Pencereden bakınca

Son güncelleme: 06.05.2005 16:48
  • Fransa'nın dünyaca ünlü spor gazetesi L'Equipe, Türk Sporu'nu özel bir ekle okuyucularına tanıtmış. Türkiye'nin, AB üyeliğindeki en büyük engellerden biri olan Fransız kamuoyuna, en azından spor yoluyla sesimizi duyurmak, değerlerimizi anlatmak, milyon dolarlar harcasanız da o kadar kolay değildir. L'Equipe yöneticilerine ve bu enformasyonda katkısı olduğuna inandığım sevgili meslektaşım Mine Kırıkkanat'a teşekkür borçluyuz.
    L'Equipe, Süreyya Ayhan'dan Taner Sağır'a, Hamza Yerlikaya'dan Atagün Yalçınkaya'ya sporun onur kürsülerinde bayrak dalgalandıran sporcularımızı hak ettikleri biçimde övüyor. Anelka ile Ribbery'nin, Türkiye ve İstanbul'la ilgili övgü dolu sözlerini yayımlıyor. Hepsi de güzel ve gerçek...
    Sporcularımızın, uluslararası platformlarda ülkeye kattıkları değerler açısından sanatçılarımızı ve bilim adamlarımızı geçtiklerini de söyleyebiliriz belki.
    Bu iyimser bakışlara, L'Equipe'nin sergilediği tabloya hiç itirazım olmaz!
    Ancak L'Equipe'in anlattıklarının dışında da gerçeklerimiz var bizim. Bir türlü kabul edemediğimiz ya da görüp kabul ettiğimiz, temizleyemediğimiz çirkinliler, kirlilikler, çelişkiler ve tutarsızlıklarımız da var...

    Canınız sıkılmıyor mu ?
    Bu ülkenin yetiştirdiği en büyük atletizm değeri Süreyya Ayhan'ın içinde bulunduğu durum, hangimizi mutlu ediyor Tanrı aşkına ? Doping skandalı yüzümüzü kızartmıyor mu ? Federasyona ve Devlet'e karşı ciddiyetsizliği, umursamazlığı, başka ülkeler adına koşabileceği tehditleri, eşiyle birlikte her sabah yeni bir kriz yaratma enerjileri sizi sinirlendirmiyor mu?
    Halterde doping ve taciz skandalları sizleri tedirgin etmedi mi ? Taner Sağır ve arkadaşlarının podyumda estirdiği madalya fırtınasına hayranlıkla tanık olurken, yüreğinizin gizli bir yerindeki tedirginlikten nasıl kurtuluyorsunuz?
    Dünya Kupası üçüncülüğünden sonra futbolunu her hafta bir yenisi tekrarlanan kaoslardan kurtaramamış bir ülkenin vatandaşları olarak canınız sıkılmıyor mu ? Her hafta hakeminden futbolcusuna kadar en önemli maçlarda oynanan futboldan çok, yanlış kararların ve davranış bozukluklarının tartışıldığı kaç ülke var dünyada ?
    Bireysel başarılarla övünüp dururken, neredeyse yarım asırdır olimpiyat oyunlarına - ne erkek ne bayan - tek takım gönderemediğimizi, sporun en sosyalleşmiş alanında - takım sporlarında - hâlâ organize olamadığımızı görmezden gelmiyor muyuz ?
    En önemli olimpik spor dallarında - atletizm, yüzme , cimnastik - hâlâ birbiriyle rekabet edebilen uluslararası standartlarda sporculara sahip olamamak sizleri üzmüyor mu ?
    Şike, teşvik, şiddet, mafya, doping, rüşvet sözcüklerinin spor gündeminden çıkamadığı, TBMM araştırma komisyonlarında aylardır yüzleşemediğimiz gerçeklerin arandığı bir ortam bizi ne kadar mutlu edebilir?
    İki kişi bakıyor pencereden...
    Biri çamurları görüyor.
    Diğeri yıldızları...
    L'Equipe, pencereden bakıp yıldızlarımızı görmüş, teşekkürler...
    Çamurları da biz görmeliyiz...
    Sporumuzu temizlemeliyiz!

    Herkesin dikkatine

    Hafta sonunda yaşadığımız ve tanık olduğumuz olaylardan sonra yapılan yorumların da, gösterilen tepkilerin de doğru algılanması, doğru anlaşılması gerekiyor.
    Öncelikle Atay Aktuğ ve Şenol Güneş'in isyanlarındaki haklılık yok sayılamaz. Onlar, futbolun vazgeçilemeyecek temel değerlerine sahip çıkılmasını talep ediyorlar. Bir futbolcu hakemin yüzüne tükürüyor ve bu da rapora yazılmıyorsa, tüm futbol ailesinin yüzüne tükürülüyor demektir. Sorumlular sorumsuz davranırsa, bu ortamın adı kaos olur.
    Öte yandan hakem yanlışından davranış bozukluklarına kadar her türlü eleştiri haklıdır ve yerindedir ammaaa...
    Bu gerçekler, Fenerbahçe'nin liderliğinin hakkını vererek mücadele ettiğini, saha içinde sonucu kendi lehine almak için özveri ve beceriyle oynadığı gerçeğini de asla gölgelememelidir. Fenerbahçe takır takır futbol oynuyor ve şampiyonluğu da hak ediyor.. Hak etmediğini öne süren ya da şampiyonluğu kendilerine yakıştıranlar varsa, buyursunlar... Saha orada...
    Biz onları da alkışlamaya hazırız!

    Çelik ve Papila

    Türkiye Süper Ligi'nin yazılmamış bir kuralı, üstü örtülü bir gerçeği var...
    Sistem, üçlü rekabete asla izin vermiyor...
    Ligin son haftalarına girilirken, şampiyon adaylarının sayısı futbol dışı tercihler ve uygulamalarla mutlaka ikiye indirgeniyor...
    İki sezon önce Mutlu Çelik, İzmir'de oynanan Altay - Gençlerbirliği maçında unutulmaz düdükler çalmış, kartları ve kararlarıyla şampiyonluk kulvarında koşan Ersun Yanal'ın ekibini kenara almıştı... Mesaj açık ve netti: Şampiyonluk ya da Şampiyonlar Ligi senin ne haddine... Kenara çekil, UEFA Kupası'na katıl ve ötesini unut!
    Meydan, Beşiktaş'la Galatasaray'a kalmıştı.
    Cumartesi akşamı Cem Papila'yı tanıyamadım. Fenerbahçe - Trabzonspor maçının hakemi, verdiği inanılmaz kararlarla maçın adil biçimde sonuçlanmasını engelledi. Trabzonspor'u şampiyonluk rekabetinin içinden çıkarıp kenara aldı. Meydan, Fenerbahçe ile Galatasaray'a kaldı.
    Çelik de, Papila da futbolu bilen hakemler... Onca yanlışı üst üste nasıl yaptılar, benim aklım ermedi...
    Ama gördük ki sistem (!) geçerliliğinden asla taviz vermedi!
#04.05.2005 07:35 0 0 0
  • Tesekkürler Dostum ellerine saglik yorumlar süperdi
#04.05.2005 15:32 0 0 0
  • Paylaşım için teşekkürler dostum..
#05.05.2005 11:21 0 0 0
  • Türkiyede Futbol Siyaset Ticaret Ve Para Bir aradayken Bu iş Yürümez
#06.05.2005 06:21 0 0 0
  • Teşekkürler dostum
#06.05.2005 14:49 0 0 0
  • COk SAgolasin Dotum Ellerine SAglik...
#06.05.2005 16:48 0 0 0