İnsan İradesini Hiçe Saymak, İnsan Yaptığı İsyanlardan Sorumludur...

Son güncelleme: 09.03.2014 01:38
  • Her insan vicdanen bilir ki, kendisinde iki ayrı hareket, iki ayrı fiil söz konusudur. Bir kısmı ihtiyarî, yani kendi isteğiyle, iradesiyle ortaya çıkıyor. Diğer kısmı ise ızdırarî; yani tamamen onun arzusu, iradesi dışında cereyan ediyor.

    Meselâ; konuşması, susması, oturması, kalkması birinci gruba; kalbinin çarpması, boyunun uzaması, saçının ağarması da ikinci gruba giren fiillerden. O birinci grup işlerde, istemek bizden, yaratmak ise Allahtandır. Yâni, biz cüzi irademizle neyi tercih ediyor, neye karar veriyorsak Cenâb-ı Hak mutlak iradesiyle onu yaratıyor. İkinci tip fiillerde ise bizim irademizin söz hakkı yok. Dileyen de yaratan da Cenâb-ı Haktır. Biz bu ikinci gruba giren işlerden sorumlu değiliz. Yâni, âhirette boyumuzdan, rengimizden, ırkımızdan, cinsiyetimizden yahut dünyaya geldiğimiz asırdan sorguya çekilmeyeceğiz.

    Aklını doğru çalıştıran bir insan, bu kâinattaki her sistemin ve insan bedenindeki her organın en güzel ve en faydalı şekilde tanzim edildiğini düşünmekle şu sonuca varıyor: O halde, ben görme, işitme sıfatlarım gibi, irade sıfatımı da bütün âlemlerin Rabbi olan Allahın razı olduğu biçimde kullanmalıyım. Ancak böylece, o sıfatın hakkını vermiş ve ondan en iyi şekilde faydalanmış olurum.

    İradelerini, yine kendi iradeleriyle Allahın küllî iradesine tabi kılanlar sonsuz saadet menzili olan cennete gidiyorlar. Bu büyük sermayeyi nefisleri hesabına kullananlar ise ebedî azap menziline doğru yol alıyorlar.

    Bu noktada, şöyle bir soru hatıra gelebilir: Biz İlâhî iradeyi nasıl bileceğiz ki, hareketlerimizi, davranışlarımızı ona uygun kılalım?

    Allahın razı olduğu işler ve haller, peygamberler ve kitaplarla insanoğluna bildirilmiş. Ama, bu hususta bir zorlama da getirilmemiş. Yani, insan bu dünyaya kendi iradesi dışında getirildiği halde, ebedî yolculuğunda cennet ve cehennem şıklarından dilediğini tercih etmekte serbest bırakılmış.

    İşte insan, cüzi iradesini yerinde kullanarak âhiret menzillerinden cenneti tercih edebiliyor. O saadet yurdunun yollarını Cenâb-ı Hak İlâhî iradesiyle çizmiş: İman edilecek ibadet yapılacak günahlardan sakınılacak istikametten sapılmayacak...

    Ama, insanı bu iradeye uymakta zorlamamış. Nitekim, Kuran-ı Kerimde Dinde zorlama yoktur. buyurulması İlâhî iradenin bu noktadaki en açık ve net bir ifadesidir. O halde, insan kendi iradesini istikamet yolunda ve helâl dairesinde kullanırsa kazanacaktır. Aksi halde zararı çok büyük olur.
    Değerli fikir ve değerlendirmeleriniz bekliyorum Güzel arkadaşlar...
#14.04.2006 08:45 0 0 0
  • Tesekkurler Ellerine saglik
#14.04.2006 08:59 0 0 0
  • Çok güzel bir konuya değinmişsin sevgili arkadaşım. Senin söylediklerine ekleyebileceğim, Bizi yaradan çok güzel ve herşeyi düşünerek yaratmış yani insanın yaptığı hareketlerden dolayı itiraz edecek herhangi bir şansı olmayacak. Paylaşımın için teşekkür ederim
#14.04.2006 16:08 0 0 0
  • Su fani hayat öyle zor bir sinav ki son nefesinizi verene kadar sinav devam ediyor. Ve seytan öyle bir hirsla insanlara saldiriyor ki son nefesinizde dahi sizi imandan cikarmak icin ugrasiyor. Rahatim diyen aldanir, Bittim diyen aldanir, Hic umut yok diyen aldanir, cok iyilik yaptim diyen aldanir peki kim kazanir???

    Inadetlerini insanlardan saklayan kazanir, iyiligi yaptiktan sonra konusmadan arkasina dönüp giden kazanir, en zor aninda bile Allah#dan umut kesilmeyecegini bilen kazanir, az konusan kazanir, sabreden kazanir, övülmeyi sevmeyen kazanir, sükreden kazanir, yemek yerken dahi aclari düsünüp bogazindan lokma gecmeyen kazanir, Allah in sevdigi kullarini seven kazanir, her daim Allah in o güzel ismini zikreden kazanir.. göründügü gibi kaybeden cok oldugu gibi kazananda cok. Kaybetmek cok kolay ama kazanmak hic kolay degil.

    Tek söylenilebilecek ne yaparsaniz yapin her daim Allah rahmeti ve affi icin dua edin...

    DermanAbi sen de Göksahana benzemeye basladin; fikir ve degerlendirmelerinizi bekliyorum demissin ya, bu söz insanlari ürkütüyor olsa gerek
#14.04.2006 16:43 0 0 0
  • Allah razı olsun DermanAbi kardeşim aktardığın bilgiler için. Aktarmış olduğun yazıda İslam dinindeki kader anlayışı çok güzel yansıtılmış. Bu konu çerçevesinde günümüz Müslümanlardan bazılarının düştüğü bir yanlışa temas etmek istiyorum. Kader konusunda derler ki başına herhangi bir musibet geldiğinde, herhangi bir başarısızlığa uğradığında *kaderimde bu varmış ne yapayım* şeklinde sözler sarfetmektedirler. tamam bu yaşananlarda kaderdir. Ancak insanların başlarına bir şey geldiğinde kaderim böyle yazılmış derken sanki bu durumun tek müsebbibi Yüce Allah imiş gibi, kendisinin başına gelenleri Allahu Teala zorla veriyormuş gibi yansıtmaları ve olanlarla ilgili suçu tevbe hâşâ Allah'a yüklemeleri; yaptıkları dine aykırı hal ve hareketlere bu şekilde kılıf uydurmaya çalışmaları, başlarına gelenlerde kendi ihtiyarı, etkisi yokmuş hissi uyandırmaya ve belkide bu sayede vicdanlarını rahatlatmaya çalışmaları yanlıştır. Hapse giren bir insan kader mahkumuyum ifadesini kullanarak bir anlamda hapse düşmesinin sebebini Yaradan'ına ve Yaradan'ın takdir ettiği kadere yüklemektedir. Yanlış işler yaptığından ve kendi yanlış tercihinden dolayı oraya girdiğini itiraf etme faziletini göstermiyor. Selametle.
#14.04.2006 19:43 0 0 0
  • Resulullah efendimiz(a.s.m.) Geçmiş kavimlerin çoğunun kader noktasında sapıklığa düştüklerini ashabına hatırlatmış ve onları kaderin ince ve derin sırları üzerinde fazlaca durmaktan men etmiştir.


    Hakikat-ı mutlaka mukayyet enzar ile ihata edilmez.
    Yani, insan aklı sınırlı ve kayıtlı. İlâhî hakikatler ise mutlak, yani kayıtsız. Bu sınırlı akıl, kaderin o sonsuz hikmetlerini kavrayamıyor, anlayamıyor. Çoğu tartışmalar da bu sahada cereyan ediyor. İşte, kaderin bu yönü hakkında ileri-geri konuşmak zarardan başka bir şey getirmiyor. Ve yasaklanmış!..
#14.04.2006 19:49 0 0 0
  • Kadere iman, insan için, en büyük huzur kaynağıdır. Mümin olan insan, gerek kendi nefsinde gerek dış âlemde gördüğü bütün tanzim ve takdirlerin nice hikmetlerle dolup taştığını ve hepsinin de rahmeti netice verdiğini düşünür.
    Kaderin her şeyi güzeldir. diyerek, başına gelen her türlü hâdisenin altında rahmet ve hikmeti arar.

    Dünya ve âhiret saadeti için gerekli her teşebbüsü yapar ve sonunda Allahın rahmet ve keremine itimat eder, huzur bulur!.kaybettiğine gam çekmez. Geçmişte kaçırdığı fırsatlara ah! etmez. şöyle olsaydı böyle olmazdı! yahut, böyle olmasaydı şöyle olurdu! gibi lâfların ruha sıkıntı vermekten öte bir fayda sağlamadığını bilir. Mazinin yükünü sırtından atar. Allaha güvenerek istikbale doğru yol almaya koyulur, huzur bulur!...

    Allahın kendisine lütfettiği nimetlerle, servetlerle, kabiliyetlerle övünmez, gururlanmaz. Her hayrı ondan bilir, huzur bulur!.kadere inanmayanlar insanlığa neyi takdim ediyorlar?

    Çalışmayıp, tembelce oturmayı mı? Yoksa, sebeplere teşebbüs etmekle birlikte sonra neticeyi rıza ile karşılamayıp üzülmeyi, dövünmeyi mi?.. Bunda insanlığı ıstıraba sürüklemenin ötesinde ne fayda umuyorlar?!.Hassas ruhu ve tahammülsüz bedeni ile, şu aciz insanı nasıl bu ağır yükün altına sokuyorlar!?.yoksa huzursuz, asabi ve isyankâr ruhlardan, kendi yıkıcı emelleri hesabına bekledikleri bir şeyler mi var?
#14.04.2006 19:51 0 0 0
  • İnsan sahip olduğu cüzî irade ile kader konusunun derûnî manalarını tam anlamıyla idrak edemez. Bu sebeple konunun derin ve ince anlamlarıyla fazla kafa yormamak lazım. Doğru ancak *kadere iman , insan için, en büyük huzur kaynağıdır.* sözünü de dikkate almak gerekir. Kadere iman bildiğimiz gibi imanın şartlarındandır (her ne kadar bazı ilahiyatçı profösörler! kadre imanı Kur'an'da geçmediği için ve süneti de dikkate almadıkları için imanın şartlarından saymasalar da) iman edilecek şeyin ne olduğunu, nasıl olduğunu bilmeliyiz ki iman geçerli ve bilinçli olsun. Bu sebeple ve daha önce zikrettiğim yanlış anlamaları gidermek amacıyla ve gerçek huzura ermek amacıyla kader konusunu tamamen bir kenara itmek yerine kader konusunda doğru bilgilere ulaşmakta şarttır diye düşünüyorum. Selametle.
#14.04.2006 21:29 0 0 0
  • leotombak abi o zaman bilgilendirmeye devam..

    konumuz kader
#14.04.2006 21:41 0 0 0
  • Peki kader deyip hayatımızla ilgili tedbirler almayalım mı ??

    Mesela
    Gemi rota değiştirmekle okyanustan çıkmış olmaz. Biz insanlar kader okyanusunda yüzen birer gemi gibiyiz. Rotamızı ne yana çevirirsek çevirelim, tedbir alalım veya almayalım o ilim okyanusundan ayrılmış olmayız.
    Ama şunuda unutmayalım tabi
    Tedbir almamaya kader deyip, tedbir almayı kaderden kurtulmak zannetmenin, doğru kader inancı ve anlayışıyla hiçbir alakası yoktur.

    Haller değişir, ama kader değişmez. Mesela, bir fakir çalışıp zengin olmakla, Ben kaderimi değiştirdim. diyemez. Değişen onun hâlidir, fakirliğin yerini zenginlik almıştır. Şöyle demesi gerekir:Benim kaderimde önce fakir olmak, sonra da çalışıp zengin olmak varmış.

    İslam bize,Kadere inanıyorsan tedbiri bırakacaksın demiyor. Aksine, önce tedbir alıp, sonra tevekkül etmemizi istiyor


    SeLaM vE dUa İle
#14.04.2006 21:44 0 0 0
  • Devam edelim kardeşim. İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin Fıkhul-Ekber isimli eserinden alıntı:


    Ebu Muti: Bana imanın ne olduğunu açıklayın?
    Ebu Hanife: - İman Allahtan başka ilah olmadığına, O'nun bir olup şeriki (ortağı) bulunmadığına, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, cennetine, kıyamete hayır ve şerre, hiç bir kimseye kendi amelini yaratma gücünün verilmediğine, insanların kendisi için yaratıldıkları, sonuca ve ilahi takdirin cereyan ettiği şeye intikal edeceklerine şahitlik etmendir.

    Ebu Muti: Eğer bunun hepsini kabul eder fakat "Dileyen iman etsin dileyen kafir olsun." ayetinden dolayı dilemek bana aittir, istersem iman ederim, istersem iman etmem derse ne olur?
    Ebu Hanife: - O iddiasında yalancıdır. Allahın "Gerçekten Kuran bir öğüttür. Kim dilerse öğüt alır. Ancak Allahın diledikleri öğütlenir" (Müddessir/54-56) "Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz" (İnsan/30) ayetlerini görmüyor musun? "Dileyen iman etsin,dileyen kafir olsun" ayeti tehdid içindir. O kişi bu sözü ile ayeti reddetmediğinden kafir olmamıştır. Ayetin tenzilini (indirilmiş halini) reddetmemiş ama tevilinde(yorumunda) yanılmıştır.

    Ebu Muti: Bir kimse bana isabet eden musibetle Allah mubtela mı kılmıştır, yoksa onu ben mi kazanmışımdır? O musibet Allahın beni mubtela kıldığı şeylerden değildir, derse kafir olur mu?

    Ebu Hanife: - Hayır...

    Ebu Muti: Niçin?

    Ebu Hanife: - Çünkü Allah "Sana isabet eden iyilik eden Allahtandır, sana isabet eden kötülük de nefsindendir"(Nisa/79) buyurur. Yani kötülük, günahın sebebiyledir, ben de onu sana günahın sebebiyle takdir ettim buyurmaktadır. Keza Allah şöyle buyurur "Size isabet eden her musibet, ellerinizle işlediklerinizden dolayıdır"(Şura/30) "O dilediğini dalalette (sapıklıkta) bırakır,dilediğini de hidayet eder (doğru yola yöneltir) "(Nahl/93) buyurur. O kimse de tevilde hata etmiştir "Allah insan ile kalbi arasına girer" ayetinin manası; müminle küfür arasına, kafirle iman arasına girer demektir. Şüphesiz ki kulun kendisiyle kötülüğü işlediği güç(istitaat), bizatihi kulun iyiliği işlemesi için de müsaittir. Kul Allahın kendisinde meydana getirdiği, kötülükte değil, iyilikte kullanılmasını emrettiği istitaatı sarf (gücü harcaması) ve tevcihinden (yönlendirmesinden) dolayı ceza görecektir. Selametle.
#14.04.2006 22:10 0 0 0
  • Ebu Muti: Eğer Allah kullarını günah işlemeye zorluyor, daha sonra onları günahtan dolayı cezalandırıyor denirse ne cevap verelim?
    Ebu Hanife: - Ona "Kul kendisi için fayda veya zarar vermeye muktedir olabilir mi?" diye sor. Eğer "Hayır, çünkü onlar itaat ve masiyyet (isyan-günah) dışında kendileri için fayda ve zarar konusunda mecburdurlar" derse, Ona "Allah şerri yarattı mı?" diye sor "evet" derse iddiasından kendi vazgeçmiş olur. "Hayır" derse de ki "Yarattığı şeylerin şerlerinden sabahın rabbine sığınırım" ayetinden dolayı kafir olur. Çünkü bu ayet, Allahın şerri yarattığını haber vermektedir. Selametle.
#14.04.2006 22:12 0 0 0
  • Kader, bir iman rüknüdür ve şöyle tarif edilir
    Kader, Hak Teâlâ nın, ezelden ebede kadar olmuş ve olacak her şeyin, her şeyini ve her hâlini, zamanını ve mekânını, sıfatlarını ve özelliklerini ezelî ilmiyle bilip, ona göre, takdir etmesidir.
    Kaza ise, kaderde planlanan bir şeyin yaratılması, varlık sahasına çıkarılmasıdır.
    Kâinatın altı devrede yaratılışından, insanın ana rahminde dokuz ayda teşekkülüne kadar her hâdise kaderi gösteriyor!..
    Güneş sisteminden atom sistemlerine kadar her hikmetli tanzim, kaderi ilan ediyor!..
    Elementlerin sayıları ve özellikleri, kaderden haber veriyor!..
    Bitkilerin ve hayvanların cinslere, türlere ayrılmış olması, her türe farklı kabiliyetler takılması, hep kader ile olmuş!..
    Meleklerin, hayvanların ve cansızların sabit makamlı kılınması, insanların ve cinlerin ise imtihana tâbi tutulması, kader ile plânlanmış!...
    Cennet ve cehennemin yaratılması, ilâhî ilim ile takdir edilmiş!... O menzillere hangi yollardan gidileceği de yine kader ile tespit edilmiş!...
    Hangi güzel amele ne kadar sevap, hangi günaha ne kadar azap verileceği de kader ile tayin edilmiş!..
#15.04.2006 12:55 0 0 0
  • Ecel nedir? Ömür kısalır ya da uzar mı?
    Ecel, kelime olarak mutlak vakit, bir şeyin müddeti veya bir şeyin müddetinin sonu demektir. Dinî bir terim olarak ecel, insan ömrünün sonu anlamına gelmektedir. Ecel hayatın son bulması ve ölümün gerçekleştiği zamandır. Bu anlamı ile her canlı için tek bir ecel vardır. Bu ecel Allâh'ın kaza ve takdiriyle olup, asla değişmez. Belirlenen ecel, vaktinden ne önce gelebilir ne de o vakitten sonraya kalabilir. Bu hususla ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmaktadır.
    "&Her milletin bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler." (Yunus 10/49); "Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır." (Münâfikûn 63/11).
#15.04.2006 15:43 0 0 0
  • Allah razı olsun
#12.05.2007 09:39 0 0 0
  • :):) islam inancina gore deliye sorgu sual yoktur. Buda su anlama gelir, kulum sizleri aklinizdan sorgulayacagim bilesiniz:):)
#09.03.2014 01:38 0 0 0