Evrim Teorisi Uğruna Yapılan Bilimsel Sahtekarlıklar

Son güncelleme: 29.08.2010 15:21
  • BİLİMSEL SAHTEKÂRLIKLAR


    Evrim teorisi savunucuların fırsat buldukça aldatmacalarla, sahtekârlıklarla teorilerini korumaya dolaysıyla yaşatmaya çalış-tıkları gözlemlenir. Bu davranışların pek çok örnekleri vardır.
    Bilimsel olduğu iddia edilen teorilerin yeterli bilimsel kanıtlarla desteklenmesi istenir. Eğer bir teori yeterli ve bilimsel kanıtlarla destekleniyorsa o teori taraftar ve savunucularının aldatmacalar, sahtekârlıklar gibi bilim ve ahlak dışı davranışlara kalkışmaya-cakları, buna gerek duymayacakları açıktır.
    Bazı teori taraftar ve savunucularının bilim ve ahlak dışı dav-ranışlarla teorilerini savunmaya, korumaya ve yaşatmaya çalış-malarını yeterli bilimsel kanıt bulamamanın ortaya koyduğu güçlü paniklemenin ve çaresizliğin sonucu olduğu şeklinde yorumluyo-ruz. Eğer inanılan ve savunulan bir teori yeterli bilimsel kanıtlarla destekleniyorsa bilim ve ahlak dışı yollara niçin girişilsin de teori-nin adı lekelensin?
    Fakat buradaki görevimiz bilimsel bilgiler verme kadar eleştiri de yapmaktır. Bu nedenle böylesine bilim ve ahlak dışı davranış-ları görmezlikten, bilmezlikten gelemeyiz.
    Evrim teorisi adına yapılan sahtekârlık ve aldatmacalar bin-lercedir. En bilinenleri, bu nedenle ünlüleri şunlardır:

    Ernst Haeckel ve embriyoları: Ernst Haeckel ve embriyoları konusunu tam anlamak için konunun bilimsel gelişimini bilmede yararlar vardır.
    Charles Darwin insanın kökeni hakkındaki teorisini ve buna dair bulduğunu sandığı kanıtları İnsanın Türeyişi adlı kitabında açıkladı.
    Bu kitabın sayfalarında yer alan tek resim ise, hemen birinci bölümde yer alan, biri insan diğeri ise köpek embriyolarına ait iki çizimdi.
    Ancak Darwin bir embriyolog değildi. Hiçbir zaman embriyo-ları mercek altına alıp kapsamlı bir biçimde incelememişti. Dola-yısıyla bu argümanını geliştirirken bu konuda otorite saydığı ör-neğin Alman biyolog Ernst Haeckel. kişilerden alıntılar yaptı.
    Nitekim Haeckel gerçekten de kısa bir süre sonra embriyolo-jinin evrimci yorumunun kurucusu ve asıl sahibi olarak tarihe ge-çecekti.
    Haeckel, Darwin'in 1859'da yayınlanan Türlerin Kökeni adlı kitabını büyük bir heyecanla okumuş, benimsemiş ve Darwin'den bile koyu bir evrim taraftarı olup çıkmıştı. Bu teoriye kendi adına katkıda bulunmak için bir dizi araştırma yaptı ve kitap yazdı.
    1868'de yazdığı Doğal Yaratılış Tarihi adlı kitabında ise, ona asıl ününü kazandıracak olan embriyoloji teorisini ortaya attı.
    Haeckel, bu kitapta, farklı hayvan ve insan ovüllerinin ve embriyolarının gelişimin başlangıcında birbirleri ile tamamen aynı olduklarını öne sürüyordu. Kitabın 242. sayfasına yerleştirdiği insan, maymun ve köpek embriyosu resimleri de bunun kanıtıydı.
    Görünürde birbirlerinin tamamen aynı olan bu resimler, Haeckel'e göre bu canlıların ortak bir kökenden geldiklerini kanıt-lıyordu.
    Gerçekte ise söz konusu canlılar değil, ama onların çizimleri ortak bir kökenden geliyordu.
    Haeckel, tek bir embriyo çizimi yapmış, sonra da bunu çok küçük farklılıklara uğratarak insan, maymun ve köpek embriyosu diye yan yana yerleştirmişti.
    Aynı resim yan yana konulunca, doğal olarak birbirinin aynı duruyorlardı.
    Darwin'in İnsanın Türeyişi kitabında kaynak olarak gösterdiği bilimsel çalışma buydu. Oysa Darwin bu kitabı yazmadan önce, Haeckel'in çalışmalarında çok önemli bazı çarpıtmaların olduğu-nu fark eden ve bunu açıklayanlar olmuştu.
    Haeckel'in kitabını yayınladığı 1868 yılı içinde, Antropoloji Arşivi adlı Alman bilim dergisinde yayınlanan L. Rutimeyer imzalı bir makalede, Haeckel'in sahtekârlık yaptığı gözler önüne seril-miştir.
    Basel Üniversitesi'nde zooloji ve karşılaştırmalı anatomi profesörü olan Rutimeyer, Haeckel'in embriyo çizimlerinin yayın-landığı iki kitabı, Doğal Yaratılış Tarihi ve İnsan Cinsiyetinin So-yağacı ve Oluşumu Hakkında kitaplarında incelemiş, bunların her ikisindeki embriyo çizimlerinin de gerçeklerden tamamen ilgi-siz olduğunu göstermişti.
    Bu konuda Rutimeyer şöyle diyordu:
    -Haeckel bu çalışmaların hem bilim adamı olmayan kişi-ler tarafından kolayca anlaşılabileceğini, hem de bilimsel ve akademik olduklarını ileri sürüyor. Yazarın ilk yorumuna kimse karşı çıkmayacaktır, ama ikincisi pek ciddi bir biçimde savunulabilecek bir iddia değildir. Bunlar, Ortaçağ formali-tesi ile sarmalanmış işlerdir. Bilimsel kanıtların yoktan üre-tildiği çok aşikârdır. Ama yazar, okuyucuların bu gerçeği fark etmemesi için çok dikkatli davranmıştır.
    Buna rağmen Darwin ve onu destekleyen diğer biyologlar, Haeckel'in çizimlerini referans olarak kabul etmeye devam ettiler. Bu da Haeckel'e yeni bir güç ve motivasyon sağladı. Embriyoloji-yi Darwinizm'e güçlü bir dayanak haline getirmek için kolları sı-vadı. Yaptığı gözlemler ortaya böyle bir dayanak çıkarmıyordu, ama o gözlemlerden çok, çizimlere önem veriyordu. İlerleyen yıllarda bir dizi karşılaştırmalı embriyo çizimi yaptı. Balık, se-mender, kaplumbağa, tavuk, tavşan ve insan embriyolarını yan yana gösteren şemalar hazırladı.
    Bu şemalarda dikkati çeken yön, bu farklı canlıların embriyo-larının ilk başta birbirlerine çok benzemeleri, gelişim süreci sıra-sında yavaş yavaş farklılaşmalarıydı. Özellikle insan embriyosu-nun balık embriyosuna benzerliği çok dikkat çekiciydi. Öyle ki, insan embriyosu çizimlerinde, aynı balıktaki gibi solungaçlar bile görülüyordu.
    Haeckel, sonunda bu çizimlerin verdiği sözde bilimsellik gö-rüntüsü ile teorisini rekapitülasyon adıyla ilan etti: Bu teori Birey oluş, Soyoluşun Tekrarıdır şeklinde özetlenebilir.
    Bu sloganın anlamı şuydu: Haeckel'e göre, her canlı yumur-tasında veya annesinin rahminde geçirdiği gelişim sırasında, kendi türünün evrimsel tarihini baştan yaşıyordu. Örneğin insan embriyosu anne karnında ilk başta balığa benziyor, ilerleyen haf-talarda semender, sürüngen, memeli gibi aşamalardan geçtikten sonra, insana evrimleşiyordu.
    Bu slogandaki tekrar etme kavramından hareketle Rekapütilasyon Teorisi olarak da bilinen bu teori kısa sürede tüm zamanların en ünlü evrim kanıtlarından biri haline geldi.
    20. yüzyıl boyunca, yüz milyonlarca öğrenci Haeckel'in balık-semender-kaplumbağa-tavuk-tavşan-insan şemalarını ders ki-taplarında gördü ve insan embriyosunda solungaçlar olduğu hi-kâyesiyle yetiştirildi.
    Fakat gerçek ilim hiç bir zaman yalanlara, aldatmacalara, sahtekârlıklara izin vermez gerçek er geç ortaya çıkar.
    Daha sonraki yıllarda gelişen teknolojinin imkânlarıyla yapı-lan araştırmalar sonucunda benzedikleri ilan edilen embriyoların gerçekte benzemedikleri kasıtlı olarak benzetilmeye çalışıldıkları ortaya konuldu.
    Haeckel yaptığı çizimlerde olabilecek, yapılabilecek her türlü tahrifatı yapmıştı. Embriyolara hayali organlar eklemiş, bazıların-dan organları çıkarmış, büyüklükleri çok farklı olan embriyoları aynı boyda gibi göstermişti.
    Haeckel'in insan embriyosunda solungaç diye gösterdiği ya-rıkların ise solungaçlarla hiçbir ilgisi yoktu: Bunlar, gerçekte in-sanın orta kulak kanalının, paratiroitlerinin ve timüs bezlerinin başlangıçlarıydı.
    Daha sonraki araştırmalarda Haeckel'in diğer benzetmeleri-nin de aldatıcı olduğu anlaşıldı.
    Embriyonun yumurta sarısı kesesine benzetilen kısmı, ger-çekte bebek için kan üreten bir keseydi.
    Haeckel'in ve onu izleyenlerin kuyruk olarak tanımladıkları kısım ise, insanın omurga kemiğiydi ve sadece bacaklardan da-ha önce ortaya çıktığı için kuyruk gibi gözüküyordu.
    Haeckel'in çizimlerde sahtekârlık yaptığı, henüz 20. yüzyılın başlarında tamamen ortaya çıkmış ve o da bu konuda hayli açık bir itirafta bulunmaya mecbur kalmıştır.
    Ernst Haeckel bu büyük itirafında şunları söylüyordu.
    -Bu yaptığım sahtekârlık itirafından sonra kendimi ayıp-lanmış ve kınanmış olarak görmem gerekir. Fakat benim avuntum şudur ki; suçlu durumda yan yana bulunduğumuz yüzlerce arkadaş, birçok güvenilir gözlemci ve ünlü biyolog vardır ki, onların çıkardıkları en iyi biyoloji kitaplarında, tez-lerinde ve dergilerinde benim derecemde yapılmış sahtekâr-lıklar, kesin olmayan bilgiler, az çok tahrif edilmiş, şematize edilip yeniden düzenlenmiş şekiller bulunuyor.
    Bu açık itirafına rağmen itiraf görmezlikten, bilmezlikten ge-linmiş, bir propaganda malzemesi olarak kullanılmaktan vazge-çilmemiş, uzun yıllar yadsınması mümkün olmayan bilimsel bir gerçek gibi kullanılmaya çalışılmıştır.
    Haeckel'in çizimlerinin bir sahtekârlık olduğu, ancak 90'lı yıl-ların ikinci yarısında yüksek sesle dile getirilmeye başlandı.
    Ünlü bilim dergisi Science, 5 Eylül 1997 tarihli sayısında, Haeckel'in embriyo çizimlerinin bir sahtekârlık ürünü olduğunu açıklayan bir makale yayınladı.
    Haeckel'in, embriyoları benzer gösterebilmek için, bazı or-ganları kasıtlı olarak çizimlerinden çıkardığını ya da hayali organ-lar eklediğini bildiren Science dergisi, yazının devamında şu bil-gileri vermektedir:
    -Richardson ve ekibinin bildirdiğine göre, Haeckel sade-ce organlar eklemek ya da çıkarmakla kalmamış, aynı za-manda farklı türleri birbirlerine benzer gösterebilmek için büyüklükleri ile oynamış, bazen embriyoları gerçek boyutla-rından on kat farklı göstermiş. Dahası Haeckel farklılıkları gizleyebilmek için, türleri isimlendirmekten kaçınmış ve tek bir türü sanki bütün bir hayvan grubunun temsilcisi gibi göstermiş.
    Richardson ve ekibinin belirttiğine göre, gerçekte bir-birlerine çok yakın olan balık türlerinin embriyolarında bile, görünümleri ve gelişim süreçleri açısından çok büyük farklı-lıklar bulunuyor. Richardson Haeckel'in çizimleri biyolojideki en büyük sahtekârlıklardan biri haline geliyor diyor.
    Bu konuda New Scientist'teki 16 Ekim 1999 tarihli bir maka-lede Haeckel'in embriyoloji masalının tamamen gerçek dışı oldu-ğu şöyle anlatılıyordu:
    -Haeckel, teorisini biyogenetik yasa olarak adlandırdı ve bu düşünce kısa zamanda rekapitülasyon olarak popüler-leşti. Gerçekte ise, Haeckel'in keskin yasasının yanlış oldu-ğu yakın bir zaman sonra gösterildi. Örneğin, erken insan embriyosunun hiçbir zaman bir balık gibi solungaçları yok-tur ve embriyo hiçbir zaman erişkin bir sürüngene ya da maymuna benzer evrelerden geçmez.

    Karl Enrst von Baer çizimlerinin akıbeti: Darwin teorisini kurgularken Haeckel'in çizimlerini ve yorumlarını aykırı görüşleri hiçe sayarak almış ve teorisini desteklemek için kullanmıştı. Fa-kat embriyoloji konusuyla ilgilenen sadece Ernst Haeckel değildi. Karl Enrst von Baer de aynı konuyla ilgileniyordu.
    Jonathan Wells'in evrimin ikonları adlı kitabında ayrıntılarıyla açıkladığı gibi, Von Baer Darwin'in teorisine inanmıyordu ve bu-na şiddetle karşı çıkmıştı. Embriyolojiye getirilen evrimci yorum-lara da yine kesinlikle karşıydı ve bu konuda:
    -Yüksek hayvanların embriyoları hiçbir zaman bir başka formun embriyosuna benzemez, sadece kendi embriyosuna benzer diye yazmıştı. Bu ise hem evrim teorisine hem de evrim teorisinin en güçlü dayanağına güçlü bir muhalefet demekti. Buna izin verilemezdi.
    Darwin'in evrim teorisinin elifbası durumunda olan, Türlerin Kökeni kitabının üçüncü baskısından itibaren, Von Baer'in yo-rumlarını ve vardığı sonuçları çarpıtarak teorisi lehine bir kanıt olarak kullandığı görülür.
    Jonathan Wells bu durumu evrimin ikonları adlı kitabında şöyle açıklıyor:
    -Darwin von Baer'i kendi embriyolojik kanıtlarının kaynağı olarak alıntıladı ama en önemli kanıtları kendi teori-sine uygun hale getirmek için çarpıttı.
    Von Baer yaptığı gözlemlerin Darwin tarafından haksız ve bilim dışı bir şekilde kullanılmasına karşı çıkacak kadar uzun ya-şadı ve 1876'daki ölümüne kadar Darwinist evrimin güçlü eleş-tirmenlerinden biri oldu. İlginç olan ise Darwin'in yine de onu ve çizimlerini kaynak göstermeyi sürdürmesi, teorisinin en amansız ve güçlü eleştiricilerinden olan Baer'i teorisinin destekçisiymiş gibi göstermesidir.

    Burgess Shale fosilleri skandalı: 1909 yılında Charles D. Walcott adlı evrim teorisi taraftarı bir paleontolog Kanada'nın Ka-yalık Dağlar bölgesindeki araştırmalarında kambriyen dönemine ait mükemmel yapılı bol miktarda fosil bulmuştu. Fakat Charles D. Walcott bir bilim insanı olmaktan çok koyu bir evrimciydi. Bu nedenle evrim teorisini temelinden yıkacak bu gerçeği büyük bir bağnazlıkla bilim dünyasından gizledi.
    Burgess Shale fosillerinin gün ışığına çıkması, ancak 1985 yılında, müzenin arşivlerinin yeniden incelenmesi sayesinde ol-du.
    İsrailli bilim adamı Gerald Schroeder bu konuda şu yorumu yapar:
    -Eğer Walcott isteseydi, fosiller üzerinde çalışmak üzere bir ordu dolusu öğrenciyi görevlendirebilirdi. Ama evrim gemisini batırmamayı tercih etti.
#29.08.2010 15:19 0 0 0
  • BİLİMSEL SAHTEKARLIKLAR-2


    Piltdown adamı skandalı: Charles Darwin gerçek amacı olan insanın kökenini açıklama konusunu Türlerin Kökeni'nde değil, bundan 12 yıl sonra yayınladığı İnsanın Türeyişi adlı kita-bında ele almıştır.
    Bu kitabında insanın evrim basamağının en üst basamağın-da bulunduğunu maymunlarına benzer primatlardan evrimleştiği-ni ileri sürmekteydi. Fakat diğer varsayımları gibi bu iddiasını doğrulayacak herhangi bir bilimsel kanıtı yoktu.
    Darwin insanın maymunlarla ortak bir atadan geldiğini ileri sürdüğüne göre, teorisine inananlara evrimi kanıtlayacak fosiller bulma görevi düşüyordu.
    19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren neredeyse tüm paleoantropoloji bilimi bu amaca yöneltilmiş, evrim teorisini ina-nan paleontologlar insanla maymun arasındaki kayıp halkayı bulmak için yoğun araştırmalara girişmişlerdir.
    Bu konuda bazı bulgulara ulaşıldığı iddia edilmiş ise de daha sonraki bulgular bunların insanın evrimine kanıt olamayacağını gösterdiğinden vazgeçilmişti. Bu nedenle insanın evrimini göste-recek en küçük bir kanıt büyük değer taşımaktaydı. Ayrıca teori-nin geleceği açısından da çok önemliydi.
    Nihayet aranan ve umulan büyük bulgu, 1910 yılında İngilte-re'de ortaya çıktığı ilan edildi. Bu, sonraki 43 yıl boyunca insanın evrimini kanıtlayan çok önemli bir delil olarak dünyaya sunulacak olan Piltdown Adamı kafatasıydı.
    Fakat hiçbir yalan sonsuza kadar sürmez. Eğer bilimselse ömrü çok daha kısa olur.
    1949 yılına gelindiğinde British Museum'un paleontoloji bö-lümünden Kenneth Oakley yeni bir yaş belirleme şekli olan flor testi metodunu bazı fosiller üzerinde denemek istedi, Piltdown Adamı fosili üzerinde de bazı denemeler yapıldı.
    Yapılan testlerde Piltdown Adamı kafatası fosilindeki çene kemiğinin hiç flor içermediği anlaşıldı. Bu sonuç, çene kemiğinin toprak altında bir kaç yıldan fazla kalmadığını gösteriyordu. Az miktarda flor içeren kafatası ise, sadece bir kaç bin yıllık olmalıy-dı.
    Flor metoduna dayanılarak yapılan sonraki kronolojik araş-tırmalar, kafatasının ancak birkaç bin yıllık olduğunu ortaya çı-kardı.
    Çene kemiğindeki dişlerin ise suni olarak törpülenip yerine uydurulduğu, fosillerin yanında bulunan ilkel araçların çelik alet-lerle yontulmuş adi birer taklit olduğu anlaşıldı.
    Weiner'in yaptığı detaylı analizlerle bu sahtekârlık 1953 yılın-da kesin olarak ortaya çıkarıldı.
    Kafatası beş yüz yaşında bir insana, çene kemiği de yeni ölmüş bir orangutana aitti.
    Dişler, insana ait olduğu izlenimini vermek için sonradan özel olarak eklenmiş ve sıralanmış, eklem yerleri de törpülenmişti.
    Daha sonra da bütün parçalar, eski görünmeleri için potas-yum-dikromat ile lekelendirilmişti. Bu lekeler, kemikler aside batı-rıldığında kayboluyordu.
    Tüm bunların üzerine Piltdown Adamı, kırk yılı aşkın bir sü-redir sergilenmekte olduğu British Museum'dan alelacele çıkarıl-dı.

    Nebraska adamı fosili: 1922 yılında ABD'nin Nebraska eya-letinde bir azı dişi fosili bulundu. Gerçekte ne olduğu bilinmeyen bu azı dişine bakılarak hayali bir ara format adam ve ailesi kur-gulandı. Boy, boy resimleri çizildi. Bu resimler kullanılarak yıllar boyu yoğun evrim propagandaları yapıldı. Ancak 1927'de dişin ne insana ne de maymuna ait olduğu ortaya çıktı. Diş, bir yaban domuzuna aitti.
    Nebraska adamı fosili insanlara özgü doğal bir yanılgı olarak kabul edilebilir mi?
    Eğer belirsizliği ve bilinmezliği kanıt olarak göstermeyi bilim-sellik olarak kabul edersek bu durumunu doğal bir yanılgı olarak kabul edebiliriz. Fakat belirsizlik ve bilinmezliğin bilimsellik olarak kabul edilip gösterilemeyeceği açıktır. Bu nedenle Nebraska adamı olayı kasıtlı yapılmış bilimsel bir aldatmaca olmalıdır. (Nebraska adamı fosili bölümüne bakınız)

    Sahelanthropus Tchadensis Fosili: 2002 yazında Orta Afri-ka ülkesi Çad'da yeni bir kafatası fosili bulundu. Fransız bilim adamı Michel Brunet tarafından keşfedilen fosile Sahelanthropus Tchadensis adı verildi.
    Fakat bulunan bu yeni fosil sahip olduğu özellikler nedeniyle evrim dünyasını birbirine kattı. Fosil evrim teorisi savunucularının kanıt bulma konusunda ne kadar aceleci ve peşin fikirli oldukları-nı göstermesi bakımından önemlidir.
    Dünyaca ünlü Nature dergisi, fosili duyuran haberinde, bulu-nan yeni kafatası, insanın evrimi hakkındaki düşüncelerimizi ta-mamen batkına uğratabilir itirafında bulundu.
    Harvard Üniversitesi'nden Daniel Lieberman, bu yeni bulgu-nun küçük bir nükleer bomba kadar etkili olacağını söyledi.
    Bunun nedeni, bulunan söz konusu fosilin 7 milyon yıl yaşın-da olmasına rağmen, insanın en eski atası olduğu iddia edilen ve 5 milyon yıl yaşındaki Australopithecus türü maymunlardan ev-rimcilerin bugüne kadar temel aldıkları kıstaslara göre daha in-sansı bir yapıya sahip olmasıydı.
    Hâlbuki uzun yıllar Sahelanthropus Tchadensis fosilinden daha genç fakat daha ilkel olan Lucy gibi kimi fosiller insanın ev-rimi konusunda birer ara format gibi gösterilerek evrim teorisi lehine kanıt olarak kabul edilmiş, evrimin gerçekliği konusunda yoğun propagandalar yapılmıştı.
    Bu durum, zaten tam bir karmaşa durumunda olan insanın evrimi senaryosunu bir kez daha çıkmaza sokmakta tutarsız hale getirmekteydi.
    Washington'daki George Washington Üniversitesi'nden ev-rimci antropolog Bernard Wood yeni bulunan fosil üzerine önemli bir açıklama yaptı.
    Wood, tüm 20. yüzyıl boyunca kitlelere empoze edilen evrim merdiveni hikâyesinin artık geçerliliğinin kalmadığını, eğer oluş-muşsa evrimin ancak bir çalıya benzetilebileceğini söylüyordu:
    -Üniversiteye başladığım 1963 yılında, insanın evrimi bir merdiven gibi görülüyordu. Bu merdivenin basamakları, maymundan insana doğru ilerleyen ve her aşaması bir ön-cekinden daha az maymunsu olan bir seri ara formdan mey-dana geliyordu...
    Ama şimdi insanın evrimi şeması karmakarışık bir çalıya benziyor... Fosillerin birbirleriyle nasıl bir ilişkisi olduğu ve herhangi birisinin gerçekten insanın atası olup olmadığı hala tartışmalı.
    Yeni bulunan maymun fosili konusunda Nature dergisinin editörü ve bir paleoantropolog olan Henry Gee'nin yaptığı yorum-lar da son derece önemlidir.
    Gee, The Guardian gazetesinde yayınlanan yazısında, fosil üzerinde yapılan tartışmalara değinmekte ve şöyle yazmaktadır:
    -Sonuç ne olursa olsun, bu kafatası, bir kez daha ve ke-sin olarak göstermiştir ki, eskiden beri kabul edilen insanla maymun arasındaki evrimleşim kayıp halka düşüncesi saç-madır. Şu an çok açık olarak görülmelidir ki, zaten her za-man için son derece sallantılı olan kayıp halka düşüncesi, artık tamamen geçerliliğini yitirmiştir.
    Henry Gee, 1999 basımı Zamanın Derinliğini Ararken adlı önemli kitabında da, on yıllardır medyada ve sözde bilimsel ev-rimci kaynaklarda anlatılan insan nasıl evrimleşti hikâyelerinin hiçbir bilimsel değerinin olmadığını şöyle açıklar:
    -Mesela, insanın evriminin, vücudun duruşu, beyin hac-mi ile ateş, alet kullanımı gibi teknolojik başarılar ve lisanın ortaya çıkmasını sağlayan el-göz koordinasyonundaki ge-lişmelere bağlı olarak geliştiği söylenir. Ancak bu gibi se-naryolar sübjektiftir. Deneylerle asla test edilemezler, öyley-se bilimsel değildirler. Genelde kullanımda olmaları, bilimsel testlere değil, iddialara ve sunuluşlarındaki otoriter yaklaşı-ma dayanırlar.
    Gazeteciler ve manşet yazarlarının, atalarımızı bulma arayış-ları ve kayıp bağların keşfiyle ilgili olarak dört bir yanda sürdür-düğü gevezeliği ele aldığımızda, birçok profesyonel paleontoloğun, canlılığın tarihini senaryo ve hikâyelere dayana-rak incelemediğini ve evrimsel tarihin hikâye anlatım şeklini, bi-limdışı olması yüzünden otuz seneden de fazla bir süre önce bıraktıklarını öğrenmek bir sürpriz gibi gelebilir.
    Gee, fosil kayıtlarının bir evrim şeması ortaya çıkarmadığını, elde sadece boşluk denizinde yüzüp duran ne olduğu belli olma-yan evrimle ilişkisiz fosiller olduğunu ise şöyle vurgulamaktadır:
    -Yeni fosil bulguları, önceden var olan bu hikâyeye uydu-rulur. Sanki atalar-nesiller zinciri, bizim gerçekten düşün-memiz gereken bir amaçmış gibi biz bu yeni bulgulara kayıp halkalar deriz; aslında gerçek farklıdır: bunlar insan önyargı-larıyla uyumlu olmaları için şekillendirilen, gerçeğin ardın-dan oluşturulan, tamamen insan icadı olan şeylerdir. Her fosil, bir başka fosille bilinebilir hiçbir bağı olmayan izole bir noktayı temsil eder ve bunların tümü büyük bir boşluk deni-zinde yüzüp durmaktadır.

    Dinozorlardan Kuşlara Evrim Masalı: Evrim teorisinin en büyük sıkıntılarından birisi sürüngenlerden kuşlara evrimleşmeyi gösteren bir ara format bulunamayışıdır. Teori savunucuları daha önce bahsettiğimiz Archæopteryx'i dinozorlardan kuşlara evrim-leşmedeki ara format olarak takdim etmeye çalışmışlarsa da Archæopteryx'in gerçek bir kuş olduğu daha da önemlisi Archæopteryx'in görüldüğü tarihten yetmiş beş milyon yıl önce-sinde Protoavis isimli bir kuşun zaten yaşadığı anlaşılınca ara-dıklarını bulamamışlar, derin bir hayal kırıklığına uğramışlardı.
    Dinozorlarla kuşlar arasındaki fizyolojik farklılıklar öylesine büyük ve derindir ki bu farklılıkları bile, bile kuşların dinozorlar-dan evrimleştiklerini iddia etmek ancak taassuba dönüşmüş körü körüne inanılan bir inanca savunmak için ortaya atılabilir.
    Evrim teorisi savunucuları kuşların dinozorlardan evrimleştik-lerini iddia etmeye mecbur kalmış gibidirler. Bunun nedeni de kuşlara evrimsel bir ata bulma zorunlulukları olmalıdır.
    Görünüşe göre kuşların evrimsel ata olma yönünden dinozor-lardan başka uygun canlı türü yoktur. Bu nedenle bilim tersini gösterse dahi kuşların dinozorlardan evrimleştiği ısrar ve inatla savunulmalıdır. Aksi halde taraftarlarınca doğruluğu gönülden inanılan evrim teorisinde telafisi mümkün olmayan bir gedik açı-lır, bu da bu teorinin kökten yıkılıp tarihin çöplüğüne atılmasına neden olabilir. Bu nedenle sık, sık dino-kuş fosilleriyle ilgili ge-nelde temeli olmayan pek çok iddialar görmekteyiz.

    Sinosauropteryx Fosili: Dino-kuş iddialarının ilk örneği, 1996 yılında gündeme getirilen Çin'de bulunan tüylü dinozor fo-silleridir.
    Çin'de Sinosauropteryx adı verilen bir sürüngen fosili bu-lunmuştu. Fosili inceleyen bazı paleontologlar bunun bilinen sü-rüngenlerin aksine kuş tüylerine sahip olduğunu ileri sürdüler. Bu nedenle bulunan yeni fosil evrim teorisi taraftarlarınca aranan dino-kuş fosili şeklinde yorumlandı ve büyük propagandalarla bütün dünyaya duyuruldu.
    Fakat evrim teorisi taraftarları her zaman yaptıkları gibi yine acele etmişlerdi. Nitekim bir yıl sonra yapılan bilimsel inceleme-lerde, fosilin gerçekte kuş tüyüne benzer hiçbir yapıya sahip ol-madığı anlaşıldı.

    Archaeoraptor Liaoningensis fosili sahtekârlığı: National Geographic dergisi, Temmuz 1998 sayısında, kuşların dinozor-lardan evrimleştiği iddiasının artık sağlam bir fosil kanıtına da-yandığını ileri sürüyordu.
    Çin'de bulunduğu belirtilen fosile geniş yer veriliyor, fosilin kuş ve dinozor özelliklerini bir arada taşıdığı savunuluyordu.
    125 milyon yıl önce yaşadığı söylenen bu türe Archaeoraptor Liaoningen- sis bilimsel ismi verildi.
    Daha sonra yapılan araştırmalarda söz konusu fosilin, beş farklı fosilin birbirine ustaca eklenmesiyle üretilmiş olduğu anla-şıldı.
    Aralarında üç paleontoloğun da bulunduğu bir grup araştır-macı, bir yıl kadar sonra ret ve inkâr edilemeyecek bir şekilde, bilgisayar tomografisinin yardımıyla sahtekârlığı kanıtladı.
    Dino-kuş aslında Çinli bir evrim teorisi taraftarının eseriydi. Çinli amatörler, yapışkan ve harç kullanarak 88 kemik ve taştan dino-kuş oluşturmuştu.
    Archaeraptor'un ön kısmı tek bir kuşa ait fosildi, ancak dino-zorun kuyruğuyla birlikte beden kısmında dört ayrı türden kemik vardı.
    Taraftarlarınca büyük umutlarla ortaya sürülen Archaeoraptor Liaoningen- sis fosili evrim teorisinin bilimsel sahtekârlıklarından birisi olarak bilim literatürüne girdi.
    Bu konuda Smithsonian Enstitüsü Doğa Tarihi Müzesi'nden kuş bilimci Storrs Olson:
    -Çağımızın en büyük aldatmacalarından biri ifadesini kul-lanmaktadır.
#29.08.2010 15:21 0 0 0