Peşinden yalın ayak koştuğum
bir duygu oldu hep aşk..
Yalnızlığımın ödülü oldu bazen,
kimi zaman acılarımın sebebi..
Suya, oksijene, yemeğe ihtiyacım olduğu kadar
muhtacım aşka.
Elimin kolumun dermansızlığı,
hayatın o soluk yüzü,
neşesiz tavrım
sadece konu aşk olduğunda değişebiliyor.
Yalnızlığımı seviyorum ama
aşk uğruna onu bile terk edebilirim.
Gönlümün serseri bir kurşundan
ne farkı var o zaman?
Nereye çarpacağı belli olmayan bu gönlümü,
neyle ve nasıl durdurabilirim?
Aklımın müdahalesini bastıran kalp çarpıntılarını,
mantığım bile engelleyemiyorsa,
aşkın gücü nasıl inkar edilebilir?
Bile bile lades demek benimki!
Hangi köşeyi dönsem
elinde mızraklarla bekleyen avcılar olduğunu bilerek
hala yürüyorsam,
aşktan başka
hangi mantıksız sebebe dayandırılabilir hareketlerim?
Ah!
Aklımın acizliği..
Kendine söz geçiremeyen bir kadınım ben!
Gittiğin yerin uçurum olduğunu bilerek koşmak
ve
sadece o yükseklikten uçarak düşmenin tadına varabilmek için,
yere çarpıp parçalanmayı göze almak!
Bunu hiçbir mantık, kural, formül açıklayamaz.
Psikoloji bile aciz kalıyor aşkın karşısında.
Sınırlarını biliyor bütün ilimler.
Kimse aşkın kudretine karşı duramıyor.
Her şeyin bir sebebi olduğuna inanırım.
Yaradan'a güvenir ve sığınırım.
Ancak sonsuzluğun yaratıcısının bile,
konu aşk olduğunda müdahale ettiğini sanmıyorum.
Deliliğim, berduşluğum ve tutkumla,
aşkın o büyük ve ürkütücü ormanına giriyorum.
Biliyorum kaybolacağım alacakaranlıkta.
Güneş batınca siyaha dönecek ağaç aralarında,
el yordamıyla yönümü bulmaya çalışacağım.
Vahşiliğin, soğuğun ve karanlığın ıssızlığında tek başıma kalacağım.
Bütün bu macera,
belki de tek bir tebessüm için olacak;
tek bir sevişme,
tek bir dokunuş
veya
bir tek güzel söz için.
Değer mi diye düşünmez mi insan?
Düşünmez!
Konu aşk olunca,
insan neleri feda edebileceğini düşünemez!