tesettür hakkında bilmedikleriniz

Son güncelleme: 17.01.2006 07:13
  • Tesettür, yani örtünme ve elbise giyinmek; setr-i avret,([1]) soğuk ve sıcaktan korunma ve tezeyyün([2]) gibi hikmetlere münhasır değildir. Düşünülecek olursa, bazı hayvanlara, bilhassa kuşlara, gayet güzel tüylerle giydirilen fıtrî elbiselerden daha güzel fıtrî elbiseyi Allah insanlara giydirebileceği halde, insanın dünyada sun'î([3]) elbiseye muhtaç bırakılmasının elbette hikmetleri vardır.

    Evet «Cenab-ı Hak, insandan başka ziruh mahlukatına fıtrî birer libas giydirdiği gibi; meydan-ı haşirde sun'î libaslardan üryan([4]) olarak fakat fıtrî bir libas giydirmesi, ism-i Hakîm muktezasıdır. Dünyada sun'i libasın hikmeti, yalnız soğuk ve sıcaktan muhafaza ve zinet ve setr-i avrete münhasır değildir. Belki mühim bir hikmeti, insanın sair nevilerdeki tasarruf ve münasebetine ve kumandanlığına işaret eden bir fihriste ve bir liste hükmündedir. Yoksa kolay ve ucuz, fıtrî bir libas giydirebilirdi. Çünki bu hikmet olmazsa; muhtelif paçavraları vücuduna sarıp giyen insan, şuurlu hayvanatın nazarında ve onlara nisbeten bir maskara olur, manen onları güldürür. Meydan-ı haşirde, o hikmet ve münasebet yok. O liste de olmaması lâzım gelir.» (Mektubat sh: 384)

    Mezkûr hikmet, yalnız elbiseye inhisar etmeyip insanın cami' fıtratıyla her şeye muhtaç yaratıldığına ve her şey insanın ihtiyacatına hizmet etmekle insanın Hilafet-i Arziyeye sahib kılındığına ve böylece insanın en mükemmel mahluk olarak ahsen-i takvime çıkarıldığına da işaret eder.

    (S.B.M.) 2048. hadisi, insanların haşirde sun'i elbisesiz olarak diriltileceğini bildirir.

    ASRIMIZDA TESETTÜR
    Asrımızda, Avrupa'dan gelen sözde kadın hürriyetleri adı altında, gerçekte ise kadını her sahada istismar eden ve âdi bir metadan başka değer ve kıymet vermeyen bir anlayış ve bu anlayışın tatbikatçıları karşılarında en evvel Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ve onun Risale-i Nur Külliyatını bulmuşlardır.

    Aslını daha önce yazan ve 1934'te ilaveler ve düzenlemelerle Tesettür Risalesini yeniden te'lif eden ve neºreden Bediüzzaman Hazretleri, 1935 senesinde Inkilaplar aleyhinde faaliyetlerde bulunmak gibi suçlamalardan dolayi Eskiºehir Agir Ceza Mahkemesinde yargilanmiº ve diger suçlamalardan ceza verilmezken Tesettür Risalesinden kendisine bir senelik ceza vermiºlerdir.

    Bediüzzaman Hazretleri, idam plani ile verildigi Eskiºehir Agirceza Mahkemesinde, tesettür-ü nisvani([5]) müdafaa ederken ºöyle diyor:

    «Iºte ben de adliyenin mahkemesine derim ki: Binüçyüzelli senede ve her asirda üçyüzelli milyon müslümanlarin hayat-i içtimaiyesinde kudsi ve hakiki bir düstur-u Ilahîyi üçyüzelli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarina istinaden ve binüçyüz senede geçmiº ecdadimizin itikadlarina iktidaen tefsir eden bir adami mahkûm eden haksız bir kararı, elbette ruy-i zeminde adalet varsa, o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir diye bağırıyorum. Bu asrın sağır kulakları dahi işitsin!..» (Şualar sh: 448)

    Yine müdafaanın bir kısmında da şöyle der:

    «Bin seneden beri çarşaf altında bulunan muhadderat-ı İslâmiye([6]) şimdi de çarşaflarını muhafaza ediyorlar.» (Osmanlıca Lem'alar sh: 586)

    Tesettür aleyhinde böyle acib tahakkümü yapan mütehakkimler, ve milli tereddiye dehşetli bir şekilde kapı açtılar. Çünkü aile müessesesinin korunmasında ve aile efradı arasında nesebî ve fıtrî olan manevi bağların; hürmet, merhamet gibi hislerin ve ahlâkî değerlerin tahakkuk etmesinde tesettürün rolü büyüktür. Tesettürsüz ve mübtezel([7]) ailelerde, mezkûr fıtrî bağlar ve manevi değerler gelişmez.

    Eğer bu değerler, yaşanan dinî hayatla geliştikten sonra, asrîliğe([8]) özenip tesettür terk edilirse, kazanılan manevi hayat büyük ölçüde zedelenir. Böylelerin hayat anlayışı giderek yalnız dünyevi menfaat ve lezzetler ölçüsü içinde darlaşır ve maddileşir. İnsanlığın yüksek şahsiyeti tersine döner, tereddi eder.

    Yıllar sonra aynı anlayışın tatbikatçıları tesettür meselesinden dolayı müslüman kitleyi baskı altında tuttuklarını esefle görmekteyiz. Şimdi bu risaleyi burada neşrediyoruz.



    TESETTÜR RİSALESİ'NDEN
    Bismillahirrahmanirrahim

    'ya eyyühe'n nebiyyü kul liezvacike ve benatike ve nisai'l mü'minine yüdnine aleyhinne min celâbîbihinne'([9])

    ilâ âhir& âyeti, tesettürü([10]) emrediyor. Medeniyet-i sefihe([11]) ise, Kur'anın bu hükmüne karşı muhalif gidiyor. Tesettürü, fıtrî([12]) görmüyor, "bir esarettir" diyor.

    Elcevab: Kur'an-ı Hakîm'in bu hükmü tam fıtrî([13]) olduğuna ve muhalifi gayr-ı fıtrî olduğuna delalet eden çok hikmetlerinden, yalnız "dört hikmet"ini beyan ederiz.

    Birinci Hikmet: Tesettür, kadınlar için fıtrîdir([14]) ve fıtratları iktiza ediyor. Çünki kadınlar hilkaten([15]) zaif ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale([16]) maruz kalmamak için, fıtrî bir meyli var. Hem kadınların on adetten altı yedisi, ya ihtiyardır, ya çirkindir ki; ihtiyarlığını ve çirkinliğini herkese göstermek istemezler. Ya kıskançtır; kendinden daha güzellere nisbeten çirkin düşmemek veya tecavüzden ve ittihamdan korkar, taarruza maruz kalmamak ve kocası nazarında hiyanetle müttehem([17]) olmamak için, fıtraten tesettür isterler. Hatta dikkat edilse, en ziyade kendini saklıyan ihtiyarlardır. Ve on adetten ancak iki üç tanesi bulunabilir ki; hem genç olsun, hem güzel olsun, hem kendini göstermekten sıkılmasın. Malumdur ki; insan sevmediği ve istiskal ettiği adamların nazarından sıkılır, müteessir olur. Elbette açık saçıklık kıyafetine giren güzel bir kadın, bakmasına hoşlandığı namahrem([18]) erkeklerden onda iki üçü varsa, yedi sekizinden istiskal eder. Hem tefahhuş ve tefessüh etmiyen([19]) bir güzel kadın, nazik ve seri-üt teessür([20]) olduğundan, maddeten te'siri tecrübe edilen belki semlendiren([21]) pis nazarlardan elbette sıkılır. Hatta işitiyoruz; açık saçıklık yeri olan Avrupa'da çok kadınlar, bu dikkat-i nazardan sıkılarak, "bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkıyorlar" diye polislere ºekva ediyorlar. Demek medeniyetin ref-i tesettürü,([22]) hilaf-i fitrattir.([23]) Kur'an'ın tesettür emri fıtrî olmakla beraber, o maden-i şefkat ve kıymetdar birer refika-i ebediye olabilen kadınları, tesettür ile sukuttan, zilletten ve manevi esaretten ve sefaletten kurtarıyor.

    Hem kadınlarda, ecnebi erkeklere karşı fıtraten korkaklık, tahavvüf([24]) var. Tahavvüf ise, fıtraten tesettürü iktiza ediyor. Çünki sekiz dokuz dakika bir zevki cidden acılaştıracak sekiz dokuz ay ağır bir veled yükünü zahmet ile çekmekle beraber, hamisiz bir veledin terbiyesiyle sekiz dokuz sene, o sekiz dokuz dakika gayr-ı meşru zevkin belasını çekmek ihtimali var. Ve kesretle([25]) vaki olduğundan, cidden şiddetle namahremlerden fıtratı korkar ve cibilliyeti sakınmak ister. Ve tesettür ile namahremin iştihasını açmamak ve tecavüzüne meydan vermemek, zaif hilkatı emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir siperi ve kal'ası çarşafı olduğunu gösteriyor. Mesmuatıma([26]) göre: Merkez ve payitaht-ı hükümette,([27]) çarşı içinde, gündüzde, ahalinin gözleri önünde, gayet adi bir kundura boyacısı, dünyaca rütbeten büyük bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sarkıntılık etmesi, tesettür aleyhinde olanların hayasız yüzlerine bir şamar vuruyor!..

    İkinci Hikmet: Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka; yalnız dünyevi hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refika-i hayat([28]) değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayattır.([29]) Madem hayat-ı ebediyede dahi kocasına refika-i hayattır; elbette ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından gayrı başkasının nazarını kendi mehasinine celbetmemek([30]) ve onu darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir. Madem mü'min olan kocası, sırr-ı imana binaen onun ile alâkası hayat-ı dünyeviyeye münhasır ve yalnız hayvanî ve güzellik vaktine mahsus muvakkat bir muhabbet değil, belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayat noktasında esaslı ve ciddi bir muhabbetle, bir hürmetle alâkadardır.

    Hem yalnız gençliğinde ve güzellik zamanında değil, belki ihtiyarlık ve çirkinlik vaktinde dahi o ciddi hürmet ve muhabbeti taşıyor. Elbette ona mukabil, o da kendi mehasinini([31]) onun nazarına tahsis ve muhabbetini ona hasretmesi mukteza-yı insaniyettir. Yoksa pek az kazanır, fakat pek çok kaybeder.

    Şer'an([32]) koca, karıya küfüv([33]) olmalı, yani birbirine münasib olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimmi diyanet noktasındadır. Ne mutlu o kocaya ki; kadınının diyanetine bakıp taklid eder, refikasını hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin([34]) olur. Bahtiyardır o kadın ki; kocasının diyanetine bakıp "ebedî arkadaºimi kaybetmiyeyim" diye takvaya([35]) girer.

    Veyl([36]) o erkeğe ki; saliha kadınını([37]) ebedî kaybettirecek olan sefahete girer. Ne bedbahttır o kadın ki; müttaki([38]) kocasını taklid etmez, o mübarek ebedî arkadaşını kaybeder.

    Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye ki; birbirinin fıskını([39]) ve sefahetini taklid ediyorlar. Birbirine ateşe atılmasında yardım ediyorlar!..

    Üçüncü Hikmet: Bir ailenin saadet-i hayatiyesi; koca ve karı mabeyninde bir emniyet-i mütekabile([40]) ve samimi bir hürmet ve muhabbetle devam eder. Tesettürsüzlük ve açık saçıklık, o emniyeti bozar, o mütekabil hürmet ve muhabbeti de kırar.

    Çünki açık saçıklık kılığına giren on kadından ancak bir tanesi bulunur ki, kocasından daha güzeli görmediğinden, kendini ecnebiye sevdirmeye çalışmaz. Dokuzu, kocasından dahi iyisini görür. Ve yirmi adamdan ancak bir tanesi, karısından daha güzelini görmüyor. O vakit o samimi muhabbet ve hürmet-i mütekabile gitmekle beraber, gayet çirkin ve gayet alçakça bir his uyandırmaya sebebiyet verebilir. Şöyleki:

    İnsan, hemşire([41]) misillü mahremlerine([42]) karşı fıtraten şehevanî his taşıyamıyor. Çünki mahremlerin simaları, karabet([43]) ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve muhabbet-i meşruayı ihsas ettiği cihetle; nefsî, şehevanî temayülatı kırar. Fakat bacaklar gibi şer'an mahremlere de göstermesi caiz olmayan yerlerini açık saçık bırakmak, süflî([44]) nefislere göre gayet çirkin bir hissin uyanmasına sebebiyet verebilir. Çünki mahremin siması mahremiyetten haber verir ve namahreme benzemez. Fakat meselâ açık bacak, mahremin gayriyle müsavidir. Mahremiyeti haber verecek bir alâmet-i farikası olmadığından, hayvanî bir nazar-ı hevesi, bir kısım süflî mahremlerde uyandırmak mümkündür. Böyle nazar ise, tüyleri ürpertecek bir sukut-u insaniyettir!..

    Dördüncü Hikmet: Malumdur ki; kesret-i nesil herkesce matlubdur. Hiçbir millet ve hükümet yoktur ki, kesret-i tenasüle taraftar olmasın. Hatta Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm ferman etmiş:

    "İzdivaç ediniz; çoğalınız. Ben kıyamette, sizin kesretinizle iftihar edeceğim.([45]) Halbuki tesettürün ref'i, izdivacı([46]) teksir etmeyip, çok azaltıyor. Çünki en serseri ve asrî bir genç dahi, refika-i hayatını([47]) namuslu ister. Kendi gibi asrî, yani açık saçık olmasını istemediğinden bekâr kalır. Belki de fuhuşa sülûk eder.([48]) Kadın öyle değil, o derece kocasını inhisar altına alamaz. Çünki kadının -aile hayatında müdür-ü dahilî olmak haysiyetiyle kocasının bütün malına, evladına ve herşeyine muhafaza me'muru olduğundan- en esaslı hasleti sadakattır,([49]) emniyettir. Açık saçıklık ise, bu sadakatı kırar; kocası nazarında emniyeti kaybeder, ona vicdan azabı çektirir. Hatta erkeklerde iki güzel haslet olan cesaret ve sehavet([50]) kadınlarda bulunsa, bu emniyete ve sadakata zarar olduğu için, ahlâk-ı seyyiedendir,([51]) kötü haslet sayılırlar. Fakat kocasının vazifesi, ona hazinedarlık([52]) ve sadakat değil, belki himayet ve merhamet ve hürmettir. Onun için, o erkek inhisar altına alınmaz. Başka kadınları da nikah edebilir. Memleketimiz Avrupa'ya kıyas edilmez. Çünki orada düello gibi çok şiddetli vasıtalarla açık saçıklık içinde namus bir derece muhafaza edilir. İzzet-i nefis sahibi birisinin karısına pis nazarla bakan, boynuna kefenini takar, sonra bakar.

    Hem memalik-i baride([53]) olan Avrupa'daki tabiatlar, o memleket gibi barid ve camiddirler.([54]) Bu Asya, yani Âlem-i İslâm kıt'ası, ona nisbeten memalik-i harredir.([55]) Malumdur ki; muhitin, insanın ahlâkı üzerinde te'siri vardır. O barid memlekette, soğuk insanlarda hevesat-ı hayvaniyeyi tahrik etmek ve iştihayı açmak için açık saçıklık, belki çok su-i istimalata ve israfata medar olmaz. Fakat seri-üt teessür ve hassas olan memalik-i harredeki insanların hevesat-ı nefsaniyesini([56]) mütemadiyen tehyic([57]) edecek açık saçıklık, elbette çok su-i istimalata ve israfata ve neslin za'fiyetine ve sukut-u kuvvete sebebdir. Bir ayda veya yirmi günde ihtiyac-ı fıtrîye mukabil, her birkaç günde kendini bir israfa mecbur zanneder. O vakit, her ayda on beş gün kadar hayız gibi arızalar münasebetiyle kadından tecennüb etmeye mecbur olduğundan, nefsine mağlub ise fuhşiyata da meyleder. Şehirliler; köylülere, bedevilere bakıp tesettürü kaldıramaz. Çünki köylerde, bedevilerde, derd-i maişet meşgalesiyle ve bedenen çalışmak ve yorulmak münasebetiyle, hem şehirlilere nisbeten nazar-ı dikkati az celbeden masume işçi ve bir derece kaba kadınların kısmen açık olmaları, hevesat-ı nefsaniyeyi tehyice medar olamadığı gibi, serseri ve işsiz adamlar az bulunduğundan, şehirdeki mefasidin([58]) onda biri onlarda bulunmaz. Öyle ise onlara kıyas edilmez.» (Lem'alar sh: 195-199)

    «Elhasıl; nasılki kadınlar kahramanlıkta, ihlasta, şefkat itibariyle erkeklere benzemedikleri gibi, erkekler de o kahramanlıkta onlara yetişemiyorlar. Öyle de; o masum hanımlar dahi, sefahette hiç bir vecihle erkeklere yetişemezler. Onun için fıtratlarıyla ve zayıf hilkatleriyle namahremlerden şiddetli korkarlar ve çarşaf altında saklanmağa kendilerini mecbur bilirler.» (Lem'alar sh: 202)

    Hem «Kur'an merhameten, kadınların hürmetini muhafaza için, haya perdesini([59]) takmasını emreder. Ta hevesat-ı rezilenin([60]) ayağı altında o şefkat madenleri zillet çekmesinler. Âlet-i hevesat,([61]) ehemmiyetsiz bir meta' hükmüne geçmesinler. Medeniyet ise, kadınları yuvalarından çıkarıp, perdelerini yırtıp, beşeri de baştan çıkarmıştır. Halbuki aile hayatı, kadın-erkek mabeyninde mütekabil hürmet ve muhabbetle devam eder. Halbuki açık-saçıklık, samimi hürmet ve muhabbeti izale edip ailevi hayatı zehirlemiştir.

    Hususan suretperestlik,([62]) ahlâkı fena halde sarstığı ve sukut-u ruha([63]) sebebiyet verdiği şununla anlaşılır: Nasılki merhume ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine nazar-ı şehvet ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrib eder. Öyle de: Ölmüş kadınların suretlerine veyahut sağ kadınların küçük cenazeleri hükmünde olan suretlerine hevesperverane bakmak, derinden derine hissiyat-ı ulviye-i insaniyeyi sarsar, tahrib eder.» (Sözler sh: 410)

    Aile hayatında kavvam([64]) olan -yani aileyi her hususta iyi idare etmekle görevli- erkek, ailesini günah ve kötülüklerden korumada gayet hassas ve gayretli olmalıdır. Günün umumileşen moda ve fantaziyeleriyle yabancılara görünme pek çok ailelerde adeta bir şeref sayılıyor. Bu hale karşı vicdanen rahatsız olmayan bir erkeğin vasfı rivayetlerde "deyyus" tabiriyle tavsif edilir. (Bak: Ahmed İbn-i Hanbel, 2/69, 128)

    Bir hadis-i şerifte mealen şöyle buyurulur: «Allah lanet etsin, kadınlardan erkek kılığına, erkeklerden kadın kıyafetine girene.» (R.E. 347) Keza kadın elbisesi giyen erkeğe ve erkek elbisesi giyen kadına Peygamber (A.S.M.) lanet etmiştir. (Ebu Davud, Libas:28 ve Ahmed İbn-i Hanbel 2/225)
#17.01.2006 07:13 0 0 0