Allahü teâlâya itimât etmek

Son güncelleme: 05.04.2010 10:25
  • İtimât etmek, güvenmek demektir. İnsan, bir işe başlarken veya o işi yaparken, bir yere güvenmesi gerekir. Bu güven, ya insanın kendisine yani nefsine veya Allahü teâlâya olur. Her insanın nefsi vardır ve herkesin nefsine itimâdı, güvenmesi, bu insanların birbirinden farklı, üstün ve haklı olmasına sebep olmaz. Zira; "Başkasının yumruğunu yemeyen, kendi yumruğunu batman taşı sanır" atasözü meşhûrdur.

    İnsanlar, işlerinde, kendi aralarındaki münasebetlerde ve hak arama konusunda nefislerine değil de, Allahü teâlâya itimât ederler, güvenirlerse, her bakımdan rahat ederler. Böylece hak sahipleri, haklarını alır ve insanlar arasındaki zulüm ortadan kalkmış olur. Allahü teâlâya inanan ve güvenen bir kimse, "Haklı olduğumu Rabbim biliyor, O bana yardım eder" diye düşünür, "Ben haklıyım nefsim bana yardım eder" diye düşünmez. Zira nefsine güvenen kimse, egoist, bencil olur. Nefsinin isteklerini ele geçirmede engel tanımaz, zulüm dahil her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmez, dahâ azgın ve saldırgan olur. Bu sebeple nefse güvenmek, kötü maksatları kullanmaya daha elverişli olmaktadır.

    Allahü teâlâya itmât eden, güvenen kimsede, nefsine güvenenden kat kat daha fazla kuvvet hâsıl olmaktadır. Allahü teâlâya itimât eden kimse de, nefsine itimât eden kimse gibi, boş oturmayıp çalışmakta, sebeplere yapışmaktadır. Ancak nefsine güvenen kimse, kendinden başkasına itimât etmediği için, işlerinde, yaptıklarında ve düşüncelerinde yalnızlaşır, tek başına kalır. Allahü teâlâya güvenen kimse, yalnız kalmaz, ümitsizliğe düşmez çünkü onun itimât ettiği bir yer vardır ve bu tükenmez kaynaktan kuvvet almaktadır. Allahü teâlâya inanıp, güvenen bir kimse, hem bütün kuvveti ile çalışmakta, hem de, kazancını kendinden bilmek gibi egoistliğe, bencilliğe düşmemektedir.

    Tevekkül, herhangi bir işe başlarken, o işin sebeplerine yapıştıktan sonra Allahü teâlâya güvenmek, Ona itimât etmek demektir. Peygamber efendimiz, Ebu Hüreyre hazretlerine hitaben; (Yâ Ebâ Hüreyre! Allahtan başka hiçbir şeye ümit bağlama! Allaha tevekkül eyle! Bir arzun varsa, Allahü teâlâdan iste! Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesi şöyledir ki, her şeyi bir sebep altında yaratır. Bir iş için sebebine yapışmak ve sonra Allahü teâlânın yaratmasını beklemek lâzımdır. Tevekkül de bundan ibârettir) buyurmuştur.

    İslâmiyyette tevekkül, çalışmayıp her şeyi Allahü teâlâdan beklemek değildir. Allahü teâlânın âdeti şöyledir ki, her şeyi bir sebep ile yaratmaktadır. Sebepleri O yarattığı gibi, onların te'sîr ederek, işin meydâna gelmesini de, O yaratmaktadır. İslâmiyyet, her şeyin sebebini araştırmamızı ve bu sebebe yapışmamızı emretmektedir. Her şeyin bilinen, meşhûr olan, sebebine yapışmamız ve bu sebebin te'sîrini yaratması için, Allahü teâlâya duâ etmemiz, yalvarmamız lâzımdır. Sebebe yapışmadan işin yapılmasını Allahtan beklemek, Allahü teâlâya karşı gelmek, Onun âdetini bozmaya kalkışmak olur. Allahü teâlâ, Dâvud aleyhisselâma vahyederek; (Bir kimse, her şeyden ümit kesip, yalnız bana güvenirse, yerde ve göklerde bulunanların hepsi, ona zarar yapmaya, aldatmaya uğraşsalar, onu elbette kurtarırım) buyurmuştur.

    Allahü teâlâya güvenmek yani tevekkül etmek, kalbde hâsıl olan bir hâldir. Allahü teâlânın lütuf ve ihsânının pekçok olduğuna îmân etmekle hâsıl olur. Bu hâl, kalbin vekîle itimât etmesi, güvenmesi, Ona inanması ve Onun ile râhat etmesidir. Böyle bir insan, dünyâ malına gönül bağlamaz, dünyâ işlerinin bozulmasından üzülmez. Allahü teâlânın, rızkı göndereceğine güvenir.

    Netice olarak Allahü teâlâya güvenmek, Ona tevekkül etmek demek, iş yapmayıp tembel olmak için değildir. Bir işe başlamak, başlanan işi başarmak ve güç bir işi başaramamak korkusunu gidermek için, nefse değil, Allahü teâlâya güvenilir, tevekkül edilir. Bir âyet-i kerîmede meâlen buyurulduğu gibi:
    (Bir işe başladığın zamân, Allahü teâlâya tevekkül et, Ona güven!)

    Osman Ünlü
#04.04.2010 23:07 0 0 0
  • Paylaşımın için sağol Allah razı olsun.
#05.04.2010 10:25 0 0 0