Ağrı'daki o harabe okulda ögrencilerini kurtarmak
uğruna yanan yirmili yaşlardaki iki genç kadın
ögretmenin haberleri medyada ilgi görmedı.
Ne katil pop star yarışmacısı kadar...
Ne Hülya Avşar'ın yırtmacı kadar.. Ne taş fırın
erkeğinin bıyıkları kadar...
O okulu bir televizyon kanalında, arka sıralardaki
haberde gördüm.
Daha çok bir ağılı andırıyordu. Sıvası dökülmüş
duvarlar, tahta bir kapı, camsız pencereler, akan bir
tavan, sefıl-perişan bir geleneksel küçük Anadolu okulu. liberaller özel okullara-kolejlere önem verdiklerı
için, gelen dinciler tarikat okulları ve Kuran kurslarına yöneldiklerı için, hiçbir zaman sahip bulamamış
bir zavallı okul.
Öyle okullarda okudum, ders sırasında soğuktan
sızlamaya başlayan ayak parmaklarını ben bilirim.
Çocuklar üşümemek için sobayı yakmaya kalktılar,
soba patladı.
iki öğretmen Aysun ile Burçin, çocuklar yanmasın diye
sobayı dışarı atmak üzere kucakladılar ve yandılar.
Önceki gün Burçin öğretmen hastanede öldü, bu yazı yazıldığı sırada Aysun öğretmen ölüme direniyordu.
Böyle bir sıradan (!) olay. Çocuklarınız koleje, bakımlı okullara gidebilir.
Yine de soğuk bir bakımsız sınıfı... Orada ayak
parmakları soğuktan sızlayan çocukları...
Ve bir gün çocuklar yanmasın diye sobayı kucaklayacak kadar yüreğinde görev sevdası, analık duygusu ve en çok da yiğitlik olan o genç öğretmenleri eminim hissettiniz. Duyarlı bir ülkede olsaydı onlar ''ulusal kahraman''
ilan edilir, niçin yandıkları tartışılırdı. Ne yapacaksınız ki, değerlerini-duygularını ve kendini yitirmiş bir ülkede bu söz konusu değil. Bunun hesabını gelmiş geçmiş, o otuz yıla damgasını
vuranlardan,o dört yol çatına anıtmezarı yapılanlardan, o tarikat kolejlerine umut bağlayanlardan sormak bir yana... İki öğretmen, topuğundan vurulan o İstanbul züppesi kadar bile yer almadı medyada.
Ne kim kimi becerdi haberleri kadar... Ne yılbaşında en iyi nerede zıplanır haberleri kadar... Çocukların ayak parmakları kadar sızlamıyor yürekleri...