- Nasılsın, iyi misin? Kuru bir "iyiyim" cevabı aldığında duyduğu sıkıntı yüreğinin daralmasına neden oldu
"Neden eziklik hissediyorum?",
"Bu rahatsızlığın sebebi ne?" diye düşündü
Haftada bir görüşse de ondan gün geçtikçe uzaklaştığını hissetti
Hazım ile Abdullah'ın tanışıklığı 5-6 sene öncesine dayanıyordu
Son aylarda Abdullah, dayanma gücünün giderek zayıfladığını ve Hazım'ın tavırlarını kaldırmaya mecali olmadığını fark etti
Her konuda, her şeyi en iyi bilen Hazım'dı Kimsenin kendisinden iyi bir şey yapabileceğine ihtimal vermiyordu
Dostları onun yanında küçüldüklerini hissediyorlardı; çünkü Hazım büyüktü ve kendi de büyüklük taslıyordu
Hazım öyle bir konuşuyordu ki, herkes onun için "büyük insan" diyordu Ama konuşmanın yanında iş yapmaya gelince Hazım'da o iş gözükmüyordu Olsun! İyi konuşmak, yapılacak işin iyi olmasını gerektirmiyordu İnsanlar, Hazım yaptı diye o işin iyi ve mükemmel olduğu hissine kapılıyordu Çünkü Hazım'ın anlattıkları o kadar süslü, o kadar mükemmeldi ki! Abdullah, arkadaşının karşısında aşağılık duygusuna kapılmaktan kendini kurtarma mücadelesi verirken, Hazım'ın
"Ben bunu beğendim ve bunu yapacağım" dediği duyuldu Kendisinin fikrinin sorulacağını zannetti Ama yanılmıştı
" Bence şu olmalı" dedi
"Sen ne anlarsın bundan Sanki çok şey biliyormuşsun da fikir beyan ediyorsun!" anlamına gelen bir bakışla baktığında Hazım, Abdullah kararını vermişti
Yerinden kalktı elini uzattı ve;
-Dostum, ben bu işi seninle yapmaktan vazgeçtim Sana iyi çalışmalar Esen soğuk havanın ardından koltuğunun arkasına gerinen Hazım'ın o büyüklük tavrı sanki artmış ve "sen bilirsin" anlamına dönüşmüştü Abdullah Bey, o gün uzun süredir uğramadığı bir başka arkadaşının bürosuna gittiğinde sevgi ve muhabbetle karşılanmıştı Cevdet lisede sıra arkadaşıydı O gece iki arkadaşının tavırlarındaki farkı düşündü durdu
Cevdet masasına değil de kendisinin karşısındaki koltuğa oturmuş, hal hatırını sormuştu Hazım'ın insanı ezen bakışlarını onda görmemişti
Ayrıca her cümlesinde kendisini iğneleyen sözler duymamıştı Halbuki Hazım Bey'in iğneleyen sözleri o kadar incitici ve kırıcıydı ki, o bunu yıllarca kalbinden atamamıştı Yapmak istediği işi anlattı ve "Benimle ortak olur musun?" dedi Abdullah Bey, "İlla benim dediğim olacak, işin şu kısmını falana verirsek olur" şeklinde bir tavır göstermeden dinledi onu Karşılıklı konuştular Ortak noktaları buldular ve iş için el sıkıştılar
Halbuki Hazım Bey'le 2 yıldır yaptıkları işlerde hep, "İşin şu kısmını falana, şu kısmını da filancaya verirsek olur" şeklinde şartlar duymuştu
Abdullah Bey o günden sonra arkadaşı Hazım'ı aramadı Kırılan kalbi onu buna itmişti Ayrıca Hazım Bey'in dost halkası da gittikçe zayıfladı
Herkese tepeden bakan bir insanın yanında kimse kalmayacağından o yalnız, dostsuz bir insan haline geldi Kendi dünyasında "ben, ben" diyen bir insanın düşeceği en kötü duruma doğru yol aldı durdu