Hiçlik Zirvesi Üçüncü Gün

Son güncelleme: 25.07.2011 12:19
  • Hiçlik Zirvesi - Hiçlik Makamı - Dini Hikayeler

    ÜÇÜNCÜ GÜN
    *
    DEVR-İ DAİM

    Bugün de, geçen iki günde olduğu gibi ney sesiyle mest oldum.
    Kendimi on iki yaşında bir çocuk olarak görüyordum.Büyük bir şehrin geniş bir caddesinde büyük ve güzel bir evde oturuyordum.Henüz uyumuştum.

    Güneşin parlak ışıkları ,Allah'ın cemalinin nurunun yansıması olan eşyayı daha yeni okşamaktaydı.Yataktan kalkacağım bir sırada odanın kapısı açıldı.Bir hizmetçi ,babamın beni beklediğini söyledi.Büyük bir odaya girdik.Babamla karşılaştım.Babam yüz on yaşlarında bir ihtiyardı.Sanskritçe konuşuyorduk.Babam dedi ki:
    -Oğlum,on iki yaşına girdin.Artık kendini ve kainatı öğrenme zamanın geldi.Seni büyük bir üstada götüreceğim.Artık varlığın sırrını kavrama yaşına geldiğinden dolayı memnuniyetimin bir ifadesi olarak üç gün,üç gece düğün yapacağım.Sen bu düğünde hizmet edeceksin.Orada sana yardımcı olacak birisini göreceksin.''dedi.

    Gerçekten de tantanalı ve gösterişli bir düğün başladı.Birinci gün bütün Brahmanlar ve seçkin memurlar ,ikinci gün asker ve tüccarlar,üçüncü gün de fakirler davet edildiler.Bu üç gün süresince ben,misafirlere hizmet etmekteydim.Üçüncü gün,seksen yaşında bir fakir benim yardımcım oldu.Dördüncü gün babam erkenden bizi yola çıkardı.
    Yardımcım bir eşeğe binmişti.Ben ise arkasından yaya yürüyordum.

    Yardımcım:
    -Oğlum!İlim ve hikmetin değerini öğrenmek için yaya gideceksin .Bir şey pahalı alınmazsa ,değeri anlaşılmaz''dedi.
    İlk günlerde çok sıkıntı çektim.Fakat yavaş yavaş yolun zorluklarına alıştım.Kırk günlük bir yolculuktan sonra bir kulübenin önünde durup birza dinlendik.Yardımcım beni elimden tutarak kulübeye soktu.Kulübede yalnızca su ile dolu bir çanak vardı.
    Yardımcım beni doğuya döndürdükten sonra çanağı önüme koydu.


    -Ey Brahma!Ey gerçek varlık!Ey en büyük aydınlık!Varlığının basamaklarını,ruhunun derecelerini göster!''diye dua etti.Daha bir sürü anlayamadığım sözler mırıldandı.
    Kulübeden çıkıp kapısını kapadı.Her taraf karanlık oldu.

    Sadece önümdeki çanak içindeki su,donuk bir parlaklık göstermekteydi.Yardımcımın tembihi üzerine suya bakıyordum.Bir süre sonra nereden geldiğini bilemediğim bir ses işitmeye başladım.İşittiğim bir ses miydi,inilti mi,ilham mı,vehim mi,işaret mi?Hangi dilden söylediğini bilmiyordum.Cümleleri ve harfleri nasıl,anlayamıyordum.
    Tarifi imkansızdı.Aklım ve vicdanım bu harfsiz cümleleri ,bu titremeyen sesi şöyle anlyordu:



    Ey daf-ı bezm-i vücud
    Anla nedir sırr-ı şuün?
    Yok dem-i vahdette hudud
    Her ne desen nam-ı anın
    Cümlede o nokta-i nihan
    Gahi esir,gahi cihan
    Mevt ü hayat camı anın
    Gahi güneş,gahi kamer
    Gahi matar,gahi sehab
    Kendi ateş,kendi şahab
    Kendi gece,kendi seher
    Gahi hacer,gahi nebat
    Gahi neml,gahi esed
    Kendisi ruh,kendi cesed
    Kendi hayat ,kendi memat
    Devr ile adem olacak
    Kendini kendinde bulur
    Mutlak iken,nokta olur
    Adem imiş mazhar-ı Hak

    Çanaktaki su yavaş yavaş parlaklığını kaybetti.Her taraf kapkaranlık oldu.Hiçbir şey görmez oldum.

    Gözlerim çanağa dikilmiş,karanlıktan bir şey görmez olmuşken garip bir seyre koyuldum.Kendimi yokluyor,kontrol ediyorsam da karanlıktan başka bir şey yoktu.Fakat görüyordum.Ne görüyordum?

    Buna isim bulmak çok zor.Gözümün alabildiği yere kadar bakıyor ,ucu başı belirsiz ,sonsuz bir meydan görüyordum.Sanki bir anda milyonlarca yüzyıllık uzaklıktaki yerleri gezip dolaştığım halde yine sabit bir noktada bulunuyordum.
    Duygu ve idraki paramparça eden bu azamet ve vicdanı mahveden büyüklük ,nihayet gerçek olarak görünmeye başladı. Azamet ve büyüklük de,sonsuzluk da bir hiç oldu.

    Benimdir diyemediğim ,değildir diyemediğim bu duygu yüklü yolculukta kendimi kaybettim.

    Bir an hiç oldum..

    Bir zaman sonra bu sonsuz meydanı farketmeye başladım.Tarifi mümkün olmayan garip bir duygu ile her şeyi hisseder oldum.Öyle ki,ucunda kaybolduğum bu ucu bucağı belirsiz meydanı sanki ben kaplamıştım.Bu garip durum ne kadar sürdü,bilmiyorum.Sanki bedenimde bir yorgunluk vardı!

    Meydana görünmez bir şey çıktı.Aslında görünürde hiçbir şey yoktu.Ne aydınlık,ne karanlık,ne de herhangi bir şey!Hiç! Fakat ben bir şeyin vrolduğunu hissediyordum.Bu şey ,bir anda seher vaktine benzeyen bir parlaklık oldu.Bu zayıf ışık ,kalp atışlarım gibi titreşiyordu.Bu güzel varlığın gizli müezzini ,harflerden meydana gelmeyen bir sesle ezan okuyordu..

    O esnada saatler ,seneler,asırlar bir an idi.Bir anda milyonlarca asır geçti.Yine bir an yorulmuş gibi oldum.Gözlerimi kapadım.Bir an için hiçbir şey göremedim.Gözümü açtığım vakit ,milyonlarca mesafeyi kaplamış ,fakat avucuma sığacak kadar küçük bir alem gördüm.

    Bu gezinti sırasında o alemden bir yer dikkatimi çekti.Burası,tamamen su ile kaplı bir küreydi.Suya bakarken ,akıl sır ermez bir güç beni oraya doğru çekti.Ilık bir suyun içine girer girmez kendimi milyonlarca türdeki canlıyı içimde toplamış gibi hissettim.Bu canlıların ne organları ne de belirli bir şekilleri vardı .Milyonlarca odası bulunan bir hapishaneye benzeyen bu canlılarla olan bağlantıdan kendimi kurtarmaya çalışıyordum.Ancak bir türlü başarılı olamıyordum.

    Milyonlarca sene devam eden çabalarım sonucunda,bana hapishane hizmeti gören bu odalardaki canlılarda garip değişiklikler meydana geliyordu.Aslında beni sıkan şey,bu canlıları bünyemde topladığım halde onların dışında olmak değil,bilakis kendimi onlarda hapsolmuş hissetmemdi.Çünkü akıl ve idrak şöyle dursun ,her türlü histen uzak gibiydim.

    İçlerine hapsedildiğim bu canlılar ,bin bir türlü şekle girmeye başladılar.Artık benim için bir gün hükmüne girmiş olan binlerce yüzyılın geçmesi sonucunda her şekil başka bir gelişim gösteriyordu.

    Su içine hapsedilmiş bulunduğumdan dolayı gözlerimin acayip bakışından sıkılıyor,kulağımın sağırlığından rahatsız oluyordum.Ne kadar zaman geçti,neler oldu?Bilmiyorum.Bu kez kendimi ,yalnız denizde değil ,karada da birçok canlının vücudunda gördüm.

    ...Benim için ayrılan günlerin geçip gitmesi neticesinde,hapsedildiğim bedenler o kadar çoğalmış,o kadar çeşitlenmişti ki,bunların her biri diğerine dış görünüşü itibarıyla hiç benzemiyordu.Bazısı gözle görülemeyecek kadar küçük ve basit,bazısı havada uçuyor,bazısı ise yerde sürünüyordu.Bazısı oldukça iri,güzel ve akıllıydı.
    Bubedenlerin bir kısmı diğerini yemeğe eğilimli,bir kısmı kuvvetli ve bir kısmı cılız şeylerdi.Dünya birer çürümüş ceset yığını haline gelmişti.Bedenler arasında rekabet bir kanun olmuştu.Bu şekilde ne kadar zaman geçti,neler oldu?


    Bir gün bir bedende hapsedildiğimi hissedip acı bir duyguyla inlerken sanki bütün kainatın her zerresindeki sırlar birer birer bulunduğum bedende toplanmıştı.Manevi bir soluk,rengi ve yeri belli olmayan bedenimi sardı.Doğuya dönmüş ,yüzümü ağarmaya başlayan ufka çevirmiştim.Kendimi biliyor,etrafımı hem görüyor hem de gördüğümü farkediyor,her şeyi biliyormuş gibi davranıyordum.Kendimden geçer gibi oldum.Bütün vücudumu bir rehavet kapladı.Anlam diliyle Elhamdüllillah dedim.

    Gaipten bir ses:

    Doğdu şimdi şems idrak-ı aleme
    İstivagahdır dimağ-ı Ademi
    Nur-i Hak'dır şeb-çerağ-ı Ademi
    Ey melaik!Baş eğin Adem'e

    Bu ulu emirden bütün almemler ve içindeki bütün canlılar titredi.Her varlık insanın önünde eğildi.

    Her zerre kendince şöyle diyordu:

    Merhaba!
    Merhaba!Ey pertev-i sırr-ı vücud!
    Merhaba!Ey zübde-i cümle şuün!
    Merhaba!Ey menba-ı fehm ü fünün !
    Merhaba!Ey mazhar-ı ikram u cud!
    Kainattan sen idin maksud,sen!
    Ey zeka!Bizler seninayatınız
    Secdegah sen,kıble-i mabud sen!

    Gözlerimi açtım..

    Aynalı Baba'nın hüzün dolu bakışları üzerime çevriliydi..Çocukların ,gördükleri rüyayı uyanır uyanmaz hemen söylemesi gibi:

    -Hepsi secde etti''dedim.
    -Evet!''dedi Aynalı Baba.Yalnız nefsindeki gurur,yani şeytan hariç!''
#25.07.2011 12:19 0 0 0