Kadının Zincirine Vuruluşu

Son güncelleme: 08.01.2010 09:38
  • Kadınlar her ülkede nüfusun en az yarısını oluştururlar. Bu yarı diğer yarıya nazaran her ülkede değişen ölçüde ikinci sınıf insan olarak muameleden direk köleliğe kadar farklı durumda toplumda yer alırlar. Kadın sorunu ne önemi az olan ne de ikincil bir sorundur. Köleliğin her çeşidinden en çok zarar gören ve en çok ezilen kadın olmuştur ve olmaktadır. Ev ve hizmet pozisyonu içinde sıkıştırılmış kadınların kölelik zincirine vuruluşunun en önde gelen sonuçlarından biri çocuklarının köleliliğe sosyalizasyonuna katkıda bulunmasıdır.

    Kadın konusu insanlar arası ilişkilerde hem ilk eşitsizliğin ve köleliğin örneği hem de eşitsizliğin ve köleliğin haklı çıkarılması için kullanılır. Her iki kullanım biçiminde de anlatıma çoğunlukla dindeki yaratılış, görev ve sorumluluklarla başlanır. Nasıl ki her ikisi de amaç bakımından birbirine zıt ise yorum ve anlatım bakımından da birbirinden ayrılırlar. Örneğin benim amacım "sana beni hayvan gibi kullanma hakkını kim verdi" diye dayaktan sonra ağlayan avradıma "ulan Allah bile Kuran'da, bırak Kuran'ı bütün kutsal kitaplarda bana hizmet etmen gerektiğini söylüyor" diye karşılık vererek bir tekme daha vurmamı haklı çıkarmak ve bu vuruşu avradımın "Allah razı olsun, elin dert görmesin, hakkettim valla, kocanın vurduğu yerde mor ve kanlı-kırmızı gül biter" diyerek boyunsunmasını, "ezen eli" öpmesi ve "sana ne kocam o" diye savunmasını sağlamaktır. Tabii yorum kabiliyetim çok sınırlı olduğu için dinin ve egemen kültürün hediye ettiği klişeleri kullanarak egemenliğimi haklı çıkarırım: Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etme!!. Benim avradın da yorum kabiliyeti benimkinden geri kalmadığı için, o da paralel klişeleri kullanarak acısını azaltma, başkaldırı yerine boyunsunmayı seçmeye yönelir: Erkek döver de sever de!!. Böylece, kadın-kölenin zincirine vurgunluğu zincire-vurma ve vurulma düzeninin sadece doğruluğu ve haklılığını meşrulaştırmaz, aynı zamanda kendinin köleleştirilmesine kendi eliyle, çoğu kez yapısal ilişkilerde diğer yollar tıkandığı için, katılır.

    Egemenlik ilişkilerinde, bu tür anlayış biçimiyle yetişmiş ve biçimlenmiş insanlar için, ne yazık ki, demokratik iletişim hazmedilemeyen bir yiyecek gibi mideye oturur ve büyük rahatsızlıklar yaratır. Bu rahatsızlık hem erkek hem de kadın tarafından farklı nedenlerle farklı biçimde hissedilir, fakat her ikisinde de, bu hazmedememe nedeniyle egemenlik arayışı hakimdir. Bunun en belirgin örneği kılıbık erkek kavramında saklıdır. Kılıbık erkek sadece erkeğin egemenliğinin haklılığını savunmaz, aynı zamanda bu egemenliğin yitirilişini hazmedememenin bir ifadesidir. Kılıbık erkek için, eşiyle ilişkisindeki durum ise, bu hazmedememenin, egemen ideolojilerin insana aşıladığı bir diğer yönünü gösterir: Ezmeyen, ezemeyen, egemenliğini kullanmayan, ezilir, kendini ezilmeye mahkum eder. Ezme-ezilme biçimi içinde yoğrulmuş insan (örneğin kadın), eğer ezme aramayan biriyle ilişkiye girerse, bunu demokratik eşitlik biçiminde yorumlama ve kullanma yerine, ezme için fırsat olarak yorumlar ve kullanmaya çalışır.

    Ezme ve ezilme ilişkisi temeli üzerine kurulmuş bir ortamda, eğer iki kişi çok iyi anlaşıyorsa, bunun anlamı her şeyin güllük gülistanlık olduğu değil, egemenlik ilişkileri düzeninin egemenlik kurallarına göre kabul edildiği demektir: "Hava ile Cıva üç senedir beraberler daha bir kez bile kavga etmemişler" sözünün gerçek ilişkilerdeki gerçek anlamı boyunsunmanın mutlak olduğudur. Çünkü, iki kişi arasındaki ilişkilerde aynı anda istem farklarının, istem çatışmasının olmaması olanağı kesinlikle yoktur. Yani, iki kişi her zaman her durumda aynı şeyi isteyemezler. İstem çatışmasının ortaya çıkması kaçınılmazdır ve her gün vardır. Demokratik ilişkilerde çatışmalar karşılıklı vazgeçmeler veya istemelerde çakışan noktalara vurgulamakla geçiştirilir. Ezme ve ezilme ilişkilerinde çatışan istemlerde vazgeçme her zaman olmasa bile büyük çoğunlukla tek taraflı boyunsunmaya dayanan vazgeçmedir. Böylece egemenlik sağlanır ve sürdürülür. Böylece eve kapatılan kadının hizmet köleliği evlilik olarak adlandırılır.

    Kapitalist toplum yapıları kadına çalışmayla özgürlüğünü kazanmaktan çok, evdeki-erkeğin egemenliğine ortak olan yeni bir egemenlik ilişkisi getirmiştir: İş sahibi erkek! (hele o iş sahibi veya patron kadınsa, vay çalışan kadının haline. Kadın çoğu kez ezilmenin en gaddarıyla karşılaşır.) Kapitalist düzende kadınlar iki ana köleliğin cenderesindedirler: Evdeki-hizmet köleliği ve ev dışındaki ücretli\maaşlı kölelik. Böylece kadına vurulan tutsaklık zincirleri çoğalır. Bu zincirlerin maddi ilişkiler temeli erkeğin evde ve ev dışı ilişkilerde ekonomik gücü elinde tutmasında yatar. Bununla kadının iş bölümü ve güç ilişkilerinde bağımlılığı gelir. Bu maddi tabanın ve bağımlılığın ideolojisi kadına tutsaklığını doğal olarak sunar ve benimsetir. Böylece kadın (hem evde hem de ücretli köleliğinde) tutsaklık zincirini en büyük özgürlüğü sanır veya öyle sanmanın onun için en verimli seçenek olduğunu görür ve zincirini çiçek yapıp süslemeye başlar. Egemen pratikler ve ideoloji tarafından da her gün gaddarca ırzına geçilir. Bu ırza geçme Tanrının isteği olarak da sunulup perçinleştirilir

    İrfan Erdogan
#08.01.2010 09:38 0 0 0