Seyid Battal Gazi ve Mete Destanları

Son güncelleme: 29.04.2009 18:50
  • Seyid Battal Gazi ve Mete Destanları - Seyid Battal Gazi ve Mete Destanları hakkinda bilgiler

    M. S. 395 yılında Roma'nın ikiye bölünmesiyle, Frigya, Bizans toprakları bölümünde kalmıştır. Eskişehir ve çevresindeki şehirler, bu dönemde eski önemlerini yitirmişlerdir. Sadece Pressinus ticaret yolu üzerinde bulunan Dorlion Kaplıcaları varlıklarını sürdürebilmiştir. Bizans topraklarını istila eden Arap orduları , Eskişehir yakınlarına kadar gelmişlerdir. 708 yılında Abbas Bin Velid ve 778 yılında Masan Bin Kataba burayı işgal etmiştir.

    7. yy.'ın sonundan, 10. yy.'ın sonuna dek 300 yıl süren Bizans-Arap Savaşları bazı efsane ve destanların doğmasına neden olmuştur. Bunlardan en önemlisi Seyit Battal Gazi Destanı'dır. Seyit Battal Gazi Destanı'nın Bizanslılarca uyarlanmış şekli "Digenis Akritas"destanıdır.

    Efsaneye göre Seyit Battal Gazi, Abbasi Halifeleri Mutasım ve Vathig zamanında yaşamıştır. Fakat dünyaya geleceği, Hz. Muhammed'e ölümünden önce Cebrail tarafından haber verilmiştir. Bu yüzden peygamberin bir adamı mağarada saklanarak 200 yıl bekler. Peygamberin sözünü yerine getirir ve Seyit Gazi'nin atı Aşkar Divzade'yi kendisine verir.

    Başka bir efsaneye göre: Seyit Gazi'nin babası Malatya Sultanı'nın ordusunda kumandandır. Rumlar'a karşı yaptığı bir savaşta ölür. Seyit Battal on üç yaşına geldiğinde bütün İslam bilimlerini öğrenmiştir. Kılıç kullanmakta ve ata binmekte üstüne yoktur. Babasının intikamını almak üzere yola çıkar ve yirmi dört saat içinde düşman ordusunun kumandanını, kardeşini ve belli başlı on dört kumandanı daha öldürür. Hint'ten, Mağrib'e, zaferden zafere koşar ve yedi deniz ötesine kadar adı korku saçar.

    Tanrı ona aynı zamanda doğa üstü güçler vermişti. Öyle bir sesi vardı ki, savaş meydanında bir kükredi mi yetmiş iki bin kâfir darmadağın olurdu.

    Bir rivayete göre bir Rum Kalesi 'nin kumandanının kızı, Seyit Battal'a aşıktır. Bu kalenin kuşatılması sırasında bir gün Battal kırda uyurken, kumandanın kızı kaleden bakar ve babasına imparator tarafından gönderilen yardımı görür. Seyit Battal'ı uyandırmak üzere kâğıda birkaç satır yazar, bir taşa sarıp atar. Bu küçücük taş, kahramanın tam kalbine rastlar ve onu hemen öldürür. Bu kazada Allah'ın iradesi kendini göstermiştir. Yoksa bu kadar olağanüstü güçleri olan bir kahramanın, hiçbir düşman tarafından yenilmesi mümkün değildir.

    Antik Çağ'da Nakoleia adıyla anılan Seyitgazi, o dönemde önemli bir kent durumundadır. Ancak Hristiyanlık Çağı'nda, kent eski gücünü yitirir ve Synnada Metropollüğü'ne bağlanır. 198 yılında ise tekrar "Metropollüğe" yükselir. 9. yy/dan sonra artık Nepoleia adına rastlanmaz. Bu arada Bizans eyaletlerine yayılan Selçuklular, 1074 yılında Frigya sınırına kadar gelirler. Daha sonra arka arkaya gelen akınlar nedeniyle Napoleia önemini kaybeder. Haçlıların 1079'da Napoliea üstünden, Anadolu'nun içlerine kadar girdikleri rivayet edilir.
#29.04.2009 18:48 0 0 0
  • noimage

    "Eşimi, atımı verdim, çünkü benimdir!"
    "Toprak verilemez, çünkü devletindir!"
    METE

    1. METE'NİN GENÇLİĞİ OĞUZ-HAN'INKİNE BENZİYORDU

    "Büyük Hun İmparatoru Mete'nin bir efsane halinde anlatılan gençliği, Oğuz-Han'ın hayatına benzetilmişti" :


    Oğuz Kağan, müslüman olan Türklere göre, babası Kara Han'ı öldürmüş ve onun yerine geçmişti. Zamanımızdan 200 sene önce büyük bir Türk Tarihi yazmış olan bir Fransız bilgini, Oğuz Han'ın Mete olabileceğini söylemiş ve ikisi arasında da bir bağ görmüştü. Bu Fransız bilgininin görüşü, büsbütün de yanlış değildi." Çünkü Mete de, Oğuz-Han gibi babasını öldürmüş ve onun yerine, hükümdar olmuştu."Çin Tarihleri, Mete ile babası arasındaki savaşlar, bir tarih olayı hadisesi gibi anlatıyorlardı. Ama önemli olan nokta, Mete'nin hayatının gençlik çağlarının da, bir efsane olup olmadığı idi. Mete'nin daha sonraki hayatı ve savaşları hakkında, epey şeyler biliyoruz. Tarih kaynaklarından kronolojik olarak kesin bir şekilde verilen bu bilgiler, tarihin ve gerçeğin ta kendileri idiler. Ama bütün tarih boyunca, büyük hükümdarlarla olduğu gibi, Mete'nin hayatının da gençlik çağları, karanlık kalmakta ve bir nevi mitolojiye bürünmüş olarak anlatılmaktadır. Büyük hükümdarların, hemen hemen hepsinin de gençlik çağları, bir mitoloji perdesi arkasında gizlenmiş ve bu devreler, romantik bir şekilde anlatılmıştı. Çinliler, Mete'den sonra Hun'ları ve Ortaasya halklarını, birçok savaş ve temaslar sonunda, çok iyi bir şekilde tanıyabilmişlerdi. Fakat Mete'den önce, Çin kaynaklarında Ortaasya hakkında anlatılan bilgiler, çok karanlıktı. Çinliler bu çağda öyle ki, kendi sınırlarının dışındaki bölgelerden bile haberleri yoktu. Zaten Mete'nin hayatını anlatmağa başlayan Çin tarihleri, üslûp bakımından da mitolojik ve hikâyemsi bir dille konuşuyorlardı. Çin tarihinin üslûbu çok kuru, fakat kronolojik ve kesindi. Zaten bu bilgilerin çoğu, imparatora gelen raporlarla, Çin sarayından çıkan fermanların, kopyalarından başka bir şey değil idiler. Halbuki Mete'nin hayatından Çin tarihleri, âdeta bir Çin romanı gibi söz açıyorlardı.

    "Çin tarihlerinin verdikleri yarım mitolojik bilgilere göre Mete, Oğuz-Han gibi kendi babasını öldürmüştü":


    Ortaasya'da Tuman adlı bir Hun reisi varmış. Bu reisin de Mete adlı büyük bir oğlu bulunuyormuş. Gerek babasının ve gerekse oğlunun adları, Çin tarihlerinde, zaten, Çin işaretleri ile yazılıyordu. İkiyüz sene önce bu işaretler, Mete şeklinde okunmuş ve bizim tarihçilerimiz de bu adı; Mete olarak yazmışlar ve Türkiye'ye yaymışlardı. Bugün Türkiye'mizde, bu büyük Hun İmparatorunu, "Mete" adı ile tanıyoruz. Birçok kimseler de bu adı, maalesef 200 sene önce okunan, böyle yanlış bir okunuşla, kendi adları olarak tanımaktadırlar. Aslında ise bu Çince işaretleri, "Mao-dun" şeklinde okumak gerekiyordu. Kendi hususî metodlarımıza göre, Mete'nin Türkçe adının herhalde "Bahadır" dan başka bir şey olmaması gerekiyordu. Ama ne yapalım ki, bugün Türkiye'miz de bu büyük Hun hükümdarı, Mete adı ile tanınmış ve öyle yayılmıştır. Mete hakkındaki Çin kaynaklarında okuduğumuz bu efsanemsi olaylar özet olarak şöyledir:

    METE'NİN GENÇLİK EFSANESİ


    Üçüncü yüzyıldı tam, çok önceydi İsa'dan,
    Bir fırtına kopmuştu, taşmıştı İç Asya'dan!
    Sonsuz at sürüleri, yerleri inletmişti.
    Kurdumsu türküleri, gökleri çınlatmıştı!
    Atlılar gelmişlerdi, ordular biçmişlerdi,
    Volga, Sarı nehirden, kanıp, su içmişlerdi!
    Tarihten uğultular, bir millet var diyordu!
    Yazılı doğrultular, bir devlet var, diyordu!
    Hunların ilindeydi, İç Asya ilindeydi,
    Hun reisi Tuman-Han, herkesin dilindeydi!
    Bayrağı direkteydi, büyük oğlu Mete'ydi,
    Diğer bütün komşular, henüz birer çeteydi.
    Tuman-Han da kanarmış, insanoğluymuy bu ya!
    Bir cariye hep dermiş: "Bu Mete ölsün!" Diye.
    Tuman fakat korkarmış, kadına da tapırmış,
    Bir bahane ararmış, çünkü bir "Töre" varmış!
    Soyuna bakarlarmış, tek kadın alırlarmış,
    Sonraki hatunlarsa, mirâssız kalırlarmış.
    Tuman oğlunu vermiş rehin Yüeçi'lere
    Sonra da hücum etmiş, sormamış elçileri.
    Yüe-çi'ler varmışlar, Mete'yi aramışlar,
    Mete çoktan kaçmışmış, yolları taramışlar.
    Tuman oğlunu görmüş, aklı başına dönmüş,
    Şenlik düğün yaptırmış, güya çok mes'ut günmüş.
    Mete'ye tümen vermiş, eline ferman vermiş,
    Mete'nin disiplini, Dünyaya hep şan vermiş!
    Asker Tanrı sanırmış, hep Mete'ye taparmış,
    Ondan ne buyruk gelse, düşünmeden yaparmış.
    Orduyu toplamışmış, atını oklamışmış,
    Tümen disiplinini, böylece yoklamışmış.
    Askerler ok atmışmış, atlar yere yatmışmış,
    Atına kıymayanın, kanı yere akmışmış!
    Bir defa şenlik yapmış, aileler toplanmış,
    Ok atmış karısına, bütün eşler oklanmış!
    Biraz nefes alanlar, azıcık geç kalanlar,
    Kılıçtan geçirilmiş, görülmemiş kaçanlar!
    Avlara gidilirmiş, şenlikler düzülürmüş,
    Gelen ordular ile, hayvanlar sürülürmüş.
    Tuman-Han ava gitmiş, Mete'ye de gel demiş,
    Kurdu Mete avlamış, Tuman'sa keklik yemiş!
    Avda bir ok uçmuşmuş, Tuman-Han'a gelmişmiş!
    Gerçi derler ilk oku, Mete atmıştı, çoğu,
    Mete'nin tümeni de, bu hedefi delmişmiş!
    Oğuz'un babasıysa, yemişti "Tanrı oku"!
    Bu bir efsane idi, ok bir bahane idi,
    Töre'yi bozan Tuman, tam bir divane idi!

    Çin tarihlerinde, Mete'nin babasını öldürüşü ile ilgili olay, böyle anlatılıyordu. "Zaten olayların anlatılışından da, bunun bir mitoloji olduğu, açık olarak görülüyordu." Öyle anlaşılıyor ki bu çağda, Hunlar arasında da, buna benzer efsaneler yok değildi. Mete gibi büyük bir hükümdarın ortaya çıkışı, bütün Ortaasya'yı hakimiyeti altına alışı ve ayrıca komşularını da büyük bir dehşet saçısı sebebi ile, Ortaasya'nın eski mitoloji kahramanlarının hususiyetleri, Mete'ye yakıştırılmış ve onun faaliyetlerine uydurulmuştu.
#29.04.2009 18:50 0 0 0