Resimde Kompozisyon

Son güncelleme: 11.11.2010 17:10
  • resim teknikleri - resimde kompozisyon kurma - kompoze etme - geometrik örgülü kompozisyon - klasik kompozisyonResimde çizgi yapısında olduğu kadar, kompozisyonda geometrinin egemenliğini görüyoruz. Çizgi karakterlerinin çeşidi, tablonun dinamik, statik özelliğini kuruyordu. Geometrik şekiller, tablonun genel kuruluşunu, biçimlerin bir birlerine karşı nispetlerinin ahenk ve düzenini sağlar.

    Ama ilkin şunu açıklayalım: Kompozisyon nedir? Plâstik sanatların klâsik sözlüğünü açarsak, bulacağımız tarif şu: Çok figürlü, belli bir konuyu canlandıran, genel olarak büyük çapta tablo, yada heykeller topluluğu. Örneğin, Raphael'in, Rembrandt'ın tabloları manzara, bina iç ve dışlarını, canlı, cansız tabiat elemanlarını, figürleri -insanları- bir araya getiren kompozisyonlar, anıtsal eserlerdir. Bu bakımdan, resim repertuarında kompozisyon kelimesi çeşitli elemanları denkli, düzenli olarak bir araya getiren eser anlamındadır.

    Oysa, resimde, en gösterişsiz, en sade konu bile, ressamı, kompozisyon kurma, yani konusunu tuval içinde düzenleme zorunda bırakır. Bir cansız tabiat parçası, -natürmort-, bir masa üstüne konulmuş vazo, yemişler, kumaşlar, yada birkaç ağacı, bir deniz kıyısını gösteren en sade bir manzara resmi bile bir tertipleme, denklendirme zorunu doğurur.

    Bu böyle olmakla beraber, biz, bu bölümde, klâsik kompozisyon koşullarım inceleyecek ve geometrinin oynadığı önemli rolü belirtmeye çalışacağız.

    Muşamba üstüne resmedilen hiç bir çizgi, biçim, renk düşünülmeden, tasarlanmadan yer alamayacağına göre, çeşitli elemanlarla dolu bir tablonun meydana gelişi birtakım koşullara bağlıdır. Bu koşulların başta gelenleri; desen -çizgi güzelliği ve tertipleme, düzenleme, yani "kompoze" etme- başarısıdır.

    İleri kompozisyon örnekleri, İtalyan Rönesans'ının ilk yıllarında görülür. Bizans etkisinden yavaş yavaş kurtulmaya başlayan İtalyan ressamları, çağın matematik ve geometri alanlarındaki araştırmalarına paralel olarak, bu bilimleri resim alanına vurmaya ve tablolarını inceden inceye hesaplanmış geometrik örgüler içine almaya başladılar. Böylelikle, tablonun konusu ne olursa olsun, konudan önce ressamı saran tasa, işleyeceği elemanların geometrik yapısı oldu. Yapı kelimesini kullanmamız, klâsik tabloların geometrik kuruluşunun bir mimarlık yapıtına benzerliğini göz önünde tutabilmemizdendir. Tablo, temelleri, iskeleti, dolu ve boşlukları olan binanın türlü elemanları gibi, eş, karşıt nispetler, büyük, küçük biçimleriyle bir mimarlık yapıtına benzer.

    Geometrik örgülü kompozisyonlar, 14 üncü ve 15 inci yüzyıllarda görülmeye başladılar. Hemen hepsi, din konuları üstüne işlenmiş olan bu tablolarda "piramidal kompozisyon" denilen özelliğe rastlanır. Piramit, yani değişik açılı üçgenler sistemi en çok rastlanan kompozisyon tarzıdır. Figürler, ya tek gruplar, ya da kalabalık kümeler halinde üçgenli örgüler sistemine vurulmuştur. Çokluk, bu üçgenlerin iki yanında dikeyler, altlarında yataylar, üstlerinde de eğriler, yuvarlaklar bulunur.

    Üçgenli geometrik örgü sisteminin resim sanatında büyük önemi var. Üçgen, piramit, yani bir temel üstüne kurulu olup, gitgide daralan ve sonunda birleşen şekil, sağlamlığın, oturmanın, durulmanın sembolü bilinmiştir. Bu sembol, çok eski çağlardan, Mısırlılardan bize kadar gelmiştir. Sonsuzluğun, ölümsüzlüğün sembolleri bilinen ehramlar birer piramit, birer üçgendir. Üçgen, görünüşünün uyandırdığı duygu bakımından, toprağa yatay olarak kök saldıktan sonra göğe doğru yükselip kavuşan kollarıyla, sağlamlık, duruluk etkisinden başka, mistik, dinsel bir sembol de bilinebilir.

    Ama, örneğini sunduğumuz piramidal kompozisyon, tek üçgenlidir, yani tablo değişik açılı tek üçgenlerin örgüsüne dayanır. Bir de aynı tabloda birkaç üçgeni bir araya getiren ve bunların üst üste yada yan yana gelmesiyle meydana gelen tertipler vardır. Aynı tabloya çeşitli açılı birkaç üçgeni yan yana, üst üste getirmekle ressam, piramit sistemini genişletmiş olur. Bu suretle sağlamlık, duruluk etkisi irili ufaklı üçgenlerin örgüsüne dayanır.

    Üçgenlerin tabanı genel olarak aşağıdadır. Yani istif, piramidin gidişine uyarak genişten dara doğru yükselir. Çok kere üçgenler ters konulmuştur. Taban yukardadır. Bu suretle piramidal istif dardan genişe doğru gider. İki üçgenin birbirine baktığı istifler de vardır. Piramidal istif o zaman aşağıdan yukarı ve yukarıdan aşağı kurulu bulunur.

    Ressamların kurdukların geometrik örgülerde rol alan belli başlı eleman, yalnızca düz çizgiler, üçgenler, piramitler değildir. Çizgi bölümünde gördüğümüz gibi eğrilerin, yuvarlakların etki payı pek büyüktür. Durulma etkisini düz çizgiler sağlar, yuvarlaklar, eğriler de hareketi, dinamizmi. Bundan ötürü kompozisyonların geometrik örgüsü düzlerle eğrilerin denkli istifinden doğmalıdır.

    Kompozisyon örgülerinin rast gele kurulmadığım önemle belirtmek gerekir. Mimarlıkta olduğu gibi resimde, bir bakıma da heykeltıraşlıkta da, sanatçılar, en eski uygarlıklardan beri, eserlerin kuruluşunda birtakım matematik ölçüler kullanmışlardır. Pytagore ve Platon -Eflâtun - dan, hattâ daha önceden, Mısırlılardan beri biçim ahengi, nispetler uygunluğu "büyük, küçük, en küçük" ölçülerine dayatılmış ve denklik, nispet güzelliği taşıması gereken her alan, en küçük ayrıntılarına kadar bu ölçüler örgüsüne dayatılmıştır.

    Ressamın, kompozisyonunu kurmak için uygulayacağı matematik ölçüleri burada saymak bizi, yüksek matematiğin zor ulaşılır katlarına götüreceği için konunun açıklığından, kolay anlaşılır rahatlığından çıkmamak amacıyla daha pratik bilgilere başvuracağız. Bütün matematik hesaplar, resimde, çerçeve alanının düzenli şekilde bölünmesine gittiğine göre, rakamları bırakarak doğrudan doğruya çerçeve, daha doğrusu tuval - resim muşambası ile gerili şasi alanıyla ilgileneceğiz.

    Daha yukarda belirttiğimiz gibi, kompozisyon, figür olsun, manzara olsun, yada objeler -eşya- olsun, birçok elemanın, konulu, konusuz olarak tablo sathında yer almaları, denkli biçimlerde tertiplenmeleridir." O halde ressam, yapmak istediği kompozisyonun elemanlarını tablosu içinde nasıl yerleştirecek, tertipleyecektir? Fantezisine, içgüdüsünün itişine uyarak rast gele mi? Duygusuna güvenerek bu duygunun esintisine uyarak mı?

    Çok kere, içgüdü, duygu, fantezi kişiye oyunlar oynar. Bir ânın heyecanı kişiye "doğru düşünüyorum, doğru duyuyorum duygum bana hıyanet etmiyor" kanısını uyandırır. Ama aradan bir zaman geçince gelip geçici duyguların heyecanı içinde yanlış yollar tutulduğu, sağlam bir iş yapmak için onu serinkanlılık, hesapla perçinlemek gerektiği fark edilir.

    Sanat tarihi, duygu ile düşünüşün çarpışmasını gösteren örneklerle doludur. Meydana getirildikleri zaman, çalkantılı duyguları canlandıran, lirik ifadeli tablolar sonraları demode olur, heyecan verici elemanlarını bir bir yitirirken, duygu ile düşünüşü, kalple kafayı birleştiren tartılı eserler devamlılıklarını, ölmezliklerini bu sentezlerin ışığında devam ettirmişlerdir.

    Matematik ölçüler, geometrik düzen, ressama en sağlam dayanaktır. İçgüdü, duygu nispet ölçülerinin temeline dayandıkça ölmezliğe kavuşurlar. "Tabiat ve sanatta nispetler" adlı kitabında Mathyla Ghyka, eski Yunanın ünlü matematikçisi Vitruve'ün bir prensibini hatırlatıyor: "Eşitsiz olarak bölünen bir bütünün güzel görünmesi için küçük parçalarla büyük parçalar arasındaki ilintinin büyük parça ile bütün arasındaki ilintiye eş olması gerekir."

    Bu prensibin rakama vurulması faydalı olmakla beraber, onu şöyle yorumlayabiliriz: "Bir bütün, daha doğrusu -resim üstüne düşündüğümüze göre bir alan- denkli, ahenkli şekilde bölünmek için büyük parçalarla küçük parçaların birbiri ile ilintili olarak ayrılmaları gerektir."

    Belli bir tablo alanını birtakım düz ve eğri çizgilerle bölersek, ressamın bu örgü üstüne kompozisyonunu rahatça oturtabileceğini anlarız. Bu alan, ya bir dörtgen -kare-, ya da bir dikdörtgen -rektangl-olabilir. Tablolar çokluk dikdörtgen nispetleri içinde kurulduğundan, bu çapı tercih edebiliriz.

    Ressam, bu alanı kompozisyonuna temel olmak üzere düzenli bir şekilde bölecektir. Bunun için ne enini, boyunu ölçmek, ne de en ve boy arasında herhangi bir matematik ilinti bulmak zorundadır. Dikdörtgenin en ve boyu ne olursa olsun, kendi yapısından, bünyesinden çıkacak olan bölüntüleri yine de, ressam için, kompozisyona ideal birer örgü olacaktır.

    Enden, yan yana iki kare teşkil eden üç dikey bölüntü ile tam ortayı bulan bir yatay, alanın daha ayrıntılı bölünmesine sağlam bir temel olacaktır.

    Bu ilk örgü üstüne gelecek olan karşıt iki piramit hem üçgenleri hem de gerekli eğikleri sağlar.

    Yatay ve eğikler istenildiği kadar çoğaltılabilir.

    Hep düz çizgiler üstüne kurulu bu bölümlere yuvarlaklar ve eğriler katmak gerektiğinden, alanın ortasını bulan tam bir yuvarlakla başlanabilir.

    Taban ve üst kısımlara pergelle çizeceğimiz geniş eğriler, örgünün yuvarlaklar sistemini genişleterek düzlere karşıt elemanlar meydana getirecektir.

    Düz örgülerle kompozisyona gerekli yuvarlaklar sınırsız çoğaltılabilir.

    Özellikle ressamlara seslenen bu pek sade bilgilerle kompozisyon konusunu tüketmiş değiliz. Ne de olsa, ilkel sınırlar içinde kalmamıza sebep, bu kitabın sadece sanatçılara değil, resmi anlamak isteyen aydınlara, gençlere seslenişidir. Kompozisyon kurallarını böyle pek sade bir şekilde sunmakla iki sonuca varmış oluyoruz: Bir yandan, resim meraklısı okuyucuya, tablonun, kompozisyonun rast gele kurulmadığını, bu kuruluşta geometrik bölüntülerin önemli rol aldığını göstermiş, bir yandan da kompozisyonunu kurmaya zorluk çeken genç ressama, resimle örtmek istediği alanın kendi bünyesinden, çapından doğmuş bölüntülerle ideal bir örgü haline getirilebileceğini açıklamış oluyoruz.

    Kompozisyon kurallarının geometrik bölüntüleri, "çizgilerin metafiziği" konusunu tamamlar ve daha da aydınlatır. Çizgilerin taşıdığı anlamlarla kompozisyon örgülerin geometrik karakteri bir tabloda birleşmesi gereken kardeş elemanlardır. Statik, dinamik karakterli çizgilerle geometrik örgülere dayanan kompozisyon tertipleri tablonun renkleri kadar önemli can damarlarıdır.


    alıntı
#11.11.2010 17:10 0 0 0