28 Şubatçı'dan İtiraf

Son güncelleme: 28.02.2010 15:07
  • "ÇOK PİŞMANIM. ÖZÜR DİLEDİM"

    Hükümet kurulmadan hemen önce partisinden istifa eden MHP milletvekili emekli yarbay Tevfik Diker, o günlerde sergilediği tutumdan dolayı bugün pişmanlık duyduğunu itiraf ederek, 28 Şubat için ABD' den düğmeye basıldığını yıllar sonra öğrendiğini belirterek, "Refahyol Hükümeti' nin kurulacağı günlerde Refah Partisi ve Genel Başkan Prof. Dr. Necmettin Erbakan'a karşı sergilediğim tutum ve davranışı bugün demokratik bulmuyorum. Her ne gerekçe ile olursa olsun partimin RP ile koalisyon kurma kararına uyarak, partide kalmam ve güvenoyu vermem gerekirdi. 28 Şubat için ABD' den düğmeye basıldığını öğrendiğim yıldan bu yana çok pişmanım. Pişmanlığımı Erbakan Hocamın yüzüne de söyledim ve kendisinden samimi olarak özür diledim" dedi.

    "28 ŞUBAT'IN HEDEFİNDE D-8 VE HAVUZ PROJESİ VARDI"

    28 Şubat'ın 'irtica tehdidi bahanesiyle D-8 ve havuz projesine vurulan balyoz' olarak değerlendiren Diker, "28 Şubat' ı yapanlara göre amaç, Laik Cumhuriyeti irtica tehdidinden kurtarmaktı. Ama asla öyle değildi. Asıl amaç, Erbakan' ın D-8 hayalinden ABD ve İsrail' in rahatsızlığını içerideki bazı iş adamlarının da havuz hesabından tedirginliğini ortadan kaldıracak yeni bir siyasi yapı kurmaktı" dedi.

    "DEMİREL ASKERLE ÖRTÜLÜ ANLAŞMA YAPTI!"

    28 Şubat döneminde askerlerle Demirel'in sıkı diyalog içinde olduğunu vurgulayan Diker, "Yıldırım Aktuna asker kökenli bir siyasetçidir ve askerlerle diyalogu olan biriydi. Askerlerle diyalog konusunda en çok görüşmeyi konumu itibariyle Başkomutan olarak Demirel yapıyordu. Demirel'in askerlerle örtülü bir anlaşması söz konusu olmuş olabilir." diye konuştu.

    MOSSAD, CIA, DEMİREL, YILMAZ, CİNDORUK VE CUNTACILAR

    Diker 28 Şubat döneminde aktif rol alanları ise şu şekilde sıraladı: "Türkiye tarafında Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir, MGK Genel Sekreteri Hava Pilot Org. İlhan Kılıç'ın yer aldığı bir kadro ile Genelkurmay Başkanı Org. İ.Hakkı Karadayı.. Kuvvet Komutanları, özellikle Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, siyasilerden Mesut Yılmaz, Hüsamettin Cindoruk ile ABD'den de CIA Başkanı George Tenet ve İsrail kanadından da MOSSAD 28 Şubat sürecinde önemli konumda bulundular."

    "28 ŞUBAT'IN KARARINI CIA BAŞKANI İLE ALDILAR"

    28 Şubat döneminde paşaların CIA başkanı ile görüşmelerde bulunduğunun altını çizen Diker, "28 Şubat'tan önce Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir ve MGK Genel Sekreteri Hv. Org. İlhan Kılıç aynı zamanda ABD'ye gittiler. Ve ABD'de CIA Başkanı Tenet ile ortak bir toplantıya katıldılar. O toplantıda Tenet'e; Erbakan Hükümeti'nin Türkiye-ABD stratejik ortaklığına zarar verdiğini ve Erbakan Hükümeti'nden Türkiye'nin kurtulması gerektiğini anlattılar. Destek istediler. Tenet, görüşme sonrası desteği verdi. Bu görüşmede bir dördüncü general de vardı. Ama önemli olan iki orgeneraldir. Bu iddialarımın arkasındayım. Tarafların varsa açıklaması görelim" şeklinde konuştu.
    Kaynak
#16.02.2010 21:53 0 0 0
  • "yahu bırakında israil komutanları yürütsün o tankları size n'oluyo" demezlermi adama

    Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlunun çok net bir sözü vardı o konuda.

    "namlusunu milletine çevirmiş tanka selam durmam"

    bu sözün altına bende imzamı atarım




    yukardaki yazılanları okuyunca tekrar tekrar" parafe" etmekte fayda var bu imzayı..
#16.02.2010 22:08 0 0 0
  • Erbakan hocamın kıymetini bu ülke bilemedi yazık ki ne yazık....
#17.02.2010 07:47 0 0 0
  • adaletin olmadiği yerde halk kaybetmez aksine kazanir kim halkın idaresiyle gelecek olan kisiye karsi cıkarsa halk onu bastaci eder ve senelerce indirmez basindan bu sürecler yanlis olan süreclerdi evt ama kaybeden halk olmadi olmaz hiç bir zaman coğunluğun dediği herzaman olur ve olacaktir..
#17.02.2010 09:51 0 0 0
  • Yarın 28 Şubat....

    28 Şubat postmodern darbeyi indirenler şimdii se kendilerini savunmak için 1-2 içinde balyoz "planı uydurmadır" demeye başladılar.Biz de deriz ki:

    "Bre gafiller!.. Erbakan Hoca'yı irtica bahanesiyle hem partisini kapattıran sizler değil miydiniz.Şimdi ise kapana kısılmaya başlayınca hükümeti suçlamaya başladınız.Madem balyoz planı uydurma diyorsunuz da peki bunu kim veya kimler uydurdu, onu da söyleyin de millet aydınlansın...

    Yeraltında silah ve mühimmat bulunması devletin işi mi yoksa sizin işiniz mi veya dışarıdan birileri geldi de onlar mı yaptılar.

    Bunların hesabını verin!...
#27.02.2010 20:17 0 0 0
  • Bülent Ecevit, 1978'de başbakan olarak Kars'ın Sarıkamış ilçesine gittiğinde, 1974 yılında kendisine kontrgerilla hakkında brifing vermiş olan Tümgeneral Sabri Yirmibeşoğlu ile orduevinde yemek yedi. Ecevit, Yirmibeşoğlu'ndan Özel Harp'le ilgili bilgi almaya çalışıyordu. Çünkü o yıllarda ülke çapında öğretim üyelerine, savcılara ve halka yönelik suikastlarda Özel Harp Dairesi'ne bağlı sivillerin kullanıldığından kuşkulanıyordu. Yirmibeşoğlu "Kuşkularınız yersiz" deyince Ecevit şunu sordu: "Farz- ı muhal, buradaki MHP il başkanı, aynı zamanda Özel Harp Dairesi'nin sivil uzantısındaki gizli elemanlardan biri olamaz mı?" Yirmibeşoğlu samimiyetle doğruladı bunu: "Evet, öyledir ama kendisi çok güvenilir, vatansever bir arkadaşımızdır."

    Ecevit'e bu ifşaatı yapan Yirmibeşoğlu, ordu içinde baş döndürücü bir hızla ilerleyerek kısa sürede güçlü bir kariyere sahip olmuştu. Bunun nedeni biraz da geçmişinde saklıydı. Hayatındaki asıl enteresan kesitlerden birisi, 1955 yılında 6-7 Eylül olayları sırasında Özel Harp Dairesi'nin önceli olarak bilinen Seferberlik Tetkik Kurulu'nda görev yapmasıydı. Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu'na, 1991 yılında şöyle diyecekti:
    "6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı."
    Yirmibeşoğlu, bir müddet NATO eğitimi için yurtdışına gitmiş, döndüğünde de 'Türk kontrgerillasının doğduğu yer' olarak bilinen Kıbrıs'ta görevlendirilmişti.

    Bugün de işlevi sürüyor
    Adı sonradan Özel Harp Dairesi olarak değiştirilen ve 6-7 Eylül olaylarında 'muhteşem' bir örgütleyici rol oynayan, zaman zaman yapılan açıklamalarda 'tasfiye edildiği' ya da bünyesindeki 'sivillerin ayıklandığı' savunulmasına karşın, Seferberlik Tetkik Kurulu denilen kontrgerilla örgütünün eski işlevini sürdürdüğü, Ergenekon operasyonuyla net olarak görüldü. Eskişehir'de annesinin evinden koca bir cephanelik çıkan ve Özel Kuvvetler'in hazırladığı halkı fişleme belgelerini muhafaza eden emekli Binbaşı Fikret Emek, yakın geçmişte Seferberlik Tetkik Kurulu bünyesinde Manisa ve Kars'ta bölge başkanlığı görevini yürütmüştü. Emek söz konusu görevlerini polis ve savcılık ifadelerinde, '1996- 1999 Muğla Seferberlik Tetkik Kurulu Bölge Başkanlığı'nda çalıştığını, 1999- 2001 Kars Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı'nda çalıştığını, 2001-2004 Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı Muharebe Arama Kurtarma (MAK) Alay Komutanlığı İstihbarat ve İKK Şube Müdürü olarak binbaşı rütbesinde görev yaptığını, 24 Ağustos 2004 tarihinde vazife malulü gazi statüsünde ordudan emekli olduğunu' anlattı.

    Seferberlik Tetkik Kurulu ve ardından Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görev üstlenen Emek'in, bu özellikleriyle Ergenekon'un Gladyo bağlantısında kilit rol oynadığı kuşkusu doğdu.

    Fikret Emek'in görev yaptığı Seferberlik Tetkik Kurulu (STK) hakkında değişik kaynaklarda değişik anlatımlar mevcut. Bazı kaynaklar STK'nın ABD'de eğitim gören Tuğgeneral Daniş Karabelen tarafından Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) yetkilendirmesiyle 27 Eylül 1952'de kurulduğunu belirtiyor. Bu kaynaklara göre 1948'de ABD'ye 'özel harp' kurumları ve strateji eğitimi için gönderilen 16 subay, STK'nın resmi çekirdeğini oluşturuyor. Bu subaylar arasında Karabelen'in yanı sıra, Turgut Sunalp, Ahmet Yıldız, Alparslan Türkeş, Suphi Karaman, ve Fikret Ateşdağlı da yer aldı. İlk icraatı, Kore'ye asker gönderme işlerinin organizasyonu oldu. Aynı çerçevede ABD'nin askeri yardımlarını yapan kuruluşu Yardım İçin Ortak ABD Askeri Kurulu (JUSMAT -Joint US Military Mission for Aid to Turkey) TSK içinden STK'larla özel seçilmiş subaylarca irtibatlandırılmıştı.

    12 Mayıs 2008'de Aksiyon dergisine konuşan Türk Mukavemet Teşkilatı'nın (TMT) koordinatörü (şu anda 90 yaşında olan) İsmail Tansu, STK hakkında da ilginç bilgiler veriyordu. STK'lar kurulduğunda binbaşı rütbesinde olan emekli albay Tansu'ya göre, STK, ABD'nin teklifi üzerine Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde gizlice kurulmuştu. Görünen hedefi Rusya'nın muhtemel bir işgalinin engellenmesiydi. Dairenin lojistikten sorumlu komutanlığını da yapan Tansu'ya göre kuruluş amacı 'Savaşta düşman (Rusya) Türkiye'yi işgal ederse, işgal ettiği yerlerde onların iflahını kesmek, gerilla hareketiyle onları yıpratmak'tı. Tansu STK'larla ilgili şu bilgileri veriyordu:

    Gizli yemin: Güvenilirliğine inanılan üyeler, teşkilata 'gizli yeminle' alınıyordu. Üyeler, askerlik hizmetini yapanların içinden, çoğunluğu ise yedek subaylar arasından seçiliyordu. Genelkurmay bünyesinde kurulan dairede çalışanlar, askerlik günlerinden itibaren takip edilmeye başlanıyordu. Gizli çalışan teşkilat üyeleri, belirli usullere göre seçiliyordu. Bu kişiler 'son derece vatanperver ve milliyetperver' olanlardan seçiliyordu. Güvenilir, sır vermeyen elemanların vatan ve millet sevgisi sohbetler esnasında ölçülüyor, olumlu not alanlara görev öneriliyordu.

    Bölge başkanlıkları: STK'nın üyeleri sivil hayattan seçiliyordu. Hücre tipi yapılanmaya giden teşkilatta, hiçbir üye diğerini tanımıyordu. Yedek subayı, askerdeyken, daha hizmetteyken alınıyor, eğitiliyor ve 'Görevlendirildiğin bölgede bölge başkanımız var, onunla temas sağla ve kuracağın teşkilat için kendini hazırla' talimatı veriliyordu. Dairede 50-60 subay vardı. STK, bölge başkanlıkları kurarak hücre tipi yapılanmaya gitmişti. İstanbul, İzmir, Kars, Ardahan, Trabzon. Hiç kimse bir savaşa gizlice hazırlanıldığını bilmiyordu.

    TMT'yi STK kurdu: Dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun talimatıyla Genelkurmay'a bağlı Özel Harp Dairesi'nde EOKA'ya karşı bir örgüt kurulması kararı alındı. 1957'de Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu. Planlama, yürütme ve koordinatörlüğünü İsmail Tansu yaptı.

    Para ABD'den geliyordu: 1970'li yıllarda dairenin başkanlığını yapan emekli Orgeneral Kemal Yamak, ABD'nin düzenli olarak her yıl 1 milyon dolar verdiğini açıklamıştı. Yardımlar JUSMAT aracılığıyla geliyordu. Birlikler İşgal durumunda direnişçilerin kullanacağı Amerikan silahları da yeraltına gömülmüştü. Ortak operasyonlar yapılan ABD ekibine J3 kodu veriliyordu. ABD bürosu eski Gülhane'nin karşısındaydı. STK ise Kızılay'dan Kolej yönüne giderken ara sokakta bir villada çalışıyordu.

    Para kesilince Ecevit öğrendi: ABD maddi desteği kesince, Genelkurmay Başkanı Semih Sancar, Başbakan Bülent Ecevit'in onayıyla örtülü ödenekten para istedi. Ecevit dairenin varlığından paranın ne için istendiğini sorunca haberdar oldu. Kenan Evren de 12 Eylül darbesinin ardından dairenin varlığını ve ne yaptığını açıklamak zorunda kaldı. Evren emekli olduktan sonra kaleme aldığı anılarında Özel Harp Dairesi'nin kontrgerilla faaliyetleri yürütmesine karşı çıktığını belirterek şöyle diyor:
    "Genelkurmay başkanı olduktan sonra bu daireyi esas görevine yönelttiğimi tekrar kontrgerilla söylentileri istemediğimi söyledim"

    1967'den sonra ÖHD oldu
    Kurulun ismi, 1967 yılında, o zamanki komutanı Tuğgeneral Cihat Ayol tarafından Özel Harp Diresi'ne (ÖHD) dönüştürüldü. 'Gayri nizami kuvvetlere karşı harekât' konusunda uzmanlaşan ÖHD, 'ordu içindeki gizli ordu' olarak da anıldı. Bazı 1960 darbecilerini de içinden çıkaran yapılanmanın TSK dışına da çıkarak sivil gizli cephanelikler, milis grupları oluşturduğuna dair iddialar oldu.

    Genelkurmay, 16 Kasım 1990'da "Dünyadaki yeni gelişmeler karşısında askeri stratejilerde değişiklik meydana geldikçe Özel Harp Dairesi'nin görevleri de gözden geçirilecektir" açıklamasını yaptı. Özel Harp Dairesi, 1994 yılında Özel Kuvvetler Birliği olarak adını değiştirdi.

    STK, ÖHD ve ÖKK'nın başucu kitabı, Tunus doğumlu Fransız subay David Galula'nın gerilla hareketlerini bütün detaylarıyla anlatan 'Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri-Teori Pratik' adlı eseri oldu. ABD'nin de Irak'ta yaptığı insan hakları ihlallerini savunmak için kullandığı bu kitap, STK ve ÖHD'nin referansı olmuştu. Nitekim, Orgeneral Ali Keskiner'in imzasıyla 1964 yılının 25 Mayıs günü ops: 17087464 mr. ta. krl. sayılı Kara Kuvvetleri Komutanlığı emriyle yürürlüğe sokulan sahra talimnamesi bu kitabın tercümesi gibiydi. Bu talimname kamuoyunun gündemine ilk kez Barış Gazetesi tarafından 1973 yılında 'şiddetin kaynağı' başlığıyla duyurulmuştu.

    NATO'nun gizli orduları
    STK ve ÖHD, İsviçreli Araştırmacı Daniele Ganser'in 'NATO'nun Gizli Orduları' başlıklı kitabına konu olan araştırmanın da konularından biriydi. Türkiye için geniş yer ayıran Ganser, Keskiner'in talimatnamesini kanıt olarak gösterip, "Türkiye'deki gizli ordu, Batı Avrupa'daki diğer tüm gölge ordulardan daha zorba bir tarihe sahip. Türk gizli ordusu kontrgerilla, NATO gölge orduları Batı Avrupa genelinde açığa çıkarıldıktan sonra da faaliyetini sürdürmeye devam etti. Faaliyetler st 31-15 talimnamesine göre sürdürülüyor" yorumunu yapmıştı.

    Karanlık olaylarda hep 'gayri nizami kuvvet' iddiası

    'Gayri nizami kuvvet' diye nitelendirilen bu birimler pek çok karanlık olaydan sorumlu tutuldu. Bu birimlerin barış döneminde savaş halinin varlığının kabul ettirilmesi için 'korkutma, dehşet salma, sabotajlar ve karşı güçlerin içine sızarak haber alma' yöntemleri kullandığı da biliniyor. Eski MİT'çi Mehmet Eymür'ün anlatımına göre; gayri nizami harp kurslarında, 'gizli haberleşme, gizli faliyetlere giriş ve fert, maske, kimlik tespiti, gizli harekât tekniği, mülakat ve sorgulama, takip ve takipten kurtulma, sahte doküman, istihbarat ve istihbarata karşı koyma' gibi dersler veriliyor. 6-7 Eylül olaylarının yanı sıra 1 Mayıs 1977'de Taksim'de yaşananların Özel Harp Dairesi'yle ilintili olduğuna dair çok sayıda bilgi ve iddia var. PKK ile mücadele sırasında yaşanan bazı kanun dışı müdahaleler ve faili meçhul cinayetlerin de ÖHD ile ilişkili olduğu AİHM'nin kararlarına bile yansıdı.

    ÖHD'nin ÖKK'ya dönüştürülmesinin ardından son dönemde bazı çete operasyonlarında ÖKK mensupları yakalandı. Ankara'daki Sauna, Atabeyler çetesi gibi örgütlenmelerde ÖKK'dan subaylar tutuklanmıştı. Eski polis istihbaratçısı Bülent Orakoğlu şunları söylemişti: "Özel Kuvvetler içindeki sivil unsurlar disiplin altında değiller. Danıştay saldırısı, Atabeyler ve Sauna... Hepsi aynı adrese çıkıyor. Devlet içinde hukuki yapısı olmayan ama devlet yetkilerini kullanan bir yapı türetiyor bunları. Hepsinin içinde emekli askerler var."
#27.02.2010 21:05 0 0 0
  • Demek ki bütün bu darbe planlarını Özel Harp Dairesi Başkanlığı yürütüyormuş.Bunların içinde muvazzaf askerler olduğuna göre bu iş öyle çok çabuk halledilecek işler değildir.Bakalım bundan sonra neler olacak,hep beraber göreceğiz..
#27.02.2010 21:53 0 0 0
  • Gelin hep beraber sesli
    düşünelim. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, aylar önce Karargahta otuz küsur generalle beraber, "TSK asimetrik bir psikolojik operasyona muhataptır" dedi mi?... Dedi!
    Aynı Başbuğ Kuvvet Komutanları ile beraber Taraf gazetesini kastederek ve Başbakan'a çağrı yaparak, "Herkes nerede duracağını göstersin" diyerek kıyameti kopardı mı?... Kopardı!

    Meydan okuyor
    Devam ediyoruz!
    Cenk elbisesi giyip savaş gemisinde bir kez daha ültimatom veren İlker Başbuğ değil miydi?...
    Oydu!
    Sabrımız taşıyor diye masaları yumruklayan da Genelkurmay Başkanımızdı.
    Bitmedi.
    "Gerekirse bildiklerimizi ve elimizdeki belgeleri halkla paylaşırız" diyen yine Orgeneral Başbuğ'du!
    Son olarak 15 Orgenerali Karargaha çağırıp bu görüşme önemli diye kamuoyuna duyuran ve de elinde çanta ile Çankaya Köşkü'ndeki malum zirveye giden de kendisiydi..
    Soruyorum böyle tablo karşısında bir Başbakan'ın zerre umursamaz davranmasını nasıl izah etmeliyiz?
    Yahu karşısındaki bekçibaşı değil, Cumhuriyetimizi kuran dünyanın beşinci büyük ordusu TSK'nın başkomutanı ki, o TSK aynı zamanda son 50 yılda 4 kere darbe yapan bir kurum... Dahası Tayyip Erdoğan'ın fikir çizgisi de o yapı ila onlarca yıldır kan davalı!

    Hesaplaşma!
    Hal bu iken Tayyip Erdoğan bütün bunları takmıyor ve yalın kılıç pala sallıyor!
    Elbette Erdoğan'ın bu tutumu demokrasi mücahidi olmasından ötürü de değil, öyle olsa darbeyi düşündükleri iddia edilenlerle 7 yıl sonra uğraşmaz, örneğin 12 Eylül ve 28 Şubat'ı yapanların yani gerçek darbecilerin üstüne giderdi.
    Diyeceksiniz ki o değil, bu değilse ne?
    İhtimaller şunlardır:
    1) Pentagon-Erdoğan ve Başbuğ gizlice anlaşıp operasyonu beraber yürütüyorlar. Amaçları ulusalcı bilince ve Avrasyacı çizgiye yönelen TSK'yı tekrar ABD ya da NATO yörüngesine yüzde yüz oturtmaktır.. Genelkurmay başkanlığı bu operasyona en tepeden izin vermezse yürümezdi ve sonuç alınamazdı. Dolayısı ile zirvelerde mutabakat var. Başbuğ'un direniyor görüntüsü ise TSK içine ve laik çevrelere dönük gaz alma görüntüleridir.
    2) Operasyonda Başbuğ yani TSK üst yönetimi yoktur, ABD ile AKP yani Erdoğan-Gül ikilisi vardır. Washington Tayyip Erdoğan'a, TSK ihtilal yapamaz teminatını vererek önünü açmıştır. ABD'den teminat alan Erdoğan bu şekilde hem Cumhuriyeti kuran TSK ile tarihi hesabını görüyor, hem ele geçiremediği tek kurum olan TSK'yı tarumar ediyor, hem de operasyonu demokrasi ambalajı ile oya tahvile çalışıyor. ABD-Tayyip mutabakatını teyid eden bir başka fotoğraf ise Erdoğan'ın ABD desteği ile yapılan 12 Eylül ve 28 Şubat'ı yapan darbecileri hesaba çekmemesidir.

    Devlet biçimi ve Nizam-ı Cedid!
    3) Tayyip Erdoğan'ın fütursuz bir şekilde TSK'nın üstüne gitmesi, devletin biçiminin yeniden tanzimi yani üniter yapıdan federal sisteme geçme operasyonu olması da ihtimaldır. Erdoğan ve Gül bu konuda ABD ile gizlice anlaşmış olabilir. K. Irak ve Ortadoğu'nun yeniden dizaynı da bu paket kapsamında değerlendirilebilir.
    4) Erdoğan'ın TSK'yı aşağılarcasına köşeye sıkıştırması, hedeflediği büyük çaplı emekliye ayırmalara ortam ya da zemin hazırlamak için de olabilir. Buna göre münferit bireysel tepkiler bile bahane edilip belirlenen isimler tasfiye edilebilir.
    5) Bir başka ihtimal komutanları bıktırıp istifa etmelerini sağlamak ve TSK'yı kendilerinin dizayn etmelerine zemin hazırlamaktır. Bu şekilde ABD desteği ile TSK fiilen tasfiye edilip yeni bir Nizam-ı Cedid ordusunun temelleri atılacak!
    6) Keza TSK'nın ısrarla üstüne gitmeleri yine açılmasını muhtemel gördükleri kapatılma davasına karşı mağduriyet ikliminin oluşturulması da olabilir.


    MEDYA AKP'NİN KURTARILMIŞ BÖLGESİ OLUYOR!
    Önce yandaş medyayı yarattılar!
    Kamu bankası kredileri ve meçhul paralarla medyanın yüzde 60'ını ele geçirdiler.
    Akabinde muhalif televizyon kanallarına hücum ettiler.
    Sahiplerini bir bir kodese tıktılar.
    Mehmet Haberal'dan Doğu Perinçek'e, Mustafa Özbek'den Tuncay Özkan'a AKP'ye muhalefet eden kanalların patronlarını Ergenekon hikayeleri ile cezaevine soktular! Dahası ekonomik ablukalar uyguladılar.
    Derken merkez medyada arada bir atılan aleyhte manşetlere de müdahale ettiler!
    Milyar dolarlık vergi cezaları ile gazetelerin birinci sayfalarını kurtarılmış bölge haline getirdiler.
    Ve son hedef köşe yazarları!
    Yok onlara yani yazarlara direkt gözdağı veremeyeceğini bildiği için patronlara sopa gösteriyor ve yazılanlardan sen sorumlusun diyor!
    Bunun adı tartışmasız tehdittir.
    Öyle çünkü ortada Deniz Fenerini haber yaptı diye bir basın gurubuna kesilen milyar dolarlık ceza örneği var.
    Uzan'ın tasfiye edilme olayına ve Aydın Doğan'a kesilen cezaya tanıklık eden hangi patron bu tehdidi görmezden gelebilir?
    Evet Tayyip Erdoğan önceki gün aslında fiili olarak sansür kararnamesini duyurmuş ve
    uygulamaya koymuştur.
    Göreceksiniz bundan sonra köşe yazarlarının bir bölümü, böcek-çiçek, aşk-kadın yazılarını yazacak, bazıları da yavaş yavaş tasfiye olacaktır.
    Peki insafla iz'anla söyleyin bu rejimin adı faşizm değil de nedir?
    Tayyip Erdoğan yıllar önce aslında doğruyu söylemişti.
    Demokrasi onun için gerçekten de amaç değil, ülkeyi topyekün ele geçirmek için araçtı!Sebahattin ÖNKİBAR
#28.02.2010 11:46 0 0 0
  • Şun YENİCAĞ gazetesinin kukla yazarlarını kendi konularınızda yayınlarsanız sevinirim. Kendi yorumunuz daha kıymetlidir bence.
#28.02.2010 11:48 0 0 0
  • Şun YENİCAĞ gazetesinin kukla yazarlarını kendi konularınızda yayınlarsanız sevinirim. Kendi yorumunuz daha kıymetlidir bence.



    Şimdi olmadı TÜRLOĞLU kardeşim.Yeniçağ gazetesi tamamen okuyucuların ödediği üçbeş kuruşla dönen bir gazete,yani halkın gazetesi.Çoğu çok cüzi bir maaşla çalışırlar gazetede.Avrupadan veya israilden sermaye almıyor yani.Yeniçağ gazetesi benim düşüncelerimi yansıtıyor o yüzden onun yazılarını kullanmam gerekiyor,tıpkı sizlerinde Ahmet ALTAN ın TARAF gazetesini kullandığınız gibi.Zaten birbirimizi yrumlamıyoruz sanırım öyle değilmi.Burada fikirleri tartışıyoruz.Bu nedenle herkes eteğindeki taşları dökmeli,yoksa ne anlamı kalırki.Aynı senin dediğn gibi başbakanda esti gürkedi köşe yazarlarına.Muhalefetsiz iktidar olmaz.Olursada bunun adı yeşil kominizm olur,buda bizim istemediğmiz birşey öyle değilmi Yiğido kardeşim.
#28.02.2010 15:07 0 0 0