toplum katmanlarını kapsamış durumdadır. Kırsaldan kente, sosyo-ekonomik ve kültürel açılardan çeşitlilik arz eden tüm kesimlerde adeta kollektif geliştirilmiş bir ortak payda gibi; farklı şekillerde, farklı davranış kalıpları biçiminde, fakat aynı kültürel kodlamalara dayalı bir olumsuzluk olarak ortaya çıkmaktadır.[3]

    Engelli bireyler doğumlarından veya engelli oluşlarından itibaren tüm yaşamları boyunca ayrımcılıkla karşı karşıya kalırlar fakat engelli kadınlar engelli erkeklerden daha fazla dışlanmaktadırlar.

    Ayrımcılık her şeyden önce bir insan hakları ihlali olduğundan, başka ihlallerin de ortaya çıkmasını beraberinde getirmektedir. Bizim Anayasamız' ın da 10. maddesinin 2. fıkrasına göre Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür ve 01.07. 2005 tarihli 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanunun 4. maddesinin a bendinde " Devlet, insan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı temelinde, özürlülerin ve özürlülüğün her tür istismarına karşı sosyal politikalar geliştirir. Özürlüler aleyhine ayrımcılık yapılamaz; ayrımcılıkla mücadele özürlülere yönelik politikaların temel esasıdır." demektedir.

    Yasa engellilerin toplumun ayrılmaz bir parçası olduğunu, bu nedenle ayrımcılık yapılamayacağını beyan etmektedir.

    Ayrımcılığa karşı olma aynı zamanda bir duruşu da beraberinde getirmektedir. Ayrımcı bakış açısı aslında bedenler üzerinden yürütülen bir iktidar savaşıdır. Ötekinin ötekileştirilmesi ırkçılık anlayışının farklı bir yansımasıdır. İnsan hakları hareketinin belki de başlangıcı, insanın insanileştirilmesi, insanlaştırılmasıdır.[4]

    Engelli kadınların, kendi gereksinimlerini ifade etme, seslerini duyurma, karar alma süreçlerine aktif ve eşit derecede katılma, yani kendi hayatları üzerinde egemen olma savaşımında, onları güçlendirecek her alanda sosyal politika ve düzenlemelere gereksinim vardır.[5]
#22.03.2009 01:13 0 0 0