Soru: Şeytanın hileleri nasıl bilinir, bunları tam olarak kavramanın yolu nedir?
Cevap: Bunun için şu iki hususu bilmek gerekir:
Birincisi: ...
Şeytanın insanlara ok gibi attığı vesveseleri vardır. Kalbe doğan düşünceleri
ve bunların çeşitlerini tanıyınca bunu anlarsın.
İkincisi: Yine şeytana ait, avcıların kurdukları ağlara benzer tuzakları vardır.
Bunu da, şeytanın tuzaklarını, tuzak kurduğu ve dolaştığı yerleri tanıyınca anlarsın.
Alimlerimiz kalbe doğan düşünceleri/havâtırı birkaç çeşide ayırmışlardır. Biz
de sırf bu konuyla ilgili olarak Telbîsu İblîs adlı bir kitap yazdık. Orada
bunları geniş geniş açıkladık. Fakat bu kitabımızın hacmi sözü fazlaca uzatmak
için yeterli değildir. Ancak uyulduğu takdirde insana yeterli olacak kadarını
inşaallah burada anlatacağız.
Havâtır: İlham-Vesvese
Şunu bilmek gerekir ki, Allah Teala her insanın kalbini, onu hayra davet eden
bir meleğe emanet etmiştir. Bu meleğe ilhamcı/mülhim ve bunun çağrısına da ilham
denir. Bunun yanında yine her insana, onu şerre çağıran bir şeytan musallat
etmiştir. Ona vesveseci/vesvâs ve çağrısına da vesvese denir. Alimlerin çoğuna
göre ilhamcı yalnız hayra çağırır, vesveseci ise sadece şerre çağırır.
Hocamızdan nakledildiğine göre şeytan bazen hayra çağırır. Fakat bundan maksadı
şerdir. Mesela daha iyi işin yapılmasına engel olmak için daha az iyiye çağırabilir.
Veya insanı büyük bir günaha düşürmek için hayra çağırabilir. Sonuçta kazandığı
hayır; kendini beğenme/ucub, gösteriş/riya vb. sebeplerle işlediği kötülüğü
karşılamaz.
Hadis-i şerifte geçtiğine göre, kalbin üzerinde bulunan bu iki davetçi insana
sürekli çağrıda bulunur. İnsan kalbinde bunu duyar ve hisseder. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurur:
Her ademoğlu doğdu zaman Allah Teala ona bir melek ve bir de şeytan tayin eder.159
Şeytan kalbin sol kulakçığı üzerinde, melek ise sağ kulakçığı üzerinde oturur,
her ikisi de ona sürekli çağrıda bulunur.
Rasulullah (s.a.v.) buyurur ki:
Şeytanın ademoğluna uğradığı gibi melek de uğrar!160 Yani ona davette bulunmak
için yanına gelir demektir.
Bunun yanında Cenab-ı Hak insan bünyesini şehvetlere, gerek iyi ve gerekse kötü
olsun her türlü zevklere karşı meyilli bir yapıda yaratmıştır. Buna da insanı
tehlikelere atan nefsin arzuları/heva-i nefs denir. Bununla birlikte davetçilerin
sayısı üçe çıkmış oldu.161
Bu açıklamalardan anlaşıldı ki kalbe doğan düşünceler/havâtır, insanın kalbinde
oluşan ve onu bir şeyler yapmaya veya terk etmeye sevk eden, onlara davet eden
çağrılardır. Bunlar insanı heyecana sevk etmeleri ve sıkıntıya sokmaları sebebiyle
havatır (tehlikeler) olarak isimlendirilmiştir. Fakat hakikatte bütün bunların
insan kalbine doğmasının kaynağı Cenab-ı Hakkdır. Bunlar dört kısımdır.
a) Havâtırın Kaynakları Bakımından Kısımları
1) Doğrudan Allah tarafından kalbe atılan düşüncedir. Bunlara hâtır/çağrı
denir.
2) İnsanın yapısına uygun olarak doğan düşünceler ki buna da hevâ-i nefs denir.
Bu tip düşünceler ona nisbet edilir.
3) İlhamcının çağrısı sonucu oluşan düşünceler. Bu düşünceler de ilhamcıya nisbet
edilir ve ilham olarak isimlendirilir.
4) Şeytanın daveti sonucu oluşan ve ona nisbet edilen düşünceye de vesvese denir.
Şeytana nisbet edilmesinin sebebi, onun vasıtasıyla insanın kalbine düşürülmüş
olmasıdır. Gerçekte o düşünce, şeytanın çağrısı anında oluşmaktadır. Onun çağrısı
bir sebep niteliğinde olmaktadır. Fakat düşünce ona nisbet edilmektedir. Havatırın
dört kısmı bunlardır.
b) Havâtırın Çeşitleri
Yukarıdaki tasniften sonra şunları da bilmek gerekir. Allah tarafından doğrudan
kalbe atılan düşünce/hatır, bazan bağlılığı arttırmak ve ikram için hayır yönünde
olur. Bazen imtihan ve zorluklara dayanıklı hale gelmesini sağlamak amacıyla
şer olur.
İlhamcı tarafından gelen düşünce sadece hayır ve iyilikten ibarettir. Çünkü
o nasihatçi ve yol göstericidir, sadece bu maksatla gelir.
Şeytan tarafından gelen düşünceler de ancak şer, kötülük, saptırmak ve ayağını
kaydırmak için olur. Bazen hile ve kandırma amacıyla hayır yönünde olabilir.
Heva-i nefs tarafından gelen düşünceler de kötülük amaçlıdır. Bazen kötülüğe
engel olması veya iyilikleri istemesi, hayrı ve iyiliği istediğinden değil bir
taktik gereğidir.
Seleften bazıları şöyle der: Heva-i nefs de tıpkı şeytan gibi kötü niyetli olarak
bazen hayra ve iyiliğe yönelik olabilir. Ancak asıl maksadı kötülük ve şerdir.
c) İyi Ve Kötü Havatırın Farkı
Kalbe doğan düşüncelerin/havatırın kaynağı ve çeşitlerini bildikten sonra şu
üç hususu da mutlaka bilmek gerekir:
Birinci husus: Kalbe doğan düşüncenin kaynağının hayır mı şer mi olduğu?
İkinci husus: Kalbe doğan şer düşünce, bir imtihan için Allah tarafından mı,
heva-i nefisten mi yoksa şeytandan mı olduğu? Bunların birbirinden nasıl ayırt
edileceği? Çünkü bunların her biri diğerini yok etmek için vardır.
Üçüncü husus: Kalbe doğan hayırlı düşüncenin kaynağının bilinmesi? Doğrudan
Allah tarafından mı, ilhamcıdan mı, şeytandan mı yoksa heva-i nefisten mi kaynaklandığını
bilmek gerekir. Allah tarafından ve ilhamcıdan kaynaklanana uymak; şeytandan
ve heva-i nefisten kaynaklanandan kaçınabilmek için bunun bilinmesi gerekir.
Birinci Fark:
Alimlerimiz derler ki, kalbe doğan düşüncenin hayır mı şer mi olduğunu öğrenmek,
bunları birbirinden ayırabilmek istiyorsan şu dört ölçüden biriyle tartmalısın.
O düşüncenin hayır mı şer mi olduğunu anlarsın:
1. Ölçü: Kalbine doğan düşünceyi şeriat ölçülerine göre tart. Eğer şeriat esaslarına
uygun ise hayır, bu esaslara aykırı veya şüpheli ise şerdir.
2. Ölçü: Birinci ölçü ile anlaşılmaz ise, önce yaşamış olan iyi müslümanların
uygulamaları ve ahlakları ile karşılaştır. Eğer uygun düşerse hayırdır, değilse
şerdir.
3. Ölçü: Bununla da anlaşılmaz ise, o düşünceyi nefsine ve hevana arz et ve
bak. Eğer nefsin bir korku ve tehdit sebebiyle değil de yapısı gereği o düşünceden
nefret ediyorsa, bil ki o hayırdır. Eğer nefis, Allahtan bir şeyler umduğu
ve mükafat beklediği için değil de yapısı ve karakteri gereği bir şeye yöneliyor
ve istiyorsa o da şerdir. Zira nefis şiddetle kötülüğü emredicidir. Onun yapısı
hayra meyilli değildir. İşte bu ölçüler ile kalbe doğan düşünceye bakarsan,
onun hayır mı şer mi olduğunu anlarsın. Doğruyu gösterecek olan sadece yüce
Allahtır ve Onun cömertliği sınırsızdır.
İkinci Fark:
Kalbe doğan bir kötü düşüncenin şeytandan mı, heva-i nefisten mi yoksa Allah
tarafından mı olduğunu bilmek için şu yollara baş vurmalısın:
1. Yol: O düşünce belli bir hal üzere kararlı ve düzenli olarak duruyor ise
Allahtan veya heva-i nefisten gelmektedir. Eğer tereddütlü ise şeytandandır.
Bazı arifler şöyle der: Heva-i nefs, kaplana benzer. Saldırdığı zaman, avına
tamamen hakim olmadıkça veya tam olarak tepelemedikçe geri çekilmez. Veya inancı
uğruna körü körüne savaşan ve ölen, fakat asla geri dönmeyen bir hariciye benzer.
Şeytan ise kurt gibidir. Bir taraftan kovsan, dolanır diğer taraftan gelir.
2. Yol: Kalbe doğan bu kötü düşünce, işlediğin bir günahın peşinde gelmiş ise
Allahtandır. İşlediğin günahın bir kötülüğü ve uğursuzluğu olarak gelmiştir.
Cenab-ı Hak buyurur:
Hayır, doğrusu onların işleyip kazandıkları şeyler kalplerinin üzerine pas
olmuştur.162
Şeyhimiz der ki: Günahlar işte böyle kalbin kirlenip katılaşmasına sebep olur.
Önce kötü düşünceler kalbe gelir, daha sonra günahlar kalbin katılaşmasına ve
pas bağlamasına yol açar.
Kötü düşünceler, işlediğin bir günahtan sonra değil de doğrudan kalbine doğuyorsa
bil ki o şeytandandır. Çoğunlukla böyle yapar. Önce şerre çağırır, asıl maksadı
her zaman olduğu gibi insanı saptırmaktır.
3. Yol: Kalbe doğan kötü düşünce, Allahı zikretmekle zayıflayıp azalmıyorsa
bil ki o heva-i nefistendir. Eğer zikrullah ile zayıflayıp azalıyor ise şeytandandır.
Cenab-ı Hak: ...(insanlara kötü şeyler fısıldayan) o sinsi vesvesecinin şerrinden
Allaha sığınırım de!163 buyurur. Şeytan insanın kalbi üzerinde oturur, Allahı
zikrettiği zaman kaçar, gaflete düştüğü zaman vesvese verir.
Üçüncü Fark
Kalbe doğan hayırlı düşüncenin Allah Tealadan mı yoksa ilhamcı melekten mi
olduğunu anlamak için şu üç yola başvurulur:
1. Yol: Bakılır; eğer güçlü ve kararlı ise Allahtandır. Şayet tereddütlü ise
melektendir. Çünkü melek nasihatçi gibidir, seninle her yere girer, her zaman
seninle beraberdir. Yapacağını, iltifat ve rağbet göstereceğini umarak sürekli
sana nasihat eder.
2. Yol: Hayırlı düşünce senin bir gayretin ve ibadetin sonucu doğmuş ise Allah
Tealadandır. Yine Cenab-ı Hak buyurur:
Bizim uğrumuzda cihad edenleri biz, elbette yollarımıza iletiriz.164
Hidayeti bulanlara gelince, Allah onların hidayetini artırmış ve onlara (kötü
sonuçtan) korunacakları vasıtalarını vermiştir.165
Hayırlı düşünce bir sebep yokken kendiliğinden geliyorsa, genellikle melektendir.
3. Yol: Kalbe doğan temel konularla ve batınî amellerle ilgili ise Allahtandır.
Teferruat ve zahirî amellerle ilgili ise çoğunlukla melektendir. Zira alimlerin
çoğunluğuna göre melekler, insanın içindekileri/batınî amelleri bilemez.
Kalbe doğan hayırlı düşüncenin, insanı kandırıp şerre düşürmek amacıyla şeytandan
olup olmadığını anlamak için de şöyle yapmalısın:
1. Yol: Bakılır; eğer güçlü ve kararlı ise Allahtandır. Şayet tereddütlü ise
melektendir. Çünkü melek nasihatçi gibidir, seninle her yere girer, her zaman
seninle beraberdir. Yapacağını, iltifat ve rağbet göstereceğini umarak sürekli
sana nasihat eder.
2. Yol: Hayırlı düşünce senin bir gayretin ve ibadetin sonucu doğmuş ise Allah
Tealadandır. Yine Cenab-ı Hak buyurur:
Bizim uğrumuzda cihad edenleri biz, elbette yollarımıza iletiriz.164
Hidayeti bulanlara gelince, Allah onların hidayetini artırmış ve onlara (kötü
sonuçtan) korunacakları vasıtalarını vermiştir.165
Hayırlı düşünce bir sebep yokken kendiliğinden geliyorsa, genellikle melektendir.
3. Yol: Kalbe doğan temel konularla ve batınî amellerle ilgili ise Allahtandır.
Teferruat ve zahirî amellerle ilgili ise çoğunlukla melektendir. Zira alimlerin
çoğunluğuna göre melekler, insanın içindekileri/batınî amelleri bilemez.
Kalbe doğan hayırlı düşüncenin, insanı kandırıp şerre düşürmek amacıyla şeytandan
olup olmadığını anlamak için de şöyle yapmalısın:
a) Nefsine bak. Eğer o düşünce doğduğu anda haşyetle değil de arzuyla, teenniyle
değil acele olarak, korkuyla değil güvenle, basiretle değil de körü körüne onu
yapmak istiyorsa, bil ki o şeytandandır. Hemen ondan sakın.
b) Eğer nefsinde bunun tam tersini; arzuyla değil haşyetle, aceleyle değil teenniyle,
güvenle değil korkuyla, körü körüne değil sonucunu basiretle düşünerek onu istiyorsan
bil ki o hayırlı düşünce Allahtan veya melektendir.
Aslında insanın, işin sonunu basiretle düşünmeden ve kendisin sevindirecek bir
sevabı olup olmadığına bakmadan bir işi yapmaya heveslenmesi, arzu ve istek
duyması kanaatimce hafifliktir.
Belli yerler dışında acele etmeden teenni ile hareket etmek övülen bir davranıştır.
Hadis-i şerife göre şu yerlerde acele etmek gerekir:
Acele etmek şeytandandır. Ancak beş yerde acele etmek gerekir: 1. Zamanı gelen
genç kızı evlendirmekte, 2. Vakti gelen borcun ödenmesinde, 3. Ölünün defnedilmesinde,
4. Eve gelen misafirin doyurulmasında, 5. İşlenen günaha tevbe etmekte.166
Korkuyu da şu sebeple duyması gerekir: Başladığı bu hayırlı ameli tamamlayabilecek
mi? Onu hakkıyla ve gereği gibi yerine getirebilecek mi? Bütün bunları başarsa
bile o ameli Cenab-ı Hak kabul buyuracak mı? Kul bir fiili işlerken bu korkuları
içinde taşımalıdır.
Yaptığı işin sonucunu düşünmek, basiretle ve hesap ederek yapmak hayır ve olgunluk
alametidir. Böyle yapanların ahirette sevap ve umduğunu bulmaları kuvvetle muhtemeldir.
Kalbe doğan düşünceleri tanımak için bilmen gereken yukarıda sayılan üç esastır.
Bunlara dikkat et ve elinden geldiğince bunlara uymaya çalış. Zira bunlar, bu
konuda bilmen gereken ince bilgiler, değerli sırlardır. Lütfu ile muvaffak kılacak
olan Allah Tealadır.
Şeytanın İbadetteki Hileleri
a) Engelleme
Şeytan ilk olarak insanın ibadetine engel olmak ister. Eğer Cenab-ı Hak kendisin
şeytandan korursa, şu sözlerle şeytanı reddeder:
Ben ibadete gerçekten muhtacım. Çünkü bu fani dünyada sonsuz olan ahiret
hayatı için mutlaka azık hazırlamam gerekir!
b) Erteleme
Birincisinde başarılı olamayan şeytan sonra:
Acele etme, ileride yaparsın, daha yaşın çok genç! diyerek ibadeti ertelemeyi,
geriye atmayı emreder. Allahın yardımı ile onu:
Ecelim benim elimde değil. Eğer bugünün işini, ibadetini yarına ertelersem
peki yarının işini ne zaman yapacağım? Zira her gün için yapılacak yeterince
iş vardır... diyerek onu reddeder.
c) Acele
Şeytan bu sefer de acele etmesini isteyerek ona:
Acele et, acele et! Şu işi bitir, şunu yapmaya da vaktin olsun! der. Allahın
inayetiyle şeytanı şu sözlerle susturur:
Tam ve kusursuz olarak yapılan az iş, kusurlu olarak yapılan çok işten hayırlıdır!
d) Riya
Bu sefer ibadetini tam ve mükemmel yaparak insanlara karşı gösteriş yapmaya
teşvik eder. Yine Allahın yardımı ile onu şu sözlerle savuşturur:
İnsanların görmesiyle ne kazancım olabilir? Allahın görmesi benim için yeterli
değil mi?
e) Ucub/Kendini Beğenme
Bu sefer şeytan:
Sen ne büyüksün, ne uyanık ve ne faziletli bir kişisin! diyerek insanı kendini
beğenme uçurumuna yuvarlamak ister. Allahın himayesi ile bu tehlikeyi de şu
sözlerle savar:
Bütün nimetlerin gerçek sahibi Allah Tealadır. Bu da Cenab-ı Hakkın bana
ihsan ettiği başarının sonucudur. O, kendi lütfu ile benim değersiz amelime
kıymet vermiştir. Eğer Allahın lütfu olmasaydı, Cenab-ı Hakkın üzerimdeki
sayısız nimetleri ile birlikte benim işlediğim günahlara karşılık bu ibadetin
ne değeri olabilirdi?
f) Gizleme
Şeytan şimdi altıncı ve en tehlikeli hilesine başvurur. Uyanık kişilerden başkası
buna karşı koyamaz.
Şöyle der:
İbadetini gizli yap. Allah yaptığın ibadeti ortaya çıkaracak ve karşılığını
verecektir. Böylece seni bir tür riyaya düşürmek ister. Uyanık kişi Allahın
yardımı ile şeytanı şu sözlerle defeder:
Ey melun! Şimdiye kadar ibadetime engel olmaya, ifsad etmeye çalışıyordun!
Şimdi ise ıslah etmek, düzene sokmak için geliyorsun. Ama asıl maksadın yine
bozgunculuk. Ben Allahın kuluyum, O benim efendimdir.
Dilerse benim ibadetimi açığa çıkarır, dilerse gizli tutar. İsterse beni hatırı
sayılır biri, isterse değersiz biri yapar. Bunların hepsi kendi elindedir. Bunları
insanlara açıklamasına ve onlardan gizli tutmasına aldırış etmem. Çünkü insanların
elinde bir şey yoktur.
g) Terk
Şeytan yedinci ve son hilesiyle gelir şöyle der:
Senin bu ibadetlere ihtiyacın yok. Eğer bahtiyar/said yaratıldıysan, ibadeti
terk etmek sana bir zarar vermez. Yok bedbaht/şaki olarak yaratıldıysan ibadet
de sana bir fayda vermez!
Allahın yardımıyla bu hileyi de şu sözlerle savar:
Ben Allahın kuluyum. Kula yaraşan, emre uyup kulluk ve ibadet etmektir.
Rab ise efendiliğin icaplarını en iyi bilendir. Dilediği gibi hükmeder; istediğini
yapar. Her halükarda ibadetin bana faydası vardır.
Eğer said isem, sevabımın artması için ibadete muhtacım. Şaki isem de, ileride
keşke ibadet etseydim diye kendi kendime pişmanlık duymamak için ibadet etmeliyim.
Kaldı ki, ibadet ettiğim için asla Cenab-ı Hak beni cezalandırmayacak, ibadet
bana bir zarar vermeyecektir. Ayrıca itaatkar olarak cehenneme girmek, asi olarak
girmekten benim için daha sevimlidir. Kaldı ki Cenab-ı Hakkın vadi hak değil
mi?
O, ibadet yapanlara sevap vereceğini, iman ve itaat ile Allaha kavuşanları
kesinlikle cehenneme sokmayacağını, mutlaka cennete sokacağını vadetmiştir.
Amelinin karşılığı olarak cenneti kazandığı için değil, Cenab-ı Hakkın sadık
vadinin karşılığı olarak cennete girecektir. Bu manada Cenab-ı Hak saidlerin
lisanıyla şöyle buyurur:
Onlar: Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde oturacağımız
bu cennet yurduna varis kılan Allaha hamd olsun. İyi amelde bulunanların mükafatı
ne güzelmiş! derler.167
Uyan ey ibadet yolcusu, Allah sana merhamet buyursun. Gördüğün gibi işin aslı
bundan ibarettir. Diğer fiilleri ve durumları da buna kıyas et. Allahtan yardım
talep et ve ona sığın. Zira bütün işler onun elinde, başarı da ondandır. Yüce
ve kudretli Allahın dışında ne bir güç ne de kuvvet vardır.
Şeytan gerçekten bizim için büyük bir imtihan. Onu yenmek kimi zaman zor kimi zaman kolay. Bunun için insanoğlu çok dikkatli olmalıdır. ALLAH bizi şeytanın tuzağından muaffak kılsın...